bc

KARACA

book_age16+
64
FOLLOW
1K
READ
revenge
kickass heroine
sweet
bxg
realistic earth
betrayal
crime
twink
brothers
civilian
like
intro-logo
Blurb

Hayat her zaman bize doğruyu oynamazdı değil mi? Bu kitapta genç bir kadının daha küçücükken çektiği eziyetlere dayanamayarak kendi ayakları üzerinde durma mücadelesini göreceksiniz. Karaca hem güzel hem de son derece güçlü bir karakter. Bu kitapta kadına şiddet değil, kadının gücü var. Bu kitapta eziyet gören kadınlar değil zeki kadınlar mevcut. Kardeşliği iliklerinize kadar hissedeceğiniz bu kitap her şeyi barındırmakta. Peki ya aşk? O bizi en zaman bulacak? Hepsi ve daha fazla bu kitap içinde...

chap-preview
Free preview
0.0
"Merak etma, anacuğum . Sağlığım yerindedir daa. Hem bak gomutanlarum da aslan gibidur. Benda seni çok özledim daa. Şurda galdı elli beş gün . Sonra geleceğum valla. Benda senu sevayrum o nasul söz daa. Hayde kendune iyi bakasun çiçuğum." Gözlerim fezada, kulağım askerdeydi. Hayat gerçekten bizi nasıl yıkacağını biliyordu. Nereden vuracağını, nasıl yerle bir edeceğini biliyordu. Kimisini sevdiğinden kimisini dostundan kimisi de en yakınım dediği aileden vuruyordu. Beni vurduğu taraf da işte tam orasıydı. Anne kavramı benim için sadece acıdan ibaretti. Şiddetten zulümden ibaretti. Dağdaki itlere sıktığım her kurşunu onun hayatımı kararttığı günlere sıkıyordum. Parası olup beni yırtık pırtık şeylerle insan içine çıkartıp rezil etmesine sıkıyordum. En kötüsü de bugün şehit düşsem arkamda bırakacağım ne bir ailem vardı ne bir kardeşim. Arkamdan vatan sağ olsun deseler bile mucize olurdu. Peki ya babam? O hiç mi acımadı yara bere içinde olan o küçük orman gözlü kıza? Hiç mi demedi bari yetimhaneye bırakalım? Neden desin ki? Altın yumurtlayan tavuktan vazgeçer miydi o şeref yoksunu adam? Geçmemişti de. Bense salak gibi bir günü beni kollar, yaralarımı sarar diye hep beklemiştim. Ta ki on dört yaşıma kadar. Gidip polislere her şeyi anlatmıştım onlar da beni yetimhaneye götürmüşlerdi. En azından on beş yaşımda Cihangir babam ,komutanım, beni evlatlık edinmiş baba sevgisi göstermişti. Ancak soyadımı değiştirmemiştim çünkü adımı haykırdıkça onlara olan nefretim daha da şahlanıyordu. Fakat öz babamdan beklediğim sevgi hiç gelmedi biliyor musunuz? O küçük kız hep kendi yarasını kendi sardı. Yeri gelince yarasına tuz basarak kapattı. Asker oldu o yaraların izleri hala kalbindeydi o küçük kızın. Benim... O küçük kız sadece vatanı için savaşıyordu artık. Ki biliyordu ki kaybedecek bir şeyi olmayan insanın yapamayacağı şey yoktu. Benim artık kanayacak hiçbir yaram yoktu. Niye mi? Çünkü kanayacak yaraya sahip olanlar güçsüzdür. Dağda güçsüze yer yok. Benim bir Anka'm bir de timim vardı. Elzem timi benim hayatımdı. Düşüncelerimden bölen şey temkin veren çömez bir askerdi. "Er Mert Kurt İstanbul komutanım." "Söyle asker" "Komutanım Cihangir Komutan sizi odasına bekliyor."  "Tamamdır asker. İşinin başına dön."  "Emredersiniz komutanım" selam vererek yanımdan ayrıldı. Alışık olduğum bir durum olduğu söylenemezdi. Ben Yüzbaşı Karaca Timur şu zamana kadar asla hiçbir emre itaatsizlik etmemiştim. Emir demiri keserdi bizde. Seri adımlarla komutanın odasına ilerlemeye başladım. Beni gören askerler toparlanırken onların bu haline içimden hafif güldüm. Evet içimden. Duygularımı yüzüme yansıtmazdım çoğu zaman. İnsanlar sadece benim görmeye izin verdiğim kadar duygularımı anlayabilirlerdi. Hem askerliğin getirdiği hem de geçmişin bana kazandırdığı bu özellik sayesinde çok kez düşmanı kandırmıştım. Komutanın odasına gelince kapıyı tıklattım. Gir komutu ise birlikte içeri adımımı attım. İçeride Cihangir komutan dışında kimse yoktu. "YÜZBAŞI KARACA TİMUR/ARTVİN/EMREDERSİNİZ KOMUTANIM"  "Hoş geldin Karaca"  "Hoş bulduk komutanım"  "Geç otur kızım"  İşte şimdi bir şeyler dönüyordu. Operasyon emri verirken asla resmiyetten çıkmazdı komutan. Onu uzun süredir tanıyordum ve bir kere bile mesleğinden taviz verdiğini görmedim. Son derece disiplin birinci kuralıdır. Elleriyle gösterdiği koltuğa baktım. Saygısızlık etmemek üzere yüzüne bakmaya devam ettim. "Karaca sana oturmanı emrediyorum."  "Emredersiniz komutanım" diyerek oturdum. Emre itaatsizlik en nefret ettiğim şey olduğunu söylemiştim. "Karaca ,baban aradı."  "Anlamadım, komutanım."  "Kızım ,duydun işte. Biliyorum ondan nefret ediyorsun ama bu baban olduğunun gerçeğini değiştirmez."  "Komutanım lütfen ölsem umurumda olmayacağım şahsiyetin neden aradığını bana söyler misiniz?"  "DNA testi için?"  "DNA testi derken komutanım."  "Bak Karaca sen benim kızım gibisin biliyorsun. Seni o yetimhaneden aldığımda daha 15 yaşındaydım. Velayetini aldığımda bana uzun süre yabancı gibi davranmıştın. Uzun süre oldu biliyorum. Onların yüzüne tükürmek benim de tek dileğim ama şimdi gitmelisin. Senin doğdun gün o hastanede bir bebek daha doğmuş aynı saatlerde. O kızla karıştığını iddia ediyorlar. Git ve her şeyi açığa kavuştur Kara. Şimdi sana bir ay izin. Eşyalarını topla en kısa sürede gerçekleri açığa kavuştur. " Bana her Kara dediğinde ricalarının emir olduğunu biliyordum. Kara ismini bana ilk eğitimlerde Mustafa abi takmıştı. Benden yaşça büyüktü falan birlikte gitmiştik ilk eğitime. Hep gözümün kara olduğunu, bir gün ölürsem kurşunla değil bu yüzden olacağını defalarca söylemişti. Yani şehit olmadan önce... Selam vererek dışarı çıktım. Bütün tim beni burada bekliyordu.  "Komutanım görev nedir?" Böyleydiler görev ve vatan için her şeylerini verebilen aslanlarım. Timim 5 kişiydi. Sağlıkçı yüzbaşı Ceyhun namı diğer Tıpçı Ağır tahrip uzmanı yüzbaşı Aytaç namı diğer Tehlike Ağır makine uzmanı yüzbaşı Murat namı diğer Kurt Keskin nişancı yüzbaşı Melih namı diğer Keskin Ve ben komutanları Yüzbaşı Karaca namı diğer KARA "Görev falan yok. Evet giden var fakat o siz değil benim."  "Nasıl yani komutanım" dedi Murat yani kurt  "Gerçek sandığım biyolojikler biyolojik bile değilmiş. Onu ispatlayıp geleceğim. Hadi herkes yatağa. Bu bir emirdir." Herkes koşar adım odasına geçerken bense kendi arabana doğru yola çıktım. Evet arabama dedim çünkü lojmanda değil askeriyeye çok yakın iki katlı kiralık bir evde kalıyordum. Arabama atladıktan sonra telefonumu açtım. Her zamanki gibi sadece timim grubundan mesaj gelmişti. Takmayarak anne sıfatlı Simay 'ı aradım. "Alo. Uzatmayacağım. Nerede ve saat kaçta şu saçma test?"  "Yarın saat öğlenden sonra iki, Bozkurt Özel Hastanesi'nde " Daha konuşmasına izin vermeden suratına kapattım. Yüzüme vurduğu tokatlara, yumruklara sayardı. Eve geldiğimde üzerimdeki duygusal havayı atmak üzere soğuk bir duşa girdim. Bedenimden soğuk sular akarken hiç etkilenmiyordum çünkü o babam olacak adam her seferinde bana soğuk suyla banyo yapmaya zorladı. Duştan çıktıktan sonra ne olur ne olmaz diye bir aylık bavulumu hazırladıktan sonra mutfağa geçerek kendime sert bir filtre kahve yapmıştım. Şeker sevmezdim çünkü şeker çocukluğumu hatırlatıyordu. Her defasında bir şeker uğruna yediğim tokatları, tekmeleri hatırlatıyordu. Annem demeye bin şahit isteyen kadının sadist iğrenç sesli kahkahasını hatırlatıyordu bana. Abim olacak o şerefsizin her gece ben ağlarken annemlerin elinden yediği şekerleri hatırlatıyordu bana. İşte bu yüzden şekerler benim görmeye bile tahammül edemediğim şeylerdi. Kahve hazır olduğunda balkonuma geçerek yine fezaya diktim gözlerimi.  Ne zaman düşünmek istesem, yorgun olsam, mutlu olsam, bitmiş olsam yani kısacası hep fezaya bakardım. Çünkü feza Kerem demekti. Çünkü feza toprağa kendi ellerimle verdiğim silah arkadaşım demekti. Hiçbir şey demeden sadece gözlerime bakarak anlardı yorgun olduğumu şimdiyse tekrar anlasın istiyordum. Gözlerim fezadayken bana bir mucize göstersin istiyordum. Bu düşünceden uzaklaşarak yarını düşünmeye başladım. Sabah iki saat spordan sonra duş alıp direk havalimanına geçecektim. İstanbul ve Şırnak arası yaklaşık iki saatti. Yaklaşık on gibi orada olur önceden rezervasyon yaptırdığım otele yerleştirdim. Bunlar sorun değildi umarım karışığım aile hayatta değildir. Evet evet umarım hayatta değildirler. Çünkü ben arkamda bırakacak kimsem olsun istemiyordum. Zaten güven problemi olan bir insan olarak askeriye hariç hiçbir ortamda kendimi bulamıyordum. Benim evim şuan oturduğum balkon bile değildi, dağdı. İlk dağa çıktığımda üsteğmendim. Okuldan hem birinci hem de üstün bir başarıyla mezun olunca üsteğmen olarak mezun olmuştum. Dağ benim içinde mutlu olduğum, kendimi bulduğum yerdi. İnsan nereye aittir? Doğduğu eve mi? Sevildiği eve mi? Yoksa evi gibi hissettiği eve mi? Seçim sizin. Düşüncelerim beni boğarken uykumun geldiğini anlamamla birlikte yatağa doğru adımlayarak yatağa attım. Işığı kapatarak düşüncelerimi def etmeye çalıştım. Sonrası ise koskoca bir karadelikti. . . . Sabah uyandığımda yüzümü yıkadıktan sonra günlük sporun olan 1 saat kolu ve 250 şınav /mekik yapmış üstüne ise 300 barfiks çekmiştim. Önümdeki bir hafta pek zamanımın olacağını sanmıyordum çünkü. Eve geldikten sonra duş alıp kendime hızlı bir şekilde yulaf yaparak gelen e-mailleri okumaya başladım.  Evet e-maillerimi. Babasından kalan şirketi yöneten biri olarak gayet başarılıydım. Yanlış anlamayın Cihangir babamdan kalan şirket. Diğer biyolojik kendini doyuramıyordu ki hiç de acımıyorum ona. Ne demişler hiçbir insan başka bir insana yaşattığını yaşamadan göçmezmiş bu dünyadan. Zamanında beni aç bırakırken şimdi o zamanki zavallı kızdan daha açtılar. Beter olsunlar. Kahvaltımı yaptıktan sonra üzerimi değiştirip hızlı bir şekilde havalimanına doğru yola koyuldum. Yarım saat sonra havalimanına geldiğimde daha bir saat vardı. Son kontroller yapılırken bense etrafıma bakıyordum. İnsanların yüzlerinde sahtelik maskesi gözlerinde ise yalan gülümseme vardı. Kafamı onaylamaz bir şekilde sallarken bir kez daha iki yüzlü insanlara lanet ettim. Dakikalar sonra uçağa bindiğimde özellikle istediğim camın hemen yakındaki boş koltuğa oturdum. Kulaklığım telefonumdan çalan hafif müzikle beni mutlu ederken insanların sahte kahkahasını duymadığım için bir kere daha Allah'a şükür ettim. Dakikalarca bulutları izlemiştim. Sonra ise vardığımızı haber eden anonslarla kendime gelmiştim. Birkaç dakika sonra ayağım yere bastığında burnum sızladı kalp sızımdan ama bunu benden başka kimse anlayamazdı. Kimseye zayıf noktalarımı göstermedim çünkü insanlar asla zayıf noktasını gördüğü birine ihanet etmeden duramazdı. Bunları düşünürken bir yandan da mırıldandım sadece kendi duyabileceğim bir ses tonuyla. "Hayatımın sikilmemesi dileğiyle, yeniden merhaba İstanbul" Bölümün sözü: "Bazen sadece yorgun oluyor insan ne küs ne yalnız ne de aşık." - Cemal Süreyya

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.6K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook