4. AÇ KÖPEK

1637 Words
Kahvemin tamamını içmemiştim. Azıcık şekerin tadı benim için fazlaydı. Rasim’in yemek yeme şekli de zaten iştahımı kapatmıştı. Serap teyze de hafif kiloluydu ama onun kilosu balıketli denilecek kadardı ve ona yakışıyor çok tatlı gösteriyordu. ‘’Ben hangi odada kalacağım?’’ diye sordum masadan kalkarken. ‘’Oğlum gösterir.’’ Serap teyzenin masanın altından oğlunun ayağına tekme attığını fark ettim. Rasim, annesine bir bakış atıp ağzına tıktığı büyük lokmayla masadan kalktı. Üst kata çıkarken önüme geçmesi için bekledim. ‘’Hanımlar önden.’’ diyerek hemen yanımda durup merdivenleri gösterdi. ‘’Bu defalık sen öne geç yolu öğreneyim.’’ diye yanıtladım. Sözüme karşı çıkmadan yürümeye başlayınca arkasından takip ettim. Merdivenleri çıkarken kendi ağırlığına dayanamayıp üzerime düşer miydi? Bu adamın altında ezilirdim! Aynı yatağa asla girmek isteyeceğim biri değildi. Kilolu olmasını geçtim kıyafetlerine de özen göstermediği belliydi. Tişörtü kendi bedenine uymamıştı göbeği altından dışarı çıkmış sarkıyordu. Pantolonu desen eşofman altıydı ama yıpranmış gibi duruyordu ve belindeki ipi sıkıca bağlamıştı. Bu da tişörtünün aksine iki beden büyüktü. Bu kadar paranın içinde daha şık giyinebilirdi! Üst kata çıktığımızda odalardan birini gösterdi. ‘’Burası annemin odası.’’ Birkaç adım daha atınca diğer odayı gösterdi. ‘’Burası benim odam ama pek kullanmıyorum vaktimin çoğunu çatı katında geçiriyorum.’’ Odasının hemen yanındaki odanın kapısını açtı. ‘’Burası da kalacağın süre boyunca senin olsun ve çatı katına tek başına çıkmazsan sevinirim. Orası annem de dahil evdeki herkes için yasak bölgedir.’’ ‘’Neden?’’ Gizli işler mi çeviriyordu? Bayılırdım böyle şeylere! ‘’İş için çoğunlukla evden çalışıyorum. Çatı katı benim özel laboratuvarım diyebilirim. Her tarafında karışık kablolar, bilgisayarlar, cihazlar var. Görmek istersen beraber çıkarız ama hakkımda bilgi toplamak için tek gidip oraları karıştırma benim araştırmalarıma zarar verirsin.’’ Fazla zekiydi! Hakkında bilgi toplamak için tabiki arkasından gizlice odalarını karıştıracaktım ve ben bunu yapana kadar o yapacağımı anlamıştı. Dişlerimi sergileyen, şebek tatlılığında bir gülüş gönderdim. ‘’O gülüşünle babamı kandırırsın beni değil.’’ dedi o da gülerek. Omzuna sertçe vurdum ama yağlarından dolayı canı yanmamıştı. ‘’Komik çocuksun.’’ ‘’Sadece doğrucuyum. Yalan mı? Hakkımda bilgi toplamak için ilk fırsatta evin altını üstüne getireceksin.’’ ‘’Doğru inkar etmiyorum ama bunu yaptığımı sen asla anlamayacaksın.’’ Yüzüne son bir gülüş atıp odaya girerek kapıyı yüzüne kapattım. Yalnız kalınca odanın içine bir bakış attım. Abartısız, sıradan bir odaydı. Beyaz renkli yatak ve beyaz renkli dolap ve yine beyaz renkli makyaj masası. Tuvaleti, banyosu içindeydi. Pencereye yaklaşıp perdeyi kenara çektim. Odanın penceresi yan tarafta kaldığı için hem babamın evi görünüyordu hem de yan taraftaki dört numaralı oğulun evi. Dışarıyı seyre daldığımda dört numaralı evden çıkan beş numaralı oğulu gördüm. Olduğum tarafa yaklaştığında cebimden çakmağımı çıkarıp pencereden aşağı attım. Tam kafasına isabet ettirmiştim. Acıyla başını ovup yukarı bakınca beni gördü. ‘’Ne haber bacaksız?’’ dedim. ‘’Seni o tulumba tatlısı ağabeyime mi kaptırdım?’’ derken alaycı bir gülümseme yüzüne yerleşmişti. Camdan aşağıya belime kadar eğilip öyle konuştum. ‘’Boşver, onu iki hamburgere kandırır istediğimiz imzayı alıp babamın mirasına biz konarız.’’ Ellerini sinsice birbirine sürttü. ‘’Anlaştık ama aslan payını istiyorum.’’ ‘’Bakarız.’’ Diğer evden çıkıp gelen araba Atlas’ın yanında durduğunda camı aşağı indi. Volkan’dı. Bana sert bir bakış atıp kardeşine, ‘’Atla hadi, oyalanma.’’ dedi bakışları gibi sert bir sesle. Atlas eliyle bana doğru öpücük atınca ben de aynı şekilde elimle öpücük atıp el salladım. Arabaya bindiğinde Volkan gaza öyle bir bastı ki ardında lastiğin tiz sesi kaldı. Bu neyin öfkesi paşam, diye sorarlar adama sanki mirastan oldu daha ilk ayın içindeyiz. Pencereyi açık bırakıp odanın içine çekildim. Atlas’ı severdim. Babamın yanında olduğu yıllarda da oğullarıyla samimi olmama izin vermezdi ama Atlas’a sesi çıkmazdı. Onu oynattığım zamanları hatırlıyordum. Kardeşim gibiydi zaten babam da onu bu evlilik meselesine yaşından dolayı dahil etmeyeceğini söylemişti ama mağdur etmemek için ileride hangi alanda iş yapmak isterse o alanda kalkınmasını sağlayacak her türlü olanağı sunacağını belirtmişti. Açıkça hiç dile gelmemişti ama bir defa Mücahit ağabeyin Ayşin ablayla konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Sanırım Zerda teyze yani Atlas’ın annesi diğer anneler gibi burada kalmak istememiş, babama olan oldu hamile kaldım ama oğlumu senin hayatının içinde asla büyütmeyeceğim, diyerek her şeyi elinin tersiyle itmiş sonra oğlumu benden almasınlar diye izini kaybettirmeye çalışmıştı. O zaman Mücahit ağabey bizzat arayıp yerini bulmuş ama uzaktan gizlice korumak dışında bir eylemde bulunmamışlar. Doğumda ölünce de babam oğlunu yanına alıp sahip çıkmış. Bence babam onun yaşını bilerek bahane edip mirasına ortak etmiyordu. Bu şekilde annesinin isteğini yerine getiriyordu çünkü oğullarını yanında istese de annelerinin büyütme tarzlarına karışmayıp sadece sevgisini vererek, maddi imkanları önlerine sunmuştu. Tabi bu durum Atlas’ı diğer kardeşlerin gözünde de sadece kardeş konumunda tutmuştu çünkü müstakbel kocalarımın birbirlerine karşı hissettikleri tek duygu nefretti. Annelerinin ilişkileri de aynı şekildeydi. Valizimi açıp içinden şort şeklinde sporcu taytımı ve sporcu sütyenimi çıkarıp üzerimi değiştim. Spor ayakkabılarımı giydiğimde saçlarımı at kuyruğu bağlayıp odadan çıktım. Bu bir ayda Rasim’i zayıflatmazsam bana da Turna demesinler! Salona indiğimde Lokmabot yemek masasını topluyordu ve salon kısmı da boştu. ‘’Ev halkı nerede?’’ dedim. Lokmabot bana doğru döndü. Gözlerinin içinde kırmızı halka parlıyordu. O robotsu sesiyle cevap verdi. ‘’Serap Hanım evden gitti, Rasim Bey çalışmaya çekildi. İsteğinizi ben yerine getireyim.’’ ‘’Hayır işine bak.’’ dediğimde tekerlekten ayakları üzerinde tuttuğu tepsiyle mutfağa doğru süzüldü. Ardından laf attım. ‘’Endama bak be oğlum olursa alacağım seni.’’ Durup bana doğru döndüğünde konuşur gibi ‘’Ha, ha, ha!’’ dedi. ‘’Turna Hanım çok şakacılar, çok eğlendim.’’ Tekrar geri dönüp mutfağa girdi. Tepkisine kahkaha attım. Bu bir ayda tımarhane gibi bir evde kalacaktım anlaşılmıştı. ‘’Şeker!’’ diyen sesle havaya sıçradım. Masanın üzerinde iki kırmızı göz daha bana bakıyordu. ‘’Çay mı içiyorum ne yapayım şekeri?’’ diye tersledim Şekerpare’yi. Gözlerinden fışkıran lazer ışığı göğsümün üzerinde durdu. ‘’Yanlış ifade ettim özür dilerim. Üzerinizde şeker kırıntısı kalmış.’’ Işığın olduğu yere baktım. Gerçekten de çok minik bir beyaz şeker kırıntısı vardı. Elimle silkeledim. ‘’Sağol.’’ diyerek merdivenlere yöneldim. Çatı katına çıktığımda kapalı kapıyı tıklattım. ‘’Gelebilir miyim?’’ ‘’Gel.’’ diyen sesle kapıyı açtım ama kapı önünde kalmıştım cidden yerler birbirine dolanmış kablo doluydu. ‘’Yangın olsam bu odaya yerleşmek için can atardım, elektrik olsam bu odada aç kalmazdım.’’ dedim. Büyük televizyon ekranı gibi bir bilgisayar ekranının karşısında duruyordu ve tamamen dokunmatik olan ekrana hızlı hızlı dokunup bir şeyler yapıyordu. ‘’Karıştıracaksan bakmak istediğin yerleri bana söyle.’’ ‘’Hayır sabah koşusuna gideceğim sen de benimle geleceksin.’’ ‘’Sana güle güle.’’ dedi yüzüme bile bakmadan. ‘’Gelmezsen babama senin uygun olmadığını söylerim. Çalıştır o yağ tulumu ayaklarını.’’ İç çekip ekranda birkaç yere daha tıklayıp bana döndü. ‘’İyi gidelim.’’ Alt kata indiğimizde üzerine eşofmanını giyip yanıma geldi. Cırt yeşili bir kıyafetti. Bir ara alışverişe de götürecektim. Kafaya koymuştum. Evden çıkıp babamın kendine özel mahallesinin içinde koşmaya başladık. Bana ayak uydurmaya çalışıyordu ama başladığımız gibi nefes nefese kalmıştı. Hızımı yavaşlatıp ona uydurdum. ‘’İlk koşun mu?’’ dedim gülerek. ‘’Öyle!’’ dedi aynı şekilde gülerek. ‘’Spor yaparken kız tavlamak kolay oluyormuş internette öyle yazıyordu doğruluğunu test ediyorum.’’ Terli elini bana uzattı. ‘’Doğruysa eğer ben Rasim.’’ Elini iğrenmeden tutup sıktım. ‘’Turna ama eksik okumuşsun biz göbekli değil kaslı erkek seviyoruz.’’ ‘’Benimki de Türk kası işte.’’ İkimizde sesli bir şekilde güldük. ‘’Miras sana kalmaz diye mi babamın paralarını bedenine depoladın?’’ Bilerek üzerine gidip kendisiyle ne kadar barışık olduğunu anlamaya çalışıyordum ve eğer sinirlenirse sinirli halini görmek istiyordum. Bir insanı en iyi böyle anlarda tanırdınız. Yüzü ciddileşmişti. ‘’Kilomun farkındayım, hayatımın yarısı senin gibi kilomla alay eden insanların arasında geçti ama kusurun insanın dışında olup gözle görüneninden değil içinde olup gözle görünmeyeninden korkman gerekir.’’ Bu defa benim yüzüm ciddileşti. Söylediği sözlerin anlamı derindi. Duygu halimi fark etmiş olacak ki kendisi gülümsedi. ‘’Ee babamın Turna kuşu hadi ben babamın parasının peşindeyim sana ne demeli o mirasa her türlü el koydun üzerine bir de oğullarından hangisini canın isterse yanına hediye gibi onu alacaksın.’’ Topu kalesinden çevirip doğrudan kaleme golü atmıştı. Yüzüme bakarken göz kırptı. ‘’Beni seç kış günlerinde ısınman kolay olur.’’ Hızını artırıp beni geçti. Bende hızımı artırıp ona yetiştim. ‘’Seçimi yakışıklılığa göre yapmıyorum işlerin başına geçecek patron olabilecek kişiyi arıyorum.’’ ‘’Peki senin kalbin? Sevgin? Yaşayacağın ömür? Bir şirketi parantez içinde babamın pis işlerini yönetebilir diye ömrünü de yönetmesine izin mi vereceksin?’’ Omuz silktim. ‘’Babama bir sözüm var ve sözümü tutacağım. Benim onun için yapacağım onun benim için yaptıklarının borcunu asla ödeyemez. Ayrıca sizler de o miras için sevmediğiniz halde benimle evlenmeyi kabul ediyorsunuz.’’ ‘’Eşit durumda sayılırız diyorsun öyle mi?’’ dedi nefes nefese. Yüzünün her yerinden terler akıyordu. ‘’Öyle.’’ Mahallenin başına geldiğimizde yolu geri dönüp koşmaya devam ettik. ‘’Beni seçersen yanına yakışayım diye böyle işkence etmeye devam edecek misin?’’ Sözleri güldürmüştü. ‘’İstemeyeceğim kadar zekisin.’’ ‘’Senin gibi birinin normal şartlarda yüzüme bakmayacağını bilmek için zeki olmaya gerek yok ama yine de bu konuda kendimi öveceğim insan sarrafıyımdır diyebilirim.’’ Geri geri koşmaya devam edip yüzümü yüzüne döndüm. ‘’Peki beni de analiz et.’’ ‘’Sürekli gülüyorsun, deli dolusun, hayatı ciddiye almıyorsun ama gülüşlerini kalbindeki acıyı saklamak için kullanıyor gibisin. Dudakların gülerken gözlerin hüzünlü oluyor. Babam seni nereden getirdi hiç anlatmadınız, geçmişini bizler bilmiyoruz ama o geçmişte seni çok etkileyen acılar var gibi. O acı da her neyse belli ki babam yardım etmiş bu yüzden ona karşı sonsuz minnet duyuyorsun.’’ Yüzüm donuklaşmıştı ama uzun sürmedi gülüşüm hızla geri geldi. ‘’Vay be ne hikaye ama.’’ diyerek kahkaha attım. ‘’Fakirdim babam geldi param çok oğlumla evlenirsen zengin olursun dedi ben de tamam dedim. İşte sana acılarla dolu hikaye.’’ Yönümü tekrar yola çevirip yüzüne bakmaktan kaçtım. Ne babamın bize verdiği berbat hayatı unutabiliyordum ne de annemin o hayatın yükünü kaldıramayıp hastalanarak öldüğünü. Talat babam karşıma çıkmış olmasaydı belki de annemden sonra ben de açlıktan, sefaletten ölüp giderdim. Beni hayatta tutan, karnımı doyuran, koruyan hep annem olmuştu. Onun ardından bir başıma yaşayamazdım. Hâlâ bazı geceler kabuslarım öz babamla doluyordu. Sarhoş olup annemle beni döverken verdiği acıları hissediyor, son kalan küflü ekmek kırıntısını yediğim için aç köpek diye tekmelediği günlere geri dönüyordum. Evin olduğu yere geldiğimizde, ‘’Bu kadar koşu yeter sakın acıktım diye yemek yeme.’’ diyerek yüzüne bakmadan kaçarak kalacağım odaya çıktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD