Story By Safakcagrikaptan
author-avatar

Safakcagrikaptan

ABOUTquote
Bahsedilecek bir şey yok aslında her insan gibi bende normal biriyim boş zamanlarımda yazı yazar klasik müzikdinler ve insanları mutlu etmeye çalışırım o kadar 😊 eleştiriye açık birisiyim lütfen elestirinizi saygı çerçevesinde yapın baş tacisiniz 📖
bc
Ölü Not
Updated at Mar 26, 2025, 06:09
Hava griydi. Ne tam karanlığa teslim olmuştu ne de aydınlığa. Bu belirsizlik, Dr. Eren Altın’ın içinde bir süredir büyüyen karmaşaya ürkütücü bir ayna tutuyordu. Ofisindeki koltuğunda sırtını dikleştirip, pencerenin dışında yağmurun yere düşerken çıkardığı ritmik seslere kulak verdi. Sessizlik, yalnızca kağıt üzerine dökülen kalem sesiyle bölünüyordu. Önündeki açık defterde bir cümle belirmişti:"Hayat, insanın kendisiyle yüzleşmekten korktuğu bir oyundur."Bu, Eren’in hayatı boyunca defalarca tekrarladığı bir düşünceydi. Ancak bugün, cümlenin ağırlığı farklıydı. Her harf, her kelime, içindeki bir boşluğu daha derinleştiriyordu. Psikoloji doktoru olmak, insan zihninin en karmaşık köşelerine ulaşma yetisi kazandırmıştı ona, ama kendi zihninin labirentlerinde kaybolmuş gibiydi.Kapı hafifçe tıklatıldı. Sekreteri Derya, içeri girip dosyaları masasına bıraktı. “Bugünkü son danışanınız biraz gecikecekmiş, haber vermek istedim,” dedi ve hızla dışarı çıktı.Eren dosyaları bir kenara itti. Danışanlarının sorunlarını çözmek için harcadığı onca zamanın kendi sorunlarına çözüm olamaması, ironik bir şekilde onu her geçen gün daha da yıpratıyordu. Ama bu yıpranmanın asıl sebebi o değildi. Hayır, sebep daha derindi. Daha karmaşıktı.Arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı. Onu ilk gördüğü an zihninde belirdi. Gözlerinin içinde fırtınalar kopuyordu o kadının. Sadece gözleri değil, sesi, hareketleri, hatta sessizlikleri bile tedirgin ediciydi. Adı Derin’di. Hayatı boyunca anlam yüklemekten kaçındığı kelimelerden biriydi “Derin.” Ama şimdi bu kelime bir insana dönüşmüştü ve onun her şeyini alt üst ediyordu.Derin’i tedavi etmeye çalışırken kendisinin daha büyük bir hastaya dönüştüğünü fark etmişti. Onun dalgalı ruh hali, tutarsız sözleri, ani çıkışları ve ardından gelen sessizlikleri... Derin bir muamma gibiydi. Çözülmek istiyor gibi görünse de, çözüldüğünde kaybolacak bir bilmece.Eren bir kez daha defterine döndü. Kalemini eline alıp yeni bir cümle yazdı:"Bazı insanlar tedavi edilemez; çünkü asıl sorun onların tedavi edilmek istememesinde gizlidir."Ama bu cümle bile Derin’i tarif etmekte yetersiz kalıyordu. O, sadece bir sorun değil, bir başyapıttı. Kırık, ama etkileyici bir başyapıt.Pencereye bir damla daha düştü. Ardından bir diğeri. Yağmur hızlanıyordu, tıpkı Derin’in varlığının Eren’in ruhundaki yankısı gibi.Eren derin bir nefes aldı. Bu ilişkiye bir isim verilemiyordu; çünkü aşk, nefret, acı ve tutku, bir kelimenin sınırlarına sığacak şeyler değildi. Ama bir şeyden emindi: Derin, ona kendisini yazdırıyordu. Ve bu hikaye, yalnızca Derin’i anlamak için başlıyordu.
like
bc
Mumsuz
Updated at Mar 26, 2025, 05:30
Hayat, insanın avuçlarına tutuşturulmuş bir mumdur. Doğduğumuz gün, mumun fitili alevlenir; ince bir ışık karanlık evrene ilk kez meydan okur. O ışık, bir yandan sıcaklığıyla varlığını hissettirirken, bir yandan da eriyerek kendi sonuna doğru ilerler. Kimi mumlar usulca yanar; zaman, onların erimesini sabırla izler. Kimi mumlar ise bir rüzgârla söner, ışıkları daha yolun başındayken kaybolur. Bazı mumlar ateşe dayanamaz; alevin hiddetiyle eriyip devrilir. Hayatın yükü, onları taşkın bir nehir gibi sürükler. Kimileri ise kendi ışığına ihanet eder; gölgeleri, parlayan yüzlerinden daha uzun olur. Ancak her mum, bir hikâyeyi aydınlatır; kendi izini, kendi erimişliğini bırakır ardında. Hayatın özü, o mumun içinde saklıdır. Alevin sıcaklığı, ışığın çevreyi sarışı ve eriyip yere damlayan mumu, insanoğlunun var oluş mücadelesinin sessiz bir ifadesidir. Mumun söndüğü an, hayata veda ediştir. Ama o kısa ışık, gecenin karanlığında bir an olsun parlamış, bir iz bırakmıştır.
like
bc
Zyphora (İkiz Dünya)
Updated at Feb 25, 2025, 06:15
Zyphora, iki dünyanın iç içe geçmiş varlıklarıyla şekillenir. Biri, duyguların göğsünde yankı bulan bir toplum; kalplerin çırpıntısında kaybolan bir yaşamın peşinden sürükler. Diğeri, soğuk bir mantığın hükmü altında, her adımda hesaplanmış bir varlık serüvenini izler. Birbiriyle yan yana var olan bu iki dünya, aslında birer yansıma gibidir. Biri duygu ve arzu ile yoğrulmuş, diğeri ise düşünce ve akıl ile biçimlenmiştir.Ve bir gün, bu iki zıt dünyadan iki birey, birbirlerine doğru adım atarlar. Birinin bakışları, sevdanın her hücresinde titrerken, diğerinin zihni her duyguyu bir denkleme, her anı bir çözüm formülüne dönüştürür. Fakat bu adım, bir dilek gibi kaybolur; çünkü kalp, mantığın duvarlarını aşabilir mi? Düşünce, sevdanın derinliklerine varabilir mi? Bu karşılaşma, yalnızca iki bireyin değil, iki dünyanın çelişkilerinin, çatışmalarının ve arayışlarının bir simgesi olur.Zyphora’da zaman, iki farklı anlayışın çatışmasını arzulayan bir yapboz gibi, birbirine yaklaşan ama bir araya gelmeyecek parçaları sunar. Aşk, bir yansıma mıdır, yoksa bir evrensel gerçeklik mi? Mantık, sevdayı sınırlandırabilir mi, yoksa her duygunun gerisinde bir anlamın arayışı mıdır? Bu iki farklı düşünce biçiminin kesiştiği noktada, yaşamın anlamını çözmeye çalışan bu iki ruh, birbirlerinden ne kadar uzak olsalar da, aslında kendi içlerindeki boşluğu aynı şekilde hissederler. Gerçek, belki de hiç var olmayan bir şeydir.
like
bc
Doyumsuz (+18)
Updated at Feb 24, 2025, 08:58
Sana dokunmak isteyen, geçmişin yüküyle ödeme yapacak.” Gözleri, soğuk bir kararlılıkla mesajı okudu. Geçmişin hayaletleri şimdi gerçek oluyordu. Ve bu sefer, onun içindeki o kırık kalp, başka birinin sonunu hazırlayacaktı. Bir intikam yolculuğuna çıkacak, ama bu yolculuk sadece bir hesaplaşma değil, aynı zamanda bir sırla dolu bir oyun olacaktı. Her adımında bir gizem vardı. Her yeni insan, bir tezat oluşturuyordu. Her biri geçmişiyle ilgili bir ipucu taşıyordu. Ama hiçbiri, onu gerçek amacına götürecek kadar basit değildi. Ve bu sırada, eski bir aşk, yeniden ortaya çıkacak mıydı? Yoksa sadece bir maske mi, bir sonraki planını gizlemek için?
like
bc
Yasaklı Eser (+18)
Updated at Feb 20, 2025, 10:43
Şehrin en prestijli konser salonu, o gece bir büyüye tanıklık ediyordu. Kristal avizelerden yayılan ışık, salondaki her bir yüzü aydınlatırken, sahnenin ortasında duran piyanoya doğru odaklanmış binlerce göz vardı. Ayla, siyah kadife elbisesiyle sahneye adım attığında, salondaki uğultu bir anda kesildi. Sarı saçları, salonun ışığında altın gibi parlıyordu ve mavi gözleri sanki gökyüzünden bir parça taşıyormuş gibi derin bir huzur veriyordu. Ayla, yavaşça piyanonun başına oturdu. Salon o kadar sessizdi ki, bir iğne düşse yankılanacak gibiydi. Ellerini tuşlara koydu ve ilk notayı çaldı. Melodi, önce basit bir tını gibi havada süzüldü. Ancak saniyeler içinde değişmeye başladı. Ayla'nın piyanoya dokunuşu adeta bir sihirdi. Dinleyiciler, melodinin onları ele geçirdiğini hissediyordu. İlk başta ayaklar hafifçe tempoya uymaya başladı, ardından birden salondaki herkes oturduğu yerden kalktı. Sanki kontrol dışı bir güçle, bedenleri notalara teslim olmuştu. İnsanlar dans ediyor, kimileri gülümsüyor, kimileri gözyaşları içinde kendini kaybediyordu. Ayla'nın melodisi, hem mutluluğun hem hüznün en derin noktalarını aynı anda vuruyordu. Ama bu sadece başlangıçtı. Melodinin tonları yavaşça değişti, daha keskin, daha etkileyici bir hale büründü. Ayla’nın yüzündeki ifadede bir karanlık vardı, ama bu karanlık, onu izleyen kimse tarafından fark edilmiyordu. Seyirciler, farkında olmadan onun etkisi altına girmişti. Sadece dans etmiyor, aynı zamanda zihinsel olarak da yönlendiriliyordu. Bir adam, yavaşça sahneye doğru yürümeye başladı. Yüzünde karışık bir ifade vardı; Ayla'nın çaldığı müzik, onu tamamen ele geçirmişti. Bir kadın, başını geriye atarak kahkahalarla dans ederken, başka biri aniden ağlamaya başladı. Ayla ise bu karmaşayı bir zafer gibi izliyordu. Piyanonun başında bir sanatçıdan çok, bir orkestra şefi gibiydi. Her notasıyla izleyicileri birer kuklaya çeviriyordu. Konserin sonunda Ayla, son bir dokunuşla melodiyi bitirdi. Salon, birkaç saniye ölümcül bir sessizliğe büründü. Ardından, yer yerinden oynayacak kadar güçlü bir alkış tufanı koptu. Kimse olan biteni tam olarak anlamamıştı. Ama bir şey kesindi: Ayla, o gece yalnızca bir konser vermemişti. O, o gece zihinleri esir almıştı. Sahne ışıkları yavaşça sönerken, Ayla gözlerini bir noktaya dikti. İzleyiciler arasında, diğerlerinden farklı bir çift göz vardı. Uzun boylu, geniş omuzlu bir adam. Kalabalığın arasında duruyordu ama yüzündeki ifade, diğer herkesinkinden farklıydı. Ayla, o bakışların içinde bir meydan okuma hissediyordu. Bu adamın adı Fatih’ti, ve onunla ilgili kaderin yazacağı hikaye henüz başlıyordu.
like
bc
KIRMIZI İNTİKAM
Updated at Jan 19, 2025, 00:32
Kırmızı ışığın bu kadar uzun süre yandığına daha önce hiç şahit olmamıştım. Sanki zaman, bu kavşakta durmuş gibiydi. Burak, ellerini direksiyona koymuş, parmaklarıyla bir melodi tutturmuştu. Parmaklarının her vuruşu, direksiyondan yayılan hafif bir yankıyla birleşerek tuhaf bir ritim oluşturuyordu. Gözleri, trafik lambasının değişmesini beklerken derin düşüncelere dalmış gibiydi.Yanında oturan İsmet ise bambaşka bir dünyadaydı. Arabanın tavanına vuran yağmur damlalarının büyüsüne kapılmış, neredeyse hipnotize olmuştu. Her bir damlanın bıraktığı iz, sanki onun zihnindeki karmaşayı yıkayıp götürüyordu. Hayatında belki de ilk kez bu kadar huzurlu görünüyordu.Tam o sırada kulağıma o eşsiz ritim çalındı. Burak’ın parmaklarının direksiyonla dansından doğan melodiyi fark ettim. Ritmin, yağmurun düzenli vuruşlarıyla garip bir uyum içinde olduğunu anladığımda bir an için dünyanın kaosunda kaybolmuş hissettim. Bu garip sessizlik ve ahenk, beni içine çekti. Sanki hayat, üçümüzün çevresinde dönüyordu elim kırmızı çantamın üzerine gitmişti içinde bulunan makyaj malzemelerinin arasında duran deri kaplamalı mutfak bıçağım bana bakıyordu elime aldığım zaman ismet hiç bir şeyden habersiz uyku naraları atıyordu deri kaplamalı kılıfından çok yavaş bir şekilde çekip çıkardım o sırada burak ile göz göze gelmiştim kafasını hafif öne doğru yatırdı bu bir onaylama hareketiydi ritim durmuştu İsmet ise trafiklambasinin kırmızıdan sarıya geçişini izliyordu yüzümüze vuran sarı ışığın ardından sağ elime aldığım büyük mutfak bıçağını ismetin oturmuş olduğu koltuğun arkasından hızlıca sokmuştum vücuduna 5 cm girdiğini hissetimİsmet bir anda neye uğradığını şaşırdı ve hemen öne doğru hareket etti bunu gören burak ise özel yaptırmış olduğu emniyet kemerinin düğmesine bastı emniyet kemeri geriye doğru sımsıkı çekiyordu İsmet bu durumdan çıkmak için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordu fakat geçmişte yaptıkları büyük yanlışların ağırlıkları sanki emniyet kemerine bağlanmıştı sımsıkı bir sekilde koltuğa sabitlendi ardında gözlerimde ışıklar ve ondan büyük kahkahalarla 2.defa bıçağı sapladim her bıçak darbesi sonrası kakahalarim hiç olmadığı kadar kuvetlendi İsmet 7 bıçak darbesiden sonra hareket etmeyi bırakmıştı Elimde bıçağın sapını sımsıkı tutmuş, derin bir nefes aldım. İsmet’in artık hareketsiz kalan bedeni ön koltukta donmuş gibiydi. Gözlerimdeki vahşi ışıltı hala sönmemişti. Burak ise sessizce beni izliyordu, dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme vardı. O an, yaptığımız şeyin geri dönüşü olmadığını ikimiz de biliyorduk. Ama bu, bizi durdurmaya yetmedi.“Bitti mi?” diye sordu Burak, sesi soğuk ve kontrolsüz bir sakinlikle doluydu.Gözlerimi İsmet’in hareketsiz bedeninden ayırarak Burak’a döndüm. “Henüz değil,” dedim, sesimdeki titreme az önceki kahkahaların yankısıyla karışmıştı. Elimdeki bıçağı deri kılıfına geri sokarken, ellerimin hâlâ titrediğini fark ettim. Ama bu titreme korkudan değil, garip bir tatmin hissindendi.Burak vites koluna uzandı, arabayı tekrar çalıştırdı. Motorun homurtusu arabanın içinde yankılanırken, gözlerini bir an bana çevirdi. “Planın ikinci kısmına geçiyoruz,” dedi. “Hadi bakalım, zaman kaybetmeyelim.”Arabanın farları geceyi yaran iki keskin çizgi gibi yola düşerken, İsmet’in cesedi arka koltukta sessizce yatıyordu. Yağmur, camlara çarpmaya devam ediyordu, sanki işlediğimiz günahları yıkamaya çalışıyormuş gibi. Ama biz, ikimiz, artık temizlenemeyecek kadar kirlenmiştik.Gece ilerledikçe, Burak ve ben sessiz bir anlaşma içinde hareket etmeye devam ettik. Cesedi nereye saklayacağımızı, izleri nasıl sileceğimizi planlamıştık. Ama içimde bir his vardı; bu daha başlangıçtı. İsmet, geçmişin bir yüküydü, ama geçmişteki her şey henüz çözülmemişti. Daha yapılacak çok şey vardı.Arabayı terk edilmiş bir fabrikanın önünde durdurduk. Burak, arka koltuğa dönüp hareketsiz bedene baktı. “Hadi, işimizi bitirelim,” dedi ve bagajdan bir halat çıkardı. O an, bir kez daha göz göze geldik. Onun gözlerindeki kararlılık, benim içimdeki karanlıkla birleşti.Bu gece, sadece İsmet’in değil, geçmişimizin de gömüleceği geceydi
like