B2: Sevda

1168 Kelimeler
Yemek masasında ölüm sessizliği hakimdi. Biricik annesi ve babası ölen kızlarının hayaletini bugün misafir etmişcesine yaslıydı. Annesi olmasa da babası geldiğinde salona girer girmez onu görünce donup kalmıştı. Bakmış bakmış bakmış ve sonunda gözlerini başka yöne çevirmişti. Eğer üç senede tanıdığı bu adamın huyu değişmediyse reklam izlemekten nefret eden adam televizyonda dönen neredeyse 20 dakikalık reklam kuşağını gözlerini kaçırmadan izlemişti. O öyle odaklanmıştı ki Aysil dikkat çekmemek için nefes bile almamıştı. Bir kez olsun kıpırdamamıştı ve tıpkı adam gibi aynı reklam kuşağını izlemişti. Babası onu kovmamıştı ama ona eskisi gibi bakmıyor görmüyordu. Bu onun cezasıydı. Her ikisine de bir ceza olmuştu çünkü adam, kızını çok severdi. Belki öz kızı değildi ama eşi ile görüşmeye başladığında bu kızı da çok sevmişti. Eşi ile evlenmeden önce baba olduğuna sevinmişti. Aysil'e yüzme öğretirken ne zevk almıştı. İlk kes bisiklete bindirdiğinde, hayatında bir kez olsun lunaparka gitmemiş kızını elinden tutup lunaparka götürdüğünde... Aysil onun ilk göz ağrısıydı. Doğumunda belki yanında değildi ama oğlu olacak hayırsızdan bin kat daha hayırlı bir evlat nasip etmişti ona Allah. "Ekmeği uzatsana bana." Karısına da kızgındı. İnsan haber vermez miydi kızının geleceğini? Olanları hatırladıkça tepesi atıyordu adamın! Karısının ekmek sepetine uzandığını gördü ama ondan önce Aysil'in ona bir dilim uzattığını görünce durdu. Ağzına attığı lokma büyüdü büyüdü kalbinin üstüne oturdu. Kaşığını bıraktı ve ekmeği bile almadan masadan kalktı. "Baba..." Titrek bir ses ona seslendiği an aklına ona ilk kez baba dediği gün geldi. Öyle refleksle, öyle heyecanla ve fark etmeden baba demişti ki Muzaffer sanmıştı ki kulağı yanlış duydu! Emin olmak için sormuştu Aysil'e ama küçük kız çekinceyle elini çekip özür dilemişti. Adam onunla baba olmuştu... "Bana baba deme." Arkasını dönüp açık pencereden kararan havaya baktı. Sinirleri tepesine çıkıyordu ama aklına hep o küçük kız geliyordu işte. Küçük Aysil hep çekinerek yaklaşırdı, Muzaffer de aralarındaki bu pamuk ipliğinden olan bağ kopmasın diye hep dikkatli olurdu kıza karşı. Şimdi o bağı koparmaktan deli gibi korkuyordu her ikisi de! Ama adamın sadece kızı tarafından kalbi kırılmamıştı, başı öne eğilmişti aynı zamanda. Millet ona "Senin kızın olsa..." demişti. Hem de kaç kez! Kaç kişi ile arası bozulmuştu o laf yüzünden! "Ya ne diye sesleneyim?" Arkasına dönüp bu defa direkt Aysil'e baktı. Bugüne kadar bir kez olsun elini kaldırmak kenara dursun sesini bile yükseltmemişti kıza ama şimdi içindeki öfke öyle taşıyordu ki aklı selim konuşamıyordu. "Ben sana ne yaptım? Zorla mı verdim o adama seni? Seni istemediğin neye zorladım kızım ben? Üzülmem mi sandın? Kızım değilsin diye umursamam mı sandın, sen ne sandın?" Aysil'in gözleri hızla doldu. Sandalyesini itip ayağa kalktığında adam öfkeyle konuşmaya devam etti. "Yahu ben bir kez sana sesimi yükselttim mi? Bir dediğini iki ettim mi? Okuyacağım dedin en iyi dershanelere yolladık, şehir dışında okuyacağım dedin gönderdik! Bir ah desen çıktım geldim yanına, seni bir başına bırakmadım oralarda! Mezun oldun, en çok ben gururlandım! En çok ben sevindim, ayakların üstünde durduğuna! Evleneceğim dedin ses etmedim, istediğini yaptım. Ya sen ne yaptın? Beni hiç ettin! Babam elaleme ne açıklama yapar, nasıl milletin yüzüne bakar demedin çektin gittin! Madem çekip gidecektin ne demeye evleneceğim dedin? Zorladık mı kızım biz seni! Sana ev, yuva olamadık mı? Bu çatı bir sana mı fazlalık geldi? " Aysil işittiği sözler karşısında pişmanlıkla ağlarken hepsini hak ettiğini biliyordu. Yanaklarını silerek bir adım attı babasına. O, Aysil'in babasıydı. "Bin kez sordum sana. Emin misin diye bin kez sordum. Hayır desen ben senin elinden tutar o düğün salonundan başın dik çıkarırdım! Ama sen benim başımı eğdin... Ben seni korumak için çabalarken sen kendini hiç ettin gittin! Gittin, gelmedin de! Yüzünü göstermedin senelerce bize! Kendini öksüz yetim, bizi evlatsız ettin... Hak ettik mi kızım biz?" "Özür dilerim..." Adam bıkkın bir soluk bıraktı. "Canımı çok yaktın Aysil. Vallahi çok yaktın! Sen beni önce baba ettin, sonra bırakıp gittin." "Baba... Öyle deme. Hatalarımın farkındayım ama dönmeye yüzüm olmadı, zaman geçtikçe dönmeye cesaretim azaldı." "Şimdi niye geldin o vakit?" Sustu. Suskunluğu adamın canını sıktı ama onun yerine derin bir nefes aldı. Hıncını alası vardı herkesten. Şimdi gelmişti ya, iyi olduğunu görmüştü gönlüne su serpilmişti ama gönlü Aysil'den yana rahat ama Aysil yüzünden pek dardaydı. Onu şimdi görmediyse bile yakında görecek mahalli yine başını ağrıtacaktı. Yine kimlere ağzının payını verecekti kim bilir. Her şey unutulmuşken, o da nasıl mümkün olduysa, bir kez daha milletle arası bozulacaktı. Bozulduğuna sıkılmıyordu canı da işte laf işitmek gururunu kırıyordu. "Ben sizi zor durumda bırakmam. Döneceğim yine ama dayanamadım. Bir kez de olsa görmek geldi içimden... Yarın sabah erken saatte kimse görmeden giderim." "Ha temelli de dönmedin? Bir gözüküp gideceksin öyle mi?" Adam iyice zıvanadan çıkıyordu. "Ben sizin zor durumda kalmanızı istemiyorum baba. Herkes laf söz edecek. Başınızı bir kere öne eğdirdim, bir daha-" "Bu zamana kadar sana bir kez el kaldırmadım ama vallahi sopa istiyorsun sen!" Aysil'in gözleri yeniden yaşardı. Adamın onu dövmekle tehdit edişinden değil, erkenden gidecek diye dövmekle tehdit edişine ağlıyordu. Gözleri dolu dolu birkaç ürkek adım daha attı ama sonra bir cesaret adama sarıldı. Adam önce sarılmayacak oldu ama insan nasıl kızına karşı olacaktı? Hele de o için için göğsünde ağlarken. Ellerini usulca omuzlarına indirdi ve pışpışlar gibi sırtını sıvazladı. "Özür dilerim." "Bir şartla affederim." Aysil başını kaldırıp babasına baktı. Muzaffer kızının geri çekilmesine izin verdi. Omuzlarını tuttu ve "Evine döneceksin." dedi. Aysil önce anlamadı. Anlamadıdan ziyade kulaklarına inanamadı. Adam ona eve dönmesini söylerken sanki hiçbir şey bilmiyor muydu? Onca olandan sonra millete bir dedikodu daha vereceklerdi. Hele ki düğünde terk ettiği damat karşı evlerinde oturuyordu. "Olmaz baba." dedi endişeyle. "Yani nasıl olsun?" "Çok da güzel olur." dedi annesi. Sessizce ikilinin kavgasını yüreği ağzında izlemişti ama ikisinin de birbirine olan düşkünlüğünü bilirdi İpek. İlk evliliği nasıl çileli, nasıl zor geçmişse mukafatı Muzaffermiş gibi ikinci evliliği merhem olmuştu. İpek bilirdi bir gün kendi göçüp gitse bu dünyadan gönlü birbirine bağlı bu baba kızı gözü arkada kalmazdı. "Olmaz anne... Ben bir daha el alemle yüz göz olmanızı istemiyorum." "El aleme neymiş?" Kardeşi elini aniden masaya vurup kötü sesi ile dikkendiğinde bir an gülecek gibi oldu. O bile gaza gelmişti. "Kardeşin haklı! El aleme neymiş? Laf edecek olurlarsa ağzının payını veririz, otururlar." Babasının kendinden emin tavrına karşın yutkundu. Hala ondan kaçmasına izin vermemek için omuzlarını tutuyordu. "Benim orada bir işim var, hayatım var." Cesaret edip çıktığı bir işi vardı, evet. Hayallerinin peşinden gitmek için kollarını sıvamıştı. Bir arkadaşı ile iş kurmak için uğraşıyorlardı. Plan hala yapım aşamasındaydı ama bu şehirden kaçmak için en iyi seçeneğinin bu bahane olduğunu biliyordu. "Buraya taşırsın... Biz senin arkandayız. Yanında da olmak istiyoruz." "Baba..." dedi çaresizlikle. "Canımı iste ama..." "Canını istemiyorum. Yanımda ol istiyorum. Her akşam yemeğinde masada görmek istiyorum. Annenden nasıl olduğunu duymak istemiyorum, senden duymak istiyorum." "Ben senin endişeni anlıyorum ama her şey geride kaldı kızım." dedi İpek. "Tarık da suçlamadı seni olanlardan sonra, hatta nişanlandı bile..." Nişanlandı bile... Genç kadın duyduğu haberle birinin karnına bir yumruk attığını hissetti. Haber bir yumruk oldu, onu nefessiz bırakacak bir darbeye döndü. Tarık nişanlanmıştı. Onu hiç sevmemişti de sevgisini hak edecek bir kadın bulmuştu. Onunla evleniyordu şimdi... "Fatma da unuttu artık. Kötü bir anı olarak kaldı o günler. Görünce şaşırırlar ama bir şey demezler." Şimdi kalmak öncekinden daha zordu. Gitmekse çare değildi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE