3.Bölüm

3208 Words
Muhafızlara emir verdim 3'nüde alıp kaldıkları yere götürdüler. Hepimiz meselenin hallolmasında memnunduk Henry Maria'ya dönerek "Maria iyi iş başardım hayatım..." Maria gülümsedi "Sen bu saraydaki en akıllı kadınsın. Zekan, duruşun; kardeşim Leonardo oldukça şanslı." "Teşekkür ederim prensim" dedi reverans yaptı ve gitti. Darly bu görevi üstlenmek istiyordu. İskoçya'ya gitmek için gönüllü olmak istiyordu bize dönerek "Yarıın askerleri saraya yollayıp hazineyi aldıralım. Şu odasındaki dolapta olduğunu söyleyen kızda gelsin. İşi çabuk bitirelim değil mi?" "Ya kaçarsa?" "Ben olacağım kaçamaz. Hem nereye kaçabilir ki. Kardeşleri olmadan" "Haklısın." CECILIA Halen ağlıyordum. Monica sakinleştirmeye çalışıyor gözümden akan yaşları siliyordu. "Neden ağlıyorsun Cecilia?" "Sizin için af diledim o barbar adamdan. Boyun eğdim. Cecilia Katchin anne ve babasının katilinden af diledi. Narissa büyük bir soğuk kanlılıkla "Çürüyüp gidecektin orada, anne ve babamın intikamını zindanda mı alacaksın? Aptallık etme." "Ölseydim keşke" Monica elimi tuttu. "Tanrı korusun Cecilia öyle söyleme." "William o ölmemiştir değil mi? Kurtarır bizi..." "Umarım Cecilia. Umarım ölmemiştir." Narissa bıkkın bir tavırla ofladı. "William ya da başkasından değil kendimizden fayda var bu delikten aklımızı kullanarak çıkabiliriz. William ne yapacak bir avuç Donovan koskaca Fransa’ya kafa tutabilir mi? " "William benim nişanlım Narissa ve benim tehlikede olduğumu bile bile eli kolu bağlı durmaz. Donovan tek değil destek alır İskoçya’nın dostları da var destek verirler elbet." Cevap vermedi. Ne diyebilirdi herkes bir şeye inanmak tutunmak istiyordu. Hepimizin tutunmak için sebeplere ihtiyacı vardı. O kadar yorgunduk ki yere serdikleri o sert ve rahatsız yatağa yattık en azından zindandan iyiydi. Gözlerimi kapadım gözümün önüne anne ve babamın son hali geliyordu. Ölümleri... Annemin kahverengi elbisesinin kanlara bulanışı. Babamın kanlar içinde son nefesini verişi neden Tanrım neden bizi de öldürmemişlerdi. Tüm bu can acıtan düşünceler içinde uyumaya çalıştım. Ertesi sabah Narissa'nın çığlıkları ile uyandık "Bırak ben bir şey yapmadım. Nereye götürüyorsun?" "Narissa." "Cecilia beni götürüyorlar yardım et." "Bırakın onu bir şey yapmadı o!" "Prens Darly istedi. Çok konuşmayın" dedi ve Narissa'yı götürdü "Cecilia yardım et. Ceciliaaaaa." "Narissaaaa. Lanet olsun. Narissaaaaaaaa." NARISSA Prenslerden birinin yanına götürdüler beni. Kollarımı kavrayan muhafızlardan tiksiniyordum. "Bırakınnn! Dokunma." O aptal prens bana doğru yaklaştı. Gülümsedi. Elini koluma götürdü. "Sakin ol hayatım her şey yoluna girecek şimdi benimle ufak bir gezintiye çıkıyorsun." "Seninle bir yere gelmiyorum ben. Dokunmayın bana." Eliyle kavradığı kolumu sıktı. Canımı acıtmak istercesine. Acıyan kolumu geri çekecektim ama diğer eliyle daha sıkı tutu. "Gelir misin demedim. Geliyorsun." dedi kolumdan tuttu ve yürümeye başladık. "Sizler iğrenç insanlarsınız. Nefret ediyorum sizden. Barbarlar." "Narissa'ydı değil mi?" Kafamı kaldırdım baktım "Evet ama sen bana azrailin diyebilirsin." "Bende Darly. Asıl sen bana kısacası ölüm habercin desen nasıl olur?" "Banane senin adından." "Topraklarına gidiyoruz Narissa. Özlemişsindir İskoçya'yı. Dolabından hazineyi alacağız." "İyi sonunda isteğinize kavuşuyorsunuz. Bizi bırakın artık köle olacaksak da sizden uzakta olalım. Ailemizin katillerinin kölesi değil. " Cevap vermedi. At arabasının kapısı açıldı. Arabaya geçtik hareket etti. Hain Stanleyler hayatımızı çaldıkları yetmiyormuş gibi hazinelerimizi çaldılar. Kaç gün sürecek yolculuktu bilmiyorum tek bildiğim ya kendimi ya da bu lanet kalpsizi öldürecektim. Onunla konuşmamak adına gözlerimi kapayıp birinci günü uyuyarak ya da öyleymiş gibi yaparak geçirdim. Sabah bir nehir kenarında durduk yüzümüze su çarpıp biraz soluklanmak ve bir şeyler yemek adına mola verdik. Muhabbet etmeye çok meraklıymışçasına sordu prens. "Sen kaç yaşındasın?" "Sizi ilgilendirmez." "Karşında prens var Narissa." "Sizin de prenses." "Peki bu benim ne kadar umurumda?" "Peki sizin prens olmanız benim ne kadar umurumda?" Kolumu tuttu. Sıktı. Sinirlenmişti bende sinirleniyordum ama bir faydası yoktu. "Sana bir soru sormuşsam düzgünce cevap vereceksin ukalalık yapmayacaksın." "Yirmi." "İşte böyle. Peki ya kardeşlerin." "On Sekiz." Kahkaha attı. "Zindandakine ufaklık demekte haklıyız yani. Ablanız gibi cesur oysa." "Kardeşlerimle dalga geçmeyin!" "Ablaları olarak onları yeterince koruyamıyorsun bence Narissa bana kalırsa ikinize de ablalık yapan o ufaklık." "Cecilia'dan mı bahsediyorsunuz?" "Her neyse!" "Evet o farklıdır bizden kendi sarayında da kural tanımaz asi bir prensesti. Güçlü ve asildi erkek çocukları gibi ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı isterdi babama bunun için yalvarırdı yani evet haklısınız bazen hepimizden korkusuz olabiliyor. Düşünmeden hareket eder.Size öldürürken de tereddüt etmeyeceğine eminim." "Desene ufaklıkla baya eğleneceğiz." Cevap vermedim. Yola devam ettik üç gün süren yolcuğun ardından ulaşmıştık. Gelmiştik. Elimden tutarak indirdi at arabasından. En azından nezaket sahibiydi. O mavi gözlerini oymak istiyordum. Ağzından kan kusturmak! "Baya harabe gözüküyor." Harabeye dönmüş gerçekten. Tüm imparatorluk parçalanmış yerde yatan ölü askerler. Kimse saraydaki cesetlere ellememiş. Halk perişandı. Biran biri seslendi "Prenses Narissa." Arkamı döndüm. O an Darly kolumdan tuttu "Sakın yanlış bir şey yapma." "Yardım edin Prensesim." Yardım etmek mi? Yardıma ihtyacım vardı aksine ben Prenses Narissa değildim nasıl olabilirdim. Köle olmuştuk Fransa'nın kölesi "Şey be ben yapamam" "Perişan haldeyiz. Stanley'er hepimizi perişan etti. Halk aç mağdur." Darly hemen atıldı. "Yakında kurtulacaksınız. Stanleyler gerekeni yapacak. Şuan bu bir süreç." "Sizde kimsiniz. Prensesim Babanız Kral Ares öldü yerine Cecilia Prensesin nişanlısı Wiliiam mı geçecek? Şuan vadedilen kraliçe Cecilia." Gözümden bir damla yaş aktı. Evet kraliçe Cecilia olurdu bu durumda nişanlı olduğu için ya da benim ondan önce evlenip imparatorluğun başına geçmem lazımdı. Ne diyebilirim ki babam ölmüş annem ölmüş biz esiriz ölmek istiyordum bende. "Bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Wiiliam o yaşıyor mu?" "Evet. Stanleylere karşı olabiliriz. Halk Stanley'leri istemiyor. Siz ve kardeşleriniz saklanıyor musunuz?" Darly sinirlenmişti. "Bence çok konuştun sen Stanleyler burayı ele geçirdi bile isteseniz de istemeseniz de yeni sahipleri onlar." "Artık sona geldik lanet olası Stanleyler bizi de ele geçirdi saraylarında tutsak ediyorlar bizi yardım yollat bize. Çok kötü haldeyiz. Köleyiz köle. " Darly kolumdan çekiştirmeye başladı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" "Prensesim çok üzüldüm elimden gelen her şeyi yapacağım." "Yeter bu kadar. Yürü Narissa." Dedi koluman tutup sarayın içine soktu. İçeri girdik. Sarayın muhteşem kokusu evimin verdiği huzur. Gözlerimden yaş aktı. "Hey mızmızlanmanın zamanı değil." Büyük salona girdiğim zaman yıkıldım "Babaaaaaaa!" Yerde öylece yatıyordu yanına çöktüm ve babama sarıldım. Cesedi neredeyse çürüyecek. Kokmuş. "Babacığımm! Rüya olmalı bu. Kalk baba yalvarırım. Babaaa. Lanet olsun sensiz çok zor kötü bir yerdeyiz ve orası berbat babaa kurtar bizi bu cehennemden. Prenseslerin çok zor durumda! Stanleyler bize kötülük yapıyor." "Narissa yeter. Hadi!" "Dokunma bana. Çek ellerini üzerimden. Baba lütfen..." Hıçkırıklarımın ardı arkası kesilmiyordu. Kolumdan tuttu kaldırdı. "Yeter artık! Kendine gel ve çabuk beni odana çıkar." Gözümdeki yaşları sildim. Annemi gördüm o anda yanına gitmek istedim engel oldu. İttirdim onu daha çok ağladım sakinleştirmeye çalıştı beni ama faydasız. Merdivenlerden yukarı çıktım. Odama girdim. Hayatımızı mahvetti Stanleyler. Yağmaladılar bizi. Bu canilikti, barbarlıktı. Hakkımız olan her şeye çöktüler bu doğru değildi. Bunun bedeli vardı ve o bedeli ödeyeceklerdi. Odamın huzuru yatağımın başına oturdum. Sonra aynalığıma geçip mücevherlerime baktım. Dokunulmamış bunlara. Özenle taktığım sevdiğim şeyler... "Seninle anılarımı tazeliyeceğiz. Hadi! "Lanet olsun sana ne kadar acımasız bir pisliksin. Siz siz gördüğüm en barbar, zalim imparatorluksunuz." O an tokat indi yüzüme. Acıyla elimi yüzüme götürdüm. "Çok konuşuyorsun. Hadiiiiii!" Dolabımı açtım. Kıyafetleri boşalttım. Sonra gizli bölmeyi açtım "İşte burada!" Darly askerlere emir verdi ve hazineyi boşaltmaya başladılar. Elbiselerime bakıyordum. Ah ben bir Prensesim. Prenses Narissa. "Benim ve kardeşlerimin kıyafetlerinden almak istiyorum" "Olmaz alamazsın!Yasak." "Benim olan kıyafetler bana mı yasak?" "Onları saraya sokman yasak." Çok sinirlenmiştim aynalığa doğru yürüdüm yavaşca aynalığımın önünde kırılmış cam parçalarından birini aldım. Boğazıma dayadım. "Ne yapıyorsun sen.?" "Ölmek istiyorum. Babam ve annem aşağıda ölü. Odam imparatorluğumuz yerle bir olmuş. Kendime ait eşyaları alamıyorum bile Stanley cehennemine tıkıldım. Sizin o ucube sarayınızda öleceğime İskoçya'da kendi topraklarımda ölürüm. Annem ve babamın içinde olduğu sarayda ölürüm. Yaşamak istemiyorum.” "Kes şunu kendine zarar veremezsin kardeşlerin var" "Her şeyim bitti artık hepimizin sonu ölüm zaten en azından kendi sarayımda ölürüm." Gözyaşlarım akıyordu. “Delirme. Yapma.” “Yaşamak istemiyorum ben yapmasam günün sonunda siz yapacaksınız.” "Lanet olsun tamam almak istediğin birkaç parça şeyi al. Dahada bir şey isteme! Kimseye de saraydan getirdiğinden bahsetme. O elbiseleri o kölelerin yanında giyemezsin o mücevherlerini de. Üstelik onlarda ganimet senden almam gerek ama lanet olsun görmezden geliyorum tamam mı şimdi arkamı döneceğim sende sanki gizlice alıyormuş gibi işte…” Gözümden akan yaşları sildim. Kıyafetlerimizin birazını özel eşyaları aldım. Cecilia ve Monica’nın odalarından da bir şeyler aldım. Aşağı indik. Salonun önüne geldiğimizde nefesim kesildi. Babamın cansız bedeni az ilerisinde annemi görmek hiçbir şey yapamamak. Bizi evimizde en savunmasız anımızda yakaladılar. Savaş kurallarına aykırı her şeyi yaptılar. "Biliyorum zor ama arkanda bırakman gerek. Yeni hayatına..." "Yeni hayat mı? Bizim mükemmel hayatımız vardı siz onu aldınız bizden. Nefretle ona baktım. Ailemi öldüren Stanley Prensi'ne Babamın yanına gittim. Yanağına bir öpücük kondurdum. "İntikamımızı alacağım baba. Söz veriyorum." "Hadi!" Annemin yanına gittim yüzüne öpücük kondurdum. "Seni seviyorum anneciğim. Kızlara çok iyi bakacağım söz veriyorum." "Narissa yeter artık hadi!" Ayağa kalktım. Yürüdüm. Arabaya bindik. Yol boyunca tek kelime etmeden ağladım. Verdiğimiz molalarda yüzüne bakmadım, konakladığımız yerlerde onunla konuşmadım günler süren yolculukta tek bildiğim bütün Stanleylerin sonu olacağımdı. Saraya geldiğimizde askerler beni kaldığımız yere götürdü. Beni görür görmez Cecilia yanıma koştu. "Şükürler olsun. Narissa. Kafayı yemek üzereydik günlerdir." dedi sarıldı sonra Monica geldi oda sarıldı "Saraya gittim. Babamın, annemin cansız bedeni halen ordaydı. Boğazımm düğümlendi. Cecilia ve Monica'da gözyaşlarına boğuldu. Anne ve babamızın sonunun böyle olacağını kim tahmin ederdi? Onlar mutlu olmayı hakkediyordu. Bizim evliliklerimizi görmeyi ve sonrasında huzurla yataklarında ölmeyi hakkediyordu böyle haince bir saldırıyı değil. "Herkese ödeteceğim bunu. Hepsi ödeyecek." "Ne yapacağız?" "Kaçamayacağımız kesin. Kurallara uyup kaleyi içten fethedeceğiz. Bakın saraydan birkaç parça bir şey getirdim. Bu arada William'da yaşıyormuş Cecilia... gelir ve bizi kurtarır değil mi?" "Tanrı'ya şükürler olsun. Kurtarır bırakmaz bırakamaz bizi." Kıyafetlerimiz eşyalarımız bunları görünce bir nebzede olsun sevindiler... Biz eskiden sahip olduğumuz her şeye kavuşacaktık er ya da geç hepsi yeniden bizim olacaktı. NORMAN Henry ile odada gelecek planlar hakkında konuşuyorduk o an odanın kapısı çaldı ve Darly geldi. Henry yanına gitti hızlı adımlarla hepimiz ondan iyi haberler bekliyorduk. "Ne oldu?" "Hazine geldi çok fazla değerli şeyler vardı 90 sandık altın getirdik." Bunları anlatırken yüzü asık gibiydi. Hazineler bizimdi servetimiz çoğalmıştı ama onun yüzü gülmüyordu; merakıma yenik düşüp sordum. "Canın sıkkın gibi" "Kızın ailesinin cesedi halen saraydaydı küçük çaplı bir sinir krizi geçirdi." "Bak bu kötü olmuş." "Halkından biri yalvardı Stanleylerden koruyun dedi sonra Cecilia dedi..." Ne demişti Cecilia ile alakalı? "Ne dedi?" "Cecilia'nın nişanlısı mı geçecek imparatorluğun başına dedi?" Henry sırıtarak "Asi kız nişanlıydı değil mi?" "Geçen zindandayken de nişanlım gelecek demişti" "Göreceğiz. Bu kızla çok eğleneceğim ben." "Ne planlıyorsun?" O sıra Maria girdi içeriye. Evet ihtiyacım olan kadında geldi. "İşte tamda aklımdan geçen kadın.." Maria gülümsedi reverans yaptı. "Buyurun Prensim..." "Maria akşam için Cecilia'yı bana hazırlasınlar." Şaşırdı. Kimse bu kadar çabuk beklemiyordu. Yaban gülüyle biraz eğleneceğiz. Dağ keçisi. "Geçen zindana attırdığınız kız mı?" "Evet o." "O hadsizi ne yapacaksınız prensimm ya size bir şey yaparsa." "Cecilia'yı gece odamda istiyorum Maria. O dağ keçisi bugün benimle olacak." "Emredersiniz prensim" dedi reverans yaptı ve odadan çıktı.. CECILIA Biraz olsun gülüyor konuşuyorduk. Hizmetçilerden birisi geldi. "Hemen ayağa kalkın Prenses Maria geliyor." Ayağa kaltık. Maria geldi. Bize doğru yanaştı "Cecilia Cecilia Cecilia." Dedi Ahenkli bir ses tonu ile etrafımda döndü. Gülümsüyordu. "Efendim" "Ahh bak her şey yoluna giriyor galiba Cecilia." Yolunda giden hiçbir şey yoktu her şey zehir gibiydi. Yüzüme dokundu parmağını yanağımda gezdirdi. "Ne gibi?" "Bu gece Prens Norman için hazırlanacaksın şimdi banyoya git ve gece için hazırlan." "Hayır! Hazırlanmayacağım." Çenemden tuttu "Sana fikrini sormadım." "Olmaz olmaz ben nişanlıyım prensesler için bekaretin önemini biliyorsun değil mi?" "Artık nişanlı değilsin ve prenseste değilsin bekaretinin önemi bugün itibari ile bitiyor." Kafamı salladım olmazdı. Prensesler evleneceği adamı beklerdi. Yanlıştı bu yapılmaması gereken bir yanlış. Umurunda değildi ama kolumdan tuttu ve beni dışarıya çıkarttı. "Bırak. İstemiyorum." "Bak Cecilia bugün bir densizlik yaparsan eğer Prens Norman'ı memnun etmezsen terbiyesizlik yaparsan sana yemin ederim bedelini sen değil kardeşlerin öder şimdi uslu bir kız ol ve prens için hazırlan. Hadi." "Yapamam. Olmaz. İstemiyorum. Midemi bulandırıyorsunuz hepiniz." "Beni iyi duymadın galiba." "Nişanlıyım ben bu imkansız. Bakın büyük hatalar yapıyorsunuz." "Sen artık nişanlı değilsin. Bu gece Prens Norman'ın kadını olacaksın." "Hayır! Ölürüm daha iyi canımı alın daha iyi ama onun kadını olmam." "Peki bu demek oluyor ki kardeşlerin ölsün istiyorsun." Muhafızlara seslendi. Geldiler. "Buyurun prenses." "Cecilia'yı geri götürün sonra diğer iki kardeşini getirin. İdam edilecekler. Prenslerede bildirin durumu." Sinirden delirecektim kardeşlerimin ölümüne dayanamazdım. Onlar kalan son ailemdi. Onlarda ölürse ne yapardım ben. Sinirden dişlerimi sımktım. "Hayır! Tamam dur." "Kabul ediyorsun yani?" Öfkeden yüksek sesle. "Başka şey iste benden ne olur Maria yalvarırım ben onun kadını olamam. Lütfen." Kolumdan tuttu. "Öncelikle bana Maria değil leydim diyeceksin ikincisi senden ne istediğim ortada uzatma." Gözümden yaş aktı. "Peki." Kolumdan tutup götürdüler. Yıkanıyordum. Sarayımdaki gibi olmasa da yıkanmak rahatlatıyordu. Hem ağlıyor hem yıkanıyordum. Ayağa kalktım. Bir odaya götürdüler. Saçımı yapmaya başladılar. Sonra kıyafetler. Tam bir prenses gibi davranılıyordu. Kokularıda sürdüler. Son kez aynada kendime baktım. Mor kolları bol uz uzun korseli bir elbise giydirdiler. Etek kısmı işlemeliydi. Saçlarımı toplamışlardı. Kusursuz gözüküyordum tıpkı eskisi gibi. Sonra yanıma iki asker geldi ve Norman'ın odasına doğru yürümeye başladık. Maria karşıma çıktı. İstemesemde reverans yaptım. Dediklerini yapmak zorundaydım. "Cecilia çok güzel olmuşsun" "Beni bırakın lütfen leydim, benim nişanlım var." "Cecilia sus ve beni dinle Şimdi son olarak söylemem gerekenler var. Odaya girdiğinde prensin yanında densizlik yapmak yok, ağzına geleni söylemek hiç yok. Gecenin sonunda eğer sana çekilebilirsin demediyse odadan asla çıkmayacaksın. Tek gayen onu memnun etmek olacak. Anlaşıldı mı?" "Lütfen istemiyorum..." "Çok konuşma istersen dediklerimi yapmazsan neler olacağınıanladın değil mi?" "Evet..." "Güzel şimdi gidebilirsin." Yürümeye devam ettik taki odanın önüne gelene kadar. İçimdeki burukluk ve ağlamaya ramak kalmamla bekliyordum kapının önünde. Odanın kapısı görkemli bir şekilde açıldı. Ayaklarım geri geri gidiyordu ama girmeliydim oraya. Ölüme giden bir kurban gibiydim. İçeriye adım attım. Bu iğrenç adamın koynuna girmek onun kadını olma fikri midemi bulandırıyordu. Odanın kapısı kapandı. Kafam öne eğikti. Bana doğru yaklaştığını hissettim. Tam yanı başımda durdu. "Cecilia." Kafamı kaldırdım. Gözlerimin içine bakıyordu. Gülümsedi yüzüme dokundu istemsizce kendimi geriye çektim. Kızgın bir ifade ile bana baktı. Maria'nın dedikleri geldi aklıma kardeşlerim onlara zarar gelmesini göze alamazdım. Ne diyeceğimi bilemedim. Gözlerim dolmuştu. Tekrar bana yaklaştı ve boynuma öpücük kondurdu. Gözlerimi kapattım. Ben hiçbir erkekle bu denli yakın olmamıştım. Sevgilim biricik nişanlım William'la bile. Ah William neredesin. Kurtar beni bu esaretten. Boynuma ardı ardına öpücükler kondururken istemsizce titredim korkuyordum çok korkuyordum hem de. "İyi misin sen?" Kendimi topladım. Bunu yapmak istemiyordum. "Neden bunu yaptınız bize. Babam size ne yaptı?" "Bu odada benimle bunları mı konuşuyorsun Cecilia?" "Evet çünkü burada olmayı istemiyorum! Bunu biliyorsunuz zaten" "Öyle mi emrime karşı gelmek istiyorsun yani?" Hemen aklıma Maria'nın dedikleri geldi. Kardeşlerime benim yüzümden bir şey olur diye korktum bir adım yaklaştım. "Affedin densizlik yaptım" Gülümsedi yüzüme dokundu. "İyi misin sen titriyosun?" "İyi olmadığımı ikimizde biliyoruz." "Beni istemiyorsun değil mi?" "Ev evet." Gülümsedi. "Buna alışman gerek yaban gülü" Eliyle belimi kavradı dudaklarını dudaklarıma değdirdi sonra ellerini saçımda gezdirdi. Yavaşça yatağa götürdü. Elbisemin kolunu indirdi. Gözümden bir iki damla yaş aktı. Kendi kıyafetini çıkardı. Derin bir nefes aldım. İyi değildim. Kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. "Cecilia çok güzel bir kız olduğunun farkındasın değil mi? Güzelliğinle herkesi etkileyecek büyüdesin" Yutkundum "Güzel olmak yerine şanslı olmayı dilerdim." Yüzüme dokundu ve uzun süre gözlerime baktı. Sonra dudaklarını tekrardan benim dudaklarıma bastırdı. Elbisemi tamamen üzerimden çıkardı. Şuan kendimden nefret ediyordum lanet olsun. William ona ihanet ediyorum. Belimden kavradı ve beni üstüne aldı. Sonra ardı ardına öpücüklere devam etti. Bir ara kalçalarımı avuçladı bu kez beni yatağa yatırdı bana doğru eğilerek boynuma sonra göğüslerime öpücük kondurdu. Ölmek istiyordum. Şuan kendimden nefret ediyordum. William ona ihanet ediyordun ben. Biran dudaklarını göbeğimde hissettim ve aniden irkildim. "İyi misin?" Kafa salladım. Bana doğru yanaştı ve yeniden dudaklarımı öptü o an bacak aramdaki baskıyı hissettim lanet Stanley o kadar zevk alıyordu ki beni kendisine doğru iyice çekti o an ve aldığı zevkle boynuma iğrenç bir öpücük kondurdu. Canım yanmıştı ve o an ki tepkiyle kolunu sıktım onun ise umurunda değildi aldığı zevkle öpmeye devam ediyordu. Seni öldürdüğümde aynı zevki yaşayacağım Norman Stanley sana yemin ederim ailen ve sen bana yalvaracaksınız. NORMAN. Ona sahip olmayı istedim. Onun aksine ve reddedişlerine rağmen onu istedim ve şuan burada. Odama geldiğinde o dağ keçisinin yerine ürkek bir serçe var gibiydi. Korkuyordu ve bana nefret dolu bakıyordu ama alışacaktı bana da bu saraya da yeni hayatına da. Arkası bana dönüktü. Uyumuyordu. Ağlıyordu. Sessizce öylece ağlıyordu. Arkadan sarıldım. Cecilia benim kadınım olmuştu artık. Benim. İlk gördüğüm an bir şey çekti beni çok başka şeyler hissettim. Sahip olmak istediğim tek kadın haline döndü. Şimdi ise kollarımın arasında bana ait bir kadın artık.. "Cecilia." "Efendim." "Tekrardan prenses olabilirsin. Bam başka hayatın olabilir." Bana doğru döndü. Söylediğim şey ilgisini çekmiş gibiydi. "Maria'ya bak. Buraya geldiğinde sıradan bir kızdı Leonardo'nun gözdesi olmayı başardı ve şimdi prenses. Eşi oldu onun." "Senin eşin mi olacağım? Bana Tanrı'nın huzurunda evlilik mi bahşedeceksin?" "İnanman ve istemen yeterlidir." "Ben İskoçya'nın prensesiyim sen ise Fransa prensi. Evlenip bir ortak imparatorluk sağlayabilirdik ama siz bizi yağmaladınız burada bana isteğim dışında sahip oldun şimdi ne değişir ki? Gözünde sıradan bir köleyim. Kim sıradan bir köle ile evlenir." "Tanrı insanın kaderini kiminle ortak kılmak isterse öyle olur." "İnanca bütünlüğünüz beni etkiledi. Tanrı'nın insanları yağmalamak ve haksız yere insan öldürmek hakkındaki kurallarına göz atmayı deneyin." Gülümsedim. Evet serçe yeniden bir dağ keçisi oldu. Hiç korkmadan yatağımda benimle tartışıyordu. Köle olduğunu umursamadan istersem ölüm emrini verebilecek olmama rağmen. Gözünden yaşlar akıyordu. "Belki bir gün eskisi kadar nefret etmezsin bu saraydan ve prenses olmayı sen istersin? Ha?" Sadece bakıyordu. "Cecilia ağlaman bir şeyi değiştirmez. Buraya alışmak zorundasın. Artık evin burası." "Deniyorum. Ailem yerle bir edildi. Kaçırıldık ve şuanda buradayım. Fazlası olmuyor. Ben bir prensesim üstelik nişanlıydım burada seninle oldum bunun anlamını biliyorsun bir prenses için bunun anlamını biliyorsun. Olmaması gereken şeyler oluyor." Kafa salladım. "Maria o prensin nikahlı eşi olmuş evet ama elbet resmi metresleri de olacak değil mi?" "Her kralın ve prensin olduğu gibi. Babanın resmi metresi yok muydu?" "Var yani vardı ama gönderildi. Macaristan'da. Babam anneme sağdık kalacağı konusunda söz verdi ve tekrarı olmadı." Gülümsedim. "Ama siz burada size köle olmamızı istiyorsunuz ne bu? İleride senin resmi metreslerinden biri mi olacağım bu mu? Harika bir ülkeden prenses gelin seçeceksin onunla evlenip çocukların olacak sonra benimle yatmaya devam edeceksin ya ben ileride benim çocuğum olduğunda onun taht için hakkı bile olmayacak. Bir piç olarak anılacak çünkü nikahlı eşten değil metresten olan bir bebek kraliyet için önem taşımaz." "Metres olmandan bahsetmedim Cecilia." "Prenses mi? Ben zaten prensesim senin bahşetmene gerek yok. Şuan buradayım evet senin yatağında ucube gibi ama bitecek. Geçecek.." "Cecilia yapman gerekeni yapıyorsun." "Bu mu yapmam gereken köle olmak mı? "Cecilia her sarayın kuralları vardır burasıda senin sarayın değil." "Özür dilerim çok uykum geldi izin verirseniz eğer." Odadan göndermemi bekliyordu ama göndermek istemedim. Burada olacaktı. Hissetmeye devam edecektim onu. Yanımda uyumalıydı bugün. "İyi geceler." "Bu çekilebilirsin demek mi?" "Hayır yalnızca iyi geceler demek." "Ama..." "İyi Geceler Cecilia." Anlamazcasına gözlerime baktı daha sonra arkasına döndü. Kıvrık sarı saçlarının mis kokusu burnuma doluyordu. Arkadan sarıldım ona kollarımın arasına aldım... Şuan elinde olsa boğardı beni ama şimdilik ertelemesi gerekecek. O uykuya dalana kadar uyumadım. Nefes alışverişleri düzene girip iç çekişleri bitene kadar kollarımın arasındayken onu bekledim. Ertesi sabah çok erken uyandım. Bütün gece sadece 2 saat filan uyuyabildim. Gözlerimi açtığımda Cecilia halen uyuyordu. Melek gibiydi tıpkı. Sayıklamaya başladı "William. Williaaam yardım et. Kurtar bu saraydan. Sana ihanet etmedim. William tek ve gerçek aşkım sensin. Gitme Williaaaaammm." dedi ve aniden kalktı Derin derin nefes alıyordu. Çok korkmuştu. İyi değildi. Ter içindeydi ve hala nerede olduğunu idrak edememişti. "Tamam sakin ol." Biranda şaşırdı nerde olduğunu anlamamış gibi bana kendisine etrafa baktı. "Ben rüya gördüm uyandırdıysam eğer." "Hayır." "Özür dilerim. Ben... Şey ben." "Tamam Cecilia çekilebilirsin." Gözlerime baktı. Şaşırmış gibiydi. Üzerine elbisesini geçirdi. Sessizde reverans yaptı ve gitti. Yatağımda başka bir adamı sayıklayacak kadar aptaldı bu kız. İstediği kadar sayıklasın o artık benim kadınımdı. Benimdi. Cecilia bana ait olmuştu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD