bc

Lunora (Ücretsiz)

book_age16+
1.0K
TAKİP ET
9.3K
OKU
reincarnation/transmigration
HE
time-travel
fated
drama
sweet
kicking
high-tech world
another world
secrets
superpower
rebirth/reborn
love at the first sight
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Hafızası silinmiş bir kadın...

Kader bağından doğan bir aşk...

Ve başka bir gezegene — Lunora’ya — açılan, ışıkla mühürlü bir kapı.

İpek, gözlerini bir yabancının kucağında açtığında geçmişine dair hiçbir şey hatırlamaz.

Ama o yabancıya, Lior’a… kalbinin derinliklerinden gelen bir bağ hisseder.

Tanımadığı bir adamın sesi, neden ruhunu bu kadar huzurla doldurur?

Lunora: İyiliğin gezegeni.

Kötülüğün dışlandığı, sevginin hüküm sürdüğü bir diyar.

Ama İpek ve diğer yetenekliler… oraya gerçekten gidebilecekler mi?

Aşk, anılardan mı doğar, yoksa kalbin sesinden mi?

İpek geçmişini ararken, Lior onu kaybetmemek için geleceği tehlikeye atmaya hazırdır.

Ama Lunora’nın sırrı sadece aşkta değil…

Kanla mühürlenmiş bir kehanette saklıdır.

Şimdi yepyeni bir İpek. Hiç bir şey hatırlamayan ve önce kendini bulmaya çalışan. Güçlüden zayıfa dönüşmüş ve tekrar ayağa kalkmaya cesaret arayan. Yeni bir İpek geliyor. Yeni bir dünya ve yeni umutlar....

Not:

Bu kitap, Kahve İçelim mi? serisinin devamıdır.

ilk kez okuyacak olanlar için ilk bölümün Prolog kısmında Kahve içelim mi? özet olarak anlatılmıştır. Daha önce kahve içelim mi? kitabını okuyanlar o kısmı okumadan geçebilir. Okumayanlar mutlaka Prolog bölümünü okuyarak geçmişle ilgili detaylara hakim olabilirler.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Ben Kimim? (Başlangıç)
Kahve içelim mi? Geçmiş Özeti (Prolog) Ben İpek 26 yaşındayım. Son 1 yılda başıma gelen hikâyeleri bilseniz, halime acır mısınız? Benim adıma sevinir misiniz? Bilmiyorum... İşte son 1 yılda başıma gelenler. Bin bir emekle kurduğum bir şirketim vardı. Gece gündüz çalışıyor, şirketimi daha ileri seviyeye çıkarmaya çalışıyordum. Bu süreçte yemek düzenime hiç dikkat etmiyordum. Yine öyle günlerden biriydi. Yoğun bir şekilde çalışıyordum. Birden şiddetli bir baş ağrısıyla bayıldım. Hastanede yapılan tetkikler sonrası ise acı gerçekle yüzleştim. Beynimde bir kitle vardı ve bu kitle, ameliyatı çok riskli bir bölgedeydi. Bu nedenle ameliyattan sağ çıkma olasılığım %30 civarıydı. Eğer 4 ay içerisinde ameliyat olmazsam, hastalık ilerleyecek ve hayat kalitem aşırı düşecekti. Doktor direkt “öleceksin” demese de, bu o anlama geliyordu. Bense duyduklarımdan sonra her şeyi bırakıp tatil yapmaya, hayattan bir 10 gün çalmaya karar vermiştim. Öleceğim güne kadar hayatın tadını çıkaracak, ameliyat olmayacaktım. Didim’de bir otele tatil yapmaya gittim. O tatilde, havaalanında çarpışmamız sonucu ilk görüşte âşık oldum o ela gözlere. O tatilde tekrar bir kalbim olduğunu hatırladım. O ela gözlerin sahibi Gökhan’dı. Gökhan uzun boylu, kumral, ela gözlü ve çok yakışıklıydı. Tesadüf eseri aynı oteldeydik. Birbirimizi tanıma fırsatımız oldu. Gökhan 32 yaşındaydı, Bursa’da yaşıyor, mesleği de—o bir doktordu. Alanı ise genel cerrahiydi. Sevgilisi var mı diye çok düşündüm ama yokmuş. Ben yine de emin olmak için zihnindeki anılarına baktım. Aa, söylemeyi unuttum… Benim bir yeteneğim var. Birine kahve falı bakarken onun düşen enerjisiyle, onun zihnindeki anılarına girebiliyorum. Bu yeteneğimi de insanlara güvenebilmek için kullanıyorum. Yıllar öncesinde birine daha böyle fal bakarak güvenmiştim ama onu daha sonra anlatırım. Gökhan ile tanıştığımda ise aynı yeteneği onun için de kullandım. Tabii, ben sadece beni ilgilendiren anılara bakıyordum. Eski anılarına bakmak, onun mahremiyetine saygısızlık gibi geliyordu. Yeteneğimi kötüye kullanırsam onu kaybederim diye korkuyordum. Bu nedenle de asla kendimle ilgili olmayan anılara bakmıyordum. Gökhan’ın zihnine baktığımda, beni ilk gördüğü andan beri çok sevdiğini gördüm. Bu sevgi masum bir sevgiydi. Bu şekilde sevildiğimi bir erkeğin zihninde ikinci kez görmüştüm. Ona âşık oldum ama yanlış zamandı, ben ölecektim. Bu acıları ona yaşatmak istemedim ve kaçtım. Ama Gökhan beni buldu. Üstelik tatilde yaşadıklarımızdan yola çıkarak hasta olduğumu da öğrenmişti. Gökhan’ın çocukluk arkadaşı olan Kaan, alanının en iyilerinden bir beyin cerrahıydı. Onunla konuşmuş ve hamile kaldığım takdirde ameliyata gerek kalmadan iyileşeceğimi söylemişti. Tabii ben bunun, bana umut olup iyileşme sürecimi hızlandıracağı için söylendiğini sonradan öğrendim. Yoksa bunun beynimdeki kitleye çok az bir etkisi olurmuş. Hamilelik olayından dolayı Gökhan ile hızlıca evlendik. Çok mutluydum. Bu süreçte de tedavim devam ediyordu. Her şey yolundaydı. Gökhan ile balayı için yine aynı otele gittik. Otelde bayıldığım sırada beni hastaneye götüren bir adam vardı: Bulut abim. Bulut abim 35 yaşında, uzun boylu, esmer, yakışıklı ve karizmatik biriydi. Benim halamın kızı olan kuzenim Zühre’nin eşiymiş; bunu da daha sonra öğreniyordum. Kuzenim, ben üniversite yıllarındayken, kocasının düşmanları tarafından karnında 6 aylık bebeği ile vurularak öldürülmüştü. Ona çok benzediğim için de Bulut abim beni onun emaneti gibi görmüş, hep koruyup kollamıştı. O aynı zamanda hem çok iyi bir iş adamı, hem de karanlık işleri bilen ve onlara yön verebilen iyi bir mafyaydı. Tabii ben sonradan öğrendim... Aslında Zühre ablamı vuran, Bulut abimin kendisiymiş. Ama bunu benden başka kimse bilmiyor. Bu sır, ben ve onun arasında. Ama size anlatabilirim. Bulut abim ve Zühre ablam birbirlerine çok âşıkmış. Bulut abim bir iş ortaklığı yapmış. Ortağı olan Fuat, eve sık sık gidip geliyormuş. Zühre ablam durumdan rahatsız olsa da Bulut abime bir şey demiyormuş. Aradan 4 ay geçmiş, Zühre ablam hamile kalmış. Evde bayram havası olmuş. Bebek 4 aylıkken cinsiyetini öğrenmişler ve ismine karar vermişler: Hamza… Bu süreçte Bulut abimin iş seyahatleri sıklaşmış ve eve çok sık gelemez olmuş. İş seyahatinden erken döndüğü bir günde, Bulut abim Zühre ablamı ve Fuat’ı yatak odasında yakalamış. Zühre ablam, Fuat’tan kurtulmak için çırpınırken, Bulut abim Zühre ablamın onu aldattığını düşünmüş. Önce Fuat’ı çekip almış. Fuat ona, “Zühre benim çocuğumu taşıyor. Biz birbirimizi seviyoruz, aramıza girme. Boşan ve benimle evlensin,” dediğinde Bulut abim, aldatıldığına daha çok emin olmuş. Önce Fuat’ı vurmuş. Daha sonra da “Yapma Bulut, ben masumum” diyen karısı Zühre’yi ve karnındaki bebeği... Sonradan, Bulut abimin sağ kolu olan Rüstem her şeyi araştırdığında acı gerçekle yüzleşmiş. Fuat, aylardır Zühre ablamın peşindeymiş. Önce “Bulut’u sevdiğin gibi beni sev, onu bırak” diye sıkıştırıyormuş. Sonralarında ise işin ciddiyetini artırmış ve tacize kalkışmış. Hamile olması da yetmemiş. “Ben seni böyle de kabul ederim. Yeter ki beni sev,” diyormuş. Bulut abimin iş seyahatlerini hep Fuat ayarlıyor, o yokken de Zühre ablamı rahatsız etmeye devam ediyormuş. En sonda zorla eve girmiş ve ona tecavüz etmeye kalkışmış. Zühre ablam kafasında vazo kırarak kurtulmuş elinden. Bulut abimin onları bu şekilde görmesi de Fuat’ın planıymış. Ama trajik bir şekilde sonuçlanmış. Rüstem, çalışanları konuşturduğunda öğrenmişler bunları... Ama giden geri gelmemiş. Bulut abim yıllarca pişmanlıkla kavrulmuş. Ben ise onun yanında olmayı seçtim. İnsan hayatta her zaman doğruları yapmaz. Yanlışları da seçebilir, aldanabilirdi. Bulut abimin çektiği acılar ona fazlasıyla yetmişti. Bu olay üzerine onun hayalini kendimde gerçekleştirmek istedim. Bu onu bir nebze de olsa hayata bağlasın istedim. Eğer bir oğlum olursa, ona ölen oğlunun ismi olan Hamza; eğer bir kızım olursa da Zühre koyacaktım. Sonra hamile olduğumu öğrendim ve bebekler ikizdi. Üstelik biri kız biri erkekti ve artık isimleri kesindi: Hamza ve Zühre. Gökhan’ın çalıştığı hastanede, Gökhan’ın eski arkadaşlarından Nergis’i gördüm. Gökhan’a yılışık hareketleri beni kıskançlık krizine soktu. Ben de tek sırdaşım Bulut abimden yardım istedim. Aynı zamanda ona yeteneğimden bahsettim. O da yeteneğimi iş hayatında kullanmayı teklif etti. Bu sayede Bulut abim çok iyi bir ihaleyi tereyağından kıl çeker gibi almış, beni de kendi şirketine hisseyle ortak etmişti. Hamileliğimin 17. haftalarındaydım. Hastaneye, Gökhan’ın yanına gelmiştim. Eve gitmek için arabaya doğru ilerlerken bir çocuk ağlama sesi duydum. Çöpün kenarında sessiz sessiz ağlıyordu. Zayıf, esmer, 5 yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Saat çok geçti ve bu saatte neden burada yalnız olduğunu anlamaya çalışıyordum. İsmi Ömer’miş. Onu yemeğe götürüp karnını doyurdum. Sonra da hasta odalarından birine götürdüm ve güzelce yıkadım. Vücudundaki morluk ve yaraları görünce, beynimden aşağı kaynar sular döküldü. Gökhan ise hemen Ömer’i tedaviye aldı. Ömer aslında 8 yaşındaymış ama o kadar zayıf kalmış ki vücudu 5 yaşında gibi görünüyordu. Bulut abimden araştırmasını ve eğer onun için de uygunsa ona yuva olmasını rica ettim. Araştırması sonunda ise, Ömer’in annesinin 1 yıl önce öldüğünü, üvey annesi istemediği için amcasında kaldığını ve 3 aydır amcasına para göndermediği için yengesinin çocuğu sokağa attığını öğrendik. Bunun üzerine Bulut abim Ömer’i evlatlık aldı ve ikisi de birbirlerinin yaralarına şifa oldular. Sonra Bulut abim, benim bu yeteneğimi geliştirmek için beni Mardin’de yaşayan Rojda ablanın yanına götürdü. O sırada da 32 haftalık hamileydim. Rojda abladan çok şey öğrendim. Hem geçmişimi hem de diğer yeteneğim olan şifa yeteneğimin varlığını... Daha önce yetenekli insanlarla tanışmış biri olarak, bana iki yeteneğinin de yüksek olan nadir insanlardan olduğumdan bahsetti. Ben de o nadirlerden biriymişim. Bir yandan da Rojda abla beni şifa enerjisiyle iyileştirmişti. Zaten tedavimin neticesinde kitle küçülmüş, şifa enerjisiyle de yok olmuştu. Artık tamamen iyileşmiştim. Bunun yanı sıra bana geçmişime dair bilgiler de verdi. Benim annem sandığım Zehra, aslında benim gerçek annem değilmiş. Benim annem bir yetenekliymiş. Yetenekler, anne ve babadan genlerle geçen bir durummuş. Benim annem de bir zihin yeteneklisiymiş ve ismi Gül’müş. Annem, beni doğururken ölmüş. Evlilik dışı bir bebek olduğum için babamın benden haberi yokmuş. Annem öldüğünde, annemin en yakın arkadaşı beni babama götürmüş. Anne karnı deyip geçmeyin... Bebeklerin de hafızası var ve Rojda abla o anılardan benim geçmişimi buldu. Ben bu kadarını yapamıyorum ama onun başka kadim bilgileri de var. Babam, bana tek başına bakamadığı için Zehra annemle evlenmiş. Zehra annem bana, gerçek annem olmadığı duygusunu bir kere bile hissettirmedi. O hâlâ benim canım annem. Rojda abla bana, zihin yeteneğimin hangi seviyeye gelebileceğini, neler yapabileceğimi öğretti. Bunun yanı sıra kendi yeteneği kadar da şifa yeteneğini bana aktardı. Ama bu benim için yeterli değildi. Benim şifa yeteneğim de zihin yeteneğim kadar yüksekti ve geliştirmem gerekiyordu. Rojda abla, şifa yeteneğimi geliştirmem için Mısır’a, Yakup’un yanına gitmem gerektiğini söyledi. Bebekler doğunca gidecektim. Bunun için Arapça öğrendim. Bir yandan da Rojda abla ve Bulut abi bu süreçte birbirlerine âşık oldular. Sonrasında da evlenmeye karar verdiler. Artık üç kişilik bir aile olmuşlardı. Üçü de yaralı ve birbirlerine şifa. Bebekler 37 haftalıkken trafik kazası geçirdim. Çok şükür, ben de bebekler de sağ salim kurtulduk. Bebeklerim sezaryen ile doğmak zorunda kaldı. İsimleri ise Zühre ve Hamza. Bir kız, bir erkek… İki tatlı bebeğim vardı artık. Sonradan öğrendiğim başka bir olay vardı. Kaza geçirdiğim sırada Gökhan ameliyata girmek üzereymiş. Ben kaza geçirince, kendime gelene kadar ameliyata girememiş. Bu nedenle de ameliyatına gireceği kişinin abisi onu dava etmiş. Ben, yeni doğan bebeklerle harap ve bitap düşmüşken, Gökhan hiç bana yardımcı olmuyordu. Sonradan öğrendim ki bir haftadır davayla uğraşıyormuş ve bu yüzden de bizimle ilgilenememiş. Duruşmaya ben de gittim ve tanık olarak kürsüde yerimi aldım. Ama bu duruşmada bir şok daha yaşadım. Gökhan’ı dava eden kişi Cihat’mış. Yıllar sonra karşılaşmanın kalbimde yarattığı heyecanı umursamadım. Cihat, benim ilk sevgilimdi. Beni aldatmıştı ve ben de onu unutmuştum. Duruşmada gerçek olayları öğrenince, Cihat hemen davayı geri çekti. Sonra da kendini zorla yemeğe davet ettirdi. Size Cihat’la hikâyemi de anlatayım. Üniversite 3. sınıftaydım. Okul yeni başlamıştı ve arkadaşlarla toplanıp canlı müzik için Çiçek Kafe’ye gitmiştik. Ama solist hasta olmuş ve gelemeyecekmiş. Samet abiye, benim söyleyebileceğimi ama gitar çalan birini bulmasını söylediğimde, Cihat gelmişti. Cihat gitar çalmak için geldiğinde, ben ona ilk görüşte âşık olmuştum. Tüm şarkı söylediğim süreçte Cihat beni izledi. Bense ona karşı mesafeliydim. Şarkı söylememiz bitmişti ve ben gece saat 12’de sokaktaydım. Eve doğru tek başıma yürüyordum. Az ileride bir yıkık bina vardı ve onun önünde genellikle serseri tipler oluyordu. Maalesef ki 2 serseri tip beni bulmuştu. Sarhoş oldukları her hallerinden belliydi. Ben hiç içmemiştim ama o olaydan sonra içkiye bakışım daha da keskinleşmişti. Ellerinden kurtulmak için direndim ama nafile… Beni harabe bir eve sokmaya çalıştılar. Kapalı alan fobim de burada baş göstermişti. Tam o sırada Cihat beni onların elinden kurtardı. Evime kadar bıraktı ve ertesi gün kahvaltıya davet etti. Beni tanımak istediğini, bana karşı hisleri olduğunu söyledi. Ama Cihat çok yakışıklıydı. Uzun boylu, beyaz tenli, simsiyah saçları, kömür gözleri ve gür kirpikleri vardı. Ben ise derslerden başka bir şey düşünmeyen ne popüler ne de ezik bir tiptim. Cihat’ın benimle gönül eğlendirdiğini düşünmüş, aylarca ona inanmamıştım. En son Cihat patlama noktasına geldiğinde, ona kahve falı bakmaya karar verdim ve zihninde gördüklerimle biz sevgili olduk. Aynı dönem, Zühre ablamın öldürüldüğünü öğrenmiştim ve onun cenazesinden, yaşadığım tacizden etkilenip dövüş kursuna yazıldım. Artık bana kimse dokunamazdı. Cihat da benimle aynı kursa başladı. Sonunda biz, kursun en iyilerinden olduk. Üstelik keskin nişancılık eğitimi de almıştık. İlişkimizin 8. ayıydı. Aynı zamanda okulun kapanmasına 2 gün vardı. Cihat beni ailesiyle tanıştırdı ve aynı gece evlenme teklifi etti. Çok mutluydum. İstanbul’a ailemin yanına dönecektim. Bir süre sonra da Cihat’ı aileme anlatacak ve işi ciddiyete bindirecektim. Annem zaten biliyordu. Cihat 4. sınıftaydı ve 15 gün sonra mezuniyeti vardı. Benden mezuniyet partisine kadar kalmamı rica etti. Ama benim bambaşka bir planım vardı. Ona o gece sürpriz yapacaktım. Yaptım da… Özenle hazırlanıp tam saatinde mezuniyet partisinin olacağı alana gittim. Ama orada Cihat’ı başka bir kızla öpüşürken yakaladım. Dünyam başıma yıkıldı. Cihat ve büyük aşkımı o gece toprağa gömdüm. Cihat ile hikâyemiz o gece son buldu. Cihat bize yemeğe geldiğinde derdini anlamamıştım ama sonradan anladım. Ona sevgili olmak için kahve falı bakmıştım. Aslında zihnine baktığımı bilmiyordu tabii. Aynı yeteneğimi kullanarak bana masumiyetini ispatlamak istemiş. Ona kahve falı bakmamı istemesinden anlamıştım bunu. Zihnine baktığımda da evet… Cihat beni hiç aldatmamış. O gece, partideki kız onu zorla öpmüş. Zihninde tüm olayları en ince ayrıntısına kadar görmüştüm. O, benden sonra kimseyle olmamış, sadece beni beklemiş, beni aramıştı. Bu bende şok etkisi yaratsa ve kalbimi paramparça etse de ben evli ve sadık biriydim. Ona karşı tavrım değişmezdi. Sadece onun masum olduğunu öğrenmiş ve "Keşke dinleseydim" demiştim. Sonraki 1 ay Cihat’ı hiç görmedim. Hamilelik kilolarımı vermek ve bildiklerimi unutmamak için dövüş kursuna yazıldım. O gün tekrar çıktı Cihat karşıma. Sonrasında ise hayatımda kalıcı olarak kalmanın adımlarını attı bilmeden. Cihat Gökhan’ın geçmişini araştırmış. Gökhan benimle tanıştığında sözlüymüş. O kız ise Ecrin. İşte Gökhan Ecrin’i benimle aldatmıştı. Bunu duyduğumda dünyam başıma yıkıldı. Benim için güven öncelikti ve Gökhan bunu yok etmişti. Bana sadık olsa da Ecrin’i aldatmıştı hem de benimle. Gökhan’a çok kızgındım ve Cihat bana güvenden başka bir şey vermemiş, benden vazgeçmemişti. İşte o gün Cihat’la yeniden başlamaya karar verdim, acele bir karardı. O sinirle Gökhan’ın yüzüne boşanmak istediğimi söylemiş, yetmemiş karşısında Cihat ile öpüşmüştüm. Bunun üzerine Gökhan arabayla kaza yaparak intihara kalkıştı ve ben yaptığımdan dolayı çok pişman oldum. Gökhan’ı Rojda abla ile şifa enerjimin bildiğim kadarını kullanarak 1 gecede iyileştirdik. Rojda abla Gökhan’a şifa enerjisini kullandığında bir şey fark etmişti. Gökhan ben ona ilk görüşte âşık olduğum için âşık olmak zorunda kalmıştı. Nasıl mı? Şifa yeteneğim ben ondan habersizken bile yanıma yaklaşan herkese huzur hissettirerek onu şifalandırmaya çalışıyormuş. Peki zihin yeteneğim ben onu kullanmayı tam olarak bilmezken ne yapıyormuş sizce. Ben istemeden benim hislerimle Gökhan’ı bana âşık olmaya ikna etmiş. Bu etki altında olan kişi benden başkasını sevemez ve bana ihanet edemezmiş. Ben aynı etkinin Cihat’ta olmasından çok korkmuştum ama Cihat’ta yoktu. Cihat bana kendisi âşık olmuştu. Rojda abla etkiye bakarken Cihat’ın da yeteneği olduğunu öğrendi. Cihat da benim gibi yetenekliydi. Onun yeteneği ise kalkandı. Gökhan’da etki olduğunu öğrendiğimde Rojda abla ile etkiyi Gökhan’ın üzerinden kaldırdık. Sonra ben bebekleri de alıp 2 gün herkesten uzaklaşıp Sakarya’daki yazlığımıza gittim. Geldiğimde ise Gökhan ilk iş başka bir kadınla birlikte olmuş. Bunu Cihat, Gökhan benim yanıma gelirse diye onu takibe aldığında görmüş ve video kaydı almış. Sonrasında ise biz Gökhan ile boşandık. Gökhan benden boşanmak istemiyordu, onu zihin yeteneğimle ikna edip boşanmasını sağlamıştım. Boşanmadan 2 gün sonra da Cihat ile evlendik. Çok mutluydum. Cihat’a sonsuz güveniyordum. Bebeklerimi kendi bebekleri gibi sahipleniyor beni dünyanın en mutlu kadını yapıyordu. Cihat ile evleneli iki gün olmuştu ki evimize saldırı düzenlendi. Gelen adamlar profesyoneldi ve Cihat’la ne kadar mücadele etmeye çalışsak da zorlanıyorduk. Zihin yeteneğimle adamların zihnine girmeyi denedim ama olmadı. Adamların zihinleri kapatılmıştı. Bu durum, yeteneğimi fark etmiş birinin beni ele geçirmek için bunu yaptırdığını düşündürdü bana. O karmaşada Cihat’a silah doğrultulduğunu gördüm ve önüne geçtim. Vurulmuştum. Yere düştüğüm sırada Cihat’ın da vurulduğunu gördüm. Gözümü açtığımda bambaşka bir yerdeydim. Sonradan öğrendim: Gerçek annem, yani Gül, ölmemişti. Ölmek üzereyken son anda dayım yani Yakup onu ölümden kurtarmıştı. Evet, aylardır yanına gitmeye çalıştığım Yakup, benim dayımmış. Annem beni hep izletiyormuş. Sude ve Ege isimli iki yetenekli, benim her anımı takip edip anneme rapor veriyormuş. Bizi kurtarmaları da bu sayede olmuş. Nikah günü eve operasyon düzenleneceğini öğrenmişler ve Mısır’dan İstanbul’a gelmişler. Ama biz vurulmadan yetişememişler. Dayım, şifa konusunda en üst seviyeye çıkmış bir yetenekliydi. Vurulduğumuzda da bizi dayım iyileştirmiş. Bizi kurtardıktan sonra da herkese “Balayına gidiyoruz” mesajı atılmış. Bu sayede kimse bizim nereye kaybolduğumuzu sorgulamamıştı. Artık Mısır’daki günlerimiz başlamıştı. Diğer yeteneklilerle de tanışmıştık. Cihat da kalkan yeteneğini öğrenmişti. Ben ise dayımla birlikte şifa eğitimlere başlamıştım. Dayım ve annem bana sürekli, “Yeteneğini tam olarak öğrendiğinde seni birileriyle tanıştıracağız,” diyorlardı. Çok merak ediyordum. Ama kim olduğunu söylemiyorlardı. Arkadaşlarla dışarı çıktığımız bir gece, annem beni apar topar eve çağırdı. Eve geldiğimde karşımda Gökhan vardı. Mısır’a geleceğimi düşünmüş ve Rojda abladan Yakup’un adresini isteyerek yanıma gelmişti. En ilginci, Gökhan’ın zihni kapalıydı. Onu ikna edip boşandığımı anlamış, bu nedenle tedbirli gelmişti. Zihnine bakamadım. Bebekleri özlediğini ve beni merak ettiğini söyledi. Her gün bebekleri görmeye geldi. Ben şifa yeteneğimi tam olarak kullanmayı öğrendiğimde, annem ve dayım bizi bir eve götürdüler. Burada, Kahire Üniversitesi Jeofizik Profesörü olan Kassem Nassar ve onun oğluyla tanışacağımı söylediler. Nedenini anlamasam da merakıma yenik düştüm. Eve ziyarete gittiğimizde önce Kassem ile tanıştık. Sonra ise o geldi: Lior. Onu gördüğümde, yıllardır tanıdığım bir dostumla karşılaşmış gibi özlemle sarılmak istedim. Kendimi bunu yapmaktan alıkoyamadım. Sonradan öğrendiklerim ise size çok saçma gelse de, benim hayatımın acı gerçekleriydi. Kısaca anlatmam gerekirse; aslında biz yetenekliler sadece dünyalı değil, aynı zamanda Lunora’lıydık. Lunora, bir enerji gezegeni. Orada yaşayan ve doğan herkes bu tip yeteneklere sahip oluyormuş. Lunoralılar, gelişmiş teknolojileriyle açtıkları boyut kapılarıyla keşfettikleri diğer gezegenlere seyahat eder, oradaki varlıkları incelermiş. Dünya ise Lunora’ya en çok benzeyen gezegenlerden biriymiş. İnsanlar fiziksel olarak Lunoralılarla aynı olsa da, onlar gibi yetenekleri yokmuş. Yıllarca Lunoralılar dünyaya gelmiş ve geri dönmüşler. Sonra bir gün dünyalılar Lunora kapılarını keşfetmiş. İlk keşfeden bilim insanları, oraları gezmiş, incelemiş ve öğrendiklerini bilim dünyasının saklı arşivine kaydetmiş. Ama sonra kötü bir şey olmuş. Bu bilgiler, dünyalı kötülerinin eline geçmiş. Dünyalı kötüler, Lunora’ya gittiklerinde önce madenleri kaçırmış, sonra da çocukları... Hepsi aynı gün içinde ve çok hızlı olmuş. Aynı gün saray ailesinden yeni doğmuş bir bebek de kaçırılmış. Tüm dünyayı aramışlar ama bulamamışlar. Bunun üzerine Lunora Kralı Lioran, tüm Lunoralıları geri çağırmış ve kapıları kapatmış. Sadece Kassem, kapıların kapandığını anlamadan Lunora’ya geri dönememiş. Kassem Nassar, bizim gibi melez değil. O tamamen saf bir Lunoralı. Lunora’daki görevi, boyut kapılarını açan “kapı nöbetçisi” olmakmış. Aynı zamanda Lunora Kralı Lioran’ın kader ikiziymiş. Kassem, dünyaya çok geç gitmiş. Gittiğinde de Nour isimli bir kadına âşık olmuş ve evlenmiş. Nour 6 aylık hamileyken de Lioran, Kassem’i Lunora’ya çağırmış. Kassem, kapıların kapandığını ve geri dönemeyeceğini anlayınca çok üzülmüş. Onunla aynı acıları yaşayan kader ikizi, Lunora Kralı Lioran, ona dünyaya dönmesi için bir tılsım vermiş. Ama saf Lunoralı biri, dünyada belirli bir süre kalabilir. Daha fazla kalırsa bu onu ölüme sürükler. Kader ikizi kavramı sadece Lunora’ya mahsus bir kavramdır. Saray ailesi ve Lunora’daki üst düzey görevliler, yani memurlar, birbirlerini korumak adına kader ikiziyle bağlı bir şekilde doğarlar. Lunora’da görevler doğuştan gelir. Kişinin doğuştan hangi mesleği yapacağı ve kiminle kader ikizi olacağı bellidir. Kader ikizi bir görev bağıdır. Ama bu yoğun çekilmeyi ve sevgiyi aşk sananlar da olabiliyor. Kader ikizleri aynı anneden doğabildiği gibi, farklı annelerden doğsalar dahi aynı dakikada doğarlar. Bu doğum, onların sonsuz bağının sembolü olarak kalplerinden birbirlerine bağlı olmalarıdır. Kader ikizleri yeteneklerini kullanmayı öğrendiklerinde, görevlerine başlamak için saraya başvururlar ve ilk göz göze geldiklerinde kader bağı oluşur. Kader bağı aktif olduğunda ise artık geri dönüşü yoktur. Onlar ayrı kalamazlar. Biri öldüğünde diğeri de ölür. Birinin canı acıdığında, diğerinin de canı acır. İşte benim kader ikizim Lior’du. Ben Lior ile ilk kez o evde karşılaşmıştım. Ama Lior beni iki yıldır tanıyormuş. Üstelik bana uzaktan âşık olmuş. Kader bağı aktif olması için, ben yeteneklerimi tam olarak öğrenene kadar karşılaşmamamız gerekiyormuş. Bu nedenle de Lior benim yanıma gelememiş. Ancak uzaktan sevebilmiş. Üstelik evlendiğimi de kimse ona söylememiş. Benim evli olduğumu öğrenince yıkılmıştı. Ben ise onun bana karşı hislerini öğrendiğimde, onun kadın olmasını dilemiştim.Başıma geleceklerden habersizdim. Daha fazla huzurumuzun bozulmaması için Cihat, Lior’a benden uzak durmasını söyledi. Bunun üzerine de Lior evden giderken, kapıdaki Gökhan’ın korumalarının konuşmasına şahit olmuş. Konuşmalardan anladığı kadarıyla Gökhan, Mısır’a beni ve bebekleri kaçırtıp, Cihat’ı öldürtmek için gelmiş. Gökhan’ın da bilmediği şey ise, beni kaçıracak olanların patronunun benim zihin yetenekli olduğumu öğrenmiş olmasıydı. Yeteneğimi çıkarları için kullanmak adına, beni kendisi için kaçıracakmış. Lior, tüm öğrendiklerini dayıma anlatmış ve biz akşam apar topar Lunora’ya gidebilmek adına Lior’un evine gitmişiz. Hepimiz Lunora’da saklanmadan özgürce yaşayabilirdik. Bunun için tek yapmamız gereken, Lior ve benim aynı anda kitaba dokunmamızdı. Kitaba dokunduğumuz anda Lunora kapı nöbetçileri olacaktık ve artık Lunora’ya gidebilecektik. Lior ve ben, kadim kitaba dokunduk. Kitaptan bedenimize enerji şeklinde bilgi transferi oldu. Artık kapı açmak için bilmemiz gereken tüm detaylar zihnimizdeydi. Kitabın boş sayfasında yazılar çıktı. Kitaptan sonra hepimiz salona indik. Salonda sohbet ettiğimiz sırada, Lior bana bir kolye hediye etti. Lunora simgesini taşıyordu ve ortasında Lunora’dan dünyaya getirilen tılsımlı taş vardı. Kolyeyi çok beğendim ve hemen taktım. Hâlâ tehlikedeydik ve Lior orada kalmamızı tavsiye etti. Ev çok korunaklıydı. Bebekler dayımların evinde kalmıştı. Bu nedenle onları almadan kalamayacağımızı söyledik. Dayım ve annem, “Biz getiririz, siz burada kalın,” dediler. Fakat Cihat, hep birlikte gitmemizi uygun gördü. Bebekleri evden aldık. Tekrar Lior’un evine dönerken yolda pusuya düşürüldük. Ömrümün en kötü dakikalarıydı. Sevdiğim adam ve bebeklerim arasında ikilemde kalmıştım. Biz Cihat’la adamları döverek uzaklaştırmaya çalışırken, bebeklerimi arabadan alıp başka arabaya götürmüşlerdi. Biz adamlarla baş edemeyince Cihat, kalkan yeteneğini kullanıp adamları etkisiz hale getirdi. Ama Cihat, bebeklere zarar gelmesin diye patlamayı bebeklere gelmeyecek şekilde ayarlamıştı. Sonuç: Cihat’ın enerjisi bitip bitkin düşünce, bebekleri kaçıran adam Cihat’ı vurdu. Üç kurşun yarası. Yaşadığım acının tarifi yoktu. Gözyaşlarım birbiri ardına sıralanıyor, görüşüm bulanıklaşıyordu. Ben, şifa enerjimle kurşunları çıkarmayı başardım. Tam o sırada, boynumda hissettiğim bir acıyla bilincimi kaybettim. Kendime geldiğimde, beni onlar için çalışmaya zorlayan insanlarla karşılaştım. Beni bir koltuğa bağladılar. Ben tekliflerini reddettikçe işkence yaptılar. En sonunda saçlarımı kazıyıp beynime elektrik verdiler. Ben zaten ölmek istiyordum. Yaptıklarının, benim için kalbimdeki acıdan farkı yoktu.En sonunda ne yaptılar bilmiyorum, her yer kapandı. Artık boş boş bir haldeyim. Ben kimim? Neredeyim? Bilincim bomboş. Artık farklı bir hikâye var. Yeni benle olan bir hikâye… Ben Kimim? Lunora Başlangıç İpek’in Anlatımı Göz kapaklarım çok ağır. Açmak için zorlanıyorum. Güçlükle açtığım gözlerimle ilk görüşüm bulanık. Bir tavan var. Neredeyim bilmiyorum. Başım çok ağrıyor. Kafamın içinde bir boşluk var. Sadece korkuyorum. O sırada fark ediyorum yanımda biri var. Bana sevgiyle bakıyordu ve birden sarıldı. İçim huzurla doldu. Bu huzur gitmesin istedim ve bende karşılık verdim. Bir süre sarıldık boynumu kokladığını hissettim. Kimdi bu adam. Gözleri kahverengi, kumral ve çok yakışıklı. Bana endişeli bir şekilde bakıyor. İncitmekten korkar gibi. Ağlamış gözlerinin içi kıpkırmızı. Bense onu hiç tanımıyorum. Ama kalbim ilk göz göze geldiğimiz an ona ait hissediyor. Göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. “Nasılsın İpek. Daha iyi misin? İpek diye seslendi bana ama İpek kim bilmiyorum. Ben İpek miyim? İsmimi bile bilmiyorum. Peki ben bu adama neden sonsuz güveniyorum. O kim. Ben kimim. -İpek kim? Dedim endişeli bir şekilde. Bir süre sustu… Gözleri hala bana sevgiyle ve titrek bakıyor. Gözlerinden iki damla daha süzüldü. -Senin ismin İpek. Sen İpeksin. Dedi. Ona anlamsız ve boş boş baktım. Kendimi bile tanımıyordum ama ben onu tanımak istiyordum. -Anladım ben İpek’im. Peki sen kimsin. -Ben Lior. Senin arkadaşınım. Sana her şeyi anlatıcam ama biraz dinlenmen gerekiyor. Kendini çok yormamalısın. Çok zor şeyler yaşadın. Lütfen biraz dinlen. Dedi. Sesi ninni gibiydi. O kadar güzel geliyordu ki kulağıma. Sabaha kadar dinlesem usanmazdım. Bir an başım üşüdü. Ellerim istemsiz başıma gitti. Saçlarım yok. Ben kel miyim? Neden saçım yok. Üzerime ince bir örtü örttü. Elleriyle değişik hareketler yaptı ve benim gözlerim kapandı. Tekrar gözlerimi açtığımda başımda bekliyor ve yanağımı okşuyordu. Bana hep sevgi dolu bakıyor. O benim gerçekten arkadaşım mı? Benim ona karşı kalbimin atması, onun bana karşı sevgiyle bakması. Neden arkadaşım ki. -Günaydın İpekcim. Geldik. Artık inmemiz gerekiyor. Sana her şeyi anlatıcam. Ama önce karnını doyurmamız lazım. Burada kıyafetler ve bandana var. Kabinde giyinip gelir misin? Dedi ve içerisinde kıyafet olan çantayı uzattı. Doğrulmama yardım etti. Sonra beni kucağına alıp kabine götürdü. Kabini kapattım. Aynada kendime baktım. Saçlarım yok. Yüzüm solgun ve bembeyaz. Gözlerim boş bakıyor. Her söyleneni yapıyor ve her söylenene inanıyorum. İçimde inanılmaz bir korku var. Sadece ona güveniyorum. İsmi neydi… Lior. Kabinde kıyafetleri giyindim. Bandanayı başıma taktım. Artık saçlarımın olmadığı anlaşılmıyordu. Kabinden çıktığımda Lior kapının önünde bekliyordu. Önümde diz çöktü ve ayakkabı giydirdi. Beni tekrar kucağına alıp uçaktan indirdi. Arabanın ön koltuğuna oturttu ve direksiyona geçti. -Gideceğimiz yer çok meşhur ve yemekleri çok lezzetli. Emin ol çok seveceksin. Dedi. Peki ben ne severdim. Hangi yemekler en sevdiğim yemekti. Bilmiyorum… Sadece “Tamam” dedim. Sık sık gözlerine bakıyordum. Gözlerini zihnime kazımak istercesine. Çok güzel gülüyordu. Gülünce ayrı bir yakışıklı oluyor beni daha da kendine çekiyordu. Kısa bir yolculuktan sonra araba durdu. Kapımı açtı ve ellerimi tutup inmeme yardım etti. Elleri çok sıcaktı. Soğuk havada içini ısıtan bir kahve gibi. Ellerini geri çekmek istedi ama ben bırakmadım. Ondan başka kimseyi tanımıyor bilmiyordum. Sanki ellerini bırakınca kaybolacakmışım gibi geliyordu. Bu hareketime çok şaşırsa da elimi daha çok kavradı. Bu kavrayışta sahiplenme vardı. Birlikte el ele restorana girdik. Çeşit çeşit yemekler geldi. Çok acıkmıştım. Ama hangisinden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Tabağındaki yumurtadan bir parça kesip yemem için bana uzattı. Onun elinden yemek çok lezzetli gelmişti. Bekledim. Yemeğe devam etmedim. Sonra tüm yemeği bana kendi elleriyle yedirdi. Bir yandan da kendisi yiyordu. Bu çok hoşuma gitti. Yüzümü kocaman bir gülümseme kapladı. Benim gülüşümle gözlerinin içi parladı. Bu adam beni seviyor. Galiba bende… Ama neden arkadaşım hala bilmiyorum. Yemeğimiz bittiğinde sormak istedim. -Bana ne anlatacaktın. Derin bir nefes aldı. Başını öne eğdi. -İpek sen hafızanı kaybettin. Hiçbir şey hatırlamıyorsun. Kaçırıldın. Seni kurtardım ama orada ne yaşadıysan hafızan bomboştu. Dediğinde içimdeki korku arttı. Kalbim sıkıştı. -Neden kaçırıldım Lior. Ben hiç birini hatırlamıyorum. Kafamın içi bomboş dedim endişeyle. -Merak etme sana her şeyi tekrar hatırlatıcam. Bana güven olur mu? -Sana çok güveniyorum. Nedenini bilmeden. -Artık eve gitmemiz lazım. Herkes seni bekliyor. Senin için çok endişelendiler. Yavaş yavaş herkesi tanıyacaksın. Hadi kalkalım. Dedi Beni kim bekliyor. Acaba benim bir ailem var mı? Lior arkadaşım olduğunu söyledi. Ama buna inanamıyorum. Sanki o benim sevgilim ya da eşimmiş gibi geliyor. Peki neden bana arkadaşım olduğunu söylesin ki. Offf başım ağrıyor. Dayanamıyorum. Düşündükçe daha şiddetli ağrıyor. Birlikte yine el ele restorandan çıktık. O sırada bahçede bir çiçek gördüm. Kırmızı ve çok güzel görünüyordu. Onu koklamak için heyecanla çiçeğin yanına gittim. Çok güzel kokuyordu. Lior yanıma geldi. Boyu çok uzundu. Çiçeği ulaşmak için diz çöktü. Birlikte çiçeği koklarken çok yakınlaştık. Göz göze geldik. O sırada fıskiyeler açıldı ve biz ıslanmaya başladık. Ama bu bana çok eğlenceli geldi. Kaçmaya çalışan Lior’u da fıskıyenin altına çektim ve birlikte ıslanırken dans etmeye başladık. Bu çok hayat doluydu. Gözlerimiz buluşmuş, elleri belimdeydi. Kalbim beni ona doğru sürüklüyor. Bende bu akışa kendimi bıraktım ve dudaklarına uzandım. Ufak bir öpücük bıraktım dudaklarına. Geri çekildiğimde gözlerinin içi parladı. Bana o kadar aşkla bakıyor ki. Arkadaşım olduğuna hala inanamıyorum. Kalbim pır pır atıyor ve tepkisini merak ediyordum. Birden beni kendine çekti ve öpüşmeye başladık. Nefesim kesilmişti. Bir an dünya durdu. Zaman akmadı. Sadece Lior ve ben vardık. Öpüşmemiz bittiğinde alnını alnıma dayadı. Kısık bir sesle “Keşke” dedi ve bana sım sıkı sarıldı. Sanki sarılmaz ise kaybolacakmışım gibi. -Lior galiba ben seni seviyorum. Kalbim sana doğru koşuyor. Sadece bilmeni istedim. -Bende seni çok seviyorum İpek. Bunu duymayı ne kadar beklediğimi ne kadar istediğimi bilemezsin. Ama bilmen gereken şeyler var. Onları öğrendiğinde üzülmeni istemiyorum. -Sende beni seviyorsan biz neden arkadaşız. Bana aşkla baktığını görüyorum Lior. Sen söylemesen de gözlerin söylüyor bunu. Neden? -Çünkü sen evlisin İpek. Kocana çok aşıksın. -Ben evli miyim? Hayır olamaz ben seni seviyorum. -Her şey düzelecek ruhum. Sana söz veriyorum. Her şeyi düzelticem. Ama bu senin hatırladığında pişman olmayacağın şekilde olmalı. -Eğer gerçekte kalbim başkasınınsa hatırlamak istemiyorum Lior. Ben seni seviyorum. Şaşkınlıktan konuşamadı. Gözleri doldu. Tekrar sımsıkı sarıldı. -Seni çok seviyorum ruhum. Bu kısa an bile bana yetti. Her şey düzelecek sabret. Eve bu halde gidemeyiz. Sırılsıklam olduk. Mağazaya gidip üzerimize bir şeyler alalım. Birlikte mağazaya gittik. O denedi ben yorumladım. Ben denedim o yorumladı. Bu süreçte bile çok eğlendik. Mahsus komik kıyafetler giydi. Gülmekten karnıma ağrılar girdi. En sonunda ikimizin de beğendiği kıyafetleri aldık. Ben kafamın bomboş olmasını umursamadan onunla çok mutlu olmuş ve eğlenmiştim. Evli olduğuma inanmıyorum. Neden böyle söylüyor bilmiyorum. Eğer evliysem neden ona karşı bir aşk besliyorum. Neden kalbim onun için deli gibi çarpıyor ve beni ona çekiyor. “Düşünme İpek. Sadece anı yaşa” dedi içimdeki ses. Hafızamı zorladıkça başım ağrıyor. Düşünmemek en doğrusu. Evin önüne geldiğimizde bir an dejavu yaşamış gibi hissettim. Bir saniye bu eve daha önce geldiğimi hatırladım. Ama sadece 1sn sürdü. Sonra tekrar zihnimin karanlık boşluğunda kayboldu. Lior elimi bıraktı. Bunun nedenini anlamadım. Ama tekrar elini tuttum. Gözlerime hüzünlü bir şekilde baktı. Sonra da elimi daha sıkı tuttu. Kapı açıldı. Lior önde ben arkasında içeriye girdik. Ev çok kalabalıktı. Tüm yüzler endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Çok korkuyordum. Lior’un arkasına saklandım. O sırada bir adam koşarak bana geldi ve sımsıkı sarıldı. Aynı huzur doldu içime. Kokusu… Bu koku çok tanıdık. En sevdiğim koku gibi içime çekmekten kendimi alamadım. Yine sadece 1sn dejavu gibi bu anı da yaşadığım geldi aklıma. Sarılması bittiğinde ben tekrar Lior’un arkasına saklandım. O kadar korkuyorum ki kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyor. Ellerim titriyor. Bu insanlar kim tanımıyorum. Bu hareketimle adam ağlamaya başladı. -İpeğim güzel karıcım. Ne oldu sana. Lütfen sarıl bana. Çok korktum. Lütfen… -Seni tanımıyorum. Benden uzak dur korkuyorum. -Naptın karıma. Ona ne oldu. -Bu konuya hiç girme Cihat zararlı çıkarsın. Eğer beni dinleyip evde kalsaydın bunların hiçbiri başımıza gelmeyecekti. Sana zihnimi açıyorum. Benim gördüklerimi gör ve anla. Dedi ve adamın başına elini koydu. Adam Lior’un yüzüne bakarken korku filmi izler gibiydi. Gözlerinden akan yaşlar ardı ardına akıyor. Hiç durmuyordu. Bu olanların hiçbirine anlam veremeden korkuyla Lior’un arkasına daha da saklanıyordum. “Zihnimi açıyorum” ne demekti. Neden adam Lior’un yüzüne bakarken bu kadar üzüldü. Adam birden yere çöktü. Yüzündeki hüznü görebiliyordum. Bağıra bağıra ağlamaya başladı. Ama neye ağladığına dair hiçbir fikrim yoktu. Bana karım dediğine göre Lior’un bahsettiği kocam bu olmalı. Ama benim kalbim Lior’a ait. Bu adama karşı hiçbir şey hissetmiyorum. -Lior ben gitmek istiyorum. Çok korkuyorum. Lütfen beni buradan uzaklaştır. -Tamam ruhum. Hadi gel. Seni odana çıkarayım. Dedi Hemen elini tuttum. Birlikte üst kata çıktık. Geniş bir odaydı burası. Camları geniş ve oda aydınlıktı. Eşyalar birbiriyle uyumlu ve renk tonları genellikle bej ve kahve arasıydı. Bu odayı beğendim. -Ruhum beni bekle olur mu? Benim halletmem gereken ufak işlerim var. İşim biter bitmez hemen dönerim. -Gitme…. Korkuyorum. Beni yalnız bırakma. -Şimdi şöyle yapıyoruz. Sen dinleniyorsun. Şimdi yatıp uzan. Ben seni uyutuyorum. Öyle gidiyorum. Olur mu? -Tamam olur dedim. Ben yatağa uzandım. Lior beni dizine yatırdı. Elini yanağımda gezdirdi. Korkumdan eser kalmamıştı. Aradan 2dk gibi bir süre geçmeden ben huzurla uykuya daldım. Onun kokusuyla. Onun dizinde. Onun kalbinde…

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Renklerin İçinde

read
1.7K
bc

Kör Savaşçı

read
10.4K
bc

Mit'te Bir Gece

read
5.3K
bc

Vekil Tanrıça

read
1.6K
bc

Kara Cennet Serisi II - Metanoia

read
1.7K
bc

Zamansız Sevgi

read
1.9K
bc

(Kurt Adam Serisi)- Yeni Bir Dünya

read
13.3K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook