Sende kaybolurken her zaman seni yeniden
seveceğim. Sen bana ait olmayan bensin. Sende her
daim kendimi bulacağım.*
Sabah gözlerimi kapının sesi ile açmış olsam da yan tarafımda Allah’a emanet bir şekilde bıraktığım telefonuma bakınmadan pijamalarımın paçaları dizlerimin altına kadar sıvanmış olmasını dahi umursamadan kapıyı açmak için yataktan kalktım. Dün gece bilmediğim bir şekilde sarhoş olup da birine mi söz vermiştim yoksa yıllar önce sipariş verdiğim Aliexpress siparişim mi gelmişti bilmiyordum ama küfür etmek istiyordum. Alt kapının kilidini açtıktan sonra koridorda bulunan boy aynasından kendime bakınarak bir kere daha küfür etme isteğime engel olamadım. Saçlarım birbirine girmiş bir şekilde bana göz kırparken, gözlerimin altında hafiften belli olan çöküntüler de uykusuzluğuma gönderme yaparmışçasına el sallıyordu.
Esneyerek saçlarımı bir tık insan olduğumu belli edermişçesine yukardan topuz yaptıktan sonra bir duş almam gerektiğini hissederek aynadaki yansımama emir verirmişçesine bakınmaya başladım. Dış kapının zili kulaklarımı doldururken kapı deliğinden kim olduğuna bile bakınmadan kapıyı direk olarak açtığımda Ateş’i elinde simitlerle dolu bir poşet ile bana bakınırken gördüğümde bedenimde var olan tüm uyku yok olmuştu.
‘’Günaydın.’’ Dedi ayakkabıları ile kapıdan girip girişte çıkartarak.
‘’Saat sabahın yedisi Ateş, güneş daha doğmadı benim için.’’ Dedim ona terlik uzatırken. Saçlarını topuz yapmış bir şekilde açık maviye yakın kot pantolonun üstünde vücut hatlarını belli eden beyaz bir tişört ve önün üstüne de pantolonu ile hemen hemen aynı tonlarda bir kot ceketi ile sabahın köründe nasıl bu kadar şık olduğuna dair düşünmeye başlamıştım.
‘’ Pandalar iyiymiş.’’ Dedi üzerimdeki pandalarla dolu pijamama bakınırken.
‘’Yataktan yeni kalktım.’’ Dedim elindeki simit poşetini alıp mutfağa doğru zikzak çizerek ilerledim.
‘’Hadi ben kahvaltı hazırlarken sen de duş falan al, sonra da ev bakmaya gidelim. Emlakçıyı ben ayarladım.’’ Dedi küçük mutfağımı bir dev gibi kaplarken.
‘’Sen yemek yapmasını biliyor musun ki?’’ dedim tezgâha yaslanıp bir bardak su içmeden önce.
‘’Senden bile güzel yaparım.’’
‘’Yapamazsın!’’
‘’Benimle iddialaştığın her dakika seni öpeceğim bundan sonra, haberin olsun.’’ Dedi buzdolabımı açmadan önce. Gözlerimi devirerek kendimi banyoya doğru atarken dediği şeyde ciddi olmadığına karşın kendimi inandırma maceralarına giriş yapmıştım. Sıcak su bedenime çarptığı anda tekrar yatağa girip sabaha kadar aralıksız bir şekilde uyumak istesem de Ateş ile eve bakmamız sonra da diğer işleri halletmem zorundaydım. Bornozumu giyerek mutfağa doğru ilerleyerek Ateş’in mutfağımı yok edip etmediğine bakınmaya başladım lakin mutfak temizdi. Masanın üstünde simitler doğranmış, yumurta haşlanmış ve güzelce kahvaltılıklar tabaklara yerleştirilmişti. Ateş eserine gururlu anne edasıyla bakınırken yanına yaklaşıp salatalıktan bir tane ağzıma atıp ona dik dik bakınmaya başladım.
‘’Mutfağımı yakmamışsın!’’ dedim onu yavaşça alkışlayarak.
‘’Bu saatten sonra benim onaylamadığım her konuda inat edersen seni öperim.’’ Dedi biraz kızgın biraz da sanki mutluluk dolu bir sesle. Gözlerimi devirmek istesem de bornozumun önünü düzelterek masadaki yerimi alıp birkaç parça ağzıma attım.
‘’Beni önüne gelen her saniyede öpemezsin Ateş Karabulut, benim de mide sağlığımı düşünmek zorundasın.’’
‘’Gayet temiz bir adamın ben Sıray, senin miden bulanamaz.’’
‘’Bir mağara adamı beni öpüyor, bir mamut ile öpüşsen ne hissedersen aynısını hissediyorum.’’ Dedim bir peynir parçası daha ağzıma atarken. ‘’Şimdi giyinip hazırlanmam lazım. ‘’
Ateş arkamdan mırıldanarak birkaç cümle söylerken odama geçip bugün için nasıl bir şeyler giymem gerektiğini düşünmeye başladım. Fazla açık giyinmek istemediğim için birkaç yıl önce Zara’dan almış olduğum krem rengi tulumu giyerek aynada kendime bakındım. Boyum topuklu olmayınca gerçekten de kısa olduğundan dolayı tulumun paçaları yerde bir kuğu edasıyla süzülüyordu. Yuvarlak uçlu, beş santim boylarında kalın topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirirken tulumun üstüne atmak için bir tane kahveli siyahlı şalı çantamın yanına koyarken makyaj masamın karşısında sadece bir rimel ve kırmızı bir ruj sürerek hevessiz bir şekilde yansımamam bakınmaya başladım.
Sonunda evleniyordum ve her kızın istediği gelinlik, gelin makyajı, nedimeler gibi konulardan şu an iğreniyordum; hangi kadın kendi ayakları üzerinde dururken hayatında kuyruk gibi dolanacak bir erkek isterdi ki?
‘’Hala hazır değil misin?’’ dedi Ateş kapının dışından bana seslenerek.
‘’İstersen gel, kendimden aynaya bakarak nefret etme aşamalarına girmiştim ben de!’’ dedim şarj aletimi, telefonumu ve bugün şirkete uğramam gerektiği için birkaç gün önce yanıma getirdiğim dosyaları çantama ekleyerek. Rujumu ve minik aynamı da çantama attığımda eksik olan hiçbir şeyin olmadığına emin oldum. ‘’Nasıl olmuşum?’’
Ateş odamın ortasına girmiş, uzun uzun eşyalarımı incelemeye başlamıştı bile. Odam bir tane yatak, kıyafet dolayı ve makyaj masasından ibaretti. Kitaplarımın her birini salondaki anne çeyizlerinin bulunması gereken raflarda sergilediğim için odam birçok insanın odasından da geniş görünüyordu.
‘’Fazla olmuş.’’ Dedi Ateş burnumun dibine kadar girerek.
‘’Ney fazla olmuş, kıyafetim mi? Ayakkabılarım mı? İki gün içinde yeni ürünler çıkacak ve o yüzden şirkete uğramam gerek ama eğer kötü olduysam…’’
Dudaklarımı kapatan dudakların ardından gözlerim yerinden çıkmak istermişçesine büyüdüğünde dudaklarımın üzerindeki sıcaklık ve belimi sıkıca saran bir kol ile buz gibi kesilmiştim. Hala öpüşmeyi bilmediğim ve Ateş’te geri çekilmediği için gözlerimi kapatarak bitmesini beklemeye başlasam da Ateş’in belimi sıkıca kendini bastırması onun alt dudağını ısırmama sebep doğurmuştu.
Kalbim bir maratondan çıkmışçasına hızlı atarken elimde olmadan onun alt dudağını yavaşça emmiştim. Lanet olsun ki Ateş Karabulut’un öpüşüne karşılık veriyordum ve bu şu an midemi bulandırmak yerine bir insan ile öpüşebildiğim için kendimi onurlu hissettiriyordu. Ateş’ten nefret etmem gerekirken dudakları hoşuma gidiyordu, saçlarını kazımak isterken onu bir kere daha kel görmek istemediğime emin bir şekilde ona bakınabiliyordum. Onunla istemeden evlenirken aslında ona her saniye laf sokacağım için mutlu oluyordu.
Kendimi zorla geri çektiğimde Ateş’in dudaklarına bulaşmış olan kırmızı ruj ile benim neredeyse çeneme ve dudak üstümü kırmızıya bulanmasının ardından makyaj masamdan bir ıslak mendil alarak ona uzatıp, kendi suratımdaki dağılmış yerleri temizledim. Elim ayağım birbirine girmişçesine hareket ederken neredeyse silinmiş olan ama hafif bir kırmızılık katan rujumun üstüne parlatıcı sürerek Ateş’in önünden geçip evden çıkmak için onu beklemeye başlamıştım.
Ateş tek bir kelime bile etmeden ayakkabılarını giyerek arabasına doğru ilerlediğinde aramızdaki sessizliğin uzun sürmesini istermişçesine kapımı kilitleyerek önceliğimiz şirketim olması adına yola çıkabilmiştik. Yolda ikimizden biri tek kelime etmemiş olmasıyla birlikte hiçbir şekilde bir şarkı bile açılmamış, kuşların cıvıltılarını yok eden motor sesleri ile birkaç dakikamıza ses kirliliği katmıştık. Şirkete vardığımız anda Ateş arabayı park edecek bir yer ararken hızlı adımlarla çoktan eleman kaynayan şirketimin içine girmiştim. Aylin koşar adımlarla yanımda bittiğinde giriş katındaki yeni ürünler için oluşturulmuş olan beyaz ve turkuaz çizgileri bulunan standa bakınmaya başlamıştım.
‘’İnsanlar şimdiden deli gibi merak ediyorlar standın içinde olacaklara ve henüz açılış yapmamışken birkaç kozmetik şirketi sizinle ortak olmak istediğine dair mail atmış durumdalar.’’ Dedi yanımda heyecanla.
‘’Günaydın Aylin ve sakin ol. Bu kadar fazla sizi çalıştırdığım için özür diliyorum ama düğün alışverişleri beni yıprattı.’’
‘’Sıray neden Ateş Karabulut şu an şirketinde?’’ diye merdivenlerden bağıran Simge sayesinde tüm elemanlarım gözlerini Ateş’e dikmiş bir şekilde bakınmaya başlamıştı. Gözlerimi devirmek istermişçesine Simge’ye bakındığımda Ateş omzunu silkerek üst katta bulunan odama doğru ilerlemeye başlamıştı. ‘’Hey, mağara adamı; şirketimizde öyle istediğin gibi elini kolunu sallayarak gezemezsin anladın mı beni?’’
‘’Karımın şirketinden mi bahsediyorsun Simge Uygun?’’ dedi Ateş herkesin susmasına fırsat vererek. Derin bir nefes alıp herkesin dikkatini bana toplaması için ellerimi alkışladım.
‘’Şimdi her biriniz beni çok iyi bir şekilde dinleyin, standın açılışına kadar çok fazla burada bulunamayacağım ve Cuma günü sabah stant açılışımız yapılacak. Perşembe gecesi Aylin, Ayça ve Özlem üçlüsü standı bir saat içinde düzenleyin ve isterseniz Cuma günü işe bir saat geç gelebilirsiniz. Şimdi herkes işinin başına ve Aylin lütfen benimle gel.’’ Dedim herkesin işine geri döndüğünü gördüğüm anda üst katta bulunan odama ilerlerken. Simge Ateş’e bas bas bağırırken birkaç saat içinde gelmeye başlayacak olan müşterilere rezil olmadan için odaya sinirle girdim.
‘’Ne demek evleneceksiniz? Sıray bana bir şey der misin?’’ diye bana bağıran Simge’nin sesinden Aylin son imza için getirdiği dosyaları yere düşürmüştü.
‘’Şu lanet çeneni kapat olur mu Simge, her şeyi de merak etme işte. Evleniyoruz, ailelerimiz bunu istemiş ve biz de uyuyoruz onların dediğine. Şimdi odana geçip mailleri benim yerime kontrol edip hisse olarak en yüksek olacağını düşündüğün kozmetik mağazası ile iletişime geç.’’ Dedim Simge’yi odamdan kovarak. Ateş çoktan masamın önündeki tekli koltuğa oturarak, masanın üzerinde kalmış olan evraklara bakınıyordu. Çantamdan çıkarttığım birkaç dosyayı Aylin’e uzatırken Aylin’in bana getirdiği dosyaları imzalayıp derin bir nefes aldım.
‘’Sıray Hanım size bir Türk kahvesi getirmemi ister misiniz?’’ dedi Aylin sinirlendiğimi anlamış bir şekilde.
‘’Çok iyi olur Aylin, lütfen orta şekerli olsun. Ateş sen ister misin?’’
‘’Bana su getirirsen sevinirim Aylin.’’ Dedi Ateş eline aldığı muhasebe dosyasını incelemeye koyulmuşken. Bilgisayarımı uyku modundan kaldırarak şifresini girdikten sonra Simge’nin kontrol etmesini istediğim maillere bir de ben bakınmıştım. Türkiye genelinde çok ünlü olan dört büyük kozmetik mağazasından özel olarak mesajlar gelmişken üretim açısından dört mağazaya yetecek boyutta üretim yapıp yapmadığımızı kontrol ederken Simge’nin çoktan ikisine de onay verdiğini fark etmiştim. Diğer ikisine de kendim onay verirken fabrikaya üretimi üç katına çıkartmalarına dair mail atarak muhasebe bölümünün numarasını da ekledim.
Aylin’in getirdiği kahvemi içerken bir yandan da mailimdeki gereksiz Netflix, Spotify maillerini temizleyerek bugün yapacağım şeyleri bitirdiğimi fark ettim.
‘’Gidelim mi?’’ dedim kahve fincanımı masanın üstüne bırakarak.
‘’Ev bakmak için artık vaktin varsa tamamdır.’’
**
Yol kenarından sayamayacağım kadar apartman topluluklarını geçtikten sonra villa benzeri çift katlı evlerle dolu bir sitenin içine girmiştik. Sitedeki evlerin tek farklı her birinin ton olarak farklı renkleriydi ama her birinin arka ve ön bahçeleri olduğunu belli eden çitler koyu kahverengi ile bize selam veriyordu. Ateş su mavisinin andıran bir evin önünde durduğunda sakince arabasını park edip bana döndü.
‘’Sabah emlakçı arkadaşım bize bu evi önerdi, içeriye bir bak istersen. ‘’ dedi yavaşça anahtarı bana uzatıp benden önce çıkarken. Ardından gidip ön bahçeden geçtiğimde; ön bahçenin diğer evlere kıyasla fazlaca sade olması hoşuma gitmişti. Belki küçük bir köpek alıp ona kulübe yapabilir ve onunla oynayabilir, onu çocuğumuzmuş gibi görebilirdik. Evin dış kapısını açtığımda ise tüm duvarların beyaz olması beni cennete adım atmış bir şeytanmışım gibi hissettirmişti. Kapıdan girer girmez bir koridor bizi karşılarken; koridorun sağ tarafında mutfak olduğunu anladığım bir kapı ve sonunda ise salona açılan bir kapı bulunuyordu. Mutfak dolapları dâhil olmak üzere her şey siyahlara bürünmüştü ve kendimi ilk defa evin içinde rahat hissettiğimi fark etmiştim. Mutfak bu ev için benim yaşam alanım olacaktı anlaşılan…
Salon olduğunu düşündüğüm geniş alanın sol tarafında üst kata çıktığını belli eden siyah cilalı merdivenler beni iyice eve ısındırırken, merdiven altında bulunan kapı ve hemen onun bir metre kadar yakınında olan kapı da dikkatimi çekmişti.
‘’Burayı salon yaparız diyordum, karşıdaki bir kapı buraya misafir odası olabilir, merdiven altındaki oda da bir gün çocuğumuz olursa onun odası olabilir… İkisi de fazlaca geniş ve misafir odasının içinde kendilerine ait olan küçük bir banyo var.’’ Dedi Ateş salonun büyük camlarının altında kalan kalorifere yaslanırken. Ona cevap vermeden üst kata çıktığımda düşündüğümden de çok kapının olması başımı döndürmüştü. Merdivenlerin hemen karşısında banyoya açılan bir kapı, banyonun sol yanında iki kapı sağ yanında ise bir tane kapı bulunuyordu.
‘’En dipteki oda yatak odamız olabilir, onun yanındaki odayı istersen kıyafet ve makyaj odası yaparız senin için istersen de çalışma odası ama bence bu kapı…’’ dedi banyonun sağındaki kapıyı göstererek ‘’İkimiz için de çalışma odası olabilecek kadar geniş, diğer odayı de depo olarak falan da kullanabiliriz.’’
‘’Ateş bu ev çok büyük; yani bu ev benim torunumun torununa yetecek kadar yüklü bir para gerektirir.’’
‘’Sen karışma. Evin mobilyalarını falan ben hallederim. ‘’ dedi bedenini duvara yaslayarak. Çokta her köşedeki dizaynlar aklıma gelmeye başlamışken derin bir nefes aldım.
‘’Ateş, burası ne kadar tuttu acaba?’’
‘’Ne yapacaksın?’’
‘’Yarısını ben ödeyeceğim.’’
‘’Saçmalarsan seni öperim.’’
‘’Beni bununla tehdit edemezsin.’’ Dedim ve ona dik dik bakmaya başladım.
‘’Ederim. Ediyorum da.’’
‘’Beni öpemezsin de. Kaçar giderim buralardan.’’ Dedim Ateş’e kafa tutmaya devam ederken. Lakin Ateş Karabulut ile olan boy farkından dolayı ve Ateş’in sinirlenerek beni kendi bedeni ile ardımdaki duvar arasına sıkıştırması sonucunda dilimin daha fazla sivri olmaması gerektiği konusunda kendi kendime akıl verme işlemine koyulmuştum. Mavi gözleri aşağıda kalan bedenimi delip geçerken ben tereddüt ederek yerdeki açık renk parkeleri incelemeye başlamıştım.
‘’Kaçıp gidemezsin. Buna izin verecek değilim.’’
‘’İzin istemedim ki!’’
‘’Kaşınıyorsun.’’
‘’Beni tekrar tekrar öpüp durma. Zaten ilk öpücüğümü de aldın!’’
‘’İlklerin de sonlarında bu saatten sonra sadece benim. ‘’ dedi ve çenemden tutup gözlerine bakmamı sağladı. Mavi gözleri bir sürü duygu barındırırken, o duyguları okumamak için derin bir nefes almam gerekmişti. Yıllardır her şeyi yapabiliyormuşum gibi görünüp aslında makyaj dışında hiçbir şeyden anlamadığıma inandığımdan beri insanların benim hakkında neler düşündüğünü duymaya korkar olmuştum. Ateş kafasını hafifçe bana doğru yanaştırıp nazik bir şekilde dudaklarımızı tekrar birleştirdiğinde kendime engel olamadığım gibi ona da engel olamamıştım.
Bir insan ile ten uyumuna sahiplik ederken ona engel olmak dünyadaki en zor durumlardan birisi olabilecek konumdaydı. Dudakları dudaklarım ile uyum içinde kalırken ona kızamadığımı, bağırıp bir sürü söz söyleyemediğimi fark ederek kafamı hızlıca tekrar yere çevirdim. Ateş’in bana bakındığını bilerek kendimi ondan uzaklaştırıp bahçeye doğru ilerledim. Deli gibi ağlamak istemişçesine bedenim titrerken kendime engel olmak adına yumruklarımı sıkmaya başlamıştım.
Çocukluğumda öyle ağır şeyler yaşamamıştım, babam ya da annem bana hiç kötü davranmamıştı, okulda arkadaş ortamım hep iyi olmuştu hatta lisem ve üniversitem de en iyi okullarda okumuştum ama her zaman, nedensizce bir korkak olmayı başarmıştım. Mesela biri bana bağırdığında asla kendimi savunamaz ya da ona bağıramazdım; hep geri planda umutsuzca kalırdım.
Ardımdan Ateş’in geldiğini ve dış kapıda durup öylece bana baktığını hissetmiştim. Üniversite yıllarımdayken makyaj yapmasını öğrenmiştim. Rimel dışında bir şey süremezken profesyonel bir şekilde makyaj yapmaya başlamıştım. O zamanlardan beri beni dikizlemeyen – göz tecavüzüne uğratmayan erkek kalmamıştı. Her zaman ‘erkek adam o bakar’, ‘erkek adam o yapar’ benzeri cümleler duymaktan sıkılsam da göz tacizine uğramayı bir kere bile bıraktıramamıştım kimseye ve bir erkeğe bağlı kalmamak için kendi başıma ayaklarımın üzerinde durmaya çalışmıştım.
‘’Sıray.’’ Diye seslendi sakin bir ses tonuyla.
‘’Efendim?’’ dedim sakin bir şekilde.
‘’Ne oldu?’’
‘’Ateş…’’ dedim. Ona döndüm ve mavi gözlerine odaklandım. ‘’B-bir süre beni öpme olur mu? Ve… Evlenene kadar da sadece telefonda konuşalım.’’
‘’Bana ne olduğunu anlatacak mısın?’’
‘’Hiçbir şey. Annemlerle sen konuşursun. Ben… Eve gitmek istiyorum.’’
Ateş tek bir kelime bile etmeden istediğimi yerine getirirken gerçekten de evimde sessiz sakin bir şekilde kendimi dış dünyaya kapatmak gerektiğini hissetmiştim.
**
-Ateş
Sıray’ı eve bırakmamın ardından kalbime sağlanan ağır bir acı ile babamı aramıştım.
‘’Efendim?’’
‘’Baba, Mustafa amca ile konuş, kız istemeye geleceğimizi söyle.’’ Dedim sakin olmaya çalışarak. ‘’Kimi istiyoruz? Ateş neler çeviriyorsun?’’
Babasının kızgın sesi Ateş’in tüylerini ürpertse de artık iş işten geçmişti.
‘’Sıray’ı baba! Ev işi hallettim ve Sıray da evlenmeyi kabul etti.’’
‘’Bu da nereden çıktı Allah aşkına!’’
‘’Senin laflarından baba! Bizden evlenmemizi istedin ve biz de yapıyoruz. ‘’ diye bağırdım tüm sakinliğim yok olmuş bir şekilde. ‘’Mustafa amcayı ara ve en kısa süre içinde kızı isteyeceğimizi söyle. Her şeyi ben hallettim tamam mı? Senin elini süreceğin tek iş, Sıray’ı istemek olacak.’’
‘’Sıray’a onu sevdiğini mi söyledin?’’
‘’Baba, kurcalama ve lütfen bir kere de dediğimi yap. Düğünü de bu ay içinde yapmayı planlıyorum. Onu da ben halledeceğim. Şimdi Tuna ile buluşup, kalan şeyleri halledeceğim.’’
‘’Oğlum, ya kızı vermezlerse?’’
‘’Mustafa amca benden iyi damat bulacağını mı sanıyorsun? ‘’
‘’Tamam. Ben konuşurum Mustafa ile şimdi sen ne halt ediyorsan onu etmeye devam et.’’
Babam telefonu sertçe suratıma kapattığında Tuna’nın evinin önüne park edebilmiştim. Dün Tuna sabahın köründe beni aradığı için küfür etsem de Sıray’ın sesinin kötü geldiğini ve benimle buluşmak istediğini söylediğinde ne giydiğimi bile umursamadan evden çıkıp onun yanına gitmiştim ve babamın bana yapmış olduğu saçma konuşmanın level atlamış halini Sıray’a yaptığını öğrendiğimde bir kere daha ailemin sözünü sürekli olarak dinlediğim için kendime kızmıştım. Tuna’nın ziline abanarak çaldıktan sonra Tuna’dan sağlam bir küfür ile kapı açılışına şahit olmuştum.
‘’Ne var?’’ dedi Tuna bağırarak. İzin bile istemeden eve girip kendimi mutfağa atarak bir bardak soğuk su içtim. ‘’Evleniyorum. ‘’
‘’Yuh! Kimle?’’
‘’Sıray.’’
‘’Daha da yuh!’’
Tuna’ya her şeyi detaylıca anlattıktan sonra Tuna boş boş bana bakınırken bir yandan da yandan gülümsemeye başlamıştı.
‘’Desene baban yine parmağını soktuğu bir şeyi berbat ediyor.’’
‘’Bilmiyorum ama Sıray kabul etti, evlenmeyi. Hayır, cennetlik biri miyim yoksa günahlarımdan kaynaklı bir ceza mı bilmiyorum ama evleniyorum.’’
‘’Parti yapacak mıyız?’’
‘’Koyun can derdinde kasap et derdinde. Oğlum sana Sıray’ın son davranışını anlatmadım mı?’’
‘’Anlattın demi. Neyse, evin dekorunu ben üstleniyorum, iç mimar bir arkadaşım var.’’
‘’Tamam.’’ Dedim kendimi koltuğa atarak rahatlamak istemişçesine. ‘’Sıray gelinlik alışverişini falan yapmak istemiyor.’’
‘’Sıray annen ve annesi ile gelinlik alışverişini yapmak istemiyor. Beraber gidin, hem belki sana olan tavrı düzelir.’’
‘’Onu öptüm.’’
‘’NE?’’
‘’Öptüm işte. Çok konuşmaya başlamıştı ve bende öptüm. İki kere, şey üç kere… ’’
‘’Yaşlanmış gibi hissediyorum. Dostum senden hiç beklemediğim davranışlar bunlar. Kendinde misin?’’
‘’Evet. Sanırsam onu fazla seviyorum ve son anki o hali sanki bilmeden onu kırmışım gibi hissediyorum. Kalbime ağrılar giriyor.’’
‘’Düğünden önce geberirsen mezarına işerim.’’
‘’Midemi bulandırıyorsun! Sıray’ın çenesinden farkın kalmadı senin.’’
‘’Huyum kurusun!’’
*Piraye’de Nazım Olmak – Nazan Arısoy – sayfa 38