Eve geldiğimiz gibi odama çıkıp yatağa yatmıştım, aşırı yorgun hissediyordum kendimi. Bakışlarım telefonuma kayınca sinirle gözlerimi kapattım. O an sinirden cevap yazmamıştım. Telefonumu elime alıp mesajlara girdim.
"Çok beklersin.” Yazıp gönderdim. Onunla olacağımı düşündüren şey neydi acaba? Telefonumun titremesiyle tekrar elime aldım.
"Karım olacaksın, biliyorsun değil mi?"
"Zorla evleniyoruz, biliyorsun değil mi?
"Pişman olursun bak…” Güldüm, beni ne sanıyordu bu adam?
"Bana bu tarz imalarda bulunmayı kes!" Çok geçmeden mesaj gelmişti.
"Seninle uğraşmak hoşuma gitti sadece..." Sinirden gözlerim seğiriyordu.
"Uğraşacak başka birini bul!" Tekrar mesaj geldiğinde oflayarak telefonu elime aldım. Ama mesaj Pınar'dan gelmişti.
"Kuzum bayadır görüşemedik. Müsaitsen gel sahildeki kafeye gidelim, özledim seni"
Gülümsedim. Pınarla gerçekten iyi arkadaştık ve şu anda kafa dağıtmak iyi gelebilirdi.
"15 dakika" Yazıp yolladım. Yaşananların hiçbirinden haberi yoktu. Ondan sakladığım için bana çok kızacaktı… Pınar'ın Yavuz adında bir nişanlısı vardı. Yakın zaman da evleneceklerdi. Birbirlerine deli gibi aşıklardı.
Ayağa kalkıp üstüme siyah düz tişört-elbisemi giydim. Üstüme kot ceketimi alıp beyaz ayakkabılarımı geçirdim. Saçlarımı elimle düzeltip çantamı ve telefonumu aldıktan sonra aşağı indim.
Kapıdan çıkacakken babam nereye diye sorduğunda umursamadan kapıyı açıp dışarı çıktım. Babamın doğum günümde aldığı Mini Cooperıma atlayıp Pınarlabuluşacağımız kafeye doğru sürdüm.
5 dakika sonunda kordona gelmiştim ve arabayı park edip kafeye doğru ilerledim. Deniz kokusu burnuma dolarken keyifle gülümsedim. Dışardaki masalara baktığımda en sonda kızıl bir kafa gördüm. Hızlı adımlarla Pınar'a yaklaştım. Beni görünce ayağa kalktı ve ahtapot gibi sarıldı.
"Kızım nefes alamıyorum ya!" Dedim acıyla inlerken. Kıkırdayıp yerine oturdu. Ben de karşısına oturdum.
"Ay ne yapayım çok özlemişim!” Gülümseyip çantamı yan sandalyeye koydum. 10-15 dakika havadan sudan sohbet ettik. Garson kahvelerimizi getirdiğinde çantamdan paketi çıkarıp masaya koydum. Birer sigara yakıp kahvelerimizi yudumladık. Poyraz aklıma gelince somurttum. Evlendikten sonra ki hayatımı düşünürken dalıp gitmiştim. Kendime gelmemi sağlayan şey Pınar'ın sesiydi.
"Lalin, senin bir şeyin var ve bana anlatmıyorsun." Gözlerimi kaçırdım. Bunu bir kıza anlatmam daha iyi olacaktı. Ne hissettiğimi anlayabilirdi. Başımdan geçenleri bir bir anlattım. on dakika aralıksız konuşmamın ardından Pınar karşımda salya sümük ağlıyordu.
"Kızım ağlama niye ağlıyorsun, yapacak bir şey yok!”
"Ama ben se-senin yanında olamadım. Hiç haberim y-yoktu!”
"Biliyorum Pınar… Ağlama.”
"Ne olacak şimdi?”
"Evleneceğim, yani sanırım." Dedim umutsuz bir şekilde.
"Evleneceğin adamı gördün mü?" Başımı salladım.
"Nasıl biri?"
"Şerefsizin önde giden nasıl olacak!"
"Kaç yaşında?”
"Yirmi dört.” Gülümsedi.
"Şişt kız, yakışıklı mı?”
"Doğrusunu söylemek gerekirse evet, baya yakışıklı. Ama o iğrenç karakteri yüzünden yakışıklılığının pek bir önemi kalmıyor. Seks düşkünü sanırım!”
"Sen istemediğin halde sana dokunacak değil ya! İstersen yaparsın, istersen yapmazsın."
"Yapmayacağım." Pınar omuz silkip kahvesinden bir yudum daha aldı. Ben de bir sigara daha yaktım. Poyrazla birlikte olma düşüncesi aklıma geldikçe midem bulanıyordu. Öyle bir şey olmasına izin veremezdim. Ona istediğini veremezdim.
Sabah gözlerimi zorlukla açtım. Pınarla geç saate kadar oturmuştuk. Eve geldiğimde de bilgisayardan saatlerce Lucifer izlemiştim. Saate baktığımda 14.05 olduğunu gördüm, cidden çok fazla uyumuştum.
Sarsaklanarak banyoya gidip yüzümü yıkadım. Daha sonra aşağı inip kendime bir şeyler hazırladım. Kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyordum. Karnımı iyice doldurduktan sonra balkona çıktım. Annemle babam oturmuş sohbet ediyorlardı. Onlara bakmadan gözlerimi denize çevirdim. Tam içeriye geçiyordum ki annemin sesiyle durdum.
"Bu akşam gelecekler, haberin olsun ona göre hazırlan.” Başımı sallayarak tekrar odama çıktım. İtiraz etmeye mecalim kalmamıştı artık. Yatağımı toplayıp balkonumun kapısını açtım. Aşağı inip kahve yaptım ve kitabımı alıp tekrar balkona çıktım. Pufuma kurulup mini sehpaya kahvemi ve sigaramı koydum. Kitapta kaldığım yeri açıp düşüncelerimden sıyrıldım ve kendimi kitaba verdim.
Saatlerdir balkonda kitap okuyordum. Yapabileceğim başka bir şey de yoktu. Telefonumu elime alıp saate baktığımda altıya yaklaşıyordu.
İçeri geçip kitabımı başucuma koyduktan sonra banyoya gittim. Hızlıca üstümdekileri çıkarıp kendimi duşa attım. Düşünmemeye karar vermiştim Pınarla konuştuktan sonra.
Uzun bir duşun ardından hayırlı bir iş için(!) gelecek misafirlerimiz için hazırlanmaya başlamıştım.
Saçlarımı kurutup taradım ve maşayla hafif dalgalar yaptım. Geçen alışverişte aldığımız siyah elbisemi giyip altıma siyah topuklu ayakkabılarımı geçirdim. Eyeliner çekip rimel sürdüm ve dudaklarıma da kırmızı tonlarında ruj sürdüm. Bu kadarı yeterliydi. Kapının sesini duyduğumda derin bir iç çekerek odamdan çıktım.
Aşağı indiğimde herkes ayaktaydı, selamlaşıyorlardı. Ben de aşağı inip zorla gülümseyerek herkese selam verdim. Bakışlarım Poyraz'a kaydığında onun da bana baktığını gördüm ve bakışlarımı kaçırdım. Herkes salondaki yerini alınca ben de kendime bir yer bulup oturdum.
Poyraz’ın babası iri bir adamdı. Ama sempatik görünüyordu. Annesi tahminimce kırklarında bir kadındı, ama yaşına göre gerçekten iyi görünüyordu. Poyraz'ın yanındaki kıza baktım. Muhtemelen kız kardeşiydi. 17-18 yaşlarındaydı. Onları inceledikten sonra babasının bana yönelttiği bir soruyla dikkatimi ona verdim.
"Nasılsın Lalin?”
"İyiyim, siz?"
"Ben de iyiyim sağ ol kızım. Ee evleneceğin için heyecanlı mısın?" Gülümseyip arkama yaslandım.
"Hayır neden heyecanlı olacağım ki?" Babası anlayışla başını sallayıp gülümsedi.
"Haklısın, umarım iyi anlaşabilirsiniz.” Poyraz tıslama gibi bir ses çıkardığında babası ona öyle bir bakış attı ki, benim olduğum yere sinmeme sebep oldu.
"Evini umarım çok beğeneceksin, sana düğün hediyem.” Gözlerim şaşkınlıkla açılırken babasının gözlerine baktım. O evi benim üstüme yapmıştı.
"Teşekkürler" deyip kestirip attım. Bir saatin ardından kahveler içilmiş, tanışılmış, beni istemişlerdi. Bir de adet yerini bulsun diye babası dedi ki 'gençler birbirini görmüş beğenmiş' dalga mı geçiyorsunuz be!
Ayrılma vakti geldiğinde derin bir oh çektim. Yarın da nişan vardı. Sonra da düğün. Allah’ım çıldıracağım. Bir an önce bitsin bu çile…
Birazdan nişan başlayacaktı. Etrafta gereksiz gereksiz misafirler vardı. Bir de insanları çağırıyorlardı, şaka gibi! Yalandan gülümsemekten yanaklarım ağrıyordu. Masanın üstüne çıkıp "yardım edin beni zorla evlendiriyorlar" dememek için zor tutuyordum kendimi. Büyük bir bahçede yapılıyordu nişan. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Ama pek de umrumda değildi, hiç olmamasını tercih ederdim.
Nişan başlamadan tuvalete gitsem iyi olacaktı. Nişanın yapıldığı üç katlı müstakil evin içine girip yukarı çıktım. Köşeyi dönerken tanıdık gelen sesle durdum. Bu Poyraz'ın kardeşi Mira'ydı.
"Levent ne olur affet beni, çok pişmanım!" Abimle mi konuşuyordu o?
"Hayır Mira. Sen benim hayatımda olmayacaksın artık. Kardeşime yaptıklarından sonra seni asla affetmeyeceğim. Senin korkaklığın yüzünden biz bu haldeyiz!”
Evet, abimle konuşuyordu. Kafamda o kadar çok soru vardı ki. Mira'yla abim nerden tanışıyorlardı? Mira abime ne yapmıştı? Ve bunun benimle ne ilgisi vardı? Tam hesap sormak üzere ilerleyecektim ki birinin kolumu tutmasıyla gidemedim. Arkamı dönüp baktığımda Poyraz bana bakıyordu.
"Ne yapıyorsun burda?" Diye sorduğunda gözlerimi kıstım.
"Sana ne!" Dedim tersçe. Kaşları çatılırken kolumu bıraktı.
"Alt tarafı soru sordum, delirtme beni.”
"Çiş yapacağım, bitince çağırayım mı?" Dedim bıkkınlıkla. O da göz devirdi ve etrafa bakındı.
“Aşağıya inmemiz gerek.” Sıkıntılı bir nefes alıp kolunu açtı. Ben de koluna girdim ve beraber bahçeye indik. Bahçeye adımımızı attığımız anda herkes alkışlama başladı. Gözlerimi kapatıp bir an önce şu eziyetin bitmesini istedim. Dans etmemiz gerekiyordu. İstemeyerek de olsa ellerimi omuzlarına koydum.
"Bitse de kurtulsam artık." Diye söylendim. Bakışlarımız birleştiğinde ne var dercesine kafamı salladım.
Üç saatin özeti şuydu. Poyraz'ın bana imaları, gelen geçen misafirlere gülümseyerek rol yapmamız, annemin bana kalkın dans edin diye baskı yapması, kameramanın sürekli bize poz verdirmeye çalışması ve benim ona bardak fırlatmam. O kadar yorulmuştum ki bir an önce evime gidip uyumak istiyordum.
Misafirler dağılmaya başlamıştı. Ben de eve girip gelin odası gibi bir yere girdim. Eşyalarımın olduğu poşeti alıp içinden şortumu ve kısa tişörtümü alıp elbisemin fermuarını indirdim. Askılıklarından kurtulup ayaklarıma düşmesine izin verdim. Tam şortumu giyip düğmesini iliklemiştim ki kapının bir anda açılmasıyla çığlık attım. Poyraz kulaklarını tıkayıp bana acıyla baktığında şaşkınlıkla ona bakıyordum.
"Kapıyı neden çalmıyorsun?" Dedim hırçınca. Elini kulaklarından çekip kapıyı kapattı.
"Nişanlımın odasına girerken kapı mı çalacağım?"
"Evet çalacaksın! Giyiniyorum burda!” Son söylediğimle üstümün olmadığı aklıma geldi. Hemen arkamı döndüm. Poyrazın adım seslerini duyduğumda tişörtümü alıp giyecektim ki ellerimi tutmasıyla giyemedim.
"Saklamana gerek yok." Göz devirip tişörtü çekiştirdim. Arkadan iyice yaklaşıp vücutlarımızı birleştirdiğinde sinirden kalp atışım hızlanmaya başlamıştı. Ellerini saçlarıma götürüp tek omzuma almıştı. Belime sarılıp kendine çekti.
"N-ne yapıyorsun?" Dedim irileşen gözlerimle.
"Şiştt" Nefesini ensemde hissedince vücudum karıncalanmaya başlamıştı.
“Sus, sadece hisset. Teninin kabarmasını, sıklaşan nefesini, tattığın hissi, arzuyu…”Dudaklarını omuzlarımda gezdiriyordu. Öpmüyordu, sadece nefesini hissediyordum. Bir eli aşağı kayıp kasıklarımda durdu. Şortumun kemerine parmağını sokup beni tekrar kendine çektiğinde kalbim deli gibi atıyordu. Şortumun düğmesini açacakken elini durdurdum.
"Hayır, istemiyorum" Omzuma çarpan nefesiyle gülümsediğini anladım.
"İsteyeceksin.”