bc

Kanlı Bedel Töre [+21]

book_age18+
48
FOLLOW
1K
READ
dark
family
drama
bxg
serious
kicking
musclebear
like
intro-logo
Blurb

🔞 Cinsel içerikler detaylıdır! Göz önünde bulundurarak okuyunuz‼️

*******

İçime her girdiğinde dudaklarından acımasız cümleler dökülüyordu; “Sakın seni seveceğimi sanma. Sen sadece istediğim zaman becereceğim bir kadınsın.”

Tekrar içime köklediğinde zevkle inledim. Kalbimi kırarken bana bu duyguları nasıl yaşatıyordu anlamadım.

“Sende beni seveceksin.” diye mırıldandım zorlukla.

“O dediğin hayallerinde bile olmayacak düşman kızı. Bu odaya sadece seni sikmek için gireceğim. Boş hayallere kapılma.”

Hareketleri hızlandı. Ellerimi bileğinden yakalayıp kafamın üzerinde birleştirdi. Onunda nefesleri düzensizleşmişti. Saçları anlına yapışmış şakaklarından ter damlaları dökülüyordu. Kalbim görüntüsü karşısında çırpınırken Korel hırlayarak yavaşladı. Ardından içime boşaldı.

Bu üçüncü birlikteliğimizdi. Hiçbirinde yanımda uyumuyordu. Öpüp yada koklamıyordu. Şimdi yaptığı gibi; içimden çıkıyor, üzerini giyinip odadan çıkıyordu.

Bu kez gitmeden önce yüzüme baktı. Yataktaki görüntümü kısa bir süre inceledi.

“Beni yeterince tatmin etmiyorsun. Ben uzanayım sen sik havasındasın amına koyayım. Sevişme hakkında tek bir bilgin yok. Bir şeyler öğren, yoksa ben başka bir şekilde öğreteceğim.”

Odadan çıkıp gittiğinde dehşet olmuşçasına arkasından baktım. Beklentisini karşılayamıyorsam yatağıma girmezdi. Delinin zoru bu olsa gerek.

“Manyak!” diye bağırdım arkasından. “Akıl hastası pislik!”

Ailesi yeterince üzerime gelmiyormuş gibi, birde Korel’in zalimliğine katlanıyordum. Çünkü mecburdum… Kana karşılık alınmış bir bedeldim. Ve karşılıksız aşkın gölgesinde çürüyüp gidiyordum.

chap-preview
Free preview
1. İlk Karşılaşma/ Seni Eğiteceğim
İnci Aksoy Nefesim kesilene kadar koştum. Dağ bayır demeden, dinlenmeden, nereye gittiğimi bilmeden koştum. Çünkü babam elime üç beş kuruş tutuşturup; “kaç kızım, arkana bile bakmadan git. Gerekiyorsa yok ol ama huzurla yaşa.” demişti. Onlardan kopmak ne kadar canımı yaksada direnememiştim. Dediğini yapmış konaktan ayrılmıştım. Uzun yıllardır süren kan davamız vardı. Aşiret liderleri barış için bir araya gelmişti ve bu yol, benim karşı aşirete verilmemele olacaktı. Gerekirse razı gelirdim, ailem için bunu yapardım. Hem onu seviyordumda. Lakin babam bunu asla kabul etmemiş; ‘Ölürüm yine vermem.’ demişti. Seviyorum dememiş kabul etmiştim. On dokuz yaşında Aksoyların en küçük ve tek kızıydım. Bu yüzden babam tarafından çok seviliyordum, bir kız çocuğu daha ne isterdiki… Artık bacaklarım zonklayıp beni taşımayacak kadar güçsüzleştiğinde gördüğüm çeşmenin yanına vardım. Kalbim davul gibi çarpıyor nefesim birazda olsa düzene giriyordu. Eğilip avucumu su ile doldurdum. İçmeye başladığım da boğazımdaki kuruluk yavaş yavaş yok olmaya başladı. Fazla zamanım yoktu, yaklaşık beş dakika soluklanıp kendime geldiğimde hızlı adımlarla yürümeye başladım. Karanlık çökmeden bir yer bulmalıydım. Karşı aşiret çoktan peşime düşmüştür diye tahmin ediyorum, çünkü konağa gelip barış yapmak için her yolu deneyeceklerdi. Ana yola çıktığımda araçlar vızır vızır geçiyordu. Elimi kaldırsam nasıl biri durur? Bir şey yapar mı? Korkusu içime işledi. Ama daha fazla burada kalamazdım. Şansım varsa adam gibi biri dururdu. Derin bir nefes alıp elimi kaldırdım. Birkaç tanesi geçip giderken sonunda biri yavaşladı. Duracak sanarken gazlayıp uzaklaştı. Arkasından sövüp tekrar elimi havalandırdım. Tam tamına on beş dakika sonra biri durdu. Simsiyah filmli bir araçtı. İçindekini görmedim, beklemeden hızla kapıyı açıp içine atıldım. Ne olursa olacaktı, buradan uzaklaşmalıydım. Derhal. Yan tarafıma bakmamla gözlerimin yuvasından çıkması aniden oldu. Donup kaldım, içimden ağzıma almadığım küfürler ederken karşımdaki adamın gözleri zaferle parıldıyordu. Korel Talay. Ailemden… Soykanlardan nefret eden adam. Karşı aşiretin büyük varisi. O benim sevdiğim adamdı. Bir dakika sonra şoktan çıktığımda kapının koluna yapıştım. Bunu tahmin edip hemen düğmeye bastı. Yutkunarak açmaya çalıştım ama kilitlemişti. “Nereye böyle düşman kızı?” Sorusuyla içim titredi. Sesi o kadar alaycı ve güzel çıkmıştı ki, istemsizce nefesimi tutup tekrar ona döndüm. Karşımdaydı, yüzü yakınımdaydı. Değişmeyen tek şey gözlerindeki nefretti. “Sana dedim sana! Kaçıyor muydun?” Tutuğum nefesimi bırakmayı akıl edip dudaklarımı ıslattım. “Şey.. ben.” “Sen ne! Ne sen ne! Konuşsana?” Bir anda bağırınca irkilerek kapıya yaslandım. Kendini ne sanıyordu da bana bağırıyordu? “Aç kapıyı.” dedim güçlü olmaya çalışarak. “Şansına küs. Benimle geliyorsun.” Aracı gazladığında öne doğru sertçe savruldum. Camdan uçacağımı sandığım an kocaman eli önüme geçti. Ardından o kalın ve insanı hipnoz eden sesi çarptı kulağıma: “Henüz ölmek için çok gençsin.” Geri çekilip hemen emniyet kemerini taktım. Kalbim heyecandan kuş gibi çırpınıyordu. Utandığım için yanaklarımda kızarmıştı. ‘Şuan imdat diye bağırman lazım İnci.’ Kaçırılıyordum. Kafama dank eden şeyle sonunda bağırabildim; “Bırak beni! İndir beni gelmiyorum bir yere!” Sesim aracın içinde yankılanırken ‘çok zalim’ diye bahsettikleri Korel’in yüzü buruştu. “Ne için kaçtığını ve şuan neden yanımda olduğunu biliyorsun. Salağa yatıp beni bırak diye boşuna bağırma. Aşkından ölüp geberdiğimi de düşünme, beni de delirtme!” Sesi buz gibiydi. Dudaklarımı bir birine bastırıp köşeme çekildim. On dokuz yıl boyunca ne babamdan nede abimlerden böyle bir azar işitmiştim. Bana ne el kaldırmış nede bağırmışlardı. Elbette bunun bir sebebi vardı; Annem ben daha on iki yaşındayken tokat atmış, üstüne birde bağırıp çağırmıştı. Sırf çamura bulaştımda kirlendim diyeydi. Kendimden fakir birisiyle oynadığım içindi. Kimine göre fazla varlıklı bir aileydik ve annem hep bununla ünlenip gurur duyardı. Bana vurduğundan ötürü üç gün boyunca yemek yememiş. İki hafta boyunca hiçbirisiyle konuşmamıştım. İnadım galip gelmiş, hepsini etrafım da muma çevirmişti. Şimdi ise bu kendini bilmez ağa bozuntusu, sürekli bağırıp azarlıyordu. Kirpiklerimin altından çaktırmadan bakmaya çalıştım. Çene kemikleri belirgin, dudakları kalın, burnu yüzüne uygun biçimli ve kirpikleri uzundu. Otuz yaşında olduğunu duymuştum. Pek göstermiyordu, karnındaki kaslar gömleğinden taşıyordu. Elbette bunu yaptığı düzenli sporlara borçlu olmalıydı. Bu yüzden genç gösteriyordu. Uzun boyu, geniş omuzları…her kızın hayal ettiği gibiydi. Karizmatikti. Hemde fazlasıyla. Galiba bu yüzden onu seviyordum. Yada aşıktım bilmiyorum. Adını duymak bile tüylerimi diken etmeye yetiyordu. Şimdi ise ilk defa yakınımda ve kokusu etrafımdaydı. Kömür karası saçları alnına düşmüş, bir kaç tutamı beyazlamıştı. Bu onu daha çekici gösteriyordu. “Beğendin mi? Eğer öyleyse sana bakacağımı düşünüp hayal kırıklığına uğrama. Hoşlandığım kriterleri karşılamıyorsun.” dedi acımasızca. Kafamı hemen önüme eğip parmaklarımla oynamaya başladım. Doğrusu, dedikleri kalbimi kırmıştı ama bunun olacağını bilmeliydim. Ben düşman kızıydım, tiksintiyle bahsettikleri o ailenin kızıydım. “Nereye gidiyoruz?” diye sormadan edemedim. Yaklaşık yirmi dakikadır araçtaydık ve bu zamanın yarısı onu incelemekle geçmişti. Kafasını bana çevirdiğini hissettiğimde tekrar nefesimi tuttum ve terleyen avuç içlerimi elbisemin eteğine sürttüm. “Asla yüzünün gülemeyeceği ve huzur bulamayacağın yere. Zindanına, en doğru tabirle sahibinin evine.” Kanım çekildi. Rengimin attığına emindim. Kulaklarım kısa bir süre son dediği şeyle uğuldadı ve kalbim kasıldı. ‘Sahibinin evine.’ demişti. Öyle bir demişti ki, o kısa cümlede bana orayı zindan edeceğini bas bas bağırıyordu sanki. Babam beni oraya, ona bırakmazdı. Gerekirse ölür yine de beni alırdı. Abimler kan döker, yeni bir savaş başlatırdı. Yine de orada kalmama müsade etmezlerdi. Korel, yaptığı kötülüklerle anılan bir adamdı. Bir keresinde Fatma abla demişti; konaklarına sızıp laf taşıyan adamı, ibreti alem olsun diye kulaklarından kesmiş. Bununla yetinmeyip sol elinden ve sağ elinden tam üç parmak koparmış. Bu yüzden babam beni onlara vermek istemiyordu. Zarar göreceğimden adı gibi emindi ve aralarındaki barış bir türlü sağlanmıyor, sürekli çatışmaya giriyorlardı. Kalabalık bir aile olduklarını işitmiştim. Konakları saray gibi ve içinde tam tamına on yedi kişi yaşıyordu. Yakından görmemiştim, sadece duyduğum kadarını biliyordum. İçimdeki ses ise şimdi beni oraya götürdüğünü söylüyordu. Kafamı kaldırıp tekrar ona çevirdim. Nazlı bir kızdım, hemen alınıp küserdim ama şimdi sırası değildi. “Seninle gelmek istemiyorum.” dedim ve sesimi hafif yükseltim. “Ben sahiplenilecek bir eşya değilim.” Gözleri kısa bir anlığına bana döndü. Ardından tekrar yola bakmaya devam etti. Beni duymamazlıktan gelmişti, buradaki varlığımı yok sayıyordu. Aşağılanmış gibi hissedince öfkem kabardı. “Sağır mısın? Sana diyorum cevap versene.” Yürek yemiş olmalıydım. Araç frenleyip durduğunda tekerin asfalttaki sesi gür bir şekilde inledi ve Korel’in kafası sertçe bana döndü. Kahverengi gözlerindeki ateşte tenimin ısındığını hissetim. Bakışı bile korkutmaya yetiyordu. Emniyet kemerini açıp üzerime eğildiğinde gidecek yerim kalmadı. Sırtım kapıya değiyor ve ellerim titriyordu. Nefes almayı unutup ne diyeceğini bekledim, bir dakika süren bakışmadan sonra dudaklarını ıslatıp alt dudağını çekiştirdi. “Sağır dediğini duydum.” dedi gözlerini kapatıp burnundan sert bir nefes vererek. “ Benimle böyle konuşma haddini nereden alıyorsun?” Sesindeki öfke karşısında dilim tutuldu. Korel biraz daha üzerime eğilip bir elini dizime yerleştirdi. O kadar yakındı ki, sıcacık nefesi yüzüme esiyordu. “Eğiteceğim seni. Eğitmem gerek, benimle nasıl konuşacağını bilmelisin. Baban seni el bebek gül bebek büyütmüş ama ben babana benzemem.” dedi. “Şimdi şu çeneni kapa, fazla sabrım yok!” Gözlerim doldu, ağlamamak için alt dudağımı sertçe dişledim. “Anladın mı!” diye bağırdığında hemen kafamı salladım. Dizimi sıkarak. “Duyamadım,” dedi dalga geçer gibi. “A-Anladım.” Resmen kekelemiştim. Şuan korkudan ödüm kopuyordu. Korel memnun olmuşçasına. “Güzel.” dedi ve üzerimdeki baskıyı kaldırıp tekrar yola devam etti. Bu sırada tutuğum nefesimi usulca bırakıp gözümden yaşların akmasına izin verdim. Dizimde sızlamaya başladı. Çok sert sıkmıştı ve parmaklarının sıcaklığı hâlâ oradaydı. Yanaklarım yaşlarla ıslanmamış gibi birde burnumdan sular gelmeye başladı. Kafamı cama çevirip yolu izledim. Bu adamın nesini seviyordum ben? Acımasız pisliğin tekiydi. Söz geçirmeyen kalbim her yakınlaşmasında hem korkuyor hemde heyecanlanıyordu. Hayvan mıyım eğiteceksin? Demek istedim ama korkudan nefeslerimi bile düzenli almaya çalışıyordum. Araç son sürat ilerlerken biraz daha ağladım. Sesim çıkmıyordu ama yaşlar çeşme gibi akıyordu. Sonunda konakların olduğu caddeye girdik. Mardin’de ve burada yaklaşık üç tane konakları olduğunu duymuştum. Korel ise burada değil Mardin’de yaşıyordu. Buraya gelişi ise barışı sağlamaktı. Ona kalırsa kan dökerdi ama aşiret reisleri barış istiyordu. “İçeri girdiğimizde tek kelime etmeyeceksin. Arkamdan geleceksin anladın mı? Kafanı bile kaldırmayacak etrafa bakmayacaksın.” Ona bakmadan başımı salladım ve göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Zayıf görünmek istemiyordum, en büyük sorunum buydu. Çok kırılgandım. Beş dakika sonra durduğunda önümüzdeki siyah kapı iki yandan açılmaya başladı. Araç yavaşça içeri girerken hemen kafamı eğdim. Bakma demişti, dediğini yapmazsam daha da sinirleneceğini biliyordum. Şimdilik dediğini yapmak yararımaydı. Frenleyip durduğunda emniyet kemerinin sesi geldi. “İn!” diye emretti ve kapıyı açıp araçtan çıktı. Yutkunup bende hemen emniyet kemerimi çözüp indim. Kafamı kaldırmadan ellerimi önümde birleştirip ilerledim. Etrafımızda kimler vardı ve nasıl bir yerdeydim göremedim. Bakış açımda sadece Korel’in parlak siyah ayakkabıları vardı. “Takip et beni.” Arkasından gittim. Etrafımızda kısık uğultular yükseliyordu. Bakmadım, kalabalık ortamlarda hemen gerilirdim zaten. Taş merdivenleri çıkmaya başladık. Her adımda korkum artıyor dizlerim titriyordu. Basamaklar bittiğinde beş adım daha attık. Korel bir anda durunca kafam sertçe sırtına yapıştı. Dişlerimi sıkıp bir adım geriledim. Korel’de bir şey demeyip kapıyı açtı ve kenara çekildi. Yaptığı gibi yapıp kenara çekildim bende. Şimdi yan yanaydık ama benim kafam hâlâ yerdeydi. “İçeri geç.” dedi sert bir tonda. Hemen açık olan kapıdan girdim ve kafamı kaldırdım. Boynuma keskin bir sızı girdiğinde yüzümü buruşturdum. Korel arkamdan gelip kapıyı kapattığında odayı inceliyordum. Büyük bir yatak ve ahşap kahverengi bir dolap vardı. Sol tarafımda başka bir kapı vardı. Muhtemelen banyoydu. Perdeler kapalı olduğu için içerisi loştu. “Ailen bir saate gelir.” diyerek karşıma geçti. Yüzüne bakmak için kafamı kaldırdığımda boynum yine sızladı. Adam dev kadardı. İki metre boyu var desem tuttururdum. Göğüs hizasında duruyordum. 1,63’ lük boyumla yanında kızı gibi kalmıştım. “Beni almayamı gelecekler?” diye sordum. “Almayacaklar, geldiklerinde iş işten geçmiş olacak.” Kaşlarım dedikleriyle çatıldı. Ne demek istedi anlamadım. Tam dudaklarımı aralıyordum ki kapı çaldı. Korel iki adımıyla kapıya yaklaşıp açtı. Bakışlarım orta yaşlı kadında durdu. Elinde tutuğu beyaz şeyi uzattı. “Yirmi dakika sonra kapıda ol.” dedi Korel elindekini alırken. Kadın bana öfke dolu bakışlar atıp geri çekildi. Korel kapıyı kapattığında ona anlamsız gözlerle baktım. “Ne yapacaksın?” dedim. O ise elindeki çarşafı açıp ilerledi ve yatağın üzerine serdi. “Cevabını bildiğin soruları sorma düşman kızı.” Ceketini çıkarıp bana döndü. “Yanıma gel.” Aksine geri geri gittim. Kafamı iki yana salladığımda bir adım attı. Bir adım daha ve bir tane daha. Sırtım duvara değince Korel tam dibimde durdu. Kafamı kaldırmadım, ince uzun parmakları çenemi kavradığında nefesim kesildi. Dokunuşu sert değildi, aksine dokunmaya korkar gibiydi. Parmaklarını çenemden ayırıp saçlarımı geriye attı. Elinin tersiyle boynuma dokunduğunda ürperdim. Kalbim öyle bir çarpıyordu ki, sesi kulaklarıma kadar geliyordu. “Beni istiyor musun?” diye fısıldadı. Cevap vermedim, gözlerim kapandı. Parmakları bu kezde boynumu nazikçe sardı ardından nefesi hemen yanağıma vurdu. Bu kadar yakınlıkta neyin nesiydi? Bacaklarım daha fazla titrediğinde düşeceğimi anlayıp hemen Korel’in koluna yapıştım. “Söyle hadi? İstiyor musun beni?” Ne diyecektim, yutkunup gözlerimi araladığımda sakalları yanağıma battı. Kafası boynumun bir karış yakınındaydı. “İstemiyorum desem bırakacak mısın?” diye sordum. İlk defa bir erkekle bu kadar yakındım. Anlatamadığım bir histi. Hem korkutucu hem güzeldi. Korel kafasını çevirip gözlerime baktığında kalın dudakları yanağıma değdi. Lanet olsun çok güzeldi! Dilini şaklatıp gözlerini kıstı. “Bırakmayacağım.” dedi dudaklarıma yaklaşırken. Daha sıkı tutundum koluna. Göğsüm sertçe inip kalkarken. “Ne yapacaksın bana?” diye sordum. “Göstermemi ister misin?” “H-hayır.” dedim nefesimi kontrol etmeye çalışarak. “Gözlerin öyle söylemiyor ama.” Eli boynumdan ayrılıp belimi buldu. Ve oradan kalçalarıma inip sertçe sıktı. Dudaklarımdan çıkan inilti bilinçsizceydi. Kalçamı biraz daha sıkıp elbisemi yukarı doğru sıyırdı. “Yapma.” diye fısıldadım. Vücudum dokunuşları karşısında titriyordu. İçimden yükselen utanç duygusuyla gözlerimi kapattım. Korel’in eli bacaklarımdan aheste aheste çıkıp kadınlığıma ulaştı. Bacaklarımı şokla bir birine bastırdım. Mahremime dokunacaktı. Sevdiğim adam benimle sevişecekti. Az önce yüzüme nefretle bakan adam beni istiyordu. “Aç bacaklarını!” diye emretti. Yapmadığımda dizini aramıza koyarak bacağımı ayırdı. Parmağı kilotumun kenarından kadınlığıma sızınca onunda nefesi düzensizleşti. “Çok ıslaksın…Seni rahatlatayım mı? Becereyim mi seni sertçe?” Orta parmağını içime ittiğinde. “Ah!” dedim yüksek bir sesle. Onu istiyordum. Ona dokunmak, öpmek ve kollarında uyumak istiyordum. Gözlerimi zorda olsa açtığımda Korel kafasını boynuma gömdü. Parmağı içimde git gel yaparken kafam geriye düşmüştü. O kadar güzeldi ki. Kendimi tamamen onun dokunuşlarına bırakmak istiyordum. Dudakları etimi vakumlayıp dişleri arasına kıstırdı ve ikinci kez. “Ahhh!” diye inledim. Hoşuna gitmişçesine parmağını içimden çıkardı. Ardından kafasını boynumdan ayırdı ve elimden tutup beni yatağa doğru çekiştirdi. “Uzun bir ön sevişme yaşatmak isterdim ama acele etmeliyiz. Seni hemen sikmem gerek.” Beni karşısına çekip omuzlarımdan tuttu. Sertçe ittiğinde yatağa düştüm. Korel gömleğinin düğmelerini hızla çözdü. Gözlerim esmer teninde ve baklavalarında dondu. Her hareketinde o kaslar gerilip kabarıyordu. Pantolonun kemerini açtığında gözlerimi kapattım. O şeyi görmeye hazır değildim. “Gözlerin açık kalacak.” dedi sertçe.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
310.7K
bc

Too Late for Regret

read
289.4K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.7M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
138.0K
bc

The Lost Pack

read
402.2K
bc

Revenge, served in a black dress

read
147.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook