bc

Dayan Yüreğim Yıkık Bir Aşk Hikayesi

book_age16+
935
FOLLOW
3.3K
READ
dark
drama
comedy
sweet
heavy
serious
mystery
spiritual
like
intro-logo
Blurb

Masumdum bir zamanlar saftım belki de. Severdim insanları koşulsuz şartsız sadece insan oldukları için severdim. Bir gün on sekizime girmeden babamın erken vedası ile büyüdüm. Annemin ikinci evliliği ile yıkıldım. Yıkılmış olan bu döngü hayatımın kabusu iken ruhuma işleyen o soluk yeşil gözler sonum oldu.

Dayan dedim kendi kendime. Dayan yüreğim...

chap-preview
Free preview
Bölüm. 1
İyi okumalar dilerim... Sibel Ateş'ten anlatım... Başlangıç... Küçükken en çok düşüp dizlerimizin yara almasından korkardık değil mi? Keşke en büyük korkularımız hep masum bir çocuk iken ki gibi saf kalabilseydi. Her geçen saniye saatleri, saatler günleri, günler ayları derken ne ara bu yaşa geldik diye sorarız kendimize. Aylar gün gibi, yıllar su gibi geçti hayatımda. En çok ailemle mutlu iken artık onlar bile mutluluğumun kaynağı olamıyorlardı. Büyümüş ve hayatın o çirkin yüzü ile karşılaşmıştım. Diyorum ya hem o masum küçük bir kız çocuğu gibi kalabilseydim. Hayatımda sahip olduğum o esmer ama deniz mavisi gözlere sahip erkek bebeğimle yaşayabilseydim. Maalesef büyüyorduk, büyüdükçe ihaneti tadıyor, kendi duygularımız altında ezilsek de yaşamaya devam ediyorduk. Çünkü mecburiyetler her birimizin ayağına birer pranga şeklinde kilitlenmiş ve yaşamaya mecbursun diye bağırıyordu. On altı yaşında tanışmıştım aşkla. Okulun azılı bela diye tarif ettiği lise öğrencisiydim. Kötü bir sınav gününü geride bıraktıktan sonra babamın zorla beni kayıt ettirdiği servise binip evime ulaşmıştım. Servisten inip evime yürümeye başladığım o sırada yaklaşık yedi sekiz metre uzağımda bir genç yüzüme doğru gülümsüyordu. Hayatımda ilk kez yanaklarımın domates gibi kızardığını hissettim. Kalbim boğazımda atıyordu, o an o kadar çok korkmuştum ki sanki ağzımı açsam kalbim fırlayacak gibi gelmişti. Üstünde gri uzun kollu ince bir sweat altında ise buz mavisi kot pantolon. Esmerdi, teni o batmaya hazırlanan akşam güneşinde öyle bir parlıyordu ki o kısacık anda gözlerim kamaşmış sanki dünyanın en değerli hazinesinin sandığı açılmış gibi hissettim. Gözlerimi kısıp yüzüme yerleştirdiğim tebessümle ilerleyip apartmana doğru yürüdüm. Ayaklarım bana ihanet eder gibi onun yanına götürürken kendimi frenleyerek apartmanın önüne doğru adımladım. Öyle bir kokusu vardı ki hayatımda ilk kez başka bir erkeğin ten kokusunu bu denli hissetmiştim. Utanç içinde başımı öne eğip apartman kapısının önünde durdum. Elimi zorlukla dairemize ait olan zile çıkartıp bastım. Kısa bir süre sonra "kim o?" diyen anneme "b-benim anne" demiştim kekeleyerek. Ben öylesine hırçın, değim yerindeyse çirkef olan ben, o an sesimi bile kayıp etmiştim. Bir anda sırtımdan damlayan terleri hissedip açılan apartman kapısından içeri paldır küldür girip elimi göğsüme koyarak derin derin nefesler almaya başladım. O kadar canım yanmıştı ki neden bu acıyı hissetmiştim, ya da neden nefes almayı bu kadar ertelemiştim anlamadım. Asansör yardımı ile dairemizin bulunduğu kata çıkıp koşar adım eve ayakkabılarla girmiştim. Annem şaşkınca "ne oldu kızım? Yanakların al al olmuş neyin var?" dediğin de anlam veremedim. Annem endişe ile yanıma gelip ellerini yüzüme yerleştirip "kızım yanıyorsun sen" dediğin de şaşkınlıkla kaşlarımı havalandırmıştım. Ayakkabılarımı çıkartıp "bir şeyim yok annem dinleneyim geçer" dedim. Annem "sen hemen ılık bir duş al ben sana bir tarhana çorbası kaynatayım" demiş ve koşar adım mutfağa gitmişti. Her şey ne kadarda masum duruyor değil mi? Hiçbir şey bu kadar masum kalmayı başaramadı... ****************** Yıllar önceydi bu tatlı heyecanım. Tam on üç yıl önce tatmıştı kalbim sevdiğimi zannettiğim adamın aşkını. Ama sadece zannetmiştim. Yıllar geçti, büyüdüm, serpildim ve çok güzel bir kadın haline geldim. Büyüdükçe insanların hainliğini, kahpeliğini gördüm ve yaşadım. En yakınlarım gitti ilk önce, ardından dost dediğim insanlar yaktı canımı. Hayat maalesef bu kadar acımasızdı. Olduğum her noktaya dişimle tırnağımla gelirken ayağımı kaydırmak isteyen bir çok insanla karşılaştım. Bir kadın olarak iğrendiğim en kötü olay ise fazla para, biraz daha rahat yaşam sağlamak adına patronumuzla birlikte olan çalışma arkadaşlarımın rezilliğiydi. Yakışıklı bir adamdı patronum, her kadının içini titretecek kadar yakışıklı ve karizmatik. Simsiyah saçları, yanık buğday teni ve soluk yeşil gözleri ile fazla çekiciydi. Vücudu oldukça fit giydiği her takım elbise inanılmaz yakışıyor ve göz kamaştırıyordu. Evet bir kadın olarak ondan etkilenmem çok normaldi. Fakat serseri tavırları, her kadını yatağına atabilirim havaları bu kadar güzelliği yok ediyor ve midemin bulanmasına sebep oluyordu. Derin bir nefes alıp elimdeki işi yetiştirmeye çalışırken "Sibel Oğuz bey seni odasına çağırıyor" diyen Hale'nin sesi ile bakışlarımı ona çevirdim. Tebessüm ederek "peki canım" dedim ve zarı zoruna yetiştirdiğim satış dosyalarını elime alarak seri adımlarla yürümeye başladım. Yönetim katına geldiğim de Bahar hanım yine yerinde yoktu. Odaya girdiğim de umarım onu yine Oğuz beyin tepesinde görmem. Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Kısa bir süre sonra "gel" komutunu işittiğim de yavaşça kapıyı açtım. İçeri girdiğim de yine kaşları çatık bir vaziyette duran Oğuz bey ayağa kalkıp "toplantı masasına geç" diyerek emir verdi. Hiçbir tepki vermeden hızlıca toplantı masasına geçtim ve elimdeki üç dosyayı da hızlı bir şekilde sırasına göre masaya yerleştirip açtım. Oğuz bey "ne durumda?" diye sorduğun da boğazımı temizleyip "Oğuz bey son üç aylık tablomuz oldukça iyi durumda. F&G Gurup olarak %70'lik bir kar söz konusu. Fakat Serkay beyin himayesinde olan D&Z yapı maalesef son üç ayını ucu ucuna götürüyor. Yapılan yatırımların yanlış ve doğru hamleler olmadığını dile getirsek de Serkay bey bu konuda yapılan hiçbir uyarıyı dikkate almıyor maalesef. Elimde olan yetki de takdir edersiniz ki kısıtlı bu sebeple işler beni aşıyor" dedim. Oğuz bey dikkat ile beni dinleyip "Sibel bu gün finans müdürü olarak son görev günün" dediğin de ağırca yutkundum. Başımı sallayıp "peki Oğuz bey" dediğim de "yarından itibaren benim kişisel asistanım olacaksın. Şirket ve özel ne işim varsa bunların hepsini sen yürüteceksin. Seyahatlerde dahil yanımda olacaksın" dediğin de oldukça şaşırmıştım. Oğuz bey "anlaşıldı mı?" diye sorduğun da ister istemez "affedersiniz peki Bahar hanım?" dediğim de Oğuz bey hiddetle ayağa kalkıp "sana görevlerini söyledim ve anladın mı diye sordum" dediğin de masadaki dosyaları toplayıp "amacım sizi kızdırmak değildi kusura bakmayın. Yarın işimin başında olurum" dediğim de "güzel şimdi kalan işlerini toparlayıp Mehmet beye çıkışa kadar teslim et" dedi. Başımı sallayıp "peki efendim" diyerek kapıya doğru yürüdüm. Oğuz bey "Sibel" dediğin de arkamı dönüp "buyurun Oğuz bey" dedim. sıkıntılı bir nefes alıp "bana sade bir kahve yapar mısın?" dediğin de başımı sallayıp odasında bulunan özel mutfağına yürüdüm. Elimdeki dosyaları mutfak tezgahının kenarına bırakıp kahve makinesini elime alarak istediği kahveyi yapmaya başladım. Fincan kahveyi döküp yanına soğuk limonlu su ilave edip tepsiye yerleştirdim. Tepsiyi elime alıp kapıya yöneldiğim de Oğuz beyin kapıya yaslanıp beni izlediğini fark ettim. İrkilerek "korkutunuz" dedim. Oğuz bey tebessüm edip "limonlu sevdiğimi nereden biliyorsun?" diye sorduğun da tebessüm edip "Bahar hanım daha önce bahsetmişti. Ben de aromalı sular içmeyi seviyorum" dediğin de başını salladı. Birlikte odaya geçip kahve servisini yaptıktan sonra tekrardan mutfağı toplayıp dosyalarımı elime alarak odaya geçtim. Derin bir nefes alıp "Oğuz bey başka bir isteğiniz yoksa işimin başına döneyim?" diye sorduğum da başını sallayıp "gidebilirsin kahve için teşekkür ederim" dediğin de yine tebessüm ederek "afiyet olsun" dedim. Seri bir şekilde odadan çıkıp kendi katıma geldiğim de Mehmet odamda beni bekliyordu. Tebessüm edip "kusura bakmayın Mehmet bey sizi beklettim" diyerek masama geçip koltuğuma oturdum. İşleri toparlayıp Mehmet beye teslim ettikten sonra aynı departmanda çalıştığım iş arkadaşım Merve "hayırlı olsun Sibel altın yola giden masaya oturmuşsun" dediğin de anlamsızca yüzüne baktım. Kaşlarımı çatarak "altın yol?" diye sorduğum da ukala bir tavırda kıkırdayıp "Oğuz Dağhan'ın yatağı" dediğin de vücudumdaki tüm kan yüzüme toplanmıştı. Sinirden kudururken "neden bahsediyorsun Merve? Bu nasıl kendini bilmezlik? Yıllardır birlikte çalışıyoruz hiç mi tanımadın beni?" diye hiddetle sorduğum da Merve "kızım bu masum ayaklarını bırak artık. Senin de gözün o adamda ne diye saklıyorsun?" dediğin de "KENDİNE GEL TERBİYESİZ" diye bağırdım. Bu sesin benden nasıl çıktığını dahi anlam verememiştim fakat öfke bedenimi öyle bir sarmıştı ki, yıllardır birlikte çalıştığım iş arkadaşımın beni böyle iğrenç bir şekilde itham altına sokması gururumu kırmıştı. Hale "Sibel sakin ol lütfen. Merve sen de defol işinin başına" dediğin de "MERVE SOYDAN KOVULDUN" diye kükreyen Oğuz beyin sesi yankılandı bulunduğumuz katta. Arkamı döndüğüm de o kadar öfkeli bir adam görmüştüm ki yüzüme toplanan kan iliklerimden çekilmişti adeta. Merve "doğruları söylediğim için mi kovuluyorum?" diye sorunca "hayır yatağıma girmek, daha fazlasını arzuladığın için. Bir kez daha söylemeyeceğim defol" diyen Oğuz beyin söyledikleri ile daha da yerin dibine girmiştim. Merve sinirle katı terk ederken Hale üzgün bir ifade ile yüzüme bakıp odasına gitti. Ben de utanç için de "Oğuz bey ben, böyle bir şeye neden olmak istemezdim" dediğim de tok bir sesle "yarın saat sekizde masanın başında görevinde ol" dedi ve sert adımlarla asansörlerin bulunduğu alana doğru yürüdü. Titrek bir nefes alıp Hale'nin yanına giderek gözlerimde biriken yaşları bir bir bıraktım. Mehmet bey ve Cansu'da odaya gelip beni teselli etmeye başlamışlardı. Hale "iç şu suyu canım. Dört yıldır birlikte çalışıyoruz. Senin nasıl bir kız olduğunu hepimiz biliyoruz merak etme. Oğuz bey de çalışkanlığını, prensibini gördüğü için sana bu görevi verdi. Sabah toplantıda bu konu konuşuldu ve Oğuz bey tereddüt etmeden seni seçti. Üzme artık kendini lütfen" dediğin de hala daha yaşlar akıyordu gözümden. Derin bir nefes alıp "benim gözüm falan yok o adamda. O sadece benim patronum neden bana böyle çirkin bir şeyi yakıştırdı?" diye sorduğum da Cansu "neden olacak kıskançlığından safım benim. bu şirketteki en güzel kızlardan birisin. Fark edilmemen imkansız Sibel. Hadi artık altında bir neden arama. Onun hakkını Oğuz bey layığıyla verdi zaten" dediğin de başımı öne eğdim. Mehmet bey "bak Sibel şuan aranızda en büyük benim. Kırk sekiz yaşında tecrübe kazanmış bir adam olarak söyleyeceğim bu şirkete geldiğinden beri çizgini asla bozmadın. Hatta o kadar azimli ve hırslı çalıştın ki bugün koca holdingin tek varisi ve sahibi olan Oğuz beyin kişisel asistanı oldun. Artık kendini bilmez bir kadının laflarını kafana takmayı bırak. Bir an önce kendine gel ve yapman gerekenleri yap" dedi. Başımı olumlu anlamda sallayıp "hepinize çok teşekkür ederim" diyerek ayaklandım. Acele ile ortak kullanılan bayanlar lavabosuna girip akan makyajımı düzeltip biraz da yanaklarıma su serptim. Tekrardan lavabodan çıkıp acele ile artık eski odama yürüyüp kalan eşyalarımı alıp Mehmet beye iyi akşamlar dileyerek odadan çıktım. Hale "gel hadi birer kahve içelim" dediğin de başımı sallayıp "çok iyi olur. Bu kadar sıkıntının üzerine bir de o ayyaş adamla uğraşmak istemiyorum" dedim. Hale sıkkın bir nefes verip "nasıl katlanıyorsun bunca sıkıntıya? İnan yerinde olmak istemem" dediğin de dudaklarımı büzdüm. Annem aslında onu o kadar çok severdim ki ta ki babamı kayıp edene kadar. Lise son sınıfta babam geçirdiği bir trafik kazası sonu vefat etmişti. Bekli de hayatım da aşık olduğum terk erkek olarak kalacak olan adamı da erkenden kayıp etmiştim. Annem iki sene sonra evlenmek istediğini dile getirdiğin de şaşırmıştım. Çünkü öylesine bir aşk vardı yaşadıkları buna ihanet edeceği aklımın ucundan geçmezdi. Babamdan kalan bir ev ve bir yazlığımız vardı. Dayımın çocukluk arkadaşı olan Asım abi ile evlenmişti annem. Ardından elde avuçta kalan ne varsa onun kumar ve alkol sevdası ile yitip gitmişti. Üniversite yıllarında yapmadığım iş kalmamıştı. Sokakta gazete satmak, ev temizliklerine gitmek, anketörlük, garsonluk daha aklıma gelmesini istemediğim bir çok iş. Para olmadığında, içki alınmadığın da hem annem, hem de ben öyle bir dayak yiyorduk ki üniversite son sınıfta tez hazırlığı yaptığım o dönemde çalışmamıştım. Benden para alamayınca hırsını sol kolumu kırarak çıkartmıştı. Şimdi ise aldığım maaşın yarısını onun eline veriyor, diğer yarısı ile de evin kirasını karşılıyordum. Annem olacak kadın da ev temizliklerine gidip elektrik su ve diğer ihtiyaçları karşılıyordu. Aylık gıda alışverişini de şirketin verdiği yemek kartının içinde bulunan meblağdan yarısını kullanarak yapıyordum. Öylesine sıkıntılı bir yaşamdı ki anneme defalarca 'boşan ben sana bakarım' desem de 'bırakmaz peşimizi canını yakar kızım' deyip konuyu kapatıyordu. Dişlerimi sıkıp Hale'nin yönlendirmesi ile bir kafeye oturduk. Sade birer kahve söylediğin de "nasıl başa çıkacağım bu adamla?" diye sordum. Hale ne sormak istediğimi anlamış bir şekilde "Sibel senin yerinde başka bir kız olsa çoktan kaçardı bu memleketten. İnan ki kendimi senin yerine koyup düşünemiyorum bile. Sadece anneni ikna etmen gerekiyor" dediğin de sıkıntı ile başımı salladım. Kahveler geldiğin de "aman ne olursa olsun" diyerek çantamdan sigara paketimi çıkartıp bir dal aldım. Dudaklarımın arasına alıp ucunu yaktıktan sonra derince içime çektim. Ne yaparsam yapayım hiçbir değişmeyecekti. Bazı insanların kaderi gibi kanıda acı olur. Benimde hem kaderim acıydı hem de kanım. Hayata sadece çalışmak için gelmiş bir asalak gibi hissediyorum kendimi. Aşk, sevgi o kadar uzak ki ihtimal dahi veremiyorum. Hangi kız evladı benim gibi bir hayata sahipken gelinlik hayali kurardı ki? Başımı sağa sola sallayıp "beni bırak Hale, benden bir bok olmaz. Sen anlat Serkay bey ile nasıl gidiyor?" diye sorduğum da gözleri sulanmıştı. Hale "ver bir sigara bende yakayım" dediğinde kaşlarım havalanmıştı. Acele ile bir sigara alıp yaktıktan sonra "dün gece geç çıktım şirketten. Eve geçtiğim de aradım. Birkaç çalıştan sonra bir kadın açtı telefonu ve duşta olduğunu söyledi" dedi. Şaşkınca gözlerim ardına kadar açılmıştı. Hale "sabaha kadar ağladım, Sibel o benim ilkimdi" dediğin de gözlerimi sıkıca yumdum. Derin bir nefes alıp "neden Hale?" diye sorduğum da kırgın gözleri ile gözlerimin içine bakıp "aşık oldum" dedi. Sonra dudaklarına acı bir tebessüm, gözlerine de koca bir sis yerleşerek "defalarca aradı ama açmadım. Mesajlar attı ama okumadan sildim. Söylesene hangi açıklama kırılan güveni yerine geri getirebilir ki?" diye sorduğun da sıkıntı ile başımı sallayıp elimdeki sigaradan derin bir nefes aldım. Hale "boş ver canım bazen hayatı öğrenmek böyle acı olaylardan geçiyor sanırım. Tek başıma yaşıyorum, küçük biri değilim bir ay sonra tam otuz yaşına gireceğim. Bu zamana kadar bendeydi şimdi aşık olduğum adamla bunu yaşadım diye üzülecek değilim. Sadece böylesine terk edilmek canımı yakıyor. Bir gecelik ilişki değildi yaşadığımız yedi aydır birlikteydik ve her gece benimle uyuyan bir adamdı. Anlayamıyorum bana bunu neden yaşattı anlayamıyorum" dedi. İç çekerek yüzüne bakıp "ne olursa olsun dinle onu. Mantıklı bir açıklama olmasa da dinle, ayrılık olacaksa bile içinde bir cümle kalmadan bitir" dedim. Hale yaşlı gözlerle gözlerimin içine bakıp "yarın zaten kurul toplantısı var el mecbur karşılaşacağız" dediğin de tebessüm ettim. Kahveleri bitirip ayaklandığımız da bu sefer hesabı ben ödemiştim. Hale "gel buraya seni şıllık ablanım ben senin" dese de kahkaha atarak "hayır o çimdiği bir daha yiyemem" dedim. Hale kıkırdayıp "gel hadi en azından eve bırakayım seni. Hava soğuk bir de otobüslerle uğraşma" dediğin de dudaklarımı büzüp yanına gittim. Gerçekten havalar oldukça soğumuştu. Sıcak geçen bir yazın elbette çetin geçen kışı olacaktı. Kasım ayının sonlarındaydık ve iliklerimize kadar donuyorduk. Hale'yi takip edip aracına yöneldiğim de telefonum çalmaya başladı. Araca binip telefona baktığım da annemin aradığını gördüm. Derin bir nefes alıp "efendim" diyerek yanıtladım. Annem "kızım neredesin? Baban seni soruyor" dediğin de "o adam benim babam falan değil anladın mı? Yoldayım birazdan evde olurum" diyerek telefonu yüzüne kapattım. Hale "istersen kapıda bekleyeyim seni yanına eşya alıp bana gel bu gece" dedi. Hiç düşünmeden "çok iyi olur Hale yoksa katil olacağım" dedim. Hale aracı çalıştırıp yola çıktığımız da hala daha sinir tepemdeydi. Yaklaşık yarım saat sonra evimizin önüne geldiğimiz de "çok bekletmemeye çalışacağım" dedim. Hale "sakin ol yeter ben beklerim sorun yok" dediğin de tebessüm ederek indim araçtan. Eve doğru yürüdüğüm de annem kapıyı çalmadan açmıştı. Elini yüreğine koyup "nerede kaldın kızım?" diye sorduğun da "çekil önümden" diyerek iteklemiştim onu. İçeri girip ayakkabılarımı çıkartıp salona geçtim. Asım denilen şerefsiz yine kurdurmuş çilingir sofrasını keyif çatıyordu. Beni görünce "gözlerim güzel görsün biraz. Nerede kaldın?" diye sorunca dişlerimi sıkıp çantamda olan parayı tepsinin içine attım. Asım kahkaha atıp "gel biraz baban seni sevsin" dediğin de hiddetle "SEN BENİM BABAM FALAN DEĞİLSİN" diye bağırdım. Annem endişe ile yanıma gelip "sus kızım" diyerek kolumu tutunca Asım "bırak kızı defol odana" diye kovalamıştı annemi. Derin bir nefes alıp "bu gece Hale'de kalacağım. Yarın kurul toplantısı var ve çalışmamız gerekiyor" dedim. Asım yavaşça ayağa kalkıp "sana odana defol dedim" diyerek annemi itekledi. Annem dengesini kaybettiğin de dişlerimi sıkıp zorla tuttum onu düşmesin diye. Asım "sen gel bakalım kızım babanın seni sevme vakti geldi" dediği an şokla gözlerimi açtım. Onu itekleyip kendimden uzaklaştırdığım da "ALLAH BELANI VERSİN SENİN" diyerek çıkış kapısına doğru hızla yürüdüm. Annem "gitme" diye inlerken başıma neler geleceği zerre umurunda değildi. Yere eğilip ayakkabılarımı elime aldığım gibi zor attım kendimi evden. Asım peşimden koşup kolumdan tutarken elinde kalın topuklu ayakkabıyı kafasına geçirip "DOKUNMA BANA" diye bağırdım. Hale araçtan inecekken "ÇABUK GİDELİM BURADAN" diye bağırım arabaya bindim. Hale son hızla gaza basıp mahalleden çıkarken hıçkıra hıçkıra ağladım. Allah kahretsin ya. Annem olacak kadı resmen bu gece beni o adama peşkeş çekecekti. İçimdeki nefret duygusu büyük bir öfkeye dönüşürken lanetler yağdırdım kaderime. Hale çıtını çıkartmadan sadece hızlı bir şekilde aracı kullanırken ayağımda olması gereken ayakkabılar kucağımda öylece ağlıyordum. Araç Hale'nin evinin bulunduğu sitenin otoparkına girdiğin de derin bir nefes alıp kucağımda olan ayakkabıları ayağıma zorlukla giydim. Hale "sakinleş canım sen gitmeyi düşünsen de ben bırakmam bundan sonra seni" dedi. İçimdeki ağlama isteği kabarırken "şşttt yukarda şarap eşliğin de bol bol ağlarız kuzum. Hadi bakalım evimize gidelim" dediğin de minnetle baktım yüzüne. Birlikte araçtan inip site güvenliğini geçip apartmana girdiğimiz de asansöre doğru yürüdük ve şansımıza zemin katta bulunan asansörün açılan kapısından içeri girip on birinci katın düğmesine bastı. Derin bir nefes alıp usulca ağlarken Hale "hadi Sibel kendine gel biraz" dedi. Başımı kaldırıp "beni sevmek istedi" dediğim de kolumdaki eli donup kalmıştı. Gözlerimi sıkıca kapattığım da asansör durmuştu. Hale "hadi eve girelim bir duş al, sonra en başından anlatırsın olanları" dedi. Eve girip hemen banyoya atmıştım kendimi. Sıcak suyun altında öylesine ağlamıştım ki boğazım ağrıyordu hıçkırıklarımı yutmaktan. Tüm vücudumu özellikle tuttuğu kolumu defalarca kez yıkayıp Hale'nin verdiği bornozu giyip kuşağını önümde bağladım. Banyodan çıkmadan önce çıkarttığım tüm kıyafetlerimi kapının arkasında bulunan kirli sepetine atıp dışarı çıktım. Salona doğru yürüdüğüm de Hale "ohh mis gibi kokmuşsun canım. Buraya kadar geldi kokun" dediğin de yüzümde bir tebessüm belirdi. Çekinerek "Hale ben yanıma kıyafet alamadım canım. Olanları da kirli sepetine attım" dediğin de "saçmalama be kızım. Yatak odasına geç yatağın üzerine senin için hiç kullanılmamış iç çamaşırları ve gecelik çıkarttım" dedi. Mahcupça yüzüne bakıp "çok teşekkür ederim" diyerek koridorun en sonundaki odaya yürüdüm. Benim için çıkarmış olduğu iç çamaşırlarını ve geceliği giyip bornozu tekrardan banyoya götürerek askılığa astım. Seri adımlarla salona geçip tekli koltuğa oturup "duş iyi geldi" dedim. Hale bir kadeh kırmızı şarap koyup bana uzattığın da "hadi bakalım dökül" demişti. Ben de derin bir nefes çekip baştan sona ne varsa her şeyi tek tek anlatmıştım. Hale öfke ile "Allah'ın belası şerefsiz herif" diyerek öfkesini kusmuştu. Derin bir nefes alıp "Hale o evden eşyalarımı bir şekilde almam gerekiyor. Ayrıca şimdilik eşyalı bir ev tutmalıyım" dedim. Hale "canım benim ev arkadaşım olabilirsin" dediğin de "canım senin de bir kurulu düzenin var. Ayrıca şuan Serkay bey ile bu durumdasınız ama yarını hiç birimiz bilemeyiz" dediğim de "senden değerli değil hiçbir şey tatlım. Bunları dert etme sakın. İçeride boşta olan oda var. Kendi zevkine göre bakarsın bir şeyler. Eşyalarına gelince yarın bizim Ozan ile gidelim evine ne olur ne olmaz" dediğin de sıkkın bir nefes verim başımı salladım. Biraz daha konuştuktan sonra misafir odasına geçip yorgunca bedenimi yatağa bıraktım. Yarın sabah yeni görevim başlayacaktı ve en kötüsü yarın ki yönetim kurulu toplantısında ben de görev alacaktım. Sıkıntı ile nefes verip gözlerimi kapattım. Bir süre sonra uyku beni esir almaya başladığın da tek düşünce ise bundan sonra neler yaşayacağımdı. *** Sabah Hale'nin sesi ile uyanıp acele ile banyoya gidip elimi yüzümü yıkamıştım. Sağ olsun yedekte neyi varsa her şeyini kullanmam için önüme çıkartmıştı. Diş fırçasına kadar. Hemen misafir odasına gittiğim de çıkardığı zümrüt yeşili kısa elbiseyi görünce "bu çok iddialı değil mi?" diye sordum. Hale "bugün ki toplantıda oldukça iddialı canım. Hadi acele et geç kalmayalım" dediğin de hemen üzerimi değiştirip saçlarımı sıkı bir balerin topuzu yapmıştım. Hale'nin yatak odasına izin alarak gidip "bana da ufak bir makyaj yapar mısın?" diye sorduğum da gülümseyerek "tabi ki fıstık" dedi. Pufa oturmamı sağlayıp "ah be kızım davul gibi şişmiş bu gözler" dediğin de iç çektim. Makyajımı tamamladığın da aynaya bakıp "Allah'tan hafif yap dedim Hale. Kızım bu nasıl bir makyaj?" diye sorduğum da tek kaşını kaldırıp "kaldır o poponu geç kalıyoruz" demişti. Salona geçip çantamın içinden çıkarttığım parfümü boynuma ve üzerime sıkıp "ben hazırım" diye seslendim. Hale "hadi canım çıkalım o zaman. Şirkette yeriz bir şeyler" dediğin de başımı salladım. Acele ile kabanımı üzerime giyip dünkü ayakkabılarımı da ayağıma geçirdiğim de "Sibel gerçekten çok güzel oldun" dedi. Tebessüm ederek yüzüne bakıp "teşekkür ederim canım benim ama sen kendi güzelliğinin farkında değilsin bence" dedim. Hale kıkırdayıp "sus be deli bunların hepsi Serkay bayin kudurması için asla değil" diyerek dil çıkardı. Kendimi tutamayarak kahkaha atıp dudaklarımı güçlükle birbirine bastırdım. Yine birlikte kıkırdayarak asansöre binmiş ve aşağı inmiştik. Dışarı çıktığımız da İstanbul'un kuru ayazı yüzüme vurmuş ve aldığım soğuk havadan bir saniye kadar nefesim kesilmişti. Derin bir nefes çektiğim de burnumun yandığını hissettim. Hızla araca yürüyüp bindiğimizde Hale hiç duraksamadan aracı çalıştırıp hızla sürmeye başladı. Sesiz geçen yolculuğumuzda çokta zaman kaybetmeden şirkete varmıştık. Aslında dört grup şirketinin bir arada yürütüldüğü holdingdi fakat biz F&G gruptan sorumluyduk. Tabi benim görevim bundan sonra sadece Oğuz beyin talimatlarına uyup programlarını ve özel isteklerini yürütmekti. Derin bir nefes alıp "bana şans dile Hale" dediğimde "şansa ihtiyacın yok tatlım başaracağından eminim" diyerek yanağımdan makas almış ve asansörden inmişti. Geri kalan sekiz katı stres içinde çıkarken yönetim katına geldiğim de seri bir şekilde asansörden inip hemen masama doğru yürüdüm. Bahar hanım masada eşyalarını toplarken oldukça kırgın görünüyordu. Hüzünle ona bakıp "günaydın Bahar hanım" dedim. Bahar hanım yüzüme bakıp zoraki bir tebessümle "günaydın Sibel hanım hayırlısı olsun" dediğin de elimi kolunun üzerine koyup "sizin için üzgünüm gerçekten" dediğim de derin bir iç çekip "böyle olması gerekiyordu Sibel hanım. İş hayatı hatayı kaldırmaz. Ben maalesef büyük bir hata yaptım" dediğin de şaşkındım. Bahar hanım "anlaşılan sizin haberiniz yok, olmasında zaten. O kadar çok utanıyorum ki" dediğin de "tamam ne olmuşsa olmuş yine de tebessümle ayrılın lütfen" dediğim de gözlerimin içine bakıp "benim yaşadığım yanılgılara sakın düşme Sibel, sana bir kadın tavsiyesi. Sakın gördüğün hiçbir şeye inanma" dediğin de ne demek istediğini düşündüm. Konu muhakkak Oğuz bey ile ilgiliydi ama ben sadece işimi yapacaktım hepsi bu. Yine de başımı sallayıp "merak etmeyin" dedim. Bahar hanımın bakışları arkama kaydığın da gözleri aniden dolmuş ve acele ile eşyalarını toplamaya başlamıştı. Başımı çevirip arkama baktığım da Oğuz bey haddinden fazla öfkeliydi. Boğazımı temizleyip "Günaydın Oğuz bey" dedim. Oğuz beyin bakışları beni bulduğun da çatık kaşlarla "odama gel" dedi. Hızlı adımlarla odasına girip kapıyı çarptığın da Bahar hanım "hemen kabanını çıkartıp şu siyah defteri ve kalemi al. Kahvaltı yapmadan önce mutlaka sert filtre kahve içer sakın unutma. Diğer geri kalan her şeyi masana yazılı bir kağıtta bıraktım. Hadi acele et git bir an önce" dediğin de "teşekkür ederim" diyerek kabanımı çıkartıp masamın kenarına koydum. Çantamı zaten acele ile yere iliştirmiştim. Hemen siyah kaplı defter ve bir kalem alarak seri adımlarla Oğuz beyin odasının önüne gidip kapıyı tıklattım. İçeriden "GEL" diye kükreme sesi gelince alt dudağımı dişlerimin arasına alarak odaya girdim. Oğuz bey oldukça öfkeliyken baştan sona beni inceleyip masanın önündeki koltuğu göstererek "otur" dedi. Boğazımı temizleyip "kahvenizi yapsaydım" dediğim de çatık kaşlarla yüzüme bakıp başını onaylarca salladı. Derin bir nefes alıp özel mutfağına geçtiğim de içimden dualar etmeye başladım. Sadece görevimi yapacağım ama bu adam daha ilk andan beni korkutup sindirmeyi başarmıştı. Kahve makinasına su koyup süzgecine de küçük kutular içinde bulunan sade kahveyi yerleştirdim. Beyaz porselen kahve bardağını alıp kahve makinasının altına koyup beklemeye başladım. Kısa sürede olan kahveyi Oğuz beye ikram ettikten sonra gösterdiği koltuğa oturup konuşmasını bekledim. Kahveden birkaç yudum aldıktan sonra sakinleşen Oğuz bey "görev tanımını öğrendin mi?" diye sormuştu. Başımı sallayıp "evet Oğuz bey Bahar hanım masama bırakmış" dediğim de yine kaşları çatılmıştı. Derin bir nefes alıp "her sabah geldiğim de bu kahveden içiyorum. Saat on da düzenli olarak kahvaltı yaparım. Genel olarak toplantılarım da saat on birden sonra programlanır. Senin pasaportun vardı değil mi?" diye sordu. Başımı sallayıp "evet Oğuz bey" dedim. Oğuz bey "güzel bundan sonra tüm seyahatlerimde bana sen eşlik edeceksin" demişti. Derin bir nefes alıp başımı sallayıp "ailen ile alakalı—" dediği an "Oğuz bey buda benim kırmız çizgim. Aile ile alakalı hiçbir konuda konuşmak istemiyorum. Ben bir bireyim ve İşimi yapmama engel hiçbir şey barınmıyor hayatımda" dedim. Oğuz bey dikkatle beni dinledikten sonra "çıkabilirsin" dediğin de ayağa kalkıp yavaşça kapıya doğru yürüdüm. Odadan çıkarken Hale heyecanla masamda beni bekliyordu. Odanın kapısını kapatıp yavaşça masama yürüdüm. Hale "nasıldı canım? Var mı heyecan hala daha?" diye sorduğun da derin bir nefes alıp "ilk çok korktum Hale. Oğuz bey çok gergindi özellikle Bahar hanımı burada gördüğü için. Sonra kahvesini içince gevşedi" dedim. Hale tebessüm edip "Serkay geldi" dediğin de "ee ne oldu?" diye sordum. Hale "yüzüne bakmadım ki, sadece beni böyle gördüğün de öfkeli soluklarını duydum o kadar" dedi. Başımı sağa sola doğru sallayıp "hadi toplantı odasına geçelim. Son düzenlemeleri yapmam lazım" dedim. Hale "ben gittim sen Oğuz beye söyle öyle gel" dedi. Sıkkın bir nefes alıp "tamam" diyerek başımı salladım. Seri adımlarla tekrardan Oğuz beyin odasının önüne gelip kapıyı tıklattım. Bu sefer daha sakin "gel" diyen ses heyecanımı bir nebze azaltmıştı. Kapıyı açıp "Oğuz bey izniniz olursa toplantı odasını düzenlemeye gideceğim" dediğim de "peki telsizi yanına al" dedi. Başımı sallayıp hemen geri çekilerek odanın kapısını kapattım. Soluk soluğa koşuşturmacanın ardından Oğuz beyin kahvaltısını da servis etmiştim. Tekrar odasına çağırıp boş olan kahvaltılıkları gösterdiğin de dişlerimi sıkıp tepsiyi alarak özel mutfağına geçip hemen bulaşıkları yıkayıp ortalığı temizledim. Tekrardan odaya geçtiğim de "toplantı başlamak üzere ben salona geçiyorum" dediğim de yüzüme bakıp "fazla hızlısın" dedi. Anlamayarak kaşlarımı çatıp "nasıl?" diye sordum. Oğuz bey yerinden kalkıp "daha çok yorulacağın günler olacak diyorum. Şimdiden bu kadar hızlı olma" dediğin de başımı sağa sola doğru sallayıp "işimi severek yapıyorum Oğuz bey. Bu benim inanın ki yavaş olan halim" dedim. Tebessümle yüzüme bakıp "o zaman işinin başına" dediğin de ben de tebessüm edip odadan çıktım. Toplantı salonuna geldiğim de derin bir nefes alıp yavaş yavaş gelen çalışanları ve diğer gurup şirketlerinin ortaklarını karşıladım. Hale yanıma gelip göz kırparak yerine geçerken Serkay bey burnundan soluyarak yerine geçmişti. Hale ile göz göze geldiğimizde ikimiz de bıyık altından gülmüştüm. Son olarak Oğuz bey de salona girdiğin de kapıyı kapatıp bende yerimi aldım. İnşaat şirketinin sorumlusu Emre bey "Oğuz her seferinde yanında bir afetle geliyorsun toplantılara. Bu sefer sütun tercih etmişsin" dediğin de Oğuz bey dişlerini sıkıp "herkes işine baksın" diyerek uyarmıştı. Hale çatık kaşlarla kendini bilmez o adama bakarken benim utançtan yanaklarım kıp kırmızı olmuştu. Derin bir nefes alıp "Mehmet bey finans raporlarını rica ediyorum" dediğim de Mehmet bey hemen ayağa kalkıp tüm sorumlulara dört firmanın da finans raporlarını dağıttı. Yine derin bir nefes alıp "F&G Gurup yılı neredeyse %70'lik bir kar ile kapatacak gibi duruyor. Tabi önümüzdeki ay ki veriler ne olur bunu bilemeyiz. Fakat D&Z yapı için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Serkay bey girilen ihalelerin sonucu her ne kadar başarılı olsa da sonuç olarak rakamsal veriler vasat seviyede. Yatırım kanallarının değişikliğini önermiştim fakat dikkate almadığınızı görüyorum. Bu hususlar çerçevesinde sizin ön görünüz nedir?" diye sorduğum da salonda nefes seslerinden başka bir ses duyulmuyordu. Serkay bey kollarını masaya dayayıp "ihaleler oldukça yüksek bir meblağda gerçekleşti. Biz 2019 yılını bu ölçüde kapatmayı hedefledik. Çünkü 2020 yılı içerisinde teslim edilecek olan inşaatlardan elde edilen yatırımlar nerdeyse üç yılın karını ortaya koyacak nitelikte. 2020 mart ayı itibari ile başlanacak ilk teslimatta kırk milyon türk lisası kadar bir kar elde edeceğiz. İstatistiğe vurursak yaklaşık yılık ilk dönemini %65 gibi bir rakamla kapatmış olacağız" dedi. Başımı olumlu anlamda salladığım da "bu veriler elinizde sağlam ise şuan ki tablo sadece durağan bir eylem olarak kalır. Peki acil kurtarım paketi hazır mı?" diye sorduğum da Serkay bey tebessüm edip "eğer ki planlarımız tersine sönerse de sadece karımızdan %2o'lik bir kayıp olur. Çünkü anlaşalar tamamen şirketin çıkarlarına dayalı olarak yapıldı" dediğin de tebessüm ederek başımı salladım. Bakışlarım Emre beyi bulduğun da donuk bir şekilde bakıp "evet Emre bey sizin çalışmalarınız?" diye sorduğum da "öğlen yemeğine çıkalım mı?" diye sormuştu dangalak. Bacağımın üzerinde hissettiğim el ile irkilirken bakışlarım yanımda sinirden kuduran Oğuz beye dönmüştü. Bacağımdaki baskı gittikçe artarken bu acıya dişlerimi sıkarak dayanmaya çalıştım. Başımı öne eğip elinin üzerine ellerimi koyup iteklemeye çalıştığım da baskı daha çok artmıştı. Oğuz bey "Emre senin için toplantı da, işte bitti. Defol" dediğin de hepimiz şaşkındık. Emre beyin ne kadar ukala, terbiyesiz bir tip olduğunu biliyorduk fakat Oğuz beyden böyle bir tepki kimse beklemiyordu. Emre bey sinirle odadan çıkıp kapıyı çarpınca bacağımın üzerindeki baskı bir anda kaybolmuştu. Toplantının geri kalanında başımı yukarı kaldırmadan sadece konuşulanları not almaya başlamıştım. Bacağım hala daha acırken bir an önce toplantının bitmesini diledim. Kısa bir süre daha konuşmalar devam ederken Oğuz bey "herkes çalışmasını bu bağlantıda yapıp Sibel hanıma iletsin. Toplantı bitmiştir çıkabilirsiniz" dediğin de güçlükle yerimden kalkıp evrakları topladım. Bacağımdaki acı gittikçe çoğalırken ağlamamak için kendimi zor tuttum. Hale "iyi misin canım?" diye sorduğun da başımı sallayıp "iyiyim canım merak etme" dedim. Başını sallayıp odadan çıkarken ben de evrakları elime alıp odadan çıkmak için bir adım attım fakat kolumdan tutulmakla olduğum yerde tökezledim. Bakışlarım kolumu tutan Oğuz beye yönelince "lütfen yeterince canımı yaktınız" dedim. Oğuz bey çatık kaşlarla "bir daha kısa elbise giydiğini görmeyeceğim" diyerek kolumu savurup odadan hışımla çıkmıştı. Arkasından sinirle yürüyüp masama geçtim. Toplantı notlarını bilgisayara aktarıp toplantıya giren her üyeye ve görevlilere attım. Bakışlarım bacağıma kaydığın da dehşete düşmüştüm. Sinirle soluk alıp ayağa kalktığım da bacağımın acısını yine kendini göstermişti. Dişlerimi sıkıp ecza dolabına doğru yürüyüp sandoz yazan kremi elime alıp arkamı döndüm. Çatık kaşlarla bana bakan Oğuz bey ile karşılaşınca onu es geçerek bayanlar lavabosuna doğru seri adımlarla yürüyüp içeri girdim. Kimsenin olmaması şansımken bacağımda oluşan morarma ve parmak izlerine lanetler yağdırdım. Sonuç olarak üzerimdeki elbise bana ait değildi. Bu tarz elbiseler giyen biride değildim. Gözümden yaş akarken sakince kremi bacağıma sürmeye başladım. Bir anda kapı hışımla açılında dudaklarımdan tiz bir çığlık çıkmıştı. Oğuz bey "siktir" diyerek lavaboya girip kapıyı kapatarak kilitlemişti. Şaşkınca gözlerimi açıp "ne yapıyorsunuz Oğuz bey? Çıkın lütfen biri gelse rezillik" dedim. Oğuz bey beni dinlemeden bir anda belinden tutarak lavaboya oturttu. Elindeki kremi alıp bacağımı inceleyerek sürmeye başladı. Şaşkınlığımı üzerimden atıp "bırakın lütfen" dediğim de öyle bir bakmıştı ki gözlerimin içine resmen küçük dilimi yutacaktım korkudan. Sıkkın bir nefes alıp "bir daha kısa elbise giymeyeceksin" dedi. Sesi o kadar sert ve ürkütücüydü ki sadece başımı sallamıştım. Kremle işi bitince lavabonun içine fırlatıp yüzünü daha çok yüzüme yaklaştırıp dişlerini sıkarak "yoksa morartmakla kalmam kırarım" dediği an nutkum tutulmuştu. İşte böyle başlamıştı her şey. Bir beladan kurtuldum diye düşünürken korktuğum adamın zalim aşkına yakalanmıştı yüreğim...

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.7K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook