“Sence o kız bu işi başarabilecek mi?”
Meral, elinin altındaki göğsü okşadı. Adamın hafif kıllı göğsünde yatıyordu. Biraz önce iç içe geçmiş bedenleri hâlâ terliydi ama aklından ilk geçen Nazenin denen o kızdı.
“Başaracak merak etme. Kız kardeşi ve özgürlüğü var işin ucunda ne de olsa. Tek sıkıntımız kızın âşık olması bence. Gerçi Demir’de kıza âşık olursa çok daha eğlenceli hâle getirir bu işi.”
Meral, kaşlarını huzursuzlukla çattı. Demir’in aşk hayatı zerre umurunda değildi. Onu endişelendiren biraz önce seviştiği adamdı. Aptal bir kadın değildi Meral. Ellili yaşlardaki bedeninde oluşan selülitler, memelerinin yer çekimine daha fazla dayanamaması gibi problemleri vardı. Yüzü için işlemler yaptırmış olması bedeninin yaşını tam anlamıyla gizlediğini göstermiyordu. Üstelik yattığı adam da gerçek manada oğlu yaşındaydı ve işi yapması için tuttuğu kızın güzelliği ortadaydı. Demir’i çektiği gibi Serkan’ı da çekebilirdi ki bunu asla istemezdi.
“Demir’i alt etsin de ister yatağına girsin ister girmesin umurumda değil. Bir de şu Ercüment var.”
Adam gülümsedi. Hoşuna gitmiş gibiydi Meral’ın tavrı.
“Hayırdır, Sultanım? Sen bu kızı pek sevmedin galiba. Ayrıca ne olmuş Ercümen’e?”
“Sevmedim evet. Güvenmiyorum da ayrıca. Bu kız bizim işimizi baltalayacak söyleyeyim. Ercümen’e gelince biraz toparlayınca başımıza dert olmasın?”
Serkan, daha birkaç saat önce konuştuğu adamının dediklerini düşündü. Ercüment, ölmemişti. Birkaç kafatası hasarı olsa da geçtiğimiz iki gün içinde kendine gelmişti. Aslında intikam istemesi güzeldi ama sırası vardı.
“Sen Ercüment’i merak etme. İletde işimize yarayacak o. Hem biraz toparlasın iyi olur. Getekli noktada Nazenin’i veririz eline. Yarım kalan işini de tamamlar.”
“Aman eksik kalmasın. Kız da güzel olsa bari, kadın görmemiş gibi üstüne atlamış hemen. İyi ölmedi.”
Serkan Meral’in sözlerine güldü. Hatta kahkahaya benzer sesler çıkardı.
Meral’in yattığı beden gülümseme ile sarsıldı. Bu tavır daha çok canını sıkmıştı.
“Komik olan ne sorabilir miyim?”
Serkan’ın eli kalçasına indi. Meral’in ciyaklamasına neden olacak kadar sert bir şekilde sıktı, yoğurdu. Sanki bir oyun hamuru gibi oynuyordu kadının bedeniyle.
“Sorabilirsin tabii.” Biraz öncekinin aksine sesi bu kez tutku doluydu. Az önceki neşesi yerini başka duygulara bırakmıştı çoktan.
“Pe-peki cevap alabilir miyim?” Meral’in de Serkan’dan farkı yoktu. Bacaklarının arasında birikmeye başlayan ateş bütün vücuduna yayılıyordu. Kalçasındaki el, iz bırakacak kadar sert olsa da umurunda değildi. Serkan’ın sertliğini seviyordu en çok. Günlerce bacaklarının arasındaki sızıyı, vücudundaki morlukları seviyordu. Hatta banyoda kendine dokunduğu anlarda hep o anları hayal ediyordu.
“Alabilirsin.” Sesi arzudan iyice derinleşmişti.
Meral yattığı yerde kıpırdandı. Biraz önce adamın göğsünü oklayan eli yavaşça aşağıya indi. Tırnağı ile çiziyor, görünmez izler bırakıyordu. Sert karnı boyunca ilerleyip hafif tüylü erkekliğine ulaştı. Çoktan sertleşmişti. Elini boylu boyunca oynatıp ucundan akan zevk suyunu dağıttı. “Oyun oynamayı ne zaman bırakacaksın ve sorularıma doğru cevaplar vereceksin acaba?”
Serkan, boğuk bir şekilde homurdandı. Meral’in eli aklını başından alıyordu. Tek derdi elinin yerine amı ya da ağzını koymaktı ki sürekli sorduğu sorularla ağzını koymayı daha mantıklı buldu. Şu an en son istediği şey Meral’in kıskançlığıyla uğraşmaktı. Parası olmasa ve Demir’i iki kat mahvedeceğini bilmese bu yaşlı orospuyla bir işi de yoktu. Sikmekten zevk aldığı yaşlı bir fahişeden tek farkı parası olmasıydı.
Bir de oğlundan intikam almak için en büyük silahıydı.
Aslında Meral’in, Nazenin’i kıskandığının da farkındaydı. Aklı olan her hangi bir kadın o kızı kıskanırdı zaten. Serkan da ilerde o kızla biraz eğlenmeyi istiyordu pek tabii ama şu an Meral’i kandırması ve zevkine bakması gerekiyordu. Belki, biraz sonra s****i ağzına verdiği kadını Meral değil de Nazenin olarak hayal edebilirdi.
“Senin beni böyle kıskanman. Tabii boş yere olduğunu bilmen gerek. Benim istediğim tek kadın yanımda şu anda.” Elini kalçasından çekip içeri, vajinasına doğru ilerledi. Parmakları defalarca siktiği amı okşarken devam etti konuşmasına. “Parmaklarım o kadının amında, sikim o kadının elinde. Hatta birazdan o kadın ağzıyla beni cennete çıkaracak.”
Böylece istediğinin ne olduğunu da söylemiş oldu. Meral, duyduklarından ve kadınlığındaki elden mest olmuş bir hâlde kendisinden isteneni yapmaya koyuldu. Serkan’ın penisini ağzına alırken Nazenin’in kendisine asla denk olmadığı ve Serkan'ın kendisini sevdiği, arzuladığı aklındaki son düşüncelerdi. Ondan sonrası defalarca süren tutku dolu bir dans oldu.
...
Demir
“Abi lütfen, yeter. Tamam, yeter konuşacağım.”
Ağzı yüzü tanınmaz haldeki hain yalvarıyordu. Bir noktada altına işemiş, küçük çocuklar gibi ağlamaya başlamıştı. Hayatımda belli başlı kurallarım vardı, bunlardan ilki de hainlerin yaşamasına izin vermemekti. Ancak ölmeden önce bana söylemesi gerekenler vardı. Siktiğimin dünyasında dostum olan iki üç kişi vardı, geri kalanların hepsi düşmanımdı. Sadece hangi düşmanımın peşine düşeceğimi bilmem için önümdeki sürüngene ihtiyacım vardı.
“Sadık yeter. Bırakalım da konuşsun, bakalım ilginç neler anlatacak bize.”
Sadık, en güvendiğim adamım ve sağ kolum. Ben karşısında öylece otururken o bütün işi halletmişti. Beyaz gömleği benden çalmaya kalkan kemirgenin kanıyla lekelenmiş; bu da iki metrenin üstündeki boyu, sırf kaslardan oluşan yapısı ve yüzündeki yara izleriyle birleşince Sadık’ı küçük çocukların korktuğu o canavara dönüştürmüştü. Tek fark Sadık, bugün birçok büyüğünde korktuğu bir canavardı.
“Anlat bakalım kim tuttu seni?” Oturduğum yerden kalktım. Üstümdeki siyah takımın pislenmesini istemiyordum, buradan çıkınca Demir Karasu olarak bir toplantım vardı. Gölge olamazdım şu an.
“Abi-abi valla mecbur kaldım. Karım, çocuğum için yaptım.”
“Kes lan zırlanmayı.” Sert sesiyle Sadık, yüzü gözü tanınmaz haldeki adamı yakasından yakasından tutup sarstı.
“Dur Sadık.” Adamımı durdurdum. Siktiğimin sebepleri umurumda bile değildi. Karşımdaki adamın ailesi benim sorunum hiç değildi. “Bırakalım konuşsun. Bakalım neler ötecek.”
“Ab-abi valla benim bir suçum yok. Bir şey de demedim. Sadece yanına gir, dur dediler. Yeminle tek kelime etmedim kimseye abi.”
Karşımdaki adam sadece midemi bulandırıyordu. Zayıflıklarını bahane ederek benden çalmaya kalkması, bana ihanet etmesi benim sikimde bile değildi. Bana sadece bir isim vermesi gerekiyordu, ondan sonra nefes almasına bile gerek yoktu.
“Çok sıkıldım senden. Sıkılmam demek ölümün hızlanıyor demek. Sana açık konuşayım Reşit.” Avına yaklaşan bir avcı yavaşlığında oturduğum sandalyeden kalktım. Burası sahip olduğum birçok depodan sadece birisiydi. Yanımda sadık ve şoförüm Mesut’tan başka kimse yoktu. Korumalara dışarıda beklemesini söylemiştim. Yanıma bir hain girebiliyorsa korumalarıma da sızabilirdi. Sadık ve Mesut’tan başka adamıma güvenmiyordum.
Karşımdaki orospu çocuğuna iğrenmeyle bakıyordum. Terziden çıkma takım elbisemin pantolonunun ceblerine ellerimi soktum. Parmaklarım piçin ağzını burnunu dağıtmak, Sadık’ın işini devralmak istese de kendimi durdurdum. En geç on beş dakika içinde çıkmam gerekiyordu, şu anda iş adamı Demir Karasu olmam lazımdı.
“Ben seni öldüreceğim. Şu sikik dünyada yeterince düşmanım var. Bir tane daha olmasını istemem. Senin aldığın her nefes bana eziyet. Ben de bencil bir adamım. Kendimden başka düşündüğüm kişi sayısı yok. Zaafım yok benim Reşit. İhaneti asla affetmem. Ancak merhametli tarafıma denk geldin. Sana ölümünü seçme şansı vereceğim. Bana…” Cümlem çalan telefon yüzünden yarım kaldı. Sadık’ın, Reşit’in eşyalarını koyduğu yerden geliyordu ses.
“Sözlerim kesilmesini sevmem Sadık. Git bak hangi orospu çocuğu arıyor bu kemirgeni.”
“Emredersin patron.”
“Vazgeçtim. Akşam gelince sana eziyet edeceğim, hem de kendi ellerimle. İster konuş ister konuşma sikimde değil. Seni ananın amından çıktığına pişman edeceğim.”
Sabırsız bir adamdım ben. Hastalıklı piçin tekiydim aslında. Sinirli, asabi ve tek bir zaafı ya da ahlâkî değerleri olmayan biriydim. İhanet ve yalan da en büyük düşmanlarımdı. Babamı bitiren bir kadının ihaneti olmuştu. Aynı hataya düşmeyecektim ben.
“Patron karım yazıyor.” Sadık’ın sesini duyan piç kurusu daha çok ağlayıp yalvarmaya başladı.
“Lüt-lütfen, karım hamile.”
“Karını nasıl başarılı siktiğinin ödülü beni neden ilgilendiriyor?” Ayağıma takılmış bir bok parçasına bakar gibi baktım Reşit’e. “Ver şu telefonu Sadık.” Bakışlarım Reşit’te, elimi açtım. Benim bir vicdanım yoktu. Ahlâkî bir değerim de yoktu. Bu bok çukuru dünyada, kime ne olduğunu siklemiyordum da.
“Evet,” diyerek açtım telefonu. Reşit ağlamaya devam ediyordu.
“Ben Reşit’e bakmıştım.”
“Yok Reşit. Bana ihanet eden herkese olduğu gibi ölecek birazdan. Seni hoparlöre alayım da veda et istersen kocana.”
Kadının bir şey demesini beklemeden telefonu hoparlöre aldım. “Vedalaş kocanla hadi.”
“Reşit? Neler oluyor? Burada eli silahlı adamlar var, seni aramamı istediler. Korkuyoruz, Ahmet’in başına silah dayadılar.”
Eğer bir vicdanım olsaydı şu sahneden etkilenebilirdim. Piyonlarının yakalandığını anlayınca ailesine saldırmışlardı. Karşımdaki piç kurusu çok akıllıydı.
Ama ben daha akıllıyım.
“Emel, sakin olun. Size bir şey olmayacak, izin vermeyeceğim buna.”
Bok olmayacak. Siktiğimin gerzek herifi en başından beri piyondu. Ailesi o adamlarla karşılaştığı ilk gün ölmüştü zaten.
“Karın elimizde. Oğluna ve karına bir şey olmasını istemiyorsan tek kelime etmeden ölümü bekle orada.”
Telefonu ağlayan kadının elinden almışlardı. Konuşan sesi tanımıyordum ama birazdan gayet ölü olacaktı.
“Ben olsam o kadar emin olmazdım. En azından kimin ölüp kimin yaşayacağı konusunda. İsmin ne bilmiyorum ama aldığın son nefeslerin tadını çıkar.”
Sözlerim bir kahkaha olarak karşılık buldu.
“Gölge, sonunda seninle tanışabildim. Telefonun ucundan bile olsa. Piyonumuz seni yeterince oyalayamadı, ne yazık. Yine…” Sözünü patlayan bir silah sesi tamamladı. Benim adamlarım o evdekileri öldürmüştü şimdi.
“Abi, burası temiz. Kadınla çocukta bir şey yok. Ne yapalım?”
“Bilmem Aykut, Reşit söyleyecek bize ne yapacağımızı? Ne yapalım Reşit? Bülbül gibi şakımaya hazır mısın? Yoksa oğlundan başlayalım mı?”
“Ben, bilmiyorum abi. Yemin ederim kim olduğunu bilmiyorum. Bana o telefonda konuştuğun adam, İbrahim ulaştı. Karımın bir akrabası İbrahim. Geldi, buldu beni. Paraya boğarım dedi, kabul etmedim. Karımla çocuğumla tehdit edince kabul etmek zorunda kaldım. Yemin ederim ben hain değilim, tek kelime etmedim ona rağmen.”
Siktiğimin bahaneleri sadece başımı ağrıtmıştı. Bu İbrahim kimdir, necidir, Aykut bana söylerdi. Daha fazla bu sahneye tahammül edemiyordum. “Sadık, sık şunun başına. Leşini de atın bir yere hayvanlar ziyafet çeksin. Aykut sizde çıkın o evden. Kadınla oğluna bir şey yapmayın.”
“Tamam, patron.”
Arkamı dönüp ilerledim. Gerekli emirleri vermiştim. Reşit’in yalvarışlarına tıkadım kulaklarımı. Arkamdan gelen tek el silah sesi işini bitirdi.
Kötü adamdım ben. Acımam, vicdanım ya da değerlerim yoktu. Gerektiğinde kadınları da öldürürdüm ama çocuklara dokunmazdım. Sanıldığı gibi masum oldukları için değil, akılları çok kolay döndürülebileceği için. Bir çocuk hainse kendi müttefiğim de olabilirdi. Reşit’in karısının bu İbrahim’le akraba olması o kadının ölüm biletini kesmişti çoktan. Ancak karnındaki döl dünyaya gelene kadar bekleyecektim. Sonrasında da kadını öldürüp iki çocuğu da kendi yanımda yetiştirecektim. Kafalarına öyle bir girecektim ki kendi ebeveynlerini öldüren adam değil onların kahramanı olacaktım.
Dudaklarımda şeytani bir gülümseme ile çıktım depodan. İş görüşmesinin yapılacağı yere gitmeye hazırdım artık. Demir Karasu olmaya hazırdım. Binmem için kapımı açık tutam adama, “Gözünüz kadında olsun. Piçini doğurduktan sonra öldürün. Doğan çocukla diğerini bizim yetimhanelerden birisine yerleştirisin. O iki çocuk ilerde çok işimize yarar,” diyerek son emrimi verdim.
…
“Günaydın Demir bey.” Tülay, bana dayanan en uzun sekreterim, yüzünde bir gülümseme ile karşıladı beni.
“Günaydın,” diyerek karşılık versem de sert ve soğuktum. Çalışanlarıma hak ettikleri değeri verirdim ancak hepsi benim için yeri kolay doldurabilir askerlerdi. Sadık ve Mesut dışında bütün çalışanlarımın gözümdeki değeri bana sağladıkları yarar kadardı.
“Efendim, biliyorsunuz bugün benim son günüm.” Bilmiyordum. Daha doğrusu sikimde bile değildi.
“Bugünkü programım?” Sesimdeki emreder tonun farkındaydım. Tülay, en uzun asistanım olduğu için ona karşı nazik olduğum düşünülebilirdi. Ancak bedenimde tek bir nazik kemik yoktu. Ayrıca acımasızlığı ile nam salmış bir adamdım ben. Uzun konuşmalar, gereksiz bilgileri akılda tutmak özelliklerimden değildi.
Ben, işe yarar bilgiyi aklımda tutardım. Güçle beslenirdim.
“Evet, ıhım. Haklısınız, program.” Bozulduğunu anlamak için detaylı inceleme yapmaya gerek yoktu ama bu detay zerre umurumda değildi. Ya da sikimde değildi. Aylarca yanında çalışıp beni hâlâ tanıyamamış olmak kendi hatasıydı.
“Bugün çok önemli toplantılarınız yok. Öğleden önce iki telefon konferansınız var. Öğleden sonra daha sakinsiniz. Gün içinde Mert ve Kaan beyler gelecek ama önemli bir görüşmeniz yok.”
“Başka?”
“Bu kadar efendim. Bu arada yerime başlayacak arkadaş da başladı. Ben gerekli bilgileri veriyorum.”
“Tülay, senin iş durumun ya da yerine başlayacak kişiyle ilgim yok. Beni alakadar eden işin devam etmesi. Gidiyor musun? Güle güle. Gelmiş mi, hoş gelmiş. Şimdi işle ilgili başka bir şey yoksa çıkabilirsin.”
“Ta-tabi efendim.” Sesinin titremesi ya da sözlerim yüzünden ağlaması benim problemim değildi.
Öğleden sonraya kadar olan işlerim hızlı geçti. Aklım İbrahim denen adamın kimliğiyle dolu hâlde iki ayrı telefon görüşmesinden sonra odamın kapısı gürültüyle açıldı. Odama bu şekilde gelebilecek tek bir kişi vardı.
“Olum, yeni asistanın bir afet.”
“Höst len şetefsiz ağır gel. Kaan, elimde kalacaksın bir gün. Kendini topla, çalışanlardan da uzak dur.”
Kaan ve Mert ile birlikte büyümüştüm. Aile denen kavram bana uzaktı ama ailem diyeceğim sadece ikisiydi.
“Aman ya siz de içiniz geçmiş.” Kaan, grubumuzun eğlenceli olanı, Mert ise ağır abisiydi.
“Yatak performansımızın nasıl olduğunu seninle tartışacak değiliz Kaan.” Mert masanın karşısına oturdu.
“Kaan gevzekliği bırak. Geç otur konuşacaklarımız var.” Sesimdeki ciddi ton Kaan’ın cevap vermesine engel oldu.
“Bu sabah Reşit ile bir konuşma yaptım. Bizim depolardan birisinde görüştük.”
“Bizim neden haberimiz yok bundan?” Mert hesap sorma moduna geçti.
“Şu odun herifle aynı düşüncedeyim ben de. Neden bizim haberimiz yok?”
“Genç kızlar gibi trip atmayın şimdi. Önemli olan o değil de İbrahim denen adam.”
“İbrahim kim?”
“Reşit'i yanımıza yerleştiren adamın köpeği.”
“Kimmiş peki?”
“Haldun Mutlu’nun adamı.”
“O kim ya?” Kaan şaşkınca bana bakmaya başladı, Mert ise yumruğunu masaya vurdu. Koltuğumda arkama yaslanırken arkadaşlarımın ilk sinirlerinin geçmesini bekledim.
“Amına kodumun piçi. Elime bir geçireyim ben onu yapacağımı bilirim. Anasını sikeceğim o piçin.”
“Ben adam kim bilmiyorum bile.”
“Bir sakinleşin.” Odamın çalan kapısı ile sustum. Asistanım benden onay almadan içeri girmeyeceğini bilirdi. “Gel,” direktifini verdim. Tülay’ın, emir vermeden bize kahve getirmeyi öğrenmesi uzun zaman almıştı ama öğrenmişti. Ancak burnuma dolan koku yabancıydı.
“Afiyet olsun efendim,” diyen ses de en az koku kadar yabancıydı. Romantik bir adam değildim ama burnuma dolan gül kokusu ile yerimde huzursuzca kıpırdandım. Aletim kokuyka seğirirken duyduğum sesle birlikte iyice sertleşti.
“Teşekkür ederiz,” diyen Kaan ile huzursuzca kıpırdanırken bakışlarım sesim sahibine döndü. Gözlerim bal rengi gözlerle birleştiğinde arzu her hücremi ele geçirdi. Bütün kanım aşağılara doğru akın ederken arzu bedenimi ele geçirdi.
“Sen de kimsin?”
“Nazenin ben. Yeni assitanınız.” Sakso çekmek için yaratılmış dudaklarından çıkan isimle yeni asistanımla tanışmış oldum. Çalışanlarını asla sikme kuralımı çiğnemek üzereyim çünkü ilerleyen günlerde sikimin de tanışması için elimden geleni yapacaktım. Kaan’a izin vermemem kendimin eğlenmeyeceği anlamına gelmiyordu. Bu kadın odama girdiği ilk an dikkatimi çekmişti. Artık benim oyuncağım olacaktı. Ben sıkılına kadar yatağımda olacaktı. Sonrasında işten çıkması sikimde bile değildi.
“Görünüşe göre gelecek günler eğlenceli olacak."