bc

GÖNÜL GÖZÜ

book_age18+
3.3K
TAKİP ET
22.7K
OKU
drama
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

" Ay bu nasıl dışarıya çıkıyor anlamıyorum."

Sabah, sabah nereden geldiğini anlamadığım bir öfke ile Emine söze girerken başladığı cümleyi, Ayşe tamamladı.

" Kendinin nasıl bir yaratık olduğunu görse emin ol sokağa adımını atmazdı." Ve ardından gelen inanılmaz sinir bozucu kıkırdaşmalar.

Yıllardır hemen, hemen aynı geçerdi karşılaşmalarımız, aynı mahallenin kızları, aynı yaşlardaydık hepimiz, tek bir fark vardı aramızda. Benim bir yanım eksikti hep. Ben eksiktim.

Görme engelli bir kızın, hayalleri, mutluluğu, hüznü, başarısı... kısacası hayatının anlatıldığı bu hikayeye hoş geldiniz....

BEĞENMENİZ DİLEĞİ İLE.

Keyifli okumalar.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Bölüm... 1.. KADER...
" Ay bu nasıl dışarıya çıkıyor anlamıyorum." Sabah, sabah nereden geldiğini anlamadığım bir öfke ile Emine söze girerken başladığı cümleyi, Ayşe tamamladı. " Kendinin nasıl bir yaratık olduğunu görse emin ol sokağa adımını atmazdı." Ve ardından gelen inanılmaz sinir bozucu kıkırdaşmalar. Yıllardır hemen, hemen aynı geçerdi karşılaşmalarımız, aynı mahallenin kızları, aynı yaşlardaydık hepimiz tek bir fark vardı aramızda. Benim bir yanım eksikti hep. Ben eksiktim. Gülümsedim. Başka ne yapabilirdim ki? Alışmıştım artık yıllardır süre gelen bu eziyete. Aklım erdi ereli kördüm ve aklım erdi ereli birkaç ev uzaklıkta ki komşularımızın kızları Emine ve Ayşe benimle alay ederlerdi. Eh insan doğası bu, her şeye alıştığı gibi buna da alışıyor ve gülüp geçebiliyor. Benim yaptığım gibi. Benim adım " Nisa" Kahramanmaraş'ın küçük bir kasabasında varoş bir mahallede yaşıyorum. Hiç görmediğim bu kasabada bana "Kör Nisa " derler. Velhasıl insanoğlunun doğasında olsun ya da, olmasın pek sever eksiği veya fazlası olan bir diğer insana lakap takmayı. Benim eksikliğim ile adımın başına "Kör" sözünü getirip lakap taktıkları gibi. Adıma bu şekilde lakap takmalarının elbet var bir nedeni. İki gözümde görmüyor, kendimi tarif etmek isterdim, lakin görmediğin bir şeyin tarifi mümkün değil. Emine ve Ayşe'nin söylediği kadar çirkin miydim acaba? Oysa Annem hep güzel kızım diye sever beni... 128. adımın sonunda Rıfat amcanın bakkalına ulaşmıştım soluma dönüp kapının girişini elim ve değneğim ile yoklayarak içeriye girdim. Gözü görmeyen bir insanın en büyük yardımcısıdır rakamlar. Sayarak yaşarsınız hayatınızı, duyarak, koklayarak. Başka çaresi olmadığında insanoğlunun, eksik bir parçasının yerine başka bir şeyi mutlaka koyması gerekiyor. Uzuvu kadar olamaz elbet ama yaşamak için yapabileceklerinin son sınırı ne ise onu denemeli ve yapmalı. Ben sayılar ile yaşıyorum görebilseydim eğer her şey daha kolay daha güzel olabilirdi belki ama kader işte. İnsan bazen kader deyip susmayı bilmeli iş sorgulamaya gidince birçok şeyden vazgeçebiliyor İnancın da dahil... " hoş geldin kızım " Sesi yumuşak ve merhametli gelen Rıfat amcaya gülümseyip " hoş buldum Rıfat amca " dedikten sonra saydım. 1.2.3.4 ezberlediğim ekmek dolabına ulaşınca kapağını açıp mis gibi kokusu burnuma dolan ekmeklerden birini alarak sağ tarafıma dönüp tekrar saydım. 1.2.3 elimi Rıfat amcanın cam tezgahına koyup " ekmek ve dört yumurta istiyorum Rıfat amca " diyerek elimde tuttuğum ekmeği uzattım. Rıfat amca elimden ekmeği alırken ayak seslerinden anladığım kadarı ile yumurtalara yönelmişti bir yandan da korumacı mahalle bakkalı edasında soru soruyordu. " az önce o iki dengesiz sana bir şey dediler mi kızım?" Kimi kastettiğini bilsem de gülümseyerek sordum " kim Rıfat amca?" " Emine ile yardakçısı Ayşe?" Rıfat amcanın " yardakçı " kelimesini duyunca gülümsemem yüzümde genişledi. Belli ki Emine ve Ayşe'nin benden haz etmediği kadar Rıfat amca da onlar dan haz etmiyordu. Çocukluğumdan beridir neden olduğunu anlamadığım bir şekilde bana takmış olan bu iki genç kız çocukluğumda olmadık eziyeti etmişlerken. Büyüdüklerinde de bu hali vaziyet değişmemişti halen bana takılmış olan kafaları çocukluk yıllarında ki gibi çalışıyor olsa gerek bir türlü değişmeyi becerememişlerdi. Ama ben değişmiştim yirmi altı yaşına gelmiş biri olarak onları bir çocuk gibi birilerine şikayet etmeye hiç mi hiç niyetim yoktu. " ha yok amcam, artık koca kız olduk geçti onlar. Demediler bir şey." Diye beyaz bir yalan ile yanıt verdim. Ekmeği ve yumurtaları bir poşete yerleştiren Rıfat amca elime tutuştururken konuşmasına devam etti. " sakın onlara aldırış etme güzel kızım. Kıskanıyorlar seni." Rıfat amca söylediğim beyaz yalana pek inanmamış olacak ki aynı korumacı sesi ile konuşuyordu. " biliyorum Rıfat amcam." Diyerek kıkırdadım. Bunun üzerine yüksek oktavlı sesi ile O da küçük bir kahkaha atarken " aferin kızım " diyordu küçük mahallede yaşamanın en büyük faydalarından biride bu olsa gerek. Herkes herkesi tanıyor ve biliyor bunun yanı sıra sizi koruyan kollayan bir sürü de insan oluyor. Bu güzel bir şey! En azından benim için. Rıfat amcaya hayırlı işler dileyip bakkaldan çıktım. Geldiğim yöne dönüp tekrar 128 adım saydıktan sonra evin bahçe kapısına ulaşmıştım durup kapıyı elimle yoklayarak açmak için üzerinde bulunan ipi bulup çektim. Kiti açılan kapıyı ittirdikten sonra içeriye girmiştim. Kendi evimizde kör bir kıza tehlike oluşturacak bir şey bulunmadığından ki: bunu kesinlikle anneme borçluyum. Elimde ki genelde sokağa çıkarken kullandığım değneği kapı girişine her zamanki yerine bıraktım. Bahçeden 9 adım sonrası önüme çıkan üç basamaklı küçük merdiveni tırmanıp evin giriş kapısına ulaştım. Onunda ipini çekip açtıktan sonra artık tamamen güven de idi. Evimde. Annemin kahvaltı hazırlarken çıkardığı tıkırtılara kulak kesilerek mutfağa doğru ilerledim. Bu gün ikimiz baş başa kahvaltı edecektik. Babam erkenden kalkıp her zamanki gibi dükkanı açmaya gitmişti. İyi bir marangoz olan babam sabah ezanı sonrası koşardı dükkana. Birkaç kez sormuştum " babam neden erkenden gidiyorsun? Sabah iş olmuyor biraz daha uyusan ya? " diye onun cevabı ise hiçbir zaman değişmemişti. " kızım erken açmak gerek ekmek teknesini. Sabah rızık melekleri rızık dağıtırken kapımız kapalı olmamalı." İnançlı adamdı babam. Rızık meleklerini her zaman erkenden karşılardı. Çok şükür durumumuz lüks bir hayatı bize sunmasa da kimseye de muhtaçta değildik. Başımızı sokacağımız bir evimiz vardı kimseye muhtaç olmayacak kadar da gelirimiz. Bundan aşağı düşürmesin derdi en az babam kadar inançlı olan annem, bundan fazlası hakkın bileceği iş. Dört kız evladı olan anne ve babamın yedi yıl önce aramıza katılan tek erkek çocuğu Hasan ile baş evladı olmuştu. Benden bir yaş küçük kız kardeşim Elif öğretmen eşi Oğuzhan ile üç yıl önce evlenince evde yine dört evlat kalmıştık. Bir yıl önce de onun küçüğü Nazlı esnaf eşi Ali ile evlenince ailede bir kişi daha eksilmişti. Elif ile Nazlı okumamıştı ama Hasan ve Esra hala okuyordu. Eh onlarda okula gidince bu gün biricik annem ile baş başa kahvaltı edecektik klasik ev hali. " Anne?" anneme seslendiğimde sesi içeriden geliyordu. " buradayım kızım sofrayı seriyorum." Annem içeride sofrayı seredursun ben de elimde ki poşeti mutfak tezgahına bırakıp içinden yumurtaları çıkardıktan sonra ekmeği alarak içeriye geçtim. Annem tekrar mutfağa gidip beş dakika sonra yumurtaları pişirmiş mis gibi kokusunu etrafa yaya, yaya içeriye tekrar dönmüştü. Elindeki tepsiyi sofraya bıraktıktan sonra yorulduğunu belli eden bir "uf" ile oturdu. Her zaman engelli olduğumu bilen. Fakat bana hissettirmemek için elinden gelenin fazlasını yapan annem ekmeği bölüp kahvaltısına başladı. Diğer yarısını da benim önüme koyup elimi üzerine getirerek yerini belli etti. Ekmeğin hemen yanında duran çatalı el yordamı ile bulduktan sonra ben de kahvaltımı etmeye başladım. Hiç kolay olmasa da annem kimseye muhtaç olmamayı öğretmişti bana. Benim hayatım ne kadar zor ise yakınımdaki insanların yani ailemin de hayatı bir o kadar zordu. Her şeyi her zaman aynı yere koymak gibi bir zorunlulukları vardı mesela, bu sayede ben yardım almadan birçok şeyi yapabilirdim çünkü. En büyük eziyeti de annem çekiyordu elbet. Kızlar evden gittikten sonra özellikle bütün iş ona kalmıştı. Annelerin hakkı ödenmez diye boşuna demiyorlar be. Annem bu gün bir başkaydı sanki. Her zamankinden farklı, bir suskunluk çökmüştü üzerine, her daim benimle sohbet eden annem bu gün hiç konuşmuyordu. " Annem?" " söyle kızım?" " Hayırdır İnşallah neyin var?" Yıllardır yanında durduğum annemi tanımaz mıydım ben? Belli ki vardı bir sorun sessizliği ikiye katlanınca emin olmuştum artık. Göremesem de duyabiliyordum, sessizliğinde gizliydi bütün sıkıntısı hani bir yerden alan diğer yerden verirmiş ya. Benim duyuşum görmeyişim ile ikiye katlanmıştı sanırım. Önce bir süre sessiz kalsa da sonunda hem beni üzmemek, hem de içinde tutmamak için olsa gerek konuştu. " Nisa'm güzel kızım" annemin beni bu şekilde sevmesine alışıktım ama bu defa sesi bir başkaydı. Bir şey söyleyecekti ama bir türlü söyleyemiyor çekiniyordu besbelli. Elimdeki çatalı bırakıp onun bulunduğu yöne doğru çevirdim başımı. Şu an gözlerini, güzel yüzünü görmek için neler vermezdim! Belki de yüzüne değil de başka bir yere bakıyordum ama Annemdi o benim. Benim kalbimi bilen birinin yüzüne bakmasam, bakamasam ne olurdu ki? " kızım hani Şerife teyzen var ya?" bildiğim bir şeyi soru olarak yöneltip cevap beklercesine susunca ayak uydurdum. " var anne?" " dün buraya geldi." " biliyorum annem, söyle hadi ne söyleyeceksen Vallahi merak ettim?" Annem sıkıntıyla da olsa sonunda ağzındaki baklayı çıkarmaya niyetli olduğunu belli eden bir ses tonu ile konuştu. " Bunların bir tanıdığı varmış Sevgi hanım. seni görmüş çok beğenmiş, şerife ile de haber göndermiş eğer münasip görürlerse bir tanışalım demiş." Ağzım açık annemi dinledikten sonra küçük bir kahkaha attım. Kadın beni görüp beğenmişti beğenmesine de eminim kör olduğumu bilmiyordu. Oldukça komiğime giden düşüncemi annemle de paylaşmak istercesine gülerek dile getirdim. " Annem? Şerife teyze dememiş mi o kız ' kör ' diye?" Bu güne kadar hiç böyle bir hayal kurmamıştım. Evlilik falan benim gibi birine, hele ki bu küçük kasabada çok zordu hayali bile kurulamayacak kadar zor. Belki de bu yüzden bu denli komiğime gitmiş bu kadar gülmüştüm. Hani derler ya " her kör'ün bir topal alıcısı olur" diye. Bu yaşıma kadar ironiktir ki topal bir isteyenim bile olmamıştı. " söylemiş elbet güzel kızım. Ama kadın bizim için bir mahsuru yok demiş. Hem oğlu da öğretmenlik yapıyormuş özel bir okulda, işi maaşı iyiymiş İzmir de yaşıyormuş, annesi babası burada kalıyormuş. Evi arabası varmış." Annem açıklamasını yaptıktan sonra gülümsememi hiç kaybetmeden sordum. " Peki, Annem kusuru neymiş?" Annem tövbe çekip sabır diledikten sonra azarlar gibi cevap verdi. " hiçbir kusuru yokmuş çocuğun. Sadece yaşı biraz büyükmüş..." Annemin lafını yarıda kesip " yok artık Anne ya! Kaçmış yaşı peki?" diye yüksek sesle sordum. " otuz " annem benim aksime gayet rahat ve sakin bir şekilde cevap verince duyduğum rakam ile yerimde huysuz ve huzursuz bir şekilde kıpırdanıp " olmaz anne çok büyük." Diyerek kestirip attım. En azından denedim de diyebiliriz. " kızım aranızda dört yaş var." Diye imalı bir şekilde konuşan annem ekledi. " çok seçici olduğu ve kafasına uygun evlenecek kız bulamadığı için annesine senin bulduğun kız ile evleneceğim demiş. E annesi de hacca gitmiş iyi bir kadınmış sevap..." Annemin sözünü bölüp devamını kendimce ben getirdim. " sevap kazanmak için oğlunu kör, aciz bir kız ile evlendirmek istiyormuş." Zoruma gitmemişti benim, içim burkulmadı desem de yalan olur. Ama annem! bu güne kadar engelli değilmişim gibi davranan annem bile bu gün kabul etmişti kör olduğumu. İç çekip susarken o içime bir ağrı saplandı. Şu an ne hissettiğini tahmin etmeye çalıştım, onu anlamaya. Benden küçük iki kız kardeşim de evlenmişti. Beni eksik olarak görmeyen annem benimde mürüvvetimi görmek isterdi elbet. Ama yabancı bir insan, yabancı bir yaşam, yabancı bir şehir... Bir süre düşünüp daha fazla uzatmamaya karar verdim. Hem ne kaybederdim ki? Damadın beni beğenmeme olasılığını da düşününce yüzümde dudaklarımı iyice yayarak güldüm ve. " tamam kız anne. Gelsin şu hacı Sevgi de tanışalım. Kim bilir belki de nasibimdir kel göbekli oğlu hayırlısı inşallah." Dedim. Annem kısa bir an sessiz kalınca şaşkınca yüzüme baktığını tahmin ettim. Kabul etmeyeceğimi düşünmüştü muhtemelen ama şansını denemek istemişti. Ve şansı ona gülmüştü, ya da ben bilemiyorum. " nereden biliyorsun kel, göbekli olduğunu kızım? Tövbe de insanları küçük görmek günah." Annem inancının verdiği his ile savunmaya geçerek konuşunca gülümsememi hiç bozmadan cevap verdim. " yok be annem Haşa nefsimden aşağı kul yok, şaka yaptım ben yalnız otuz yaşına gelmiş yiyip içip yatmış, bilemedim yani farklı bir şey bekleme sonra hayal kırıklığına uğrar üzülürsün kıyamam(!)" sonlara doğru alaya dönen sesimi duyan annem dizime vurup benim gülüşüme eşlik etti. Onun içini rahatlatmıştım da peki ya benim içim? Kahvaltımıza devam ederken aklımda tek bir düşünce vardı. Varsa kaderde yaşanması gereken! El bağlanır dil lal olurmuş. Kader yaşanması gerekenleri yaşatadursun bana yine susmak düşmüştü... Kader deyip susmak! *** Kahvaltı ve görücü muhabbeti bittikten sonra annem Şerife teyze ile hem sohbet etmek, hem de sevgili görücülerimin gelebileceklerini söylemek için evden çıkınca bende kendimi bahçeye attım. Seviyordum bu mahalleyi de insanlarını da. Varoş bir mahalle olmasından mıdır bilinmez atraksiyon hiç eksik olmazdı bizim mahallede. Hiçbir şey olmasa yan komşumuz haylaz oğluna bağırarak terlikle kovalar, bütün mahalle onları dinlerdi. Birde masumlukları tüm dünya da aynı olan çocuklar var tabii. İnsanın hayatındaki en güzel dönemdir çocukluk çocukluğunda büyümek için can atan her insan büyüyüp hayatın gerçek yüzünü gördükçe tekrar çocuk olmak ister. Tek derdinizin oyun oynarken mızıkçılık yapan arkadaşınız ile küsmek olduğu bir dönemi kim istemez ki? Gözlerimi kapatıp mahallemizin cümbüşüne kendimi bıraktım. Gülücükler dağıtarak oyun oynayan çocuklar. Oğluna bağıran kapı komşumuz. Ve her zaman acelesi olan insanların ayak sesleri! Küçük bir kasaba ve o küçük kasabanın küçük mahallelerinden biriydi aslında burası. Ama gelin görün ki: annemin izleyip bana anlattığı dizilerden daha entrikalı. Babamın izlediği vurdulu kırdılı filmlerden daha aksiyonlu, Kız kardeşimin izlediği aşk dizilerinden daha büyük aşklara ev sahipliği yapıyordu. Bazen mahallede yaşananları ağzım açık dinlediğim bile olurdu. Ne kadar orada oturup cümbüşe kendimi bırakarak aklımda sesleri canlandırdım bilmiyorum. Bahçe kapısının açılma sesi ile her ne kadar göremesem de başımı o yöne çevirip gelen kişinin ses vermesini bekledim. " Benim kızım." Annemin şefkatli sesi kulaklarıma ulaşınca başımı hafifçe öne eğip tekrar eski pozisyonumu alarak dinlemeye devam ettim. Renkler! Annem gözlerimin mavi olduğunu söylüyor, saçlarımınsa sarı, dudaklarım pembeymiş, tenim bembeyaz, ve bana en çok kırmızı yakışıyormuş, ha! Bir de siyah. Hiç birinin neye benzediği hakkında en ufak bir fikrim bile yok biri hariç! " siyah " aslına bakarsanız bildiğim, gördüğüm, görebildiğim tek renk siyah. Neyse ki renklerden biri ile aram iyi! Annem yanıma gelerek ellerimi sıcacık elleri arasına aldı. Bana öğrettiği her şey için minnet borçlu olduğum annem tüm sevincini sesine yansıtarak neşe ile konuştu. " Kızım yarın öğle vakti gelecekmiş Sevgi hanım." Mutluluğu sesinden okunuyordu anneciğimin. Lakin benim içimi kaplayan sıkıntı tarif edilemeyecek kadar büyüktü. Bir tedirginlik baş göstermişti her şeye rağmen, bir korku. Damadın beni beğenmeme olasılığı yüksek olsa da " ya kabul ederse? " diye düşünmeden de edemiyordum. Tahmin edersiniz ki engelli bir insanla evlilik kolay kabul edilir bir şey değildi. Hele ki kör ise o engelli! Kuşku içimde kol gezerken emin olduğum bir şey de vardı, annem benim üzüleceğim bir şey yapmazdı. Derin bir nefes alıp içimdeki sıkıntıyı atmaya çalıştım. " Amma da sevinçlisiniz, Halide hanım Bıktınız mı yoksa benden? Beni evermeye bu kadar meraklı olduğunuzu bilmiyordum?" Yarı şaka yarı ciddi anneme sitem etmenin en büyük nedeniydi bekli de içimde ki korku. Elimde değildi ki, aklının ucuna bile getirmediği bir şeyi yaşayan her insanın vereceği en doğal tepkiydi benimkisi. " Nisa canım kızım deme öyle. Hiç anne evladından bıkar mı? Hem hemen evlendirecek değilim seni eğer iyi bir insan ise, seni mutlu edeceğinden eminse bu iş olur. Ayrıca araştıracağız. Seni, gözümün bebeğini kötü ellere emanet eder miyim hiç? Elbet sevinirim benim dünyalar güzeli kızım evlenecek yuva kuracak inşallah." Annem beni bağrına basıp sarılarak konuşuyordu, içimdeki sıkıntı bir nebze hafiflese de henüz tam manası ile geçmiş değildi. Annemin cennet kokan göğsünde gözlerimi kapatıp düşündüm. Hakkı vardı beni kötü insanlara emanet etmez, edemezdi. Her ne kadar kör de olsam ben onun ilk göz ağrısı kıymetlisiydim. " Tamam, tamam hadi öyle olsun bakalım." Diyerek kıkırdadım. Annem de gülüşüme eşlik ederken aklıma babam geldi. Her şey iyi güzeldi de babamın haberi var mıydı acaba? " anne? Babama söyledin mi?" aklıma takılan soruyu anneme sormakta fazla gecikmedim. " Evet kızım, dün Şerife teyzen söyleyince ilk ona sordum." Babamın verdiği tepkiyi merak ediyordum açıkçası. Annemin olduğu kadar onun da kıymetlisiydim ben. Gözüne bile güvenmezdi beni, ellere güvenebilmeyi göze almış mıydı acaba? " ne dedi peki?" " Hayırlısı hanım. Kısmetse olur ama önce Nisaya sor dedi." Ah canım babam. İyi niyetlim. Babam sessiz sakin bir insandı, tersi çok pisti ama kolay, kolay sinirlenmez kimseyi incitmezdi. Kısacası Allah adamı derler ya hani öyleydi. Yine ' hayırlısı ' diyerek işi Hakka bırakmıştı Kadere inanmamın en büyük etkeni olan adam. O gün ve akşam içimdeki sıkıntı ile baş etmeye çalışarak geçti. Gece de bu sıkıntı uykularıma mal oldu elbet, ne zaman nasıl uyudum hatırlamasam da sonunda uykuya dalabilmiştim. Velhasıl bundan bihaber olan annem gelip beni uyandırmasa gece kaybettiğim uyku zamanımı sabah devam ettirecektim. Ben henüz uykuma doyamamışken tabiri caizse sabahın ' köründe ' tepeme dikilmeseydi mesela. " Nisa! Kalk kızım daha bir sürü işimiz var!" E anne bu, kör demez, topal demez kızı isen eğer ne yapar eder bir şekilde öğretir ev işine yardım etmeyi. Şansımı deneyip yırtmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya karar verip yüz üstü dönerek yastığa adeta gömüldüm. " Anne ben görmüyorum, iş falan yapamam." Diyerek yastığa doğru konuştum. Anladı mı yoksa anlamayıp tahmin mi etti bilmiyorum ama istediğim olmadı. Annem kolumdan tuttuğu gibi beni kaldırıp yatağımla olan bütün bağımı kopardıktan sonra söylenmeye başladı. " Sanki bana görücü geliyor! Kalk çabuk öğlen oldu zaten, gelecekler şimdi." Annemin beni kaldırabilmek için kullandığı kelimelere gülmemek elde değildi. Camı olmayan saate dokunup henüz 06:30 olduğunu öğrenmeyeceğimi falan mı düşünmüştü acaba? " anne daha saat altı buçuk Allah aşkına bırak azıcık daha uyuyayım n'olur ya!" " kız! Allah'ın adını verme. Kalk diyorum sana!" Anne gazabından korkması gereken her insan gibi yeterince korktuğum için sonunda pes edip boyun bükerek oflaya, poflaya kalktım. İçimdeki sıkıntı da bu gün gelecek görücüler aklıma geldiğinde tekrar nüksedince zaten uyumama imkan ihtimal de kalmamıştı. Her ne kadar göremesem de temizlikte ona elimden geldiğince yardım etmeyi öğretmişti annem. Sevgili annemin diretmesi ile alelacele kahvaltı edip temizliğe koyulduk. Ezbere bildiğim evimizde temizliğe yardım ettikten sonra sonunda bitirebilmiştik. İşin büyük ve zor kısmını annem yapmıştı elbet, ikramlıklar, temizlik derken epeyce yorulmuştu ama sesindeki memnuniyete bakılırsa yapılan iş oldukça hoşuna gitmişti. Ev gelecek olan misafirlere hazır ve nazır olduktan sonra sıranın benim hazırlığıma geldiğini annemin uyaran sesi ile anlamıştım. " hadi kızım git sen de hazırlan." Başımı olur dercesine aşağı yukarı hafifçe sallayıp odama doğru yol aldım. Bez giysi dolabında bulunan kıyafetlerimi elim ile yoklayıp beyaz uzun elbisemi çıkardım. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünürdü annem. Elbiselerimin sırası her zaman aynıydı ve renkleri bilmesem de tek, tek anlatırdı. Yıkandıktan sonra da sırası asla bozulmaz aynı şekilde yerleştirirdi. Bunu yapmasının nedeni ise kendi başıma giyinebilmemdi. Bu sayede kimseden yardım istememe gerek kalmıyordu. Söyledim ya hiçbir zaman kimseye muhtaç olmamam için elinden gelenin fazlasını yapardı. Zeki kadındı vesselam okumamış olması ise kesinlikle büyük kayıptı. Elbisemi giyip yatağımın baş ucunda bulunan çekmeceden bir toka alarak saçlarımı topladım at kuyruğu şeklinde bağladıktan sonra sanırım hazırdım. Annemin yanına gittiğimde bana yaklaşan ayak seslerini dinledim, boynuma sarıldığında ise kalp atışlarını duyabiliyordum. Heyecanlıydı cancağızım, ve sevinçli. " ah! o gülen güzel yüzünü bir kez görebilsem keşke..." diye içimden geçirmeden edemedim. Dokunmak başka, ama görmek? İşte o bambaşka Anneme hep özlem duydum ben, hiçbir şeyi onu görmekten daha çok istemedim bu güne kadar. Lakin keşkeler hep " keşke " olarak kalmaya mahkumdur ya, benim keşkeler imde keşke olarak kaldı hep. Şu an ve bundan önce de olduğu gibi... " çok güzel görünüyorsun canım kızım." Bu kıyafetle daha önce de görmüştü annem beni, bu iltifatı sevincine ve heyecanına verip ben de ona sarılarak gülümsedim. " Eh hadi bakalım görücüler de beğenirse olur bu iş desene? Kurtulursun benden Halide sultan." Takılmak istenmiştim sadece ama annem boynuma doladığı kollarını gevşetip hızla geri çekildi. Yanakları mı iki eli arasına alıp. " Nisa kızım yapma böyle, vallahi üzülüyorum. Eğer istemezsen..." Annemin sesi bir anda değişip ağlamaklı bir hal alınca gerçekten üzüldüğünü anladım. Bu defa sadece şaka yapmak istemiştim oysaki içimdeki korkuyu da sıkıntıyı da bir unutup annemin yanaklarımdaki ellerini sıkı, sıkı tutarak avuç içlerini öptüm. Gırtlağıma bir yumru oturmuştu çünkü. içimi sızlatmıştı annemin bu hali. " şaka yaptım annem üzülme." Diyerek onu rahatlatmayı denedim. Ve gülümsedim. O konuşmak için nefes almıştı ki kapının sesi ilişti kulaklarımıza. İkimizin de duygusal moda geçtiği an da kapının çalması iyi de olmuşu hani. Zira ikimiz de dokunsalar ağlayacaktık sanki. Annem ile birlikte kapıya doğru ilerledim. Şerife teyzenin selamının ardından gelen yabancı sesin sahibinin görücüm sevgi hanım olduğunu anlamam pek de zor olmadı. Annemin öğrettiği gibi Şerife teyze ve Sevgi hanımın ellerini öpüp hoş geldiniz deyip saygımı gösterdikten sonra " merhaba ben Sinem." Diyerek boynuma sarılan genç sesli kız ile önce bir şaşırsam da kendimi hızla toparlayıp sarılmasına karşılık verip. "merhaba ben de Nisa." Diyerek gülümsedim. Sinem sanki kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi bana sıkıca sarılırken bir yandan da " Annemin anlattığından daha güzelsin." Diyordu. Kıkırdaması ise duyulmaya değecek kadar güzel gelmişti kulaklarıma. Güzel sevimli. " teşekkür ederim." Diyerek utançla karşılık verip gülümsemeye çalıştım. Annemler içeriye geçerken hala kapı ağzında durduğumuzu fark edip onların ardı sıra elimi buyur edercesine kaldırıp dönmüştüm ki sinem elimi tuttu. Benim buyur etmeme gerek kalmadan içeriye yönelirken beni de ardı sıra yürütüyordu. Samimiyeti oldukça hoştu cana yakın bir insan olduğu hemen anlaşılabilen biriydi. İçeride bir müddet " nasılsınız?" " iyiyiz siz nasılsınız?" muhabbeti geçtikten sonra Sevgi hanım Sinem'e seslendi. " Sinem? Hadi Nisa kızımla bize birer kahve yapında içelim." Diyordu. Hızla itiraz dolu bir sesle ayağa kalktım. Eve gelen misafire iş yaptırmamak gibi bir adetimiz vardı bizim. " hiç olur mu öyle şey? Siz hiç zahmet etmeyin Sinem hanım, ben yaparım." Dedim. Benim itiraz dolu sesime aldırış etmeyen Sinem de ayağa kalkarak benim sesimi bastıran bir sitem ile konuştu. " aşk olsun Nisa. Ne zahmeti? Hem ben çok güzel kahve yaparım biliyor musun?" diyerek ellerini sırtıma dayayıp yavaşça iteledi. Bu kız samimi olduğu kadar da enerji doluydu sanırım. Israr etmenin manası olmadığını kabul ederek mutfağa doru ilerledim. Mutfağa ulaştığımda ben kahve için cezveyi çıkarmaya başlamıştım ki Sinem yine elimden tutup beni mutfakta bulunan sandalyelerden birine oturttu. Ne oluyor demeye kalmadan kendi de hemen yanıma oturarak lafa girdi. " kahveyi birazdan yaparız, hadi gel biraz sohbet edelim önce. " bu kız ne kadar çok gülüyordu böyle. Gülüşü de enerjisi kadar bulaşıcıydı doğrusu. Aslında kahvenin bahane olduğunu amacının beni daha yakından tanımak olduğunu da o an anlamıştım. Peki dercesine başımı sallayıp gülümsedim. O da fazla uzatmadan başladı sorular sormaya. " kaç yaşındasın canım?" " yirmi altı ya sen?" " ben de yirmi sekiz oldum geçen ay. İki yaş küçüksün benden ama abla falan deme sakın bana, kendimi yaşlı hissetmeme neden oluyor da azıcık." Yine gülmüştü. Değişik bir kızdı belli ki. Söylediği şeye bende gülmekle yetindim ve " peki " diyerek onayladım. Sevgi hanımın kızı, müstakbel damat aday adayının kız kardeşi idi Sinem. Sormak istediğim bir çok soru vardı ama sorup sormamak konusunda çekimser kalmıştım. " ee merak ettiğin bir şey var mı? Sormak istediğin?" aklımdan geçenleri okumuş gibi Sinem soru sorunca içimden geçenleri dışımdan mı söyledim acaba? Diye şüpheye düşmedim değil. Ama söylememiştim. " yoo " dedim bunun üzerine sadece ve gülümsedim. Aslında sormak istediğim bir değil bin soru vardı. Ama dilime gelip de söze dökülememişlerdi bir türlü. Utanmıştım belki de, belki de korkmuş bilemiyorum. " Buraya neden geldiğimizi biliyorsun ama değimli?" diye sordu Sinem sesi bir anda ciddileşirken. " evet " diye yanıt verdim sıkıntı ile. " E o zaman ağbim hakkında bir şeyler öğrenmek için sorman gerekmiyor mu?" diye sordu bu defa da. Aklıma takılan en büyük soruyu sormaya karar verip küçük bir nefesin ardından konuştum. " Şey bilmiyorum. Aslında merak ettiğim bir şey var." " Dinliyorum?" " ağbinin kusuru ne?" Attığı kahkahaya hayret ederken ben yüzüm istem dışı buruşmuştu. Böyle bir tepki kesinlikle beklemiyordum açıkçası. O da anlamış olacak ki gülüşünü güç bela toparlayıp " Ay çok özür dilerim, yanlış anlama n'olur sadece böyle bir soru beklemiyordum. Agbimin bir kusuru yok çok şükür neden sordun ki?" dedi. " Acaba neden sordum? Ah! Bir dakika Sinem! BEN KÖRÜM! " Demek geçse de içimden bağıra, bağıra. Tam tersini yapıp normal bir ses tonu ile cevap verdim. " Sadece engelli biriyim ben ve..." Sözlerimi tamamlama müsaade etmedi Sinem. ve Sesini daha da ciddi bir şekle sokarak konuşmaya başladı. Ben ise onu neredeyse ağzım açık bir şekilde dinliyordum. " Ağbimin bir kusuru yok çok şükür. Ama şunu bil seninde bir kusurun yok. Rabbim sana öyle bir güzellik vermiş ki tahmin bile edemezsin, hem Annemin bize hep söylediği bir söz var. ' engelli diyerek hor görmektir asıl engelli olmak' her insanın imtihanı vardır bu dünya da kiminin ki zor, kiminin ki kolay ama herkesin vardır. Senin imtihanın ile alay etmek ne büyük günah olur düşünmek bile istemiyorum, ayrıca biz kimseyi engelli olarak görmeyiz. Sen de Allah kulusun biz de bunu bildikten sonra başka bir şeye gerek yoktur bence. Lütfen sen de kendini engelli diyerek kısıtlayıp aciz görerek üzme ki: annemin anlattığı ve gördüğüm kadarıyla konuşuyorum sen gayet akıllı bir kızmışsın. Yani acizlik sana hakaret olur anlatabiliyor muyum?" Anlatabiliyordu Sinem hem de gayet açık bir şekilde. Ama içimdeki sıkıntı da bir türlü rahat vermiyordu. " teşekkür ederim bunlar çok güzel sözler ve düşünceler ama yine de emin olamıyorum." Sesim hüzünlü çıkmıştı çünkü içimde gezen korku hüzünlenmeme neden oluyordu. " Anlıyorum canım. Zaten araştıracaksınız, hem ben ağbime kefilim dilerim hayırlısı ile olur." Diyerek yine kıkırdadı Sinem. İçimdeki sıkıntıyı bir süreliğine göz ardı edip gülüşüne karşılı verdim. Bir süre daha Sinem ile sohbet ettik. Evli olduğunu kocasının zamanında peşinden nasılda koştuğunu anlattı. Ki: itiraf etmeliyim oldukça eğlendim anlattıklarını dinlerken. Ağbisi hakkında başka soru sormamış konuyu bile açmamıştım ama Sinem'i. Onu bayağı bir sevmiştim. Sonunda kahve yapmayı akıl edip içerideki hanımlara da ikram ettik, kahveler içildikten sonra çok sürmeden kalktılar. Annem araştıracaklarını, eğer münasip görülür ise bir de müstakbel damat adayı ile tanışmak için davet edeceğimizi söyledi ve gittiler. Tabii Sinem gitmeden önce yine bana sevgi dolu sarılmayı ve İnşallah olur demeyi de ihmal etmedi. Akşam babam eve geldiğinde ben odamdan hiç çıkmadım. Tuhaftır ki fena halde utanıyordum sonrasındaki günlerde bu utanç konu açılmadığı için azaldı ben normale döndüm. Bu sırada Annem babama olanları anlatmış babam da yaklaşık üç gün boyunca araştırmıştı. İlçe de damat adayı ve ailesi hakkında kötü olduklarını söyleyen tek bir kişi bile olmamış. Annem gelip bana babamın araştırmasının sonucunu söyleyip gelsinler mi diye sorduğunda " siz bilirsiniz annem " dedim ve Pazar akşamı damat adayı ve diğer aile fertleri ile tanışma amacı ile davet ettiler. Hayatımda atabileceğim en büyük adımı atıyordum. Görmeden, göremeden. Bu da yetmezmiş gibi hissetmeden.... HAYAL DÜNYAM SINIRSIZ AMA KUSURSUZ DEĞİL. HATALARIM VARSA Kİ MUTLAKA VARDIR AF OLA. OY VE YORUNMLARINIZI BEKLİYORUM. BEGENMENİZ DİLEĞİ İLE. HADİ SELAMETLEEEEEE :D :D ♡

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Sokaklar Çocuk Doğurmaz

read
6.0K
bc

BEN ONU ÇOK SEVDİM

read
3.8K
bc

(Töre yazgısı serisi +18 ) Kalbinin Esiri

read
29.0K
bc

Kanlı Duvak

read
59.9K
bc

Şirin Mafya

read
35.9K
bc

Günaymadan

read
20.0K
bc

Kaçınılmaz Evlilik

read
6.6K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook