Lina sinirle yerinde kımıldanmaya başlamıştı. “Bu çok saçma, Avukat Hanım! Bu bir miras değil, düpedüz tehdit!” diye söylendi.
Poyraz, bacak bacak üstüne atarak rahatlamak ister gibi ceketinin düğmesini açtı. Gömleği göğüs kasları arasında sıkışmıştı. Huzursuzca iç çekti ve soğuk bir ifadeyle söylendi:
“Babanız olduğunu öğrenmek değil de, mirası öğrenmek daha çok ilginizi çekmiş gibi görünüyor. Zaten bu şekilde düşünen birinin bu mirası alması, Sait Baba’yı mezarında ters döndürür. Hayır kurumlarına verilmesi daha akıllıca olacaktır.”
Lina, Poyraz’ın bu tavrına daha da öfkelenmişti. Bu adam kimdi de onu yargılıyordu?! Sinirle ona döndü.
“Ben zaten bana babalık yapmamış bir adamın mirasını istemiyorum, beyefendi! Üstelik, aranızda soy bağı bile olmayan bir adamın kızını yargılamak size düşmez!” dedi, sert bir tavırla ayağa kalktı ve kapıya yöneldi.
Poyraz, sakince ayağa kalktı, gömleğinin kollarını düzeltti. Arkasından seslendi:
“Yani evlilik yok, miras yok… İyi oldu! Senin gibi bir keçiyle uğraşamazdım zaten.”
Lina hışımla arkasını döndü, sinirle burnundan soluyordu. Şu adamı boğabilirdi!
Poyraz, umursamaz bir tavırla avukata döndü. “Avukat Hanım, iki gün daha buradayım. Miras devri için imzam gerekirse bilgi verirsiniz,” diyerek selamladı ve Lina’nın yüzüne bile bakmadan kapıdan çıktı.
Lina, sinirden köpürmüştü. Dişlerinin arasından soluyarak hızla odayı terk etti.
Avukatlık bürosunun çıkışına geldiğinde, arabasının kapısını açtı. Tam binerken telefonunun sesiyle irkildi. Arayan asistanıydı.
"Efendim Yağız, ne var?"
Telefonun diğer ucundaki ses heyecanlıydı.
"Lina, neredesin?! Geldiler, New York ekibi! Proje için geldiler! Bizim ofisin bir yazarı seçilmiş! Yarışmaya sen de katılmamış mıydın?!"
Lina’nın yüzünde bir anda büyük bir gülümseme belirdi. Baş yazarlık yarışması…
Derginin New York bölümünün başına geçecek kişi seçilecekti. İki yıldır durmadan çalışmış, bu anı beklemişti!
"Hemen geliyorum! Masamı hazırla! Ve Yağız… Beni olabildiğince parlatman lazım. Tüm ödül almış makalelerimi masamda istiyorum!"
"O iş bende, patron! Hiç merak etme!"
Lina, heyecanla arabasına atladı. Ayağını gaza bastığında tek bir şey düşünüyordu…
"Bu benim fırsatım!"
Lina, tüm bu saçma günü tek çırpıda unutmuştu. Sevinçle toplantı odasına koştu, kapıyı açıp içeri daldı… ve şok içinde kaldı.
New York ekibinin lideri Samuel ve Buse, resmen masada yiyişiyordu. Buse’nin mini eteği tamamen sıyrılmış, adamın elleri bacaklarında dolaşıyordu.
Lina'nın yüzüne sinsice bir gülümseme yerleşti. “Haha, pardon! Toplantı başladı sanmıştım.” dedi alayla ve kapıyı sertçe çarpıp çıktı.
“Nişanlısı Erkan’la bir yıldır birlikteydi bu sürtük… Şimdi de onu mu aldatıyordu? Muhteşem olay ya!” diye mırıldandı. “Aptal Erkan, layığını bulmuş. Bu kadın, aynı ofiste diz dize çalıştığı ‘en yakın arkadaşım’ dediği bana ihanet etti… Sana mı etmeyecek?”
Samuel ise zaten onun için bir hiçti. New York ekibinin başına geçse de onunla muhatap olmayacaktı. Adam yatırımcıların sözcüsüydü, dolayısıyla ne halt yediği umurunda bile değildi.
Odasına geçtiğinde Yağız, masasını düzenliyordu.
“Ohh, gelmişsin! Hoş geldin.” dedi neşeyle.
“Geldim! Hazır mıyız?”
“Yeap! Hazır ve nazır bekliyoruz.” diye enerjik bir sesle karşılık verdi Yağız.
Dakikalar sonra toplantı başlamıştı. Kurul yetkilisi söz aldı:
“Yazarımız seçildi, şimdiden hayırlı olsun diyorum. Samuel, açıklamak için sözü sana bırakıyorum.”
Samuel ayağa kalktı.
“Arkadaşlar, dergimizin Türkiye kolu son birkaç yıldır çok güzel işlere imza attı. Bu lokasyon ekibinden çok memnunuz. Özellikle Lina Hanım, başarılarınız göz doldurucu.”
Lina, gururla başını salladı.
“Evet, New York ekibi için vizyonu son derece geniş ve ekibin dinamik yapısına uyacak birini seçtik. Tebriklerimi iletiyorum… Buse Kalıpçı!”
Beynine bir yıldırım düşmüş gibiydi. “Az önce o Buse mi? De a.q!!!”
Hızla ayağa kalktı ve elini masaya vurdu!
“Burada ne dönüyor A.q?! Az önce toplantı masasında Buse’nin altında olmasının sebebi bu muydu? Ödeme mi yapıyordu?!” diye hırladı.
Ekip, donup kalmıştı.
Buse hemen yerinden fırladı, gözleri dolmuş bir halde, titrek bir sesle konuştu:
“Bu nasıl bir iftira?! Nişanlın, ben alkollüyken bana saldırdı. İstemsiz bir birliktelikti! Hâlâ bunun intikamını mı almaya çalışıyorsun?!” diye ağlamaya başladı.
Ne diyordu bu sürtük?! On saniyede senaryo yazıp oynamaya başlamıştı bile.
Dergi yöneticisi hızla ayağa kalktı.
“Lina Hanım, sinirleriniz yıpranmış. Bence biraz dinlenin.”
Lina, dişlerinin arasından “Bence artık siz dinlenmeye ara verin, müdürüm.” diye tısladı. “Yıllarca bu derginin tüm yazı çıkışlarında parmağım oldu, her şeye emek verdim ama görüyorum ki böyle haksız bir kararda bile sesiniz çıkmıyor. Ben gidiyorum! Bakalım siz yan gelip yatmaya devam edebilecek misiniz… Lina tüm işlerinizi yapmıyorken?”
Çantasını kaptı, hızla kapıya yöneldi.
Ve tam o anda…
“O zaman ben de istifa ediyorum, Müdür Bey.”
Şaşkınlıkla arkasını döndü.
Yağız, gözlüklerini düzeltip Lina’ya gülümsedi.
“Haksızlığa dur denilmeyen bir yerde kalmam.”
Lina, bu sadakat karşısında içten bir mutluluk duydu. “Geliyoruz Yağız.” dedi ve kapıyı çarpıp çıktılar.
— Birkaç saat sonra… —
Yağız fısıldadı:
“Merak etmeyin, ben bu akşam üzeri gelirim. Tüm ödüllerinizi, çalışmalarınızı toplarım. Burada bırakmam.”
Lina, gülümseyerek başını salladı. “Biliyorum Yağızcım… İyi ki varsın.”
Şimdi Yağız’ı da yanına almış, Ece’nin pilates stüdyosuna geçmişlerdi.
Ece, elinde iki fincan çayla geldi. “İçin, biraz enerjiniz düzelsin.”
Yağız, dirseğini masaya dayamış, düşüncelere dalmıştı. Lina ise kollarını göğsünde bağlamış, sinirle homurdanıyordu.
“Şu a.q. dünyasında bir ben kadın değilim herhâlde! Am… olan kullanıyor, bu ne ya?!”
Yağız şaşkınlıkla Lina’ya baktı.
Lina, ona dönüp dişlerini sıktı. “Sen kulaklarını kapa, Yağız!”
Ece, sinirle “Sürtükten ne beklenir? Biz sürtüğe sürtük deriz! Ar damarı çatlamış.” dedi.
Yağız, derin bir nefes alıp saçlarını eliyle geriye attı. "Ne yapacağız, Lina Hanım?" diye mırıldandı.
Lina’nın beyni durmuş gibiydi. Tüm yatırımcıları kaybetmiş, yetmemiş bir de işini yitirmişti. Koca bir hayat emeği, sadece birkaç dakika içinde çökmüştü. Ama asıl vicdanını sızlatan, Yağız’ın da işini kaybetmesiydi.
"Keşke sen istifa etmeseydin, Yağız." dedi huzursuz bir sesle.
Yağız hemen karşılık verdi. "Lina Hanım, yıllardır sizin asistanlığınızı yaptığımı söylediğim an, nice iş yeri beni almak için sıraya girer. Konu ben değilim… Ben sizinle çalışmak istiyorum. Yani asıl mesele sizin ne yapacağınız. Biz bir ekibiz. Sizi bırakmam."
Lina'nın gözleri dolmuştu. İçindeki o yalnızlık duygusu, Yağız’ın bu sözleriyle bir anlığına bile olsa hafiflemişti. "Sen bir tanesin, Yağız." diye mırıldandı.
Birkaç dakika sonra Yağız yerinden kalktı, hareketlenmişti. "Ben ofise geçip eşyalarımızı toplayayım. Sonra da eve geçer, sizden haber beklerim. Benden bir isteğiniz var mı?"
Lina, ona minnetle baktı. "Teşekkür ederim, canım. İyi dinlenmeler." dedi usulca.
Yağız başını sallayıp hızla çıktı.
Lina, başını ellerinin arasına aldı ve derin bir nefes verdi. Şimdi ne yapacaktı?
Ece'nin yüzünde belli belirsiz bir hüzün vardı. "Arkadaşım, başka bir şeyler olmuş… Ne oldu?" diye sordu, Lina'nın gözlerindeki yükü fark ederek.
Lina, sanki içinde biriken her şeyi artık atmak istiyormuş gibi derin bir nefes aldı ve olan biteni anlattı. Miras meselesini, babasını, escort sandığı adamın kim olduğunu…
"Ya arkadaşım, adam resmen beni duygusuz bir paragöz sanıyor," dedi Lina, acı bir gülümsemeyle. "Yetmezmiş gibi onu escort sandığım için de ahlaksız olduğumu düşünüyor. Mükemmel kombinasyon!"
Ece’nin yüzü düşmüştü. "Üzüldüm, bitanem… Evet, miras için evlenmek biraz saçmalık ama annenin ve babanın yaşadığı, aşık olduğu toprakları, doğduğun evi görmek istemez misin?" dedi, Lina’nın ellerini tutarak.
Sonra bir an duraksadı ve gülümseyerek ekledi: "Hatta bir önerim var. İstersen ben de gelirim seninle! Bir ay, iki hafta ya da sen ne kadar istersen…"
Lina duygulu gözlerle ona baktı. "Stüdyon burada, işin gücün var… Hepsini bırakıp benimle hiç bilmediğin topraklara gelmeyi mi söylüyorsun?"
Ece gururla başını salladı. "Yavrum, ben yetimim, bir babaannem var sadece… Bu yaşıma kadar aile bilip sevdiğim tek kişi sensin. Sen benim kardeşimsin. Ölüme bile gelirim ben seninle!"
Lina mutlulukla ona sarıldı.
Saatler sonra Lina evine döndü. Yorgun bir halde duşa girip, sıcak suyun rahatlatıcı etkisini hissetti. Çıkınca mini bir şort ve küçük bir atlet giydi. Kendi kendine bir şeyler atıştırmaya karar verip yemek sipariş etti. Televizyonu açtı, bugün sadece boş boş bir şeyler izlemek istiyordu.
Tam o sırada kapı zili çaldı. Yemek sandı ama gelen Belaydı.!
Kapıyı açtığında karşısında sert bakışlarıyla Poyraz Ateşoğlu duruyordu.
"Konuşabilir miyiz?" dedi, sesi alçak ama buyurgandı.