2.BÖLÜM

1936 Kelimeler
“Abi girelim mi artık?” Siyah takım elbise giymiş üç adam, karşılarındaki kapıya baktılar. Kadın içeri girdiğinden beri orada duruyor ve doğru zamanı bekliyorlardı. En doğru anda müdahale edecek, en korktuğu zamanı kullanacaklardı. O kapıdan girdiği anda cizikmişti kadının kaderi. Acıyla dolu kadın fark etmemişti ama arkasındaydılar tam. “Ya bir şey yaparsa? Ercüment’in ne bok olduğunu biliyorsun.” Bu sefer konuşan hafif toplu olandı. Onların başı olduğu belli olan kaşlarını çattı. İşine karışılmasından nefret ederdi. “Kapayın çenenizi. İkinizde. Ayrıca Ercüment’in ne olduğunu bilerek yönlendirdim kızı ona. Bırakın son dakikaya kadar eğlensin. Kız iyice korksun. İşimize yarayacak bunlar bizim. Beş dakika daha sabredin sadece.” Bu iki salakla çalışmak zorunda olmak sinirlerini bozuyordu. Kendi başına hareket etmeyi isterdi ancak büyük patron özellikle belirtmişti, “Kendini belli etme, bırak piyonlar iş görsün. Sen geri planda kalmaya devam et,” diye tembihlemişti. “Sen nasıl istersen patron.” Yüzünde şeytani bir gülümseme oluştu. Evet, o nasıl isterse öyle olacaktı. Bundan sonra her şey onun istediği gibi olacaktı. Şimdi Karasu’yu bitirecekti işte. Bu küçük kız planının en büyük parçası olacaktı. Aklına gelenler gözlerini parlatırken de dudaklarını yaladı. Belki, belki Ercüment’in işi bitirmesine izin vermeyecekti ama bir noktada o kızın tadına kendisi de bakacaktı. Tam Karasu’nun yatağından alacağı zaman hem de. Tıpkı annesini siktiği gibi sikecekti o kızı da. “Yaklaşık beş dakika daha bekliyoruz, sonra giriyoruz.” Sessizce onayladılar. Beklemek zor değildi ama o anın gelmesi geciktikçe heyecanlandığını hissediyordu. Uzun ve meşakkatli bir yoldu gittiği ama sonunda istediği olacaktı. “Hadi gidelim.” Tek söylemesi gereken buydu. İki adam da yanından hızla gittiler. Kapıyı önce hafifçe zorladılar ancak açılmadı. “Kilitli,” diyen uzun boylu adama baktı. “Kır kapıyı,” emrini verdi. Kapı dakikalar içinde kırılırken içeri girdiler. Nasıl bir manzara beklediğini bilmese de gördüğü manzarayı beklemediği açıktı. … Nazenin “Gel bakalım şöyle.” Kıstırdığı bileklerimden çekti beni. Ayaklarım ona karşı gelse de bana göre çok daha güçlüydü. Sürükleyerek masasına ilerledi. Çırpınıyor, elinden kurtulmak istiyordum ama nafile bir çabaydı gösterdiğim. “Lüt-lütfen yapma. Bak kimseye bir şey demem. İzin ver gideyim. Burada olanlardan kimseye bahsetmem, söz veriyorum.” Sözlerim üstünde hiçbir etki yapmadığı gibi sadece gülüşü genişledi. “Seninle işim bittikten sonra kime ne dediğinle ilgilenmiyorum. Ben seni sikeceğim. Ben seni sikeceğim, sen bu odadan çıkıp gideceksin. Sonrasında yaparsan yap.” Masasının kenarına geldiğimiz de popom yukarı kalkacak şekilde yüz üstü masaya yatırdı. İki bileğimde elleri arasındaydı. Yüzüm masasına yapışmış halde insafına kalmıştım. Sabah evden çıkarken giydiğim etekten nefret ediyordum şu an. Boştaki eli eteğimi yukarı kaldırdı ve kalçalarıma ilerledi. Parmak izlerinin kalacağına emin olduğum bir şekilde sıktı, okşadı. Parmakları açgözlü bir şekilde kalçam boyunca ilerleyip deliğime geldi. Arka girişimi zorluyordu. Acıdan ağzımdan kaçan inlemeyi engelleyemedim. “İşte böyle güzelim. Sen de zevk alacaksın.” O kadar psikopat ve sapık bir adamdı ki acıdan kıvranmam, ağlamam ona zevk verdiği gibi benim de zevk aldığımı düşünüyordu. “Ohhh, seni öyle bir sikeceğim ki günlerce beni hissedeceksin. Amından akan menilerim her yerini ıslatacak. Çığlıkların adımı haykıracak. Çok eğleneceğiz seninle, çok.” Korkudan nefesim kesildi. Sözleri yüzünden bayılma raddesine gelmiştim. Kalçamdaki eli acımasızca yoğurmaya devam ediyordu. Üstelik kot pantolonunu yırtmak üzere olan organı, üzerimdeki kıyafete rağmen baskı yapıyordu. “Amını doldurduğum da sıra kıçına gelecek. Öyle bir sikeceğim ki kıçını günlerce oturamayacaksın. Ohhh. Bununla da bitmeyecek tabii, o aklımı başımdan alan memelerin ve ağzın… ah o ağzına da boşalacağım.” Kalçamdaki eli durdu. Kendini bana sürtmeyi de bıraktı. Sırtımda ağırlığını hissettim. O pis nefesi yine saçlarımı uçurdu. Burnu saçlarımda bir tur gezindi ve kulağıma eğildi. Sesinden ne kadar zevk aldığı anlaşılıyordu. “Sikilmedik deliğin kalmayana kadar seni sikeceğim küçük kız. Bu odadan çıktığında her zerren benimle dolu olacak.” Üstümden kalktı. Odada sesli hıçkırıklarım dışında onun aldığı sesli nefesler yankılanıyordu. O kadar iğrençti ki sözleri midemi bulandırdı. Ancak korkuyordum da. Deli gibi hem de. Ağlamam, yalvarmam bir işe yaramadığı gibi daha çok tahrik ediyordu. Sesimi duyan, beni buradan kurtaracak kimsem yoktu. En acısı da buydu. Son bir çabayla, “Lütfen, yapma. Ne olur bak, istemiyorum,” diyerek yalvardım. Sözlerim sadece derinden gelen bir inlemeye dönüştü. Yalvarmamdan o kadar çok hoşlanıyordu ki sanki her yalvarışımda daha da büyüyordu. “İstememen daha güzel, zevkimi artırıyor.” Sıkıştırdığı bileklerimden tutup beni kaldırdı. Yüzyüze geleceğimiz şekilde kendisine yaklaştırdı. Masa ile arasına sıkışmıştım. Burnunu boynuma gömdü ve kokumu içine çekti. Dudakları boynuma boyunca ilerlerken babamdan öğrendiğim bir şeyi hatırladım. Ercüment boynumu öperken sağ dizimi kırdım ve bütün gücümle erkeklik organına vurdum. Acıyla iki büklüm olan adam ellerimi bıraktı. Üstümden de çekildiğinde serbest kalmıştım artık. “Orospu naptın sen?” Ercüment yerde kıvranıyordu. Bedenimdeki her zerre odadan çıkmamı söylüyordu ancak kendime hâkim olamadım. Masanın üstünde gözüme kestirdiğim bibloyu aldım ve Ercüment’in başına vurdum. “Bu da sana ders olsun. Bir daha kadınlara isteği dışında dokunmazsın.” Gözüm dönmüş gibi bibloyu ardı arkasına başına indirdim. Ercüment yere düşerken ellerimde kan vardı. Aklım başıma gelirken yaptığımı idrak ettim. “Kalk, ayağa kalk.” Titreyen sesimle elimdeki bibloyu bıraktım. Dizlerimin üzerine çöküp bilinci kapanmış adamı sarsmaya başladım. Ellerim kan içinde kalmıştı. “Ne oluyor lan!” Odanın içinde yankılanan kapı kırılma sesine karışan sesle gelenlere baktım. Birisi patronum Haldun bey, üç adam vardı karşımda. Ellerimde Ercüment’in kanıyla karşılarında duruyorum. “Ben öldürmek istemedim. Ye-yemin ederim isteyerek olmadı. Ama bana saldırdı, te-tecavüz etmeye kalktı. Ben kendimi savundum.” Titremelerim artmıştı. Üşüyordum, midem bulamıyordu. Haldun bey ve tanımadığım uzun boylu adam yanıma geldiler. “Sakin ol kızım. Bir şey yok,” diyen Haldun bey bir kolumdan diğer adam diğer kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı. İki yanımda koruma gibi beni bulunduğum yerden uzaklaştırdılar. Kapıda hiç kıpırdamadan duran adamın yanına götürdüler. “Sakin ol küçük kız,” diyen adam omuzlarıma bir ceket attı. “Ben, ben katil oldum. Birisini öldürdüm.” “Önce sakinleş,” diyen yabancı ellerini omuzlarıma koydu. “Her şeyi biz halledeceğiz, sen sadece sakin olacaksın. Tamam mı?” “Nasıl?” Ben birisini öldürmüştüm. “Önce buradan çıkalım. Sonra benim odama gideceğiz. Burayı biz hallederiz.” Onaylamamı bekledi. Konuşamıyordum, sessizce başımı salladım. Çünkü katil olan sensin, diyen iç sesimle gözlerimin önü karardı. Olduğum yerde salladım. “Hop, sakin ol. Tamam, tuttum seni. Hadi çıkalım buradan." Beni omuzlarımdan destekleyip odadan çıkardı. Tanımadığım bir adamla, bilinmeze doğru gidiyordum ancak ne yapacağıma dair tek bir fikrim yoktu. Tek bildiğim birisini öldürmüştüm ve bunun bir sonucu olacaktı. … “Şimdi daha iyi misin?” Değildim ama ilk andaki kadar kötü de değildim. Elimdeki bardaktan bir yudum daha içtim ve bana sorulan soruya sadece başımı salladım. Hastanenin üst katında bir odadaydık. Az önce beni çıkaran adamın odası olan bir odaydı burası. İçeri girdiğimde ilk işim yabancının yönlendirdiği banyoya girmek oldu. Elimdeki kandı yıkadım. Elimden kanlar aktıkça titremem artıyordu. Ancak banyodan çıktığımda daha iyiydim. İlk andaki kadar kötü durumda hissetmiyordum kendimi. “Eğer hâlâ kötü hissediyorsan Nur hanım sana bir sakinleştirici yapsın?” Nur dediği kadın, ben banyodan çıktığımda odada olan orta yaşlı hemşireydi. Ben odanın içinde ilerleyip masanın tam karşısındaki koltuklardan birisine oturduğumdan beri ayakta sessizce bekliyordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. Şu anda uyuşturulmak istemiyordum. Nasıl olacaktı bilmiyordum ama bir şekilde aklım başımda ilerleyecektim bundan sonra. “Siz kimsiniz?” Aklımda olan en önemli soruyu sordum. “Patronun gelsin her şeyi konuşacağız. Şu anlık adımın Serkan olduğunu ve bu hastanenin benim olduğunu bilmen yeterli.” “Ben anlamıyorum.” “Anlayacaksın. Her şeyi konuşacağız.” Neyi konuşacaktık? Tecavüze uğrayacaktım az daha, bir adamı öldürmüştüm ve önce bana saldıran sonra da beni katil yapan adam da Serkan denen adamın hastanesinde çalışan bir doktordu. Bunun anlaşılacak, konuşulacak ne yanı vardı ki? Şaşkınca karşımdaki adama bakarken kapı çaldı. Haldun bey ve biraz önceki uzun adam içeri girdiler. “Gel Haldun. Nur hanım siz çıkabilirsiniz. İbrahim sen ayakta bekle, Haldun sen de Nazenin hanımın karşısına geç.” Yaklaşık 20 saniye içerisinde hemşire kadın çıktı. Patronum tam karşıma oturdu ve adının İbrahim olduğunu öğrendiğim adam tepemizde dikilmeye başladı. “Artık konuşmaya başlayabiliriz. Nazenin hanım da meraklanmaya başlamıştı.” “Başkayalım Serkan bey.” “Nazenin hanım?” Serkan beyin sesiyle ona bakmaya başladım. “Bu olay aramızda hallolacak. Kimse bugün burada olanları duymayacak. Bunun sözünü veriyorum size.” Adı geçince bile kendimi koruma ihtiyacı hissettim. Sanki nefesi yine ensemdeydi ya da kanı ellerimdeydi. “Hastanenizde böyle bir adamın çalışmasına nasıl izin verdiniz? Bunu anlamadım ben.” “Maalesef bazen gözden kaçabiliyor.” “Sizin gözden kaçan hatanız yüzünden benim yaşadığıma bakın. Katil oldum ben Serkan bey! Bunun başka bir açıklaması yok.” Yeniden ağlamaya başlamıştım. Sesli hıçkırıklarım odada yankılanmaya başladı. “Nazenin hanım sakin olun.” Serkan bey oturduğu yerden kalktı. Tam önümde durarak benimle aynı hizaya geldi. “Bakın söz veriyorum her şeyi halledeceğim ben. Sadece bana güvenin.” “İyi de sizi tanımıyorum ki, neden güveneyim size? Ayrıca bana neden yardım ediyorsunuz?” “Her şey sırayla. İsterseniz konuşacağız ama ağlamayı bırakmanız lazım.” Ne kadar zor olsa da dediğini yaptım. Hâlâ titriyor olsam da sakinleşmek için derin nefesler alarak karşımdaki adama baktım. “Pekala, o zaman sorularımın cevaplarını alabilir miyim artık.” Derin nefesler işe yaramıştı. Daha sakindim. “Çok güzel,” diyen Serkan bey oturduğu yerden kalkıp az masanın arkasındaki yerine geçti. “Nazenin hanım ilk adım kız kardeşinizle başlayalım mı?” Nazlı’nın adının geçmesiyle olduğum yerde doğruldum. Korkuyla çevremde gezindi gözlerim. “Kardeşim, kardeşim öğrenmemeli.” “Sakin olun. Kimse bir şey öğrenmeyecek. Hastane personeline gerekli talimat verildi. Kimse bir şey görmedi, duymadı. Her şey kontrolüm altında. Siz banyoda kendinizi toparlarken ben kardeşinize başka doktor yönlendirdim bile. Kendisiyle ilgileniyor şu an.” “Oh,” diyerek oturduğum sandalyeye yayıldım. “İyi ama kardeşimle ilgili konu ne ki?” “Kardeşin aslında her şeyin ana merkezi. Ama başka şeyler de var.” Serkan bey çok bilmecesi konuşuyordu. “Nazenin, bizim seninle başka bir konu hakkında konuşmamız gerek.” Haldun bey oturduğundan beri ilk defa konuştu. Sözleri ile kaşlarım çatıldı. “Ne konusu?” “Bizim sizin yardımınıza ihtiyacımız var.” Haldun beyin sözleri ile Serkan beyin sözleri birbirine karışmıştı. Şaşkınca bir Serkan beye bir Haldun beye bakmaya başladım. Serkan bey sandalyesinde geriye yaslandı. “Ne yardımı?” “Öncelikle kız kardeşininin durumu konuşalım mı? Haldun sen sessiz ol. Gerisini ben hallederim.” Bakışları Haldun beye döndü. Ardından yeniden bana odaklandı. “Bak Nazenin, kız kardeşinin pahalı bir ameliyat ve iyi bir fizik tedavi ile yeniden yürüyebileceğini biliyorum.” Kafam karışmıştı. Konu benden nasıl kardeşime dönmüştü? Bu adam kimdi ve benden ne isteyecekti? “Evet ama sizin de dediğiniz gibi pahalı bir işlem bu. Ben bugün bu hastaneye bile Haldun beyin şirket anlaşması ile gelebildim. Nasıl karşılarım o masrafları.” “İşte o noktada bizim sana bir teklifimiz var.” “Haldun senden sessiz olmanı istemiştim, hatırlarsan.” “Haklısınız, özür dilerim Serkan bey.” Biraz önce çalışanlarına kök söktüren patronum gözlerimin önünde azarlanmıştı. Far görmüş tavşan gibi şaşkınca bakıyordum önümdeki sahneye. “Nazenin, ben kız kardeşinin Amerika'ya gitmesini sağlayacağım. Orada çok başarılı bir doktor ameliyatını yapacak ve oradaki bir tesiste fizik tedavi olacak. Bir sene içinde kız kardeşin yeniden yürüyecek ve eski sağlığına kavuşacak.” Serkan beyin hiçbir şey olmamış gibi bana dönen bakışları ve sözleri ile odağım değişti. “Gerçekten mi?” “Gerçekten.” Duyduklarımla içimde bir umut yeşerdi. Kardeşim, Nazlı’m yeniden yürüyecekti. “Ben, nasıl teşekkür ederim size.” “Hah işte tam da o konuya geliyorduk. Biliyorsun bunların hepsi çok masraflı olacak.” “Biliyorum.” “O zaman iş konuşmaya başlayabiliriz. Ben kardeşine yardım edeceğim karşılığında da sen bana yardım edeceksin.” Kimse bedavaya yardım etmezdi. Serkan beyin de etmeyeceğini biliyordum ancak sonraki sözlerini hiç tahmin etmiyordum. Serkan bey önce mutluluktan havaya uçurdu. Hemen ardındanda kanatlarımı kırdı. Nasıl ve ne şekilde yardım edeceğimi bilmediğim bir işle karşı karşıyaydım. “Nasıl bir yardım bu?” “Anlatayım…”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE