“Abi, abi İbrahim öldürülmüş.”
Haldun, aniden masasından kalktı. İbrahim, en güvendiği adamıydı. “Ne diyorsun sen?” diyerek haberi getiren adamın yakasına yapıştı.
“Abi, Reşit'in karısının yanına gitmişti. Kadın akrabası, bir de bizle işbirliği yapıyor diye bireysel konuşmak istedi. Ancak evi basmışlar kadınla çocuğu salmışlar ama İbrahim ve yanında bir adamımızı öldürmüşler.”
“Amına koyum böyle işin.” Haldun, adamı bıraktı ve sinirle odanın içinde dönmeye başladı. Bu işten kazançlı çıkacak onlar olacaktı, Serkan denen adama öyle söz vermişti. Daha ilk dakikadan en güvendiği adamını kaybetmek planları arasında yoktu.
“Git, dışarıdaki kıza söyle Serkan beyi bağlasın bana. Onunla konuşmam lazım.”
“Tamam, abi.”
Odanın içinde kafese tıkılmış hayvan gibi dolanıyordu. İbrahim en güvendiği adamıydı. Onun ölümü korkusunu tetiklemişti. Demir Karasu, namı diğer Gölge onun peşine düşecekti. Haldun, Gölge ile baş edemezdi. Şirketi orta sınıf bir şirket, mafyalığı ise Gölge’nin yanında sokak serseriliğinden ibaretti.
“Ne yapacağım ben şimdi? Gölge, hemen benim peşime düşecektir. İbrahim’in kimin adamı olduğunu çözmesi yarım saniyesini alır onun.”
Hantal vücudu korkusuyla birleşince terlemeye başlamıştı. Alnından ve koltuk altından özellikle terler akıyordu. Masasının başına ilerledi tekrar. Lanet olası sekreter kız kaç dakikada bir telefonu bağlayamamıştı. Nazenin olsa şimdi işleri bitirmişti bile! Haldun, korkusunu sinirle yer değiştirip sekreter kıza yüklenmeye başladı. Telefonu eline aldığı an çalmasaydı kızı bir güzel azarlayacaktı.
Zavallı kız ucuz atlatmıştı.
“Alo.” Sesini düz tutmaya çalışarak konuştu.
“Efendim, Serkan bey hatta.”
“Bağla hemen.” Haldun’un verdiği emirden üç saniye sonra telefonu başka bir ses doldurdu.
“Sikim bir kadının ağzındayken, ben bu kadar zevkli bir andayken beni aramanın güzel bir sebebi olsa iyi olur.”
“Hay sıçayım senin sikine,” diye düşünse de ağzından çıkanlar başka oldu. Sonuçta Haldun’da bir adet göt korkusu vardı, ikincisine gerek yoktu.
“Serkan bey, özür dilerim rahatsız ettim. Ancak ben ne yapacağımı bilemedim. Çok kötü bir şey oldu.”
“Tamam, zırvalamayı kes. Ne olduysa söyle hadi.”
“Efendim, İbrahim öldürüldü.”
“İbrahim sikimde bile değil. Ne yapayım öldürüldüyse.”
Serkan artık sinirlenmeye başlamıştı. Eğlencesine kaldığı yerden devam etmek istiyordu. Yatağındaki kadın ıslak öpücüklerden bir yol yapmış, boynundan aşağı iniyordu. Penisi ihtiyaç içinde sızlıyordu. Şu saçma telefon konuşmasının bir an önce bitmesi gerekiyordu.
“Efendim, İbrahim’i öldüren Demir Karasu.”
“Lan,” koynundaki kadının sızlanmasına aldırmadan ayaklandı. “Lan, Demir ne sikim senin adamı öldürsün? Ne bok yedin, çabuk söyle Haldun?”
Yerdeki pantolonunu giydi. Sinirden karşısındaki adamı dinlemeden ağzına geleni saldırıyordu.
“Lan, siktiğimin piçleri ne götüm aklınız varda ne demeye bir bok yapmaya kalkıyorsunuz? Benim de başımı yakacaksınız şerefsizler. Ulan dua edin büyük patrona.”
Bir dakika gibi bir sürede giyinmişti. Haldun’un konuşmasına izin vermeden uzun uzun sayıp sövdükten sonra biraz daha sakin hissediyordu.
“Söyle lan it. Ne bok yediniz de Demir, İbrahim’i öldürdü?”
“Serkan bey, biz tedbir amaçlı Demir beyin yanına birisini yerleş…” Cümlesini bitiremedim Serkan’ın kükremesi doldu kulaklarına.
“Manyak mısınız lan siz? Ne bok yemeye içeriye adam yerleştiriyorsunuz? İt oğlu itler, adam mı oldunuz da kendinizden büyük adamın yanına köpeğinizi yerleştiriyorsunuz? Amına koduğumun piçleri siz kimden izin aldınız da kafanıza göre hareket ettiniz?”
Haldun, duydukları karşısında iyice sindi. Koca adam çocuk gibi azar yemek soruna gidiyordu ama daha da kötüsü Serkan’ın haklı olmasıydı. Küçük bir şirketi daha da küçük bir prestiji vardı. Demir Karasu gözünde Haldun Soner ayakkabısını ucundaki bir çöptü.
“Serkan Çelik içinde aynı değerdesin,” diyen iç sesi haklıydı. Serkan içinde sıradan bir maşaydı.
“İbrahim, akrabasının kocası olduğunu ve güvenilir bir adam olduğumu söyledi Serkan bey. Adam, gerçekten güvenilir ancak bir şekilde yakalanmış.”
“Haldun, Demir senin zararsız dediğin adamı yaşatmaz. Kendisinden çalan kim olursa affetmez.”
“Ben, yakalanmaz diye düşünmüştüm. Bilgiden ziyade kıza göz kulak olsun istemiştim. Serkan bey ben şimdi ne yapacağım?”
“Lan it, kendi kafana göre adam koyarken bana mı sordun? Git kendi pisliğini kendin temizle.” Serkan iyice sinirlenmişti. Böyle salak adamlarla iş birliği yapmak zorunda olduğu için Demir’e biraz daha bilendi.
“Serkan bey, ben bitersem sizin de isminizi veririm. Asla tek başıma gitmem.” Haldun, sanıldığı kadar aptal değildi. Serkan denen adam kendini kurtaracağını sanıyorsa çok yanılıyordu.
“Lan sen beni tehdit mi ediyorsun? Haldun, öldürürüm seni. Demir’den önce gider o boğazını parçalarım. Benim canımı sıkma.”
Serkan'dan ne kadar korkarsa korksun, Demir’den daha çok korkuyordu. “Bana hiçbir şey yapamazsın. Benim başıma bir şey gelirse Demir’e her şeyi anlatan bir belge ulaşır. Ölsem de seni de yanıma çekerim. Şimdi bana tehditler yaptırmayı bırak da yardım et.” Aslında belge falan yoktu. Hepsini uyduruyordu. Yine de bu yalan onu hayatta tutacaktı.
“Orospu çocuğu, bunun hesabını soracağım sana. Kapat telefonu ben bir şeyler yapacağım. Demir senin varlığından haberdar olacak ama buna hazırlıklı ol.”
Serkan sinirden kuduruyordu. Meral, içeriden yatağa çağırsa da yanına gitmedi. Çalışma odasına ilerleyip Haldun denen orospu çocuğunu kurtarması gerekiyordu. Sonrasında da Hakan beyle konuşacak ve o adamı devre dışı bırakacaktı. Haldun’un dediği belgeleri yok ettikten sonra da tamamen ortadan kaldıracaktı.
“Ananı biraz daha sert sikeceğim Demir. Üç gün yürürken beni hatırlayacak, böylece bugünkü zahmetimin acısını senden çıkarmış olacağım.
...
Nazenin
Kara, gözleri kapkaraydı. Gece gibi ama zifiri bir gece. Her yanımı sarıyor, nefes almamı zorlaştırıyordu sanki. Demir Karasu, gözleriyle olduğum yere hapsediyordu beni. Siyahın içinde yok oluyordum sanki.
“Güzel asistanımızın adını öğrenmiş olduk.” Biraz önce bana adımı soran ama bir cevap alamayan kumral adam çıkardı beni girdiğim transtan. Derin bir uykudan uyanmış gibi gözlerimi kırpıştırdım.
Ne oluyordu bana?
“Efendim?” Ne diyeceğimizi bilemediğim için, tamamen refleks olarak sormuştum bu soruyu. Odadaki üç çift göz bana bakıyordu ama beni en çok içine çeken kara gözlerdi.
“Kapa çebeni Kaan. Bu sefer değil aslanım. Bu sefer benim.” Demir bey, adının Kaan olduğunu öğrendiğim adama ithafen konuştu.
“Demir, sen?” Odadaki diğer adam ilk defa konuşmuştu. Sert, yoğun bir sesi vardı. Kaan beyin daha haylaz olan sesinin tam aksiydi. Yine de Demir bey konuşunca dizlerimin bağı çözülüyordu. Otoritesini belli eden, kalp ritmimi hızlandıran bir sesi vardı. Yoğun, genizden gelen ve günah gibiydi sanki.
“Mert, sana hesap verecek değilim. Şimdi önümüzdeki meseleye bakacağız. Asistanımla olan ilişkimden de uzak duracağız.”
Asistan? Asistan ben oluyordum. Ne ilişkisi? Hangi ilişkisen bahsediyor olabilirdi ki?
“Ben, çıkayım mı?” Sesim, nefes nefese çıkmıştı. Üstelik incecik, küçük bir kız çocuğu gibi konuşmuştum. Yine de odadaki varlığımı hatırlattı bu.
Demir bey koltuğunda geriye yaslanıp, baş parmağını dudaklarına sürttü. Gece karası gözleri yüzümde, elbisemde kısacası her yerimde gezindi. Bakışlar, sanki tenimi alev aldırdı. Görünmez bir el her yerimi sardı, bütün bedenimi okşadı.
Göğüs uçlarımın sütyenimin içinde sızladığını hissettim!
“Çık,” derken sesinin tınısı… Allah'ım bütün bedenimde hissettim sözcüklerini. Kadife gibi bir hisle okşadı beni sanki. Yeni doğmuş bir ceylan gibi titrek adımlarla çıktım odadan. Kapıyı arkamdan kapattığımda elimi kalbime koydum. Uzun bir maraton koşmuşum gibi nefes nefese kalmıştım. Yanaklarımı ateş basmıştı.
Ateş basan yerim sadece yanaklarım da değildi!
Tülay, bugün son günü olan asistan yerinde yoktu. Benim de işime gelmişti. Hızlıca banyoya gittim. İçeri girdiğimde aynadan kendime baktım. Yanaklarım kızarmıştı. Soğuk suyu yüzüme çarptım.
Ne oluyordu bana? Evet, patronum çok yakışıklıydı. Boyunu odasına girerken görmüştüm. Uzun boyluydu. Ancak yüzünü az önce görmüştüm ve tam anlamıyla çarpılmıştım!
Siyah, gece gibi gözleri vardı. Hafif çekik gözleri çok büyük olmasa da insanı hipnotize ediyordu. Sert, erkeksiliğini vurguluyan bir yüzü vardı. Kirli sakallıydı. Esmerdi, saçları kısaydı. Yutkundukça hareket eden Adem elması nefesimi kesmişti. Belki iki metre boyu vardı ama kaslıydıda. Tek koluyla beni taşırdı. Üstelik ben zayıf bir kadın da değildim!
Demir Karasu, sadece patronum olmalıydı. Patronum olarak kalmalıydı. Kız kardeşim için benden ne istenirse yapacak sonra da gidecektim. Demir beyden etkilenmek, o adama bir şey hissetmek gibi bir durum söz konusu bile değildi.
Telefonuma gelen bildirim sesi kendi içimdeki konuşmamı böldü. Tanımadığım bir numaradan mesaj gelmişti. Merakla mesajı açtığımda elim ayağım boşaldı. Az önceki heyecanım tuzla buz oldu…
Gönderen; 0505…..
Mesaj; İlk iş gününü tebrik ederim. Bugün çevrene alış, yarından itibaren 60 günlük geri sayımın başlıyor. 60 gün sonunda Demir sana güvenmiş olacak. 60 günün sonunda senden çok önemli bir bilgi isteyeceğim, Demir’in sadece güvendiklerine verdiği bir bilgi. Beni hayal kırıklığına uğratma Nazenin. Günün sonunda kız kardeşin ve özgürlüğün tehlikede. Sadece hatırlatma. -Serkan Çelik