bc

Acının Ruhu

book_age12+
161
FOLLOW
1K
READ
dark
dominant
badboy
goodgirl
drama
bxg
heavy
serious
crime
school
like
intro-logo
Blurb

Sıradan, arkadaşları tarafından sevilen bir genç kız olan Asel Sargın 'ın hayatı lisenin son yılında yaşadığı olaylardan sonra değişir. Gelişen olaylar sonucunda farklı birine dönüşen Asel 'in ailesi onu eskiye döndürmek için her yolu denerler.

Sayısız psikolog seanslarından sonra sonunda yolları Türkiye 'nin ünlü psikologlarından Barlas Demirhan 'la kesişir. Barlas, genç kızın gizemi ve anlatmadığı şeylerle yakından ilgilenecek, bu detaylı araştırmalar ikisinin hayatı için akılalmaz sonuçlar doğuracaktır.

chap-preview
Free preview
Asel 'in Gerçeği
Karanlık. Kapkaranlık perdelerle karşılaştım zar zor gözlerimi açtığımda. Alarmıma uzanıp zar zor kapattığımda bıkkınlıkla gözlerimi kaşıdım. Bir aydır okula gitmiyordum. Sadece haftada bir kez özel ders için bir dershaneye gidiyordum. Daha doğrusu babamın dershanesine. Canım yanıyordu. Yataktan kalkmak bile istemiyordum. Hava daha henüz aydınlanmamıştı bile. Ve ben gece uyuyamamışken 1 saat sonra uyanmak beni huysuzlaştırmıştı. Yastığımı düzeltip tekrar uykuya daldığımda hiçbir şey düşünemiyordum. Bir yol görüyordum rüyamda. Ucu iki yana ayrılan. İkisinden birinde çıkmaz sokak vardı. Ve ben Asel Sargın, 17 yaşında hayatının en güzel yıllarından birinde o çıkmaz yola girmiştim. Hayatımdaki insanların hiçbiri yoktu. Pembe ağaçlarla kaplı uzun yolda etrafıma baka baka tek başıma yürüyordum. Yolun sonunun çıkmaza gireceğini bilmiyordum. O kadar aldanmıştım ki yolun güzelliğine. Cıvıl cıvıl duruyordu, etrafa neşe saçıyordu. Diğer yola girmeyi aklımın köşesinden bile geçirmemiştim. Yavaş yavaş etrafıma baka baka yürümeye devam ettiğimde ağaçlarla kaplı olan yolun sonunda onu görmüştüm. Tüm karizmasıyla gülümseyerek beni bekliyordu. Adımlarımı hızlandırıp yanına yaklaştıkça renkler koyulaşmaya başlamıştı. Şaşkınlıkla yavaşlayarak gözlerimi kıstım. Renkli ağaçlar yok oluyordu. Karşımda yalnızca yaprakları olmayan ağaçlar ve Serhat 'ın sırıtan yüzü kalmıştı. Telaşla etrafıma baktım. Tüm güzellikler yok olmuştu. Halbuki onunla iken ben her zaman etrafı güzelleştirecek bir yön bulurdum. Yoktu. Şuan hiçbir şey yoktu. Tek gördüğüm umutsuz bir karanlıktı. Kaldırabileceğimden çok daha fazla olan bir karanlıktı hem de. Olduğum yerde durup korkuyla kımıldandım. Etrafımı süzmeye devam ederken gözlerim diğer yolun çıkışına takılmıştı. Bir adam vardı. Ve bu çıkışın aksine orası mat bir karanlıktı. Yakışıklı görünüyordu ve doğrudan bana bakıyordu. Ailem ve eski arkadaşlarımın hepsi orada bekliyordu. Ben ise sanki bu çıkıştan gitmeye yemin etmiş gibiydim. Sanki biri ben zorla manipüle ediyordu ve ben bu bağlılıktan kurtulamıyordum. Ellerim kollarım bağlı gibiydi. Beni başka biri yönlendiriyordu. Az önce göz göze gelip de tanımadığım adam bize doğru bir yol bulmuş, ilerlemeye başlamıştı. O yanıma ilerledikçe ben daha da fazla geriliyordum. Onun yanıma ilerlemeye başlamasıyla Serhat da bana doğru ilerlemeye başlamıştı. İkisi de tam önümde durduklarında ellerim titremeye başlamıştı. Sonra ben ne olduğunu anlamadan ikisi de sağ ellerini bana uzatmışlardı. Tek duyduğum zihnimin içinden gelen ve fısıldayan bir sesti. " Kalbini seç Asel. Demişti bana. Anlam veremeden bedenim kendiliğinden tercihini yapmıştı bile. Bakınmamın ardından gözlerimi kapatıp açtıktan sonra sol elimi adını bile bilmediğim o adama uzatmıştım. Onun dudağına bir gülümseme yayılırken aynı ses konuşmuştu. " Beni seçeceğini biliyordum. " Diye fısıldamıştı bana. " Sen hep beni seçersin. " Diye de devam etmişti. Beynim beni yeterince yanılttığını düşünmüş olacaktı ki bilincim yerine yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Kendime gelmeye başladığımda gözlerimi yavaşça aralamıştım. Siyah perdemin çok az bir yerinden sızmaya çalışan ışık yüzümü buruşturmama sebep olduğunda yavaşça doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Boş boş bakışlarla odamı süzüyordum. Küçük değildi. Evin en büyük odalarından biriydi. Dizaynını geçen sene değiştirmiştim. Ferahtı. Odama da banyo istediğim için babamlar evi yaptırırken benim odama da ebeveyn banyosu yaptırmışlardı. Yorganı üstümden ittim. Ekim ayının sonunda olmamıza rağmen hava çok soğuktu. Pijamamın kollarını çekiştirdikten sonra gözlerimi yeniden ovaladım. Hala gördüğüm rüyanın tuhaflığındaydım. O adam kimdi acaba ? Hayatımda hiç görmemiştim. Ama bilinç altının görmediğimiz insanları yaratma gibi bir özelliği yoktu. İllaki denk geldiğim bir insan olmalıydı. Yataktan kalkıp banyoya ilerlediğimde kısa bir duş almıştım. Ardından bornozumu giydikten sonra dolabıma ilerlemiş, siyah bir tayt ve bordo bir sweatshirt almıştım. Önce iç çamaşırlarımı ardından ise hazırladığım kıyafetleri üzerime geçirmiştim. Makyaj masama oturup saçlarımı açtım. Yavaşça açıp tararken bir yandan da kurutma makinesini çıkararak kurutmaya başlamıştım. Göz altlarım resmen mosmordu. Yıkılmışlığım ve çökmüşlüğüm aslında ruh halimi tam anlamıyla anlatıyordu. Göz altlarıma birkaç kat kapatıcı sürdükten ve o kuruduktan sonra kabaran saçlarımı tarayıp kapıdaki ceketimi üzerime geçirmiştim. Halim yoktu. Kimseyle konuşup muhattap olmaya halim yoktu. Çantama rastgele bir defter ve kalemliğimi ardından ise cüzdanımı attıktan sonra telefonumu da alarak odadan çıkmıştım. Derse geç kalacaktım. Aşağı indiğimde evde kimse yoktu. Saat bire geldiği için babam işte olmalıydı. Anneme bakındığımda buzdolabının üstüne yapıştırılmış post -it i görmüştüm. ' Tatlım ben Sevda Ablan 'la markete gidiyorum. Bir saate dönmüş olurum. Eğer dersine yetişemezsem mutlaka kahvaltını yap, öyle çık. Seni çok seviyorum bebeğim. Öpüldün. ' Yazan notu dolaptan çıkarıp buruşturduktan sonra çöp kovasına atarken annemi dinleyip dolaptan sandviç almıştım. Bar taburelerinden birine oturarak yavaşça yemeye başladığımda telefonumu uçak modundan kaldırdım. Anında mesajlar ve aramalarla dolarken göz devirdim. Ne kadar garip insanlardı. Telefonu açmıyorsam konuşmak istemiyorum demekti ve onlar bunu anlamıyordu. Ya da anlasalar da işlerine gelmiyordu. Ki bu çok daha büyük bir olasılıktı. Yemeğimi yemeği bitirdiğimde jelatinini çöpe attıktan sonra kalkarak dışarı çıktım. Şoförü görüp yanına ilerlerken bu kez kapımı açmasına izin vermiştim. Hiç kavga çekemezdim. " Nereye efendim ? " Dediğinde kulaklığımı takarken konuşmuştum. " Dershaneye. " Dedim müziğin oynat tuşuna basarak. Uzun yol bu kez gerçekten de uzun geçerken sonunda dershaneye geldiğimizde inip içeriye girmiştim. Merdivenlerden nefes nefese çıktığımda sınıfa girip çantamı en arkadaki yerime koyduktan sonra kafamı sıraya yaslamıştım. Gerçekten de kimseyi çekecek ne halim ne de takatim vardı artık. Tahammül edemeyen bir insana dönmüştüm. Herkesten nefret ediyordum ama bu laf olsun diye söylediğim bir laf değildi. Gerçekten de ediyordum. Kimseyi etrafımda görmek istemiyordum. Yanımda kim olduysa bana zarar vermişti. Kime güvendiysem vurmuştu beni. Yine aynı şeyin olmasından korkuyordum. Sonuçta bence insanlar aynıydı, aynı olmayan ruhlardı ve bir ruh da, en azından benim etrafımdaki insanlardaki bir ruh da, ne kadar değişik olabilirdi ki sonuçta. En sonunda içeriye hocanın girmesiyle derin bir nefes verdim. Okulu, dersleri, dershaneyi severdim. Yani eskiden. Ama bundan bile soğumuştum. Ders dinlemekten nefret ediyordum ... Zilin çalmasıyla kafamı gömdüğüm sıradan kaldırdım. Zaten sabahtan beri daha doğrusu geldiğimden beri, çünkü bence öğlen sabah da sayılmazdı, dokunmamış olduğum çantamı sırtıma atıp kimseyi beklemeden sınıftan, hatta kurumun içinden çıkıp 10 - 15 dakika uzaklıkta olan otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Kitapçıda işim vardı ve şoförü çağırmak istememiştim. Temiz hava belki bana daha iyi gelirdi. Beni daha düzgün yapabilecek her şeyi denemeye şuan için razıydım. Gittiğim, ailemin bulduğu saçma sapan psikologlar bu kategoriye dahil değildi ama. Kulaklığımı kulağıma takıp herhangi bir şarkı açarak yürümeye başladım. İlerlerken şarkının sözlerini düşünüp, hayatımda yaşadığım her şeyi bir kenara bırakmaya çalışıyordum. 4 aydır hayatım düzenli olarak berbat gidiyordu. Çevremdeki herkesi kendimden uzak tutmaya gayret ettiğim bu 4 ayda çok şey değişmişti. Duygularımı dışa vurmayan hatta vuramayan biri olmamın suçlusu ben değildim. Her şeyi çok bildiğini düşünen ama aslında hiçbir şey bilmeyen çevrem değişmem için ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardı. Ben de en sonunda tüm çabalarına boyun eğip son olayda onların istediğini yapmıştım, değişmiştim. Şimdi ise anlayamadığım şey değişmem için ellerinden gelen her şeyi yapan herkes bu son ayda eski halime dönmem için uğraşıyorlardı. Olan olmuştu bir kere. Zamanı geri döndüremezlerdi. Sürekli insanlar istiyor diye değişecek halim yoktu ya. Boş gelen otobüsle içim az da olsa rahatlarken beklemeden bindim. Oturacak yer bulduğumda şaşkınlıkla gözlerimi kısarak etrafı süzdüm. Bu kadar şans bana tesadüf müydü ? Bunca ay şanssızlıktan sonra, karşılaştığım insanlar, onca olaydan sonra bunların yanında ufak da olsa bir şans beni rahatsız etmişti. Ailemin hakkını asla yiyemezdim. Bu yaşıma kadar, hala da devam etmek üzere, bir dediğimi iki etmemişlerdi. Asla aile bakımından şanssız bir insan değildim. Küçüklüğümden beri hep istediklerim olmuştu. En iyi okullarda okumuş, en iyi kıyafetleri giymiş, en iyi evlerde yaşamıştım. Ama bu arkadaş bakımından şanssız bir insan olmamam için kaderimi değiştirmemişti. Para bazen şans sunmaya veya manevi şeyleri almaya yetmiyordu. Tüm zenginler aynı şeyleri söylüyor diye düşünülüyordu ama bu gerçekten de böyleydi. Uzun zaman sonra çok ufak bir yerde şanslı olmak bir insanı rahatsız eder miydi ? Beni ederdi. Alışık olmadığım her şey beni rahatsız ederdi. Takıntılı bir insandım. Kimseye kolay kolay bağlanmazdım ama bağlanınca da bırakamazdım. Bu sanırım en çok kötülüğünü gördüğüm özelliklerimden biriydi. 4 ay önce aşırı derecede değişmek zorunda kalarak bu huyumun en zor kötülüğünü yaşamıştım. Çok pis çıkarmışlardı benden acısını. İnsanlara güvenim kalmamıştı. Kalmasındı da. Onca yaşadığım olaydan sonra bu normaldi hem de aşırı normaldi. Meydanın ve kitapçıların bulunduğu durağın adının okunduğunu ve yazdığını gördüğümde kalktım. Modum tamam son 4 ayda berbat ötesiydi ama şimdi daha da eksilere düşmüştü çünkü 4 ders edebiyatın üstüne 2 ders matematik görmüştüm. Bir eşit ağırlıkçı olarak elbette ki edebiyatı çok seviyordum ama bu çok fazla çalışınca veya dinleyince beynimi sulandırdığı gerçeğini değiştirmiyordu. Son sınıf olmanın zorlukları neredeyse başında olmama rağmen kendini belli etmeye başlamıştı bile. Kafa yorgunluğum yetmezmiş gibi bir de sınav işi çıkmıştı. Olmak istediğim meslek bu kafa yorgunluğuyla olur muydu bilemezdim ama en azından olması için uğraşarak kafa dağıtmaya çalışıyordum. Yapabileceklerimin hep en fazlasını yapmak benim hayat amacım gibi bir şey geliyordu artık gözüme. Sanki yaşama zevkim yokmuş da robotmuşum gibiydi. Kitap bakma ve oyalanma işim 4 saat gibi bir sürenin sonunda bittiğinde hava iyice kararmıştı. Aslında normalde şoförü aramam gerekiyordu, benim için de daha iyi olurdu ama sonradan havayı görünce vazgeçmiştim. Havanın tam istediğim gibi hafif hafif estiğini gördüğümde yüzüme yerleşen buruk gülümseme sanki her şeyi anlıyormuşcasına hüzün ve tükenmişlik doluydu. Eski günlerime dönmeyi istediğimi ve o hayatı özlediğimi anlayamayacak kadar tükenmiştim. Aslında ben de çok isterdim eskisi gibi olmayı. Eskisi gibi gülüp kahkaha atmayı. Çekinmeden hıçkıra hıçkıra ağlamayı. Duygularımı kimseyi veya kimsenin düşüncelerini umursamadan gösterebilmeyi, her şeyi ... Dudağıma yerleştirdiğim sigara ilk içtiğim anda ki gibi acı bir tat bırakıyordu boğazımda her zaman olduğu gibi. Keyfimden başlamamıştım bu zıkkıma. Herkes bana zarar vermeye odaklıyken ben de kendime zarar vermezsem eksik kalır diye düşünmüştüm. Zararlıydı ama umrumda değildi. Alışmıştım artık bir kere. Bizim ev kitapçıların olduğu yere dershane kadar uzak olmadığı hatta yakın bile sayıldığı için sigaranın tadını ala ala doyasıya içe içe yavaş yavaş yürüyordum. Sonunda yürüyerek eve vardığımda bahçedeki çalışanların selam vermelerine karşılık verip anahtarla içeri girdim. Salona doğru ilerledim. Normalde bu olaylardan önce annemle babam kendi şirketimizde çalıştığı için evde tek kalıyordum. Ama ben de psikolojik rahatsızlıklar çıkmaya başladığında annem beni bırakmamak için bir süre işe gitmeme kararı almıştı. 4 aydır artık evde benimle duruyordu. Çoğu zaman da işime geliyordu bu durum. Kafamı dağıtmakta çok başarılı olduğu konusunda asla yalan söyleyemezdim. Annemle babama gözüküp birkaç cümle mırıldandıktan sonra akşam yemeğinde görüşürüz diyerek merdivenlerden odama çıkmıştım. Odamın kapısını kapatıp çantamı odamın girişine çalışma masamın yanına attığımda üstümü değiştirme gereksinimi duymadan yatağıma uzanıp telefonumla ilgilenmeye başlamıştım. Bu benim artık günlük rutinim gibi bir şey olmuştu. Neredeyse yemek yemeden bir saat oyalandıktan sonra ceketimi çıkarıp kenara attım. Sonunda üstümü çıkarıp pijamalarımı giydikten sonra makyajımı da çıkararak saçımı topuz yapmıştım. Kimseyle takılmadığım hiç arkadaşım olmadığı anlamına gelmiyordu tabi ki. Arkadaşlarım vardı ama 1 tane dostum vardı. Diğer dostum dediğim insanlar bu hale gelmeme sebep olan insanın yanında değillerdi ama hiçbir tepki de vermemişlerdi. Ondan nefret ediyorlardı ama bana da henüz yanaşmalarına fırsat vermemiştim. İçimden gelmemişti. İyi bir ders almıştım kimseye güvenmeme konusunda. Ekim ayının sonundaydık yani Kasım ayının soğukluğu kendini belli ederken sıkıntıyla iç çektim. Hava berbat derecede soğuktu. Sınava daha 6 ay kalmış olması uzun bir süre olduğunu bildiğimden beni istemsizce rahatlatıyordu. 6 ay sonra, en sonunda her şey bitecekti. Lise bitecekti. Beni mahveden her şeyden, tüm anılardan kurtulacaktım. Belki şansım bir tık daha yaver giderdi de çocukluk hayalimi gerçekleştirebilirdim. Psikolog olmak istiyordum. Ama şuan için Türkiye 'de değil. Hayallerimin, aşkın ülkesinde. İtalya 'da. Türkiye bu yıl zaten içindeki nefret ettiğim insanlar yüzünden berbat bir hal almışken 4 ay öncesi yüzünden daha da tahammül edilemez bir yer halini almıştı. Çocukken hep İtalya 'ya gitme hayalleri kurardım. Orası benim için nedenini bilmediğim bir şekilde hep çok değerli olmuştu. Fazla değerli. 14 yaşında turist olarak birçok kez gitmiştim elbette. Ama yaşamakla bir olmuyordu, olamazdı. Orada psikolog olmak isterdim çünkü arkadaşlarım benimle İtalya 'nın hayallerini kurarlardı. Sahi onların dostumdan haberleri bile yoktu. O, benden büyüktü 1 yaş kadar. Şuan İtalya 'nın iyi, sayılı üniversitelerinden birinde İngilizce hazırlık okuyordu. Aslında ben de kazanırsam üniversite için başvuru yapabilirdik. Her şey bana bağlıydı. Gerçi bu sene pek düzgün olmasa da lise hayatımın diğer 3 yılı çalışma ve hazırlık sürecim iyi gitmişti. Denemelerde de iyi çıkarıyordum. Kazanabileceğimi düşünüyordum. Boğaziçi 'ni kazanmayı hedeflemek kolay değildi. Tabi bu durum Türkiye 'yi bana geri sevdirmeyi başarabilen birinin varlığıyla değişebilirdi. Hoş zaten şu anda da hayatımda öyle beni bundan vazgeçmeye ikna edecek kadar değerli annem babam dışında hiç kimse yoktu. Karnımın guruldamasıyla telefonumu yatağa bırakıp aşağıya indim. Yemek masası kurulmuştu ve anladığım kadarıyla annemle babam beni bekliyorlardı. Masaya oturup yemeğe başladığımızda çok fazla konuşmuyorduk. Zaten yemek yerken konuşmayı pek de seven bir insan değildim. Tabağım bittiğinde annem bugün arkadaşlarıyla yaptıklarını bana anlatmaya başlamıştı. Sanırım düşük olan modumu ve bozuk olan yüz ifademi hemen fark etmişti. Onu dinliyormuş gibi yapmaya başladığımda gülümsemeye benzer tepkiler veriyordum. Daha çok onaylar mırıltılar çıkarıyordum da diyebilirdim. Annemi üzmek istemiyordum çünkü bu benim psikoloji olaylarda en çok yıprananlardan biri de o olmuştu. Doğal olarak kızını o halde görmek kendisi için hiç de kolay değildi. Çok değil 2 ay kadar önce hemen hemen her gün kriz geçiriyordum. Şuan krizler azalmıştı ama gördüğüm kabuslar için aynısını söyleyemeyecektim. Kolumu masaya yaslayıp dinlemeye devam ettiğimde babam sıkıldığımı anlamış olacaktı ki annemi durdurmuştu. " Hayatım kızımız bence yeteri kadar dinledi. Ne dersin ? Baksana yüzüne çok da memnun bir ifade yok. " Annem babama yüzünü buruşturup bana dönmüştü. " Öyle mı Asel ? " Hızla başımı olumsuz anlamda salladığımda tekrar konuşmaya başlamıştım. " Yok anne ben seni dinliyorum. Sıkılmıyorum. " Dediğimde annem babama alaylı bir gülümseme yollamıştı. Sonra birkaç bir şey daha anlattıktan sonra müsaade isteyip odama kaçmıştım. Gerçekten de çok uykum gelmişti. Telefonumu kenara koyup yorganımın altına girdiğimde yanımdaki ışığımı kapatmıştım. Hızlı olmasa da uykuya dalmayı başardığımda aklımdan birçok şey geçiyordu... " Hayır. Hayır lütfen yapma. Ben sana bir şey yapmadım. Lütfen yapma. " Uykumun içinde sola dönmüştüm. " Ben bunları hak etmedim lütfen hayır. Bırakma. " Titremeye başladığımda çığlık atarak doğrulmuştum. " Hayır. " Nefes nefese kalmıştım. Hızlı hızlı nefes alıp veriyor, derin soluklar almaya çalışıyordum. Terden anlıma yapışmış saçlarımı geri itip ellerimi yüzüme kapattım. Çok berbat hissediyordum. Midem bulanıyordu. Uyuyamıyordum. O günden beri kabuslarla uyanıyordum. Son zamanlarda daha da artmaya başlamıştı. Normal uyuduğum bir gün ya da rüyasız veya kabussuz geçen bir gecem yoktu. O kadar bıkıp bunalmıştım ki. Kendimden nefret ediyordum. İçimdeki bu şeyi öldürüp yok etmek istiyordum. Sanki başka çarem yokmuş gibi. Elimi ağrıyan kalbime koydum. Sıkışıyordu. Rahat ve derin bir uykuya uyumayı özlemiştim. Sabaha kadar deliksiz uyuduğum mutlu günlerimi geri istiyordum. Kabusla gerçek hayatı ayırabilecek kadar ayıldığımda dizlerimi kendime çektim. Ben kendimden bıkmıştım. Herkesten de kendimden de bıkmıştım. Yaşadığım hayat artık benim kontrolümde değildi. Bu ben değildim. Kontrolsüzdüm. Ne yapacağım ne göreceğim bile belli değildi. ' Neden ben ? ' Diye fısıldıyordum kendime. Kendi kendime haykırıyordum. Bu benim elimden gelen tek şeydi. Canım yanıyordu. Ve ben canımın yanmasına o kadar çok alışmıştım ki artık hangisi gerçek acı ayırt edemiyordum. Ben boktan bir haldeydim. Herkesin de tahmin ettiğinden daha boktan bir haldeydim. En azından ayakta duruyor hala diye düşünüyorlardı benim için. Oysa ben yerden yere sürünmekten başka hiçbir şey yapmıyordum ki. Git gide daha da ağırlaşarak ağrıyan kalbime bastırdım. Sanki bastırırsam tüm ağrısı, sıkışması geçecek gibiydi. Bu bir kalp krizi miydi ? Sanmıyordum. Her gece aynı rutini yapıyordum, yaşıyordum. Ama bu seferki kabus çok daha gerçekçi gibiydi. Çok daha fazla o günü içeriyordu. Yutkunmaya çalıştım. Rahatlamam gerekiyordu. Yoksa bu gece hepten kafayı yiyecektim. Ellerim hala zangır zangır titriyordu. Hep aynı rutini yaşamaktan kalbim de yorulmuştu artık. Aynı saatlerde uyan, kabuslar gör, kork. Başka bir şey olduğu yoktu. Bana her şey zarar veriyordu artık. Başucumda duran şişeyi kafama diktiğimde suyun yarısını içmiştim. Pencereden süzülen karanlığa değdi gözlerim. Hava iyice karardığına göre geç olmalıydı. Annemler çoktan yatmış olmalılardı. Telefonumu açtım. Saat gece 02.00 'a geliyordu. Olmuyordu. Ben ne yaparsam yapayım hayatım düzgün gitmiyordu. Yarınki psikolog randevuma gidecektim. Bu kez çok daha farklı bir doktora randevu aldıklarını söylemişti annem. Bu psikoloğu çok övmüştü, ben bile sebebini anlayamamıştım. Çok güveniyorsa ben de bir deneyecektim. Belki bu kabus lanetime bir çözüm bulabilirdi. Belki her şey düzelirdi. Umarım seansın sonunda yine bu düşüncelerimden pişman olmazdım. Her psikoloğa umutla gidiyordum ama çıkarken hiçbirinden hazzetmiyordum. Bu yüzden de çıkışlarında annemle hep klasik konuşmalar yaşıyorduk. Buraya beni neden getirdiniz ? Diye sormak favorimdi ama onu neden boşuna uğraşıyorsunuz, ben asla düzelmiyorum ? Gibi sözler takip ediyordu. Nefesim az çok tekrar düzene girdiğinde doğrulttuğum yastığı geri yatırdım. Uyumazsam uyanamazdım ve o randevu da yüksek ihtimalle çöp olurdu. Çok uykum vardı ve benim bunu yok etmem lazımdı. Gece lambamın ışığını açık bırakıp tekrardan yorganın altına girerken gözlerimi sıkıca kapattım. Mırıldandığım şarkılar bence en sonunda bir işe yaramışlardı. Güneşin gözlerimi az da olsa sızdığı pencereden beni rahatsız etmesiyle uyandığımda yüzümü buruşturmuştum. Güneşten gerçekten de nefret ediyordum. Doğrulup saate baktım. Öğlen 4 'e geliyordu. Acaba nasıl bu kadar saat uyumayı becerebilmiştim ? Hızlıca doğrulup yataktaki yorganı iterken yavaşça ayağa kalkmıştım. Üstüme siyah pantolonumu ve siyah sweatimi giyerken saçımı açıp taramıştım. Hazır olduğum kanaatine vardığımda aynadan kendime bakıp derin bir nefes aldım. Gidelim bakalım şu yeni psikolog randevusuna... “ Nasıl başladı bilmiyorum. Uzun zamandır böyle hissediyorum. Sanki kimse bana değer vermiyormuş gibi. “ “ Peki bu kanıya nereden vardın ? “ Diye sordu karşımdaki yeni psikoloğum bana. Her psikoloğa kendimi açmazdım. Bu sebeple sık sık psikolog değiştirirdim. Ailem psikologların davranışlarıma bir çözüm bulamadıklarını düşünüp sürekli yakındıklarından bu sefer özel bir kliniğe getirmişlerdi beni. “ Asel eğer bana bir şey anlatmazsan sana yardımcı olamam. “ Diyerek geriye yaslandığında kaşlarını çattığını fark ettim. Bu adam nasıl psikolog olmuştu anlayamıyordum. Bakışlarından sertlik akıyordu. Eski psikologlarımdan anladığım kadarıyla bu meslektekilerin sevecen olmaları gerekmez miydi ? “ İnsanların bana davranışlarından benim hakkındaki düşüncelerini anlayabiliyorum. “ Omuz silkerek konuşmamı bitirdiğimde masanın üzerindeki kalemi eline alıp çevirmeye başlamıştı. “ Ya da anlayabildiğini sanıyorsun. “ Bu sefer ben kaşlarımı çatmıştım. Ayağa kalkıp karşımdaki sandalyeye oturdu. “ Bir dahaki seansa daha açık sözlü olman ikimiz için de daha iyi olacak. “ Dediğinde geçiştirmek için başımı onaylar anlamda sallayıp ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerlerlerken adam da arkamdan geliyordu. Odadan çıkmamızla annemle babam yanımıza gelmişti. Babam psikoloğun elini sıkarken annem elini omzuma koymuştu. Klinikten çıkmadan önce kalın siyah harflerle yazılmış olan adı gözüme takılmıştı. “ Barlas Demirhan “ Demek adı Barlas ‘tı. Kilidi açılmış olan arabaya binip kafamı cama yasladım. Kulaklığımı takarken gözlerimi kapattım. Seansla ilgili hiçbir şey duymak istemiyordum. Eve gelene kadar müzik dinlemiştim. Odama çekilip kendimi yatağıma attım. Sürekli doktor değiştirmekten o kadar sıkılmıştım ki. Üzerimi çıkarıp pijama takımımı üzerime geçirdiğimde kapının tıklatılmasıyla yatağıma oturup sırtımı başlığa yasladım. “ Gel “ İçeri giren annem gülümseyerek önce kapıyı kapatmış sonra yanıma oturmuştu. “ Nasıl geçti seansın anneciğim ? “ Omuz silkerek umursamazca konuştum. “ Her zamanki gibi işte. “ Dedim ve derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. Çok bunalmıştım. “ Neden boşuna uğraşıyorsunuz anne ? Sıkıldım artık anlamıyor musunuz ? “ Annem başını olumsuz anlamda sallamıştı. “ Bizim babanla tek istediğimiz şey senin iyiliğin. Asel sen çok değiştin. İçine kapanmandan hiç memnun değilim bilgin olsun. “ Annemin gözlerindeki endişeyi görmemle sendeledim. Ben onları bu kadar endişelendiriyor muydum ? Gülümsemeye çalışarak elini tuttum. “ Ben iyiyim anne. Merak etmeyin. “ “ Geç oldu yarın okulun var. “ Başımı onaylar anlamda sallayıp örtünün altına girdim. Annem önce anlımdan öpüp ayağa kalktı. Işığı kapatmadan önce son bir kez duraksamıştı. “ Asel. “ “ Efendim anne. “ “ Barlas Bey Türkiye ‘nin en iyi psikologlarından biri. Yurtdışında da başarıları var ve sana iyi geleceğinden eminim. Ayrıca babanın çok yakın bir arkadaşının oğlu. Ondan bir şey saklama olur mu ? “ Sahte gülümsememi yüzüme takınırken uykulu bir sesle konuştum. “ Deneyeceğim. “ Annem odadan çıkınca sıkıntılı bir nefes verip başımı yastığa koymuştum. Çok geçmeden uyuyakaldım. Sabah çalan alarmımla uyandım. Okula gitmek istemiyordum. Aslında yatağımdan kalkmak da istemiyordum. Yatakta doğrulup etrafa bakındım. En sonunda derin bir nefes vererek okul formalarımı giydim. Kaçışım yoktu. Saçımı taradıktan sonra çantamı alarak odadan çıktım. “ Günaydın kızım. “ Bakışlarımı masada kahvaltı eden anneme ve babama çevirip mırıldandım. “ Günaydın baba. “ Deyip masadaki yerime oturdum. Aç olmasam bile eninde sonunda bu masaya oturuyordum. Bugün laf dalaşına giresim gelmemişti. Olabildiğince yavaş bir şekilde kahvaltımı ederken hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum. Sanki çok mümkünmüş gibi. Yemek sessiz geçerken telefonum çalmıştı. ‘ Melisa Arıyor ‘ Bıkkınlıkla meşgule atıp telefonu cebime koydum. “ Özür dilerim. “ Diye mırıldandım aileme bakarak. Telefon ve yemek masasıyla ilgili sıkı kuralları vardı. “ Asel eğer yemeğini bitirdiysen çıkalım tatlım. “ Başımı olumlu anlamda sallayıp ayağa kalktım. Annem saçıma bir öpücük kondururken gülümsemeye çalıştım. Babamın peşinden arabaya ilerleyip bindiğimde kulaklığımı taktım. Aklıma az önce meşgule attığım Melisa gelirken yolda olduğumu belirten bir mesaj atmıştım. Bana kalırsa arkadaşlarım beni önemsemiyordu, önemsiyorlarmış gibi yapıyorlardı. O yüzden onlarla konuşmak için herhangi bir isteğim yoktu. Okulun önüne geldiğimizde babam gülümseyerek yanağını uzatmıştı. Öpüp çantamı omzuma taktığımda arabadan indim. “ Çıkışta görüşürüz prensesim. “ Dediğinde el sallayıp okula ilerledim. Ne olacağını bilmediğim bir gün daha başlıyordu ve ben bundan hiç de memnun değildim. 12 TM A yazısını gördüğümde sınıfın kapısını açtım. Çantamı sıraya koyup test kitabımı çıkardım. Bir süre tarih çözdüm. Ne kadar olmuştu bilmiyordum ama gözlerim acımaya başlamıştı. " Asel. " Diye çığıran bir ses duyduğumda kafamı kaldırdım. " Melisa. " Diye mırıldanıp göz devirdim. Melisa, Ahmet ve Emre bana doğru ilerliyorlardı. Çantasını yanıma koyup elini bana uzattığında isteksizce tutup kalkmıştım. Bana sarıldığında üzgün bir ses tonuyla konuşmuştu. " Asel nerelerdesin sen ? Seni çok özledik. " Ondan ayrılıp Ahmet ve Emre ile de sarılmıştım. " Sakin olun çocuklar. Hastaydım biliyorsunuz. " Ahmet gözlerini kısarak bakışlarını bana dikmişti. " Kanka biz senin arkadaşın değil miyiz ? Neden yanında olmamıza izin vermedin ki ? " Omuz silktim. " Alt tarafı grip olmuştum. Önemli bir şey değil." Hala ters bir cevap vereceğini anladığımda kolundan tuttum. " Kantine gidelim mi ? Suyumu evde unutmuşum sanırım. " Deyip kapıya yöneldiğimde aşağıya inmiştik. Ders saatine kadar kantinde oturup kahve içmiştik. Konunun benden dağılmasıyla rahatlarken geçen haftalarda okula gelmediğim günler olanları anlatıyorlardı. Alt tarafı 4 ay okula gelmemiştim. Olan şeylere inanamıyordum. Okulumuz normalde çok olaylı bir okul olmasa da arada sırada iyi dedikodular dönebiliyordu. Ve sanırım - gelmediğim - geçen haftalar da bunlardan biriydi. " Sonra ne oldu ? Ceza aldılar mı ? " Elimi çeneme koyup sorduğumda Melisa cevaplamıştı. " 2 hafta uzaklaştırma aldılar. Sarp Amca bu aralar cezalar konusunda çok bonkör. " Dediğinde gülmüştüm. Okul amcamındı. Dolayısıyla arkadaşlarım amcamı tanıyorlardı. Babamla amcam konuşurlarken yeni yönetmeliği duymuştum. Bu sene fazlasıyla ek kural getirilmişti. " Klasik amcam işte. " Diye geçiştirdiğimde zil çalmıştı. Ders edebiyattı. Sınıfa girip yerimize oturduk. Biz Melisa 'yla cam kenarında 4. sırada oturuyorduk. Ahmet ve Emre de önümüzde oturuyorlardı. Hoca derse girdiğinde ilk başlarda ders dinlesem de sonradan dikkatim dağılmaya başlamıştı. Not almayı bırakıp kitabıma resim çizmeye başladım. Resim çizmeyi çok seviyordum. Beni mutlu eden sayılı şeylerden biriydi diyebilirdim. Melisa beni dürttüğünde katladığı kağıdı önüme bırakmıştı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde bakışlarıyla kağıdı işaret etmişti. İç geçirip açtığımda gözlerimi kısarak okumaya başlamıştım. ' İyi olmadığını anlayacak kadar iyi tanıyorum seni. Noldu ? " Kağıdı buruşturup defterimden ufak bir parça kopararak yazdım. ' Gerçekten önemli bir şey yok. ' Yazıp ona verdiğimde defterinden bir kağıt koparıp katlamaya başlamıştı. Anlamsız bakışlarla ona baktığımda o, elindeki kağıdı bitirip bana uzatmıştı. Yaptığı şeye baktığımda göz devirdim. Külah yapmıştı. Üstüne de ' Külahıma anlat. ' yazmıştı. Omuz silkip defterime ders notu almaya devam etmiştim. Onlara bir şey söylemekten olabildiğince kaçacaktım. Ders hocanın hiç ara vermeden anlatması sayesinde kafamı dağıtmamı sağlarken hızlı geçmesini de sağlamıştı. Zil çaldığında Ahmet ve Emre bizim tarafımıza dönmüşlerdi. " Biz Asel 'le hocanın yanına gidiyoruz. " Demişti ve ben ne olduğunu anlamadan bileğimden çekip kenara çekmişti. " Bu aralar çok fazla şey dönüyor. Çok şey saklıyorsun Asel. " Gözlerine bayık bayık bakmaya başladım. " Ne saklayabilirim Melisa ? " Zamanında çok bağırmıştım. ' Beni anlayın. ' diye yalvarmıştım. Sesim kısıktı artık, hep böyle olacaktı. Ben söylemeden bir şeyleri onlar anlasınlar istiyordum. " Tahmin edebiliyorum. Yaşadığın şey zordu biliyorum. Ama kendini kapatırsan rahatlayamazsın. " Evet, onlarla konuşmaya ihtiyacım vardı ama şuan değildi. Tüm olayların başında onlar da vardı. Ben kendimi sakinleştirdikten sonra onlara gerek kalmamıştı. Ve asla ne yaşadığımı tahmin dahi edemezlerdi. " Melisa. " Diye mırıldandım. Ve devam ettim. " İyiyim ben. O günden sonra çok daha iyiyim. " Gülümseyip kolumu sıvazlamıştı. Hayır, Asel hayır. Herkesten iğrenemezsin, herkes sahte diye düşünüp arkadaşlarından uzaklaşamazsın. Zihnimde kendime sürekli olarak bu sözleri fısıldıyordum. Hatırlamak iyi geliyordu. Kendimi ikna etmeye çalışıyordum. İyi olmak zorundaydım. Kurtarıcım olan zil tekrar çaldığında sınıfa döndük. Dersler aynı şekilde geçerken son derse gelmiştik. Tarihti. Hoca sınıfa girip yoklama aldıktan sonra herkese tek tek göz gezdirmişti. Gözleri bende, Melisa 'da, Ahmet 'te ve Emre 'de durduğunda konuşmuştu. " Gençler grubunuz geri dönmüş hayırlı olsun. " Serdar Hoca'yla grubumuz çok yakındı. Daha doğrusu eski grubumuz çok yakındı. " Sağolun hocam. " Dedi Ahmet gülümsemeye çalışarak. Herkes yıpranmıştı. " Serhat 'ın okul değiştirmesi kötü olmuş olmalı. Çok iyi arkadaştınız. " Nefes almaya çalıştım. Nefesim boğazıma takılıyordu. Kendimi sıktım. Belli etme Asel, güçlü ol. Emre bana bakıp iç geçirirken hocaya bakıp ters bir tonla cevap vermişti. " Çok üzüldük hocam. Büyük talihsizlik gerçekten. " Serdar Hoca bu konunun üzerinde daha fazla durmamıştı. Ama bize hatırlattığı konu yüzünden o anlat sürekli zihnimde dolanıyordu. Başımı ovaladım. Kafamı Serdar Hoca 'nın anlatmaya başladığı derse vermeye çalıştım. Nefes almayı denemiştim. Başaramamıştım. Yavaşça elimi kaldırıp lavabo için izin istedim. Kızlar tuvaletine girip kapıyı ardımdan kapattım. Sesli bir biçimde nefes almaya çalışmıştım. Elimi mermere koydum. Beynimde sesler yankılanıyordu. Eski sesler beynimde yankılandıkça kulaklarımı kapattım. Dayanamıyordum. Yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. " Nolur silin beynimden. Nolur. " Diye fısıldayarak sürekli sayıklıyordum. Bir yandan da daha sert biçimde kulaklarımı kapatıyordum. Biz bunları yaşamamalıydık. Bir süre ağlayarak rahatlamaya çalıştım. Biraz olsun sakinleştiğimde dizlerimi kendime çekmiştim. Başımı dizlerime yaslarken derin derin nefes alıyordum. Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Kendimi bir nebze de olsa iyi hissettiğimde ayağa kalkmıştım. Aynadan kendime baktım. Saçlarımı toplayıp yüzümü yıkadım. Yüzümü kuruladıktan sonra saçlarımı açıp ellerimle düzelttim ve olabildiğince şekil verdim. Aynaya son bir kez bakarken solgun gözlerime inat gülümsedim. Buruk gülümsemem suratımda yayılırken hızlı adımlarda tuvaletten çıkmıştım. Sınıfa ilerleyip kapıyı çaldım. " Gel. " Cevabını duymamla sınıfa girmiştim. Sırama oturup kafamı koluma yasladığımda Melisa kolumu okşamıştı. " İyi misin ? " Diye fısıldadığında başımı salladım. Hoca savaşları anlatmaya devam ederken zil çaldığında hızlıca çantamı toparlamaya başlamıştım. " Asel nasılsın ? " Diyen Emre 'ye gözlerimi çevirdim.Bugün bu soruyu kaçıncı duyuşumdu bilmiyordum ama duymaktan bıktığım kesindi. " İyiyim. Sen ? " Dediğimde alayla gülmüştü. " İyi olsan bizden uzaklaşmış olmazdın. Sen kimi kandırıyorsun Asel ? Bizi sensiz bırakarak ne yapmaya çalışıyorsun ? Seni de mi kaybedelim istiyorsun ? " Göz devirip sinirle nefes verdim. " Hiçbir halt yapmaya çalışmıyorum Emre. Gitmem gerek meşgulüm. " Deyip cevabını beklemeden yanlarından sıyrıldım. Açıklama yapmaya, uzun uzun anlatmaya ve anlaşılmaya çalışılmaya mecalim yoktu. Arka merdivenlerden kimseye görünmeden bahçeye inmiştim. Babam şirketten çıkmış olmalıydı. Oyalanmam gerekiyordu. Yangın merdivenine çöküp ayaklarımı uzattım. Gözlerimi kapattım. Kendimi dinlemeye ihtiyacım vardı. Benim kendimi çözmeye ihtiyacım vardı. Telefonum çaldığında yutkundum. Babam arıyordu. Acıyan boğazımı yumuşatmaya çalışırken konuşmuştum. " Efendim baba. " Dedim ayaklandığımda. Okulun ön kısmına doğru yürümeye başlamıştım. " Çıktın mı kızım ? Kapının önündeyim. " Çantamı iki koluma da geçirdim. " Çıktım baba geliyorum. " Okul kartımı turnikeden geçirirken açık otoparktaki arabanın önünde oturarak bekleyen babamı gördüm. Şirketimiz vardı, bu yüzden babam istediği zaman işten çıkabiliyordu. Yanına gittiğimde çantamı açtığı arabanın içine attıktan sonra elini omzuma atmıştı. " Günün nasıl geçti güzelim ? " Omuz silktim. " Orta gibiydi baba. Neden burada durduk ? " Eliyle yolu gösterdi. Yavaşça mağazaların ve kafelerin olduğu caddeye doğru yürümeye başlamıştık. " Bir iş toplantım var. Senin de benimle gelmeni istiyorum. " Dediğinde sıkıntıyla iç geçirdim. Toplantıları pek sevmezdim. Tanıdığım insanlarla bile aram soğukken tanımadığım insanlarla yakın olmayı kaldıramıyordum. Yeni insanlar tanımak benim için korkunç bir şeydi. Babamı kırmamak için peşinden ilerlemeye başladığımda beni ne beklediğini bilmesem de ne olursa olsun hoşuma gitmeyecek şeyler olduğunu biliyordum.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.6K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook