Mardin kapı şen olur, le le 🤭

1231 Kelimeler
Lina kapıyı açtığında karşılaştığı manzaradan hiç memnun değildi. Zaten berbat bir gün geçirmişti, bir de bu ukala herifi hiç çekemezdi. Kaşlarını çatıp, sert bir ifadeyle "Çok yanlış zaman, koçum. Hiç seni çekemem." dedi, erkeksi bir tavırla. Kapıyı kapatmaya yeltendi. Ama birden kapının kapanmadığını fark etti. Ağır bir güçle sabitlenmişti. Bu adam nasıl bu kadar güçlü olabilir? diye düşündü. Eliyle kapıyı ittirmeye çalıştı ama nafile… Poyraz kapıyı hafifçe aralayıp içeri davetsizce girdi. Sonra da arkasından kapıyı nazikçe kapattı. Lina, öfkeyle kollarını göğsünde kavuşturdu. "Ne bu şimdi? Hayırdır, eşkıya mısın sen?" diye çıkıştı. Arkasını dönüp hızla telefonuna uzandı. "Ben polisi arıyorum. Delinin zoruna bak ya!" diye söylenerek numarayı çevirmeye niyetlendi. Ancak Poyraz aniden kolundan yakalayıp sertçe kapıya dayadı onu. "Koçum, ha?" diye mırıldandı, sesi tehlikeli bir alayla doluydu. Sonra iyice Lina’nın yüzüne yaklaştı, nefesi tenine değiyordu artık. "Delinin zoruna bak? ve Eşkıya? Öyle mi" dedi, dudaklarında sert bir gülümsemeyle. "Daha bir hafta önce altımda inleyip daha sert olmam için yalvaran o narin kadına göre fazla cesursun." Lina’nın tüm vücudu alev aldı. Hem utanıyor hem de öfkeden titriyordu. Kapıya yapışan bileklerini kurtarmaya çalışırken dişlerini sıktı. "Öff, tamam! Derdin neyse dinleyeceğim. Beni bırak!" diye tısladı. Poyraz kara kaşlarını hafifçe kaldırdı, kısa bir sessizlikten sonra ona meydan okuyan gözlerle baktı ve yavaşça ellerini çekti. Lina bileklerini ovuşturdu, canı yanmıştı. Ama belli etmemeye çalışarak alaycı bir tavırla salonu işaret etti. "Aaa, lütfen. İçeri buyur, kendi evin gibi." dedi, sesi zehir gibi sarkastikti. Poyraz ters bir bakış atıp ağır adımlarla koltuğa oturdu. Lina ise sinirle kollarını kavuşturup onu süzdü. Bu adamın burada ne işi vardı ve ondan ne istiyordu? Lina, arkada kahve makinesinin çıkardığı uğultuyu duyduğunda yerinden kalktı, kendine bir kahve aldı ve gözlerini Poyraz’a dikerek gıcık bir ifadeyle sordu: "Ağam, kahve içer misiniz? Colombia çift çekim… İnşallah size layıktır." Poyraz, Lina’nın bu alaycı tavrına pabuç bırakacağını düşünüyorsa yanılıyordu. Başını dikleştirdi, bacak bacak üstüne attı ve kolunu rahatça koltuğa yasladı. "Şekersiz lütfen." dedi, umursamaz bir edayla. Lina, onun bu kendinden emin haline iyice sinir oluyordu. Dolabı açıp rastgele bir kupa seçti, içini kahveyle doldurdu ve sehpaya koyarak köşe koltuğa geçti. Poyraz’ın yüzünde sinsice bir gülüş vardı. Lina, bunun sebebini anlamaya çalışırken adam kupayı eline aldı, bir yudum içti ve dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. "Hmm… Bu cesur olma olayı sende alışkanlık sanırım. Yoksa bana sübliminal bir mesaj mı vermek istedin?" diye sordu. Lina kaşlarını çattı, hemen kupaya baktı ama hiçbir şey göremedi. Beyaz, sıradan bir kupaydı. "Ne saçmalıyorsun? Kafan mı iyi?" diye çıkıştı sinirle. Poyraz kupayı çevirdi ve yüzündeki gülümseme iyice derinleşti. "Bakireliğini yeni kaybetmiş bir kadın için bayağı iddialı." dedi, dudaklarını alaycı bir şekilde kıvırarak. Lina’nın gözleri büyüdü. O an fark etti ki kupa Ece’nindi. Ve üzerine, şu aptal "kadın bedenini olumlama" akımının bir parçası olan temalı Kupalardan biriydi, dev harflerle ''s*x DAY" yazılmıştı. Yanında da… Tanrım, bir vajina figürü vardı! Lina olduğu yerde donup kaldı. Allah’ım, yer yarılsa da içine girsem… Bu adamla benim aramda vudu büyüsü mü var? Bu kadar rezil tesadüf nasıl bir araya gelebilir? diye içinden haykırdı. Poyraz kahvesinden bir yudum daha alırken zevkten parlayan gözlerini ona dikti. Lina hızla elini uzatıp kupayı almak istedi. "Ver şunu! Görmedim bile, işim gücüm yok sana sübliminal mesaj mı vereceğim?!" diye tısladı. "Öff, konuşmaya başla artık yoksa defol git şu evden!" Ama Poyraz, keyifle kahvesini yudumlamaya devam ediyordu. Gözlerindeki eğlenceyi saklama gereği bile duymuyordu. Lina ise sinirden patlamak üzereydi. Lina, Poyraz’ın gözlerini kendisine diktiğini fark etti. Adamın bakışları karanlık ve ciddiydi. "Neyse," diye başladı, sesinde en ufak bir duygusallık bile yoktu. "Bugün yaşadıkların da dahil olmak üzere tüm hayatını araştırdım." Lina’nın siniri iyice kabarmıştı. Gözleri öfkeyle parladı, yerinden kalkıp ellerini masaya dayayarak Poyraz’a eğildi. "Senin ne haddine benim hayatımı araştırmak?" diye tısladı. Poyraz sakince kahvesini yudumladı, sonra kupayı masaya bıraktı. Bu sefer gözleri bir yılan kadar keskindi. "Sana iyi yaklaşıyorum diye beni tanıdığını sanma. Otur yerine." Lina’nın içinden geçen ilk şey "Bana emir veremezsin!" diye bağırmak oldu. Ama o an, adamın sesindeki keskinlik ve gözlerindeki soğuk tehdit, içgüdüsel olarak ona bir adım geri attırdı. Kalbinin ritmi hızlanmıştı. İlk kez korkuyordu. Sessizce yerine oturdu. Poyraz, Lina’nın gözlerinin içine baktı. "Sana bir teklifim var, o yüzden buradayım." Lina kollarını göğsünde bağladı, alaycı bir şekilde sırıttı. "Ne oldu? Hani ben paragözdüm? Babamın ölümüne değil de parasına önem veriyordum? Ne değişti?" Poyraz kaşlarını hafifçe kaldırdı, ifadesinde en ufak bir tereddüt yoktu. "Hâlâ aynı düşüncedeyim. Ama kıramayacağım bir insana yemin ettim. Şirketi bırakmayacağıma dair." Bir an sessizlik oldu. Poyraz gözlerini kısmış, Lina’nın tepkisini ölçüyordu. Sonra devam etti: "Benim şirketi bırakmamamın tek yolu ise seninle evlenmekten geçiyor." Lina’nın yüzü anında gerildi. Başını çevirip sinirle iç geçirdi. "Benim senin karın olma gibi bir niyetim yok. Allah’ın dağında yaşamaya da hiç niyetim yok. Yani teşekkürler ama ilgilenmiyorum. Konuşmamız bittiyse çıkabilirsin." Poyraz, dişlerinin arasından kısık bir sesle mırıldandı: "Bir yılı beklemene gerek kalmayacak." Lina istemeden de olsa dikkat kesildi. Gözlerini kıstı, kaşlarını kaldırarak sordu: "Nasıl yani?" Poyraz vücudunu hafifçe geriye yasladı, gözlerini devirerek açıkladı: "Mardin’de yaşamana engel olamam, çünkü baban bunu açıkça belirtmiş. Ama tam anlamıyla evli olmayacağız. Konaktaki herkes öyle sanacak ama aramızda herhangi bir temas olmayacak. Hatta konuşmamıza bile gerek yok. Tüm düzenlemeleri ben halledeceğim." Lina kaşlarını çattı, bu teklifin altında ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Hmm, ilgimi çektin… Ama mirası almak için bir yıl beklememe gerek kalmayacak dedin. Nasıl olacak o iş?" Poyraz hafifçe başını yana eğdi, dudaklarında belirsiz bir gülümseme vardı. "Şirketimize bağlı bir yayın grubu var. Sen babanın şartlarını tamamlayana kadar mirasa dokunamayacaksın ama ben şirketteki görevime devam edebilirim. Hisse karı karşılığı bu yayın grubunu sana devrettirebilirim. Böylece istediğin dergiyi ya da kitaplarını basarsın." Lina şüpheyle gözlerini kıstı. "Peki, senin ne çıkarın var tüm bunlarda? Bugün gözlerinde gördüm, derdin para değil." Poyraz bir an durdu, gözleri gölgeli bir ifadeye büründü. Sonra ayağa kalktı, gömleğini düzeltti ve kapıya yöneldi. Tam çıkarken, arkasına bile bakmadan konuştu. "Çünkü bugün geçmişten bir mektup aldım. Ve bozamayacağım bir söz, senin bu teklifi kabul etmene bağlı." Lina, içinde büyüyen merakla seslendi: "Bekle! Seni nasıl bulacağım?" Poyraz kapıyı açarken kısa ve sert bir kahkaha attı. Ardından omzunun üzerinden bakmadan cevapladı: "Ben seni bulurum. Şimdi bulduğum gibi." Ve kapıyı ardından kapatıp gitti. Lina bir süre yerinden kalkmadı. Bu ay içinde yaşadığı her şeyi düşündü. Hayatı tam anlamıyla altüst olmuştu. İstanbul’da kalsa ne olacaktı? Ya yeni bir yayın grubuyla anlaşacak ve tam zamanlı köleliğe geri dönerek terfi için yıllarca bekleyecekti ya da evde pinekleyip, tecrübesiz olduğu şu lanet aşk konulu kitabını bitirmeye çalışacaktı. Seçeneklerinin ne kadar kısıtlı olduğunu düşündükçe içindeki öfke büyüdü. Onu bu duruma düşüren herkesten intikam almak istiyordu. Ama bir çıkış yolu vardı. Dev bir yayın grubunun sahibi olmak… Herkesin bunu bilmesini sağlamak… Dahası, milyoner bir kadın olmak… Bu fikir onu deli bir hırsa sürüklüyordu. Kimseye boyun eğmeden, kendi kurallarını koyarak yaşamak… İçindeki öfkeyi ve hırsı besleyen tam da buydu. Ama… Hiç tanımadığı bir adamla aynı evi paylaşmak? Poyraz "Temas olmayacak." demişti. Ama ya fikrini değiştirirse? Ya işler onun kontrolünden çıkarsa? Ve en önemlisi… Babasının mirasını almak için o adamla bir yıl boyunca aynı çatı altında yaşamak zorunda kalacaktı. Lina kimseye minnet etmeden yaşamaya alışmıştı. Poyraz’a katlanmak, bu düzenin içine girmek… Başlı başına bir riskti. Sonra aklına Ece’nin söyledikleri geldi. "Mardin doğduğun topraklar, Lina… Belki de oraya dönmek sana iyi gelir." Gerçekten de nasıl bir yerdi Mardin? O eski konaklar, dar sokaklar, taş binalar… Babasının büyüdüğü yer… Lina o an fark etti ki, geçmişiyle ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyordu. Ve şu an aklına gelen tek kişi Ece’ydi. Hızla telefonu alıp tuşladı. İlk çalmada açıldı. "Ece, bana gelmen lazım."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE