1.Bölüm Yıllar Sonra
ÖN SÖZ;
Seni kim daha çok seviyorsa,seni en iyi o cezalandırır.
Hicran & Refhan
1.BÖLÜM YILLAR SONRA
Refhan... Refhan lütfen gitme hayır gitme annem gibi beni bırakma dayanamam!
Son kez sürgülü kapıda gözlerimi gezdirdiğim de o kapıdan çıkmasını hayal ettim ama olmadı o çoktan gidiyordu, şimdi içimde bu kadar aşk varken bu kadar büyük sevginin yaraları şimdi oluşuyorken boğazımda ki düğüm daha da sıkıca daraldı. Ve aramızda koca bir 3,940,4km kaldı... Merdivenli yokuş kendimi mahallenin simgesi olan büyük ana binanın karşısında bulduğum da öylece duruyordum, ne tek bir adım atmaya gücüm vardı ne de gözlerimden daha fazla yaş akmasına. Kollarım arasında ki ekmek paketini sol yanıma sıkıca bastırdığım da dizlerimin acısını hissettim dizlerim gibi, gözlerim de yanıyordu gözyaşları dökmekten yutkunmak istedim onu bile yapamadım. Ben zaten ne yapabiliyordum ki? Ben ne başarabiliyordum ki? Sevdiğim karşılıklı birbirimizi sevdiğimiz adamın gitmesine bile engel olamadım ben, ben onu kaybettim sonsuza dek kalbimize gömülür yaptık bu aşkı ben onun haylaz ela gözlerini onun kocaman saf aşkını ben ikimizin şarkısını kaybettim. Dudaklarım titriyordu zaten buraya kadar nasıl geldim hatırlamıyordum bacaklarım sanki onunla aramızda ki kilo metleri kapatmak için, aylarca yürümüş gibi titriyor ve ağrıyordu akşamın karanlığında ki merdivenli yokuş sokaklarını izledi gözlerim. Yaz aylarında kalbimin üşüdüğünü hissettim kalbimi esir alan rüzgârlar tenimden sıyrılıp kısa saçlarım arasında, dolaşmaya başladığın da eski ana binanın duvarına güçlükle yaslanarak dengemi tekrar kurdum. Titreyen dudaklarım arasında nefes almaya çalışıyordum gözlerimi sıkıca yumduğum da dudaklarımı esir alan titreme ellerimi ve bedenimi de, beraberin de etkisi altına yavaşça almaya başlıyordu hissediyordum. Merdivenli yokuşun balat kokan mahalle kokusunu ciğerlerime hızla çekmeye çalışıyorken, ekmek paketini sol yanıma daha da bastırdım sanki benim kalbimin ağrımasına iyi gelecekmiş gibi daha da sıkı bastırdım.
" Dayanamıyorum sen başkasını severken seni sevmeye sen başkası için canını yakarken gözlerim önün de acı çekmene dayanamıyorum hicran..."
Gözlerimi daha da sıkı yumduğum da kulaklarım da, beynimin içerisin de, kalbimde, mahallede, merdiven basamakların da ve koca İstanbul şehrinin içerisin de sesi yankılandı. Dengemi sağlamak için tutunduğum eskimiş binanın duvarından parmaklarım kaydığın da yaralı dizlerimin üzerine tekrar düştüm, ela rengi haylaz ela gözleri kalbimi bi kurşun gibi delip geçti dediği sözler ise bu kurşunu daha da ağırlaştırdı. Ruhum o kadar bedenimin içerisin de çığlıklar atıyordu ki ama bedenim sadece dışarıdan usulca ağaçların koca yapraklarının altında kalan parkı izliyordu, ruhumda ki çığlıkları saatlerce bağırmak istedim satırlarca yazmak istedim bu çığlıkları. Bu hikâyede Refhan gitmemişti sadece onunla birlikte Hicranın ruhu 'da gitti onun ellerini yaralı ellerini tutarak bende gittim, tüm benliğim kalbimin içerisinde ki tüm hayat neşem onun ellerini tutarak beraberin de gitti. Şimdi arda kalan sadece boş nefes alan ölü gibi hayatsız, ruhsuz, renksiz , Refhansız... Kalan bir bedendi sadece ne ben Refhansız olabilirdim ne de o Hicransız bizim kalbimiz birbiri üzerinde atıyordu artık, yapamazdık Hicran ile Refhan ayrı yazılamazdı ben şımarık adi herif olmadan o banka oturamazdım. Ben şımarık adi herif olmadan fırına adım dahi atmayı geç bakamazdım bile, ben o şımarık adi herif olmadan kütüphaneye giremezdim, ben o şımarık adi herif olmadan gömülür şarkısını dinleyemezdim ben onsuz artık nefes alamazdım. Ağlamaktan artık gözyaşları dökemeyen gözlerimi parktaki banktan aldığım da gökyüzüne çevrildi bakışlarım, o artık bu şehirde değildi o benim yanımda değildi tek ona sahip olduğum yer aynı gökyüzüne bakmamızdı gözlerimizin tek buluştuğu yer artık gökyüzü olacaktı. Haylaz ela gözlerinin şımarıklık ile parladığı gözleri artık onları yıldızların parlaklığı temsil edecekti ve ben artık onlara bakarak, kitabımızdan mısralar okuyacaktım ekmek paketini kalbime ne kadar bastırırsam o kadar hıçkırıklara boğuldum. Özgür bıraktım dökülen yaşları özgür bıraktım duygularımı özgür bıraktım, kalbimin şımarık aşığını çok acıyordu aramızda ki kilometrelerin uzaklığı kadar acıyordu.
" Peki senin kaderin Davy Jones? "
Dudaklarım titreye titreye boğazımda ki düğüm ile hıçkırıklar arasında onun kendi hayatını koyduğu adamın repliklerini tekrar ettim, yeşil gözlerim yaz aylarında ki bol yıldızlı gökyüzüne bakmaya devam ettiğin de sessizce fısıldadım boğazımda ki düğüme ve hıçkırıklara rağmen.
" Kalbim her zaman sana ait olacak..."
Hani seni çok üzen bir olay olduğun da boğazında sanki binlerce keskin tel sıkıyormuş hissine kapılırsın ya, boğazın dolar yutkunamazsın gözlerinde yaşlar birikir etrafı bulanık görmeye başlarsın ama yanaklarından dökülmez o yaşlar şu an öyleydim. Tam da o hissi yaşıyordum terk edilme hissi ikinci kere kalbimde tekledi yerini bu öldürmeyen ama, nefeste aldırmayan hissi çok iyi tanıyordum bu his annemin gittiği gece dudaklarıma parmaklarımı bastırarak sessizce ağlamak hissiydi. Ve ben bu duygudan etimle kemiğim ile nefret ediyordum bu bir rüya ise biri beni uyandırmalıydı rüyada bile ben bu hissi, tekrar tatmak istemiyordum beni uyandırmalıydılar bu nasıl bir rüyaydı... Gözlerimin yanma hissi yerini batma hissine bıraktığın da koca merdivenli yokuş mahallesinin duvarları üzerime geliyordu, ben sığamıyordum bu aşk kalbime sığamıyordu bunun acısı merdivenli yokuş mahallesinin duvarlarını aşarak ulaşmak istiyordu ulaşabildiği duvar sınırına kadar. Ekmek paketini sol yanıma iyice bastırdığım da gözlerimi eski tuğlalı evin yanı başında ki merdiven basamaklarına çevirdim, onunla olan kısa sürede birikmiş anılarım beni esir almaya başladığın da gözlerimi kapattım.
" Akşam seni o parti de bekliyor olacağım muhtemelen ilk ve son dansımız olacak ama bu anı seninle yaşamadan..."
Dudaklarım sessizce kıpırdadığın da aylar önce söylediği cümleyi ben tamamladım içimden.
" Bu anı seninle yaşamadan önce gitmek istemiyorum..."
Sanki hava bile hissetmişti bu içimden dediğim cümlenin ağırlığını rüzgârlar sahilin kıyısında ki dalgalar kadar şiddetle, esmeye başladığın da yanan kalbimi daha da yaktı tam aksini yapması gerekiyorken şu an o şımarık adamın sesi tüm çevremi kuşatıyordu...
" Gerçi doğrusunu söylemek gerekirse bugünler de akılla aşkın bir araya geldiği yok..."
Ekmek paketini yanı başıma koyduğum da parmaklarım ile kulaklarımı sardım onun o şımarık ama çok acı dolu sözlerini duymamak için, kulaklarımı kapattım binlerce kelimesi beynimin içerisin de kendini tekrar etmeye başladığın da kendimi öylesine sıkıyordum ki vücudum titriyordu.
Üzülme ben senin annen olurum...
Güldüremedim bıktırdım özür dilerim...
O adam için ellerimi tuttun hicran söylesene hicran onu seviyorsun onu çok seviyorsun peki ben bana ne bana ne kalacak söylesene...
Parmaklarım kulaklarımı daha da sıkı sardığın da dizlerimi kendime çektim onun sesi, onun kokusu, onun gözleri, onun kelimeleri, onun herşeyi canımı küle çevirdiğin de haykırdım.
" Hayır gitmedi! Hayır gitmedi şaka yapıyor o şımarık adi herif şaka yapıyor gitmedi beni bırakmaz beni bırakmadı Refhan gitmedi lütfen gitmesin Allah'ım lütfen gitmesin! "
Hıçkırıklar yüzünden nefesim kesilme noktasına ulaştığın da tanıdık bir ses duydum başımı dizlerimden kaldırdığım da, arkadaşımın korku içerisin de beni izleyen bakışları ile hemen karşılaştım. Ne diyecektim ki hangi kelime hangi söz hangi harf açıklamaya yeterdi ki kalbimde yeni tutuşan acıyı dudaklarım, ismimin anlamı kadar yandı alnıma bıraktığı veda öpücüğü kalbimin tam ortasına bir alev gibi düştü. Hayatımda ilk defa o beni sevmişti ilk defa beni ben olduğum için beni o sevmişti, ilk defa birisi benim kalbimi kalbinin yanına aldı karşılıksız hemde. Şimdi o yanına aldığı kalbimi beraberin de götürdü 3,940,4km kadar uzaklaştı kalbim onunla birlikte.
" Hicran ne oldu sana ne oldu bu kadar, bu kadar kötü olmana sebep ne oldu neden gözlerinin içi kıpkırmızı neden buradasın neden dizlerin kanıyor? "
Alçin'in titreyen sesi kulaklarıma şımarık adamın sözlerini bastırarak ulaştığın da yutkundum bir şeyler demek istedim, onun korkusunu rahatlatmak adına açıklama yapmak istedim ama dudaklarımı açtığım da bile bir kelime dökülmedi konuşmak istedim bağırmak istedim haykırmak istedim içimde olan birikmiş sözleri ama yapamadım. Parmak uçlarım kulaklarımdan ve saç tellerimden aktığında sadece yanı başıma koyduğum, ekmeğime kaydı bakışlarım şu an sadece gözlerim ile bir şeyler anlatabilirdim galiba çünkü yüreği ağırlaşınca dili hafif olmuyordu insanın... Ben sustukça arkadaşımın korkusu gözlerinden belli olmaya başladığın da gözlerimden ılıkça akan yaşları, çocuk gibi ellerimin tersi ile sildim gözyaşlarını tenime bastırdığım da yanı başıma koyduğum ekmeğimi dikkatle olduğu yerden aldım. Sırtımı yasladığım duvardan boğazımda düğüm ile yutkunarak ellerim ile duvardan destek alarak kalkmaya çalıştığım da birden bakış açımda ki herşey karardı. Boğazımda düğüm, gözlerimde terk edilmiş acının verdiği keder, dizlerimde ise onun bende açtığı ilk yaraların izi ile dayanamayacak hale gelmişti vücudum ve beynim. Artık tüm bu yaşanılan şeylere tahammülüm yoktu bedenimin, kalbimin, gözlerimin... Tek bir acıya daha dayanacak ne bir ben ne de bir kalbim kalmıştı benim canım bile yoktu artık, canımı yakacakları bir canım bile kalmadı artık annem... İlk aşkım... Babam... Ve şimdi acıma on kat acı katan gerçek aşkım Refhan Araslan... Bu isim ve soyadı derimin altına işlenmiş bir dövme gibi kazındı kalbime benim bile gücümün yetmediği yaramdı artık bu isim, herkesten yıllar boyunca gizli gizliye canım yanarken dudaklarım yanarken usulca öleceğim isimdi şımarık adamın ismi benim en büyük ikinci yaram oldu... Kim bilebilirdi ki aylar önce hayatıma en şımarık ve ukala bir o kadar da bal rengi, kehribar gözleri ile hayatımın dönüm noktası olacağını ve yepyeni bir yara açacağını bu yara çocukluk aşkımın yarasından bin kat daha acıydı. Onun ela gözleri ne kadar yaramı sardıysa misliyle canımı o kadar yaktı gidişi ben ne annemin, ne de sevdiğim adamın gitmesine engel olamadım ben yine dizlerimde ki yaralar ile baktım usulca gidişlerine ben yine gömdüm içime terk edilme hissini. Ben senin annen olurum cümlesi şimdi o kadar canımı yakıyordu ki kendimi annesiz gibi hissettim bu hissi o şımarık ela gözleri doldurdu, şimdi ama şimdi tekrar öksüz kaldım ben benim herşeyim hayatımda ki her anlam Refhan Araslan ismine çıkıyordu artık nasıl bu kadar zalimce gidebilirdi ki benden nasıl vazgeçerdi anlamıyordum. Ekmek paketini göğsüme sıkıca bastırdığım da titreyen bacaklarım ile usulca ve yalpalayarak adım atıyordum merdivenli yokuşun sessiz sokaklarında, arkadaşım ise koluma destek amaçlı korku dolu bakışları eşliğin de girmek istediğin de elim ve bakışlarım ile onu reddettim kimsenin bana dokunmasını istemiyordum. Sanki birisi bana artık dokunduğun da olmayan canım yanacak gibi hissediyordum, yaz aylarının tatlı esintisi saçlarımın arasında dolaşmaya başladığın da rüzgâr sanki fırını işaret ediyormuş gibi olduğu yöne şiddetle esmeye başladı. Yol ayrımının tam ortasında durduğum da eski tuğlalı evin iki üç minik ev sonrasında ki fırına bakamazdım hayır, buna gücüm yoktu buna canım yoktu o kadar yaralıydım ki bu bir savaş gibiydi ve ben çok ağır bir yara almıştım. Şimdi fırına doğru bile bile bakarsam kendi ölümümü ilan etmiş olurdum bile bile kendi topuğuma sıkmış olurdum yani, hızlanan nefes seslerim kulaklarıma geldiğin de ekmek paketini sıkıca tutan parmaklarım yavaşça paketten kaymaya başladı gözlerime simsiyah bir ekran gibi bir şey gelmeden önce kulaklarımda kendi sesim yankılandı.
" Lütfen beni bırakma Refhan annem gibi beni bırakma dayanamam! "
Gözlerimin kapalıyken bile yaşlar ile dolduğunu hissettim hâlâ etraf siyahtı simsiyahtı başımda ki ağrı şakaklarıma daha fazla baskı yapmaya başladığın da, kaşlarımı gerginlik ile çattım başımın ardında ki yumuşaklık hissi tuhafıma gittiğin de gözlerimi açtım. Yaşlar ile dolmuş ve sebepten ötürü buğulanmış gözlerim ile etrafa bakmaya başladığım da hemen küçük salonumu tanıdım, arkadaşımın dizlerinde başımın olduğunu anladığım da bu his bana biraz da olsa iyi gelmişti. Alçin'in önce zarif parmakları titreyerek saçlarımı özenle seviyordu bense sadece karşı mutfak tezgahında duran, ekmek paketine bakıyordum hiçbir şey hissetmiyordum adeta içim bomboş kalmıştı galiba ela gözlü haylaz adam içimi o kadar büyük hisler ile doldurdu ki şimdi o gittiğin de beraberin de götürdü tüm doluluğu ve anlamlarını. Telefon sesi çok yakınım da çalmaya başladığın da bunu umursamadım kimseyle şu an görüşmek istemiyordum, tek bir kelime açıklama yapmak istemiyordum sadece bu şekilde uyumak istiyordum hem de sonsuza dek... Gözlerimi yanma ve batma hissi ile kapattığım da göz kapaklarım hemen bu kararıma olumlu yanıt vermişti, inanılmaz derece de kendimi çok yorgun hissediyordum zihnimde dolaşan saatler öncesine kadar olan olayları hatırlamak istemiyordum. Ama tüm o konuşmalar zihnim de o kadar kendini tekrar ediyordu ki neredeyse bunları içimde bastırmak için, kendim ile savaşıyordum gözlerimi konuşmalar ile yuvasında sıkıca yumduğum da zihnimden alıp fırlatmak istiyordum düşünceleri.
" Onu daha önce böyle hiç görmedim Hafsanur annesinden bahsettiğin de olan acı dolu gözleri vardı karşımda galiba Refhan tüm bunlara dayanamayarak uzaklaşmak istedi "
Arkadaşımın dizlerinde dikkatle çocukluğumu geçirdiğim arkadaşım ile konuşmasını gözlerim kapalı dinlemeye başladığım da, dediği cümlelere üzülecek bir duygum bile yoktu şu an kalbimde yalnızca sessizce dinlemeye devam ettim.
" Ya da daha kötüsü Refhan sonsuza dek gitti şu an kafam çok karmakarışık durumda Hafsanur Hicran uyandığın da ne diyeceğimi bilemiyorum sen o şımarık adama ulaşmaya çalıştın mı? "
Kalbimde bir yerlerde mutluluk ile son sözleri ile patlayan havai fişekleri hissettiğim de cevabı duymak için özenle sessiz olmaya çalıştım, nefes sesimi bile duymamak için nefes almamaya çalıştığım da duyduğum cevap küçük salonumun içerisin de yankılandığın da kalbimin o kadar acıdığını hissettim ki...
" Hayır telefon numarasını bana gönderdiğin de defalarca aradım ama bu hat kullanılmıyor cevabını aldım sosyal medya üzerinden ona ulaşmaya çalıştığım da bütün hesapları kapatılmış olarak karşıma çıktı bilmiyorum ama Refhan herşeyi düşünmüş olacak ki tamamen ismini yok etmek istedi Hicrandan ya da bunun arkasında daha büyük şeyler dönüyor "
Gözlerimin yaşlarla ve kalbimin kırıklıklar ile dolup taştığını hissettiğim de nefesimi seslice dışarı bıraktım hızla inen ve aynı saniyeler içerisin de, hızla kalkan göğsüme bir şey oturdu adeta hem de sol tarafımın tam ortasına arkadaşımın dizlerinden hiddetle ayağa kalktığım da Alçin telefonu hızla kapattı korku dolu ve gözlerinde ki birikmiş yaşlar usulca süzüldü yeşil gözlerim ile karşılaştığın da. Kendimi daha fazla sıkmayı bıraktığım da başımı arkadaşımın göğsün de buldum o kadar fazla ağlıyordum ki bir an nefes alamadığımı bile hissettim, yanaklarım ağlamaktan yanıyordu sanki ve buna yetmezmiş gibi gözlerim de yanma hissine ortak oluyordu. Peki ya kalbim? O yanmaktan onun yanmaktan dili lâl olmuştu adeta öyle bir kor ateş yangını başlamıştı ki, bir zamanlar ela gözlerinin göğsün de çocukluk aşkım için ağladığım gibi şimdi arkadaşımın göğsün de gerçek aşkım için ağlıyordum. Nefes hızım normalin kat ve kat üzerine çıktığın da, arkadaşımın şefkatle saçlarımı okşadığını ve beni kalp atışının deli gibi atmasına rağmen sakinleştirmeye çalıştığını anlayabiliyordum. Küçük salonumun hemen yanında ki kanepenin yanında çıplak kalan parkenin üzerin de, öylece ağlıyorduk birlikte Alçin neden ağlıyordu bilmiyordum ama sesi titreyerek çıkmıştı dudaklarından.
" Hepsi geçecek sen iyi olacaksın o şımarık adam geri gelecek eğer o gelmezse sen ona gideceksin bir gün herşey düzelecek hicran ve sen o şımarık ukala adamı tekrar merdivenli yokuşa getireceksin..."
4 YIL SONRA
Derin bir nefes aldığım da ciğerlerime çektim doyasıya balat kokan sokağı küçük evimin kapısını yavaşça kendime doğru çektiğim de, kapandığına emin oldum yorgun bakışlar eşliğin de uzun dik merdiven basamaklarını inceledim dakikalarca. Derin bir nefes daha ciğerlerime çektiğim de kendimi rahatlatmaya çalışıyordum artık genç kız değildim, hislerime toplu ortamlar da ve caddelerde dikkat etmem gerekiyordu. Ama alışkanlıklar benim peşimi bırakmamaya ben ise küçük kız tavırlarımı bırakmamaya yemin etmiştik sanki, parmak uçlarım kalbimin üzerin de alıştığı konumu aldığın da gözlerimi kapattım. Eskiden gözlerimi kapattığım da burnuma yeni yeni fırından çıkmış ekmek ve mis gibi kokusu tüm mahalleye yayılarak, gelirken şimdi ne fırın vardı ne de eski ben... Her acı biraz daha büyüttü beni zaten öyle oluyordu her acı her insanı biraz daha büyütüyor ve çocuk hislerini, kalbinin en kuytu yerlerine saklıyordu bende şimdi onlardandım. Artık gözyaşları hemen yanaklarımdan akmıyordu, artık kalbim çok çabuk kırılmıyordu, artık kalbim acımıyordu çünkü artık ben, ben yoktum bile... Sadece geriye bir bedenim bir de bomboş nefes almaya çalışan ruhum vardık artık duygularım yoktu, sanki ben bir robot gibiydim sürekli ezbere hareket eden üniversite ve ev arasında gelip giden bir robot. Gözlerimi açtığım da derin bir nefes verdim boğazımda yükselen düğüm hissini ustaca bastırdım gözlerim önüne düşen siyah kaküllerimi kulağımın ardına nazikçe, yerleştirdiğim de merdivenlerden sessizce inmeye başladım her adım atışım da ayaklarımın altında ki çakıl taşlarının ezilme sesine aldırış etmedim. Merdiven basamaklarının son basamağında kalan tuğlalı evin duvarına baktığım da buruk bir selam verdim, mahallenin tabelasına bu mahallede ki son günlerim iyiden iyiye yaklaşmıştı yarın mezun bir üniversite öğrencisi oluyordum. Yarından sonra günler içerisin de merdivenli yokuştan ayrılarak Alçin ile birlikte İzmir'e geri dönecektik, bu duruma ne kadar çok seviniyor olsam da içimde ki kalbimin en derin köşesinde ki Refhan Araslan ismi kendini hatırlatıyor ve kanatıyordu... İsmini dudaklarım sessizce içinden söylediğin de nefesim kesildi boğazımda düğüm yükseldi, kalbimin atış hızını sakinleştirmeye çalışıyorken duvara yaslandım bu isim yıllar geçmesine rağmen beni ilk gün ki gibi yakıp kavuruyordu. Alt dudağım titremeye başladığın da gözlerimi kapattım balat kokusunu ciğerlerime, çekebildiğim son noktaya kadar çekmeye çalıştım o fırın kapanmıştı ben yıllardır ekmek bile alamıyordum ama kalbim hâlâ onun ismini sayıklıyordu. Onun fikri kafamın içerisin de bir hayalet gibiydi sürekli görünmüyor ama orada ki varlığı, herşeyden daha gerçekti herkesten daha fazla belli ediyordu yok olmasına rağmen kendini... Telefonumun bildirim sesi düşüncelerime ara vermeye zorladığında mesaj gönderen kişinin kim olduğuna bakmadan, içimden ona şükür duaları ediyordum.
" Hazırlıklar tamam sizi bekliyorum o gökkuşağı renkli deli kıza söyle annem bizim için sarma sardı! "
Gözlerimde ki hüzün yerini koruyorken dudaklarım buruk şekilde tebessüm etti hafsanura cevap yazdığım da telefonu geri cebime koydum, parmak uçlarım ile yanaklarıma göz yaşı kontrolü yaparken ağlamadığıma emin oldum. Merdiven basamağının son basamağında durduğum da seslice nefes verdim evet! O fırının olduğu yöne bakmadan koşarak hızlıca geçecektim kesinlikle eğer biraz daha geç kalırsam, Alçin beni öldürecekti kolumda ki çantayı fırının olduğu yöne doğru bakışlarımı kapatacak şekilde yerleştirdiğim de bütün gücüm ile koştum. Ben artık bunlara tahammül edemiyordum onunla küçücük bir kaldırım taşında bile anımız olmasına, kalbim yetmiyordu bunlar çok fazlaydı, çok fazla... Mahallenin sonunda kalan denizi gördüğüm de koşmaya devam ettim o lanet otobüs durağını da eskimiş büyük ana binayı da görmezden gelerek koştum, yıllardır bu böyleydi Alçin kampüse erken gittiği zamanlar tek başıma kaldığım da onunla anıların olduğu yerden koşarak kaçıyordum. Keşke bu taktiği kafamın içerisine ve kalbime de uygulama şansım olsaydı ama yıllardır ikisi içinde yapabileceğim her sonuç başarısız olarak yansıdı, zaten kalbim de aklım da benden 3,940,4km kadar uzaktaydı. İkisi de yıllardır onun yanındaydı. Ellerimi üzerimde ki ince ceketimin cebine koyduğum da usulca yürüdüm sahil boyunca dalgalar ve mavilik, parlak güneşin altın da kendini çok çok güzel bir portre gibi görsel şölene sunuyorken kampüse öyle yürümek istedim. O gittiğinden beridir 4 sene geçmişti merdivenli yokuş bile değişmişti şimdi daha da canlıydı, üniversite daha da arkadaş canlısı dolmuştu herkes en azından yaşının verdiği olgunluğu sergiliyordu yani artık şımarık ela gözlü adamlar yoktu. Sanki Refhan gittiğinden beridir üniversitenin bile rengi ve canlılığı gitmişti benim gözüm de bu adam bu şımarık adam gittiği her yere, bir renk katıyor ve ışık saçıyordu adeta ve herkes benim gibi eminim onun ışığından kör oluyordu tıpkı benim aşkını görememem gibi... Beton taşlara şiddetle vuran dalgaları dalıp giderek izlemeye başladığım da yine eski anılar her sabah olduğu gibi, bu sabah da aklım da düşüncelerim de gezinip duruyordu o gittiğinden beridir Karayip Korsanları serisini kaç kere bitirdim bilmiyordum bile. Her gece yatmadan önce Alçin'in bıkması eşliğin de birlikte izliyorduk hafsanur ve alçin olmazsa açıkçası ben çok kötü bir durumda olurdum, kızlar 4 yıldır kendimi iyileştirmemde fark ettirmemeye çalışarak çok yardımcı oluyorlardı. Beton kıyıya dikkatlice oturduğum da saatime baktım hâlâ biraz daha düşünmeye ve kendi içimde konuşmaya, yeterli vaktim vardı yeşil gözlerim büyük İstanbul boğazının masmavi denizini izledi dudaklarım da buruk tebessüm gözlerim de ona duyduğum hüzün ve kalbimde hâlâ ilk gün ki aşkla koruduğum sevgim dolup taşarken sessizce mırıldandım...
" Esir düştü kalbim aşka gözüm yok parlayan altınlar da
Beni avutacak kimsem yok neşeli cesur denizcimden başka...
Saçları dökülüyor lüle lüle, gözleri kömür kadar kara
Mutluluğum onunla birlikte gitsin nereye giderse... "
Yutkunduğumda gözlerimden akmak olan yaşları umursamadım benim neşeli haylaz gözlü denizcime ihtiyacım vardı, ben senelerce bekledim yanarak senelerce bekledim bu İstanbul boğazı elbet ki benim denizcimi korkusuz aşık Davy Jones' imi bana geri verecekti. Nereye giderse gitsin bu denizin dalgaları elbette ki benim kıyıma, benim limanıma onu getirecekti bunu biliyordum. Düşünceler hergün her saat, her dakika peşimi bırakmıyordu o kadar çok yorulmuştum ki bu durumdan, şimdi yolunu gözlediğim iki kişi olmuştu ikisinin de benim canımdan bir parça olması canımı yakıyordu. Ne annemin yerini ne de sevdiğim adamın yerini bilmiyordum bunlar çok çok canımı yakmasına rağmen, kimseye bir şey belli etmiyordum ve bunu galiba başarıyla yıllardır devam ettiriyordum. Bir kaç dakika daha dalgaların kıyıya vurmasını izlediğim de yürümeye başladım yıllardır bu kampüse çıkan, sokaklardan yürüyorken hep aynı düşünceler zihnimde dolaşıyordu ve ben hergün biraz daha ölüyordum. Hayatım da bazı şeyler yoluna girmişti babamla o kadar güzel bir ilişkiye gelmiştik ki bu durum yaralarıma merhem oluyordu, çocukluk aşkım yani serhat abim evlenmişti yıllardır İzmir'e adım dahi atmıyordum babam beni görmek istediğin de ise sürekli dersleri ve stajları bahane ediyordum. Böylelikle bana kötü anıları hatırlatan yerlerden kaçmış oluyordum ama daha fazla kaçacak alanım kalmamıştı hafsa nuru çok özlemiştim, bazen buraya gelse bile günler yetmiyordu özlemime zaten üniversite bitince burada beni bağlayan bir durum da yoktu. Burası bu şehir bu sokaklar benim canımı Filistin'den daha fazla yakıyordu yıllardır ne fırına ekmek almaya gittim, ne de bir daha odama adım atamadım onunla son kez uyuduğumuz gibi duruyordu odam hâlâ. O odayı adeta mühürlemiştim Alçin ile birlikte alt katta ki odada uyuyorduk kıyafetlerimi bile o odaya girmemek için, Alçin taşımıştı alt katta kalan yeni odamıza canım bu denli acıyordu işte. Kampüse ne zaman geldiğimi bile fark etmediğim de banklar hep doluydu üniversitenin son günleri olduğundan dolayı, kampüs her zamankinden daha fazla kalabalıktı düşünceleri zihnimden dağıtmaya çalıştığım da gözlerim gök kuşaklı kızı arıyordu. Bütün kampüs bahçesinde gözlerimi gezdirmeme rağmen bu deli kızı bulamadım kaşlarımı gözlerimi devirerek çattığım da, omuzumdan koluma yayılan sıcaklık ve ten hissi ile kalbim milyon kere eskiden olduğu gibi çarpmaya başladı. Bu hissi yıllardır yaşamıyordum o gittiğinden beridir gözlerimi heyecanla istemsizce kapattığım da, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu parmak uçlarım üşümeye başladığın da ardıma bakarken dudaklarım sessizce kıpırdadı.
" Refhan... "
Gözlerimi açtığım da yorgun bakışlar eşliğin de gözlerime dikkatlice bakan ela gözlere baktım yutkunduğumda, anneannesinin kaşları çatıldı bense hayal kırıklığını kalbimin en derinine saklamaya çalıştım. Bu aynı renge sahip yaşlı kadını nerede görsem tanırdım çünkü bu bal renk benim şımarık prensime aitti, gözlerinin rengine bakmayı karşımda ki aynı gözlere sahip yaşlı kadının gözlerine dikkatlice baktığım da anladım. Kafamda ki ve kalbimde ki özlemi saniyeler içerisin de attığım da bu yaşlı kadının neden benim yanımda yıllar sonra, olmasına anlam veremedim bir açıklama bekliyordum anneannesinin benim karşıma çıkma sebebini merek ediyordum derken sanki bakışlarımdan anlıyormuş gibi konuştu.
" Seninle konuşmam lazım kızım torunum yani Refhan hakkın da benimle gelir misin? Rica etsem. "
Refhan...
İsmi bile dudaklarım da acı boğazımda düğüm, kalbimde sancı yarattığında gözlerimin dolduğunu hissettim yutkunduğum da neden benimle onun hakkında konuşmak istediğini anlamadım ama benim zayıf yönüm bu haylaz adamdı başımı olumlu anlamda salladığım da onay verdiğimi belli ettim yaşlı kadın ise zarifçe tebessüm etti. Kadının adımlarını takip etmeye başladığım da kampüste son kez gözlerimi gezdirdim hâlâ arkadaşım ortalıkta görünmüyordu, ona geç kalacağıma dair hemen hızlı şekilde mesaj yolladığım da içimden derin bir nefes aldım. Kampüsün arka çıkış kapısına geldiğimiz de anneannesi durdu şoför koltuğunun kapısı açıldığın da, inen kişinin gözlerine baktım bu gözler yıllar önce biz vedalaşırken bizi izleyen gözler ile aynıydı. Ağlama hissi daha da gözlerimde yoğunlaşmaya başladığın da adamın yakasına yapışarak bağırmak istedim, onu nereye bıraktığını benden nereye götürdüğünü bağıra çağıra sormak istedim ama anneannesinin sesi bu durumu böldüğün de yalnızca adamla sessizce birbirimize baktık.
" Hicran gel yavrum "
Dudaklarımı kemiriyorken neden bana bu kadar iyi davrandığını anlamadım bu yaşlı kadın değil miydi yıllar önce bana, o sözleri söyleyen yine de saygımdan dolayı arabaya yanına bindiğim de sessizce nereye gittiğimizi bilmeden kadınla yolculuk ediyordum. Arabanın dikiz aynasından adamın gözlerinin içine bakmayı da ihmal etmiyordum bu tanımadığım adama, öfke doluydu tüm vücudum ve duygularım parmak uçlarımı sinirle avucumun içerisine bastırdığım da yaşlı kadına kaydı bakışlarım.
" Beni neden görmek istediniz benimle neden konuşmak istiyorsunuz anlam veremedim birden gelişen duruma "
Çatık kaşlarım altın da kalan yeşil gözlerime dakikalar sonra baktığın da tebessüm etti dudakları parmak uçlarının ve avucunun sıcaklığı, sinirle sıktığım yumruğuma değdiğin de irkildim anneannesi ise derince bir rahatlamış gibi nefes aldı ve saniyeler içerisin de verdi.
" Çünkü sen torunumun aşık olduğu o kızsın "
Kaşlarım havada yerini alıyorken kadının söylediği tek bir cümle altın da adeta ezildiğimi hissettim avuçlarının altında kalan elimi hızla, çektiğim de arabanın açık camından yaz rüzgârlarının içerisine kendimi bıraktım kadın benim canımı sanki bilerek yakmak istiyor gibi o aynı renge sahip gözleri ile bakarak kalbimi paramparça eden kelimeler söylüyordu. Gözlerimden akan yaşları parmak uçlarım ile nazikçe tenime bastırdığım da kadının görmemesi için, hâlâ arabanın camından sokakları izliyordum ne kadar zaman geçti ya da dakika bilmememe rağmen araba yavaşça durakladı. Anneannesi benden önce indiğinde kapım nazikçe açıldı o adam sayesinde şaşkınlık ile adama baktığım da, anılar ve sesler zihnimde binlerce kez tekrar etti kendini...
Refhan lütfen gitme annem gibi beni bırakma dayanamam!
Sinirle burnumdan soluyarak arabadan indiğim de kapıyı sertçe çarptım adam ise herşeyi anlıyormuş gibi başını sadece, yere eğdi derin bir iç çektiğim de gözlerimi devirdim nereye geldiğimizi bile sinirden bilmediğim de etrafa baktığım da bunun bir rüya olduğuna inanmaya başladım çünkü ben onun evinin önündeydim...
Demirli bahçe kapısına sadece bir kaç saniye bakış attığım da kalbimin resmen çığlıkları dağladı yüreğimi boğazımı bir ip, sıkıyordu görünmez bir ip her eve ve bahçe kapısına baktığım da beni biraz daha etkisi altına alıyordu. Yıllarca zihnimde canlanan konuşmalar ve yaşanan olayların olduğu yere yıllar sonra adım attığım da, kalbimde bir şeylerin kırıldığını ve kırılan parçaların kalbime geri saplandığını hissettim. Eğer bu bir rüya ise şu an uyanmak için en doğru zamandı çünkü ben kendimi iyileştirirken çok ama çok, zorlanmıştım şimdi bu duvarları kumdan kale gibi yıkmalarına izin veremezdim o duvarların altın da kalan yaraları tekrar açmalarına izin veremezdim ben bu eve giremezdim. Ben o koltuklara bakamazdım, ben o bahçe kapısına dokunamazdım hayır bunlar benim kalbimin çevrelediği duvarı yıkar geçerdi ve ben bunu bilerek yapamazdım. Alt dudağımın titrediğini hissettiğim de neden bu aptal ricasına evet dediğime anlam veremedim onsuzluk beni, her şeyi yaptırmamı sağlıyordu o yokken duygusal anlam da sağlıklı kararlar veremiyordum bu şımarık herif hayatım da çok çok büyük bir yer edinmişti. O artık benim hayatımın tüm sorularının cevaplarına çıkıyordu şimdi bunu bile bile ayrı kalmak, beni çok üzüyordu yıllardır bu hissi içime çok gömüyordum dışım gülücükler içim ise kan ağlıyordu. Ben kendimi yeni iyileşmiş hissederken anneannesi beni tekrar onun yarattığı boşluğa fark etmeden itiyordu, bu da benim boğazımda düğüm olma hissini hatırlatıyordu şimdi boğazıma üstüne üstlük anıların hüzünlü parçaları da eşlik ediyordu. Onsuz geçen 4 yıl bana olgun olmayı öğretmişti ama onun bal rengi ela gözlerini her hatırladığım da, göğsümün en derin ıssız köşesinde kalan kız çocuğu neşe ile kendini belli ediyordu. Demirli bahçe kapısına boğazımda ki düğümün eşlik eden acısı ile baktığım da nefesim daraldı, kalbim sıkıştı, ellerim üşüdü, uzun saçlarımın her telinin acıdığını hissettim. Onun dokunduğu her yer şimdi canımı çok yakıyordu özellikle alnım hâlâ seneler önce ki sıcaklığı hissediyordu, dudaklarım hâlâ yakarışa sessiz iniltiler eşliğin de devam ediyordu ve ben ölüyordum...