5. KUMA OLURUZ NE OLACAK?

1910 Words
İçtiği içkiyle sızan babam ayağı kırıldığı için yan duran sandalyeye yayılmıştı. Üzerindeki yırtık, kirlenmiş atletinden göğsündeki kılları dışarı fırlamıştı. Masanın üzerindeki tabakta küçük bir peynir parçası kalmıştı. Üzerindeki küf yeşil sarı iki rengin karışımıyla kaplıydı. Dikkatlice yaklaştım. Uyanmasından korkuyordum ama açlıktan karnım ağırıyordu. Annem yiyecek bulmak için sabah gitmişti gece olmasına rağmen dönmemişti. Peyniri elime aldığım an içkiyle sızan babam kokusunu almış gibi gözlerini açtı. ‘’Aç köpek babanın yemeğine mi göz diktin?’’ diyerek kolumdan tutup duvara savurdu. Korkudan olduğum yere sinmiştim. Tekmesi sırtıma indiğinde karnımdaki açlığın ağrısı bir anda önemini yitirdi. Üst üste tekmeleri indi. Bir yerden sonra ağzımdan burnumdan kan gelmeye başlamıştı. Babamın içkinin etkisiyle sendelediği bir andan faydalanıp olduğum yerden kaçtım. Evden çıktığımda karanlık sokakta, uyuyan köpeklerin arasında koşmaya devam ettim. Uçurumdan düşerken açılan gözlerimle yataktan fırladım. Her yanımdan terler süzülüyordu. Ayaklarımı sürüyerek banyoya girip yüzümü yıkadım. Arada geçmişim kabus olup uykularıma geliyordu ama bu defa sanırım Rasim ile olan konuşmamız tetiklemişti. Tekrar uyuyamayacağımı bildiğim için odadan çıktım. Bir içkiye ihtiyacım vardı. Mutfağa indiğimde ışığı yakana kadar karşımda beliren iki kırmızı gözle ve ‘’Bir ihtiyacınız mı vardı?’’ diyen sesle çığlık attım. Işığı açtığımda Lokmabot karşımda duruyordu. ‘’Senin ne işin var burada?’’ dedim sitemle. ‘’Ben Lokmabot’um. Benim işim ev halkına hizmet etmek.’’ dedi karşılığında. ‘’Senin uyuma modun, dinlenme modun falan yok mu? Gidip yatsana!’’ ‘’Şakacı Turna Hanım bu yönünüz bir arkadaş için çok eğlenceli. Her gece yarısı yarım saat sürecek bir zaman dilimiyle sistemim yenileniyor onun dışında kalan bütün zaman emirleri yerine getirmeye hazırım.’’ ‘’İyi içkiler nerede?’’ diye sorum yaptığı ayrıntılı açıklama üzerine. İçkilerin yerini gösterirken hangisini istediğimi soruyordu. Ona bırakmadan birini alıp mutfaktan çıktım. Bahçeye adım attığımda gecenin esintisi yüzümü okşadı. Çimenlerin üzerine oturup şişenin kapağını açarak kafama diktim. Bazen köye gidip babamın geberip gebermediğini görmek istiyordum sonra vazgeçiyordum. Onunla karşılaşmaya cesaretim olmadığı için annemin mezarına da hiç gidememiştim. Elimden çekilen şişeyle yanıma oturanın ağırlığını hissettim. ‘’Evimde kalmak bu kadar uykusuz bırakmış olamaz.’’ ‘’Yatağın kalitesizmiş.’’ dedim tebessümle. ‘’Yatak bu atarsın çöpe alırsın yenisini ama ya çöpe atıp değiştiremediklerimizi ne yapacağız?’’ İçkimden birkaç yudum içip şişeyi geri uzatınca elinden alıp bende içtim. Geçmişimi çöpe atamadığım gibi beynimdeki anıları da aynı şekilde çöpe atamıyordum. ‘’Çöpe atılacaklar çok fazla o yüzden kolayına kaçıp kendimi atayım.’’ Birkaç yudum daha içip şişeyi eline tutuşturarak yere uzanıp dizine yattım. Bacağını kaplamış yağlar yastık gibi yumuşacıktı. ‘’Yatağından daha yumuşaksın.’’ ‘’Kilomla uğraşmak hoşuna gidiyor değil mi?’’ ‘’Belki utanırsın da kilo verirsin. Eğer seni seçersem yatakta altında ezilmek istemiyorum.’’ diye açıkça doğruyu söyledim. Böyle konularda utangaç biri değildim yakışıklı gördüm mü yatağa atar keyfime bakardım ama dört kardeşten dünyanın en yakışıklı adamı olsalar da uzak duracaktım. Sonuçta onlar kardeşti ve ben biriyle evlenecektim. Rahatım dediysem o kadar da rahat değildim. ‘’Üstte olmana izin veririm.’’ dediğinde gülünce başımın üzerinde sallanan göbeğini hissettim. "Ama evlenmeden olmaz.’’ diyerek geriye doğru yattı. İkimizde gökyüzündeki yıldızlara bakıyorduk. ‘’Sevdiğin biri var mı?’’ diye sordum. ‘’Senin de sürekli yüzüme vurduğun gibi kilomdan dolayı kimse yüzüme bakmıyor.’’ Elimi geriye savurup ağzına vurdum. ‘’Sevdiğin var mı dedim seni seven var mı diye sormadım!’’ ‘’Birine hiç o gözle bakmadım.’’ Rasim beklediğim gibi laftan anlamaz, cahil biri değildi. Sohbet konusunda babama benziyordu. Konuşması kolaydı. Şakadan anlıyor aynı şekilde karşılık veriyordu. Konuşma şekli kızların hoşlanacağı türdendi ama bir konuda haklıydı biz dış görünüşe de bakıyorduk. Oysa önyargılarımızı bir kenara bırakıp önce kalbini görmek istesek o yakışıklı gezen birçok erkekten daha iyi olduğunu fark ederdik. Ne kadar süre sohbet ettik bilmiyorum ama konuşmak iyi gelmişti düşüncelerimi dağıtmıştı. Konuşurken de uyuyakalmıştık. Tek hatırladığım gece arada horultusuna uyanıp geri uyuduğumdu. ‘’Ah ne kadar tatlı bir çift olmuşsunuz.’’ Sesiyle gözümü açtım. Serap teyze başucumuzda ayakta dikiliyordu. Yüzünde sevimli bir gülümseme vardı. Olduğum yerde yan yatıyordum. Ağzımdaki salya Rasim’in göbeğine doğru akmıştı. Bütün içkiyi sohbet ederken bitirmiştik bu yüzden başım ağrıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştığımda Serap teyze omzumdan tutup engel oldu. ‘’Yat, yat hiç bozma ben görmedim, hemen gidiyorum.’’ ‘’Görecek bir şey yok ki göresin.’’ Ellerinden kurtulup yattığım yerde doğrularak oturdum. Bizim sesimize Rasim de uyanmıştı. ‘’Gece burada mı uyumuşuz?’’ diyerek koca göbeğiyle kalkıp oturmayı başardı. ‘’Sen uyudun ben senin horlamanı dinledim.’’ dedim dağılmış saçlarımı karıştırırken. ‘’Öyle mi? Uyumadıysan bu göbeğimdeki salyalar nereden geldi acaba?’’ Pijamasının üstünü aşağı çekiştirip göbeğindeki ıslaklığı sildi. Dil uzattığımda gülmüştü. Yüzümü avuçlayan eller bir anda yanaklarımı tutup sıktı. ‘’Benim nasıl güzel bir gelinim oldu böyle!’’ ‘’Serap teyze koptu yanağım.’’ Ellerini ittim ama bu defa da saçlarımı okşayacağım diye karıştırmaya başladı. ‘’Anne severken öldüreceksin.’’ Rasim’in uyarısıyla geri çekildi. Rasim’e doğru eğilip kulağına fısıldadım. ‘’Annen mirası senden daha çok istiyor.’’ ‘’İnkar ederdim ama kanıtlar ortada.’’ dedi. ‘’Duş alacağım.’’ Anne oğulun yanından uzaklaşıp eve girdim. Merdivenlere yöneldiğimde, ‘’Lokmabot çok açım!’’ diye seslendim. ‘’Kahvaltı otuz üç dakika kırk saniye sonra hazır olacak.’’ ‘’Bir saniye bile şaşarsan sahibine söylerim içini açıp devrelerine baksın.’’ Merdivenleri çıkarken arkamdan, ‘’Komik Turna Hanım. Ha, ha, ha!’’ diye konuşuyordu. Duş alıp üzerimi değiştikten sonra salona indim. Yemek masasının olduğu tarafta anne oğul benden önce kahvaltı masasına oturmuştu. Dünkü yerimin aksine doğrudan müstakbel kocamın yanına oturup önündeki yiyecek dolu tabağı kendi önüme çektim. ‘’Lokmabot!’’ diye seslendim. ‘’Buyurun Turna Hanım!’’ diye mutfaktan geldi. ‘’Rasim efendin için hemen bir diyet listesi çıkar kahvaltısını ona göre hazırla. Bir ay içinde en az on kilo verecek şekilde olsun.’’ ‘’Açlıktan ölürüm.’’ Rasim önümdeki tabağına uzanırken çatalla elinin üzerine vurdum. ‘’Sıkıyorsa o diyeti boz babama gider iradesine sahip çıkamayan adam senin işlerini yönetemez derim.’’ ‘’Çıkar!’’ Serap teyze, oğlunun önüne yakın olan tabakları ileri doğru itmeye başladı. ‘’Hiç iradeli olmaz olur mu benim oğlum dünyadaki en iradeli insandır.’’ Oğlunun iki dudağını tutup sıktı. ‘’O ağzına sahip çık yoksa dikerim açlıktan ölürsün.’’ Lokmabot elindeki tabakla geldi. İçinde birkaç zeytin, salatalık, domates, biraz yeşillik, küçük bir peynir ve haşlanmış yumurta yanında da ince bir dilim ekmek vardı. Rasim’in önüne bıraktığında anında sitem etmişti. ‘’Bununla karın mı doyar?’’ ‘’Doyar paşam, doyar ağam, doyar padişahım o bedenini kaplamış yağlarla en az bir yıl aç yaşarsın zaten mızmızlanma.’’ dedim keyifle. Ben rahat rahat kahvaltımı yaparken o mecbur iki lokma yiyecekle masadan kalkmak zorunda kalmıştı. Kahvaltı sonrasında da dünkü gibi spor kıyafetlerimi giyip kapısını çalarak zorla dışarı çıkardım. Koşmaya başladığımızda takılmayı da ihmal etmiyordum. ‘’Sen kilo verdin sanki!’’ ‘’Komik mi?’’ dediğinde kolunu boğazıma sarıp koltukaltına sıkıştırdı. ‘’Bayılacağım.’’ diye konuşmaya çalıştım. Aşırı terliydi ama nefesimi tuttuğum için sesim boğuk çıkmıştı. ‘’Bayılırsan babama derim cazibeme dayanamadı.’’ Boynumu biraz daha sıkıp bıraktı. Bana bunu yapmayacaktı. Sırtına atlayıp boğazına sarıldım ama iki kolumla anca sarılabilmiştim. ‘’Böyle koşacaksın sana ceza.’’ Sırtında o kilolu bedenine koala gibi yapışmış halde mahallenin içinde üç tur koşturdum. Eve girdiğimizde sırtından aşağı atladım. Havuza girip çıkmış gibi terliydi. ‘’Lokmabot’un listesine uy fazladan yeme bir ay sonra kilo vermiş olacaksın. Şimdi git dinlen öğleden sonra da alışverişe gideceğiz.’’ Gözlerini devirip ayaklarını sürüyerek merdivenlerden çıktı. O gittikten sonra mutfağa girip çekmeceleri biraz karıştırdım. Bulduğum çikolatanın paketini açtım ve yiye yiye odama çıktım. Yasak onaydı sonuçta bana değildi. Bir de kötü kadın gülüşü atarsam tam olacaktı. Öğleden sonra şıkır şıkır giyinmiştim. Kısa bir şort, askılı bluz, topuklu ayakkabı ve ben buradayım diye parıldayan bir makyaj. Kapı çalmadan doğrudan Rasim’in odasına girdim. Banyodan su sesi geliyordu. Odasında ayrı bir giyinme odası da vardı. İçeri girip kıyafetlerini karıştırmaya başladım. Aşırı zevksizdi. En uyumlu olmaya çalışanı seçtim. Banyo kapısının sesini duyunca bağırdım. ‘’İçerideyim çıplaksan havluya sarın.’’ ‘’Odamda ne işin var?’’ Konuşmasıyla arkamı döndüm. Giyinme odasına girmişti. Beline havlu sarılıydı ve çıplak göğsünde yağ katmanları vardı. ‘’Senin için kıyafet seçtim müstakbel kocam. Al bunları giy.’’ Kıyafetleri ıslak kollarına bırakıp yanağından öptüm. ‘’Uslu bir çocuk olursan arada yanağından öperim.’’ ‘’Nasıl büyük bir lütuf bu böyle.’’ Gülerek odasından çıktım. Çıktığım gibi Serap teyzeyle burun buruna geldik. Bakışları çok şey ima ediyordu. ‘’Kilolu falan ama içeride aslan gibi değil mi?’’ ‘’Daha önce izledin mi?’’ dedim lafı ağzına geri tepmek için. Gözleri büyümüştü. Kaçarcasına gitti. İlk günden kaynanalığa başlarsa olacağı buydu! Rasim geldiğinde arabasına bindik. Arabanın içi bile değişikti kendince dizayn ettiği belliydi. ‘’Hoş geldiniz gideceğiniz yeri söylerseniz en uygun rotayı oluşturabilirim.’’ diyen sesle ekranda beliren göz ve ağızdan oluşan siluete baktım. ‘’Nereye gideceğiz?’’ diye sordu Rasim. ‘’Şehir merkezindeki büyük alışveriş merkezine.’’ Gözler birkaç kez kırpılır gibi açılıp kapandı. ‘’Trafiğin en az olduğu yer dördüncü yol. Ara yolları tercih ederseniz arabanın sığabileceği genişlikteki kestirme yollardan götürebilirim.’’ ‘’Olur götür.’’ dedim merak edip. Navigasyonların nasıl ara sokaklara soktuğunu bilmeyen yoktur değil mi? Bu ne kadar iyiydi merak ediyordum. ‘’Rota oluşturuldu. Dönüş yerleri bildirilecek. Müzik analizi için lütfen elinizi ekrandaki kırmızı noktaya koyun.’’ Göz ve ağız kaybolmuş tam ortada kırmızı bir nokta belirmişti. ‘’Nasıl yani?’’ diyerek Rasim’e bir bakış attım. ‘’Elini koy.’’ dedi sadece. Söylediğini yapıp elimi kırmızı noktanın üzerine koydum. Bir süre sonra gözler geri gelince elimi çektim. ‘’İleriden sola dönün.’’ dediğinde Rasim sola sinyal verdi. ‘’Ruhunuz dinlensin.’’ diyerek bir müzik başlattı. Müzik hafifti, gözlerinizi kapatıp dinleyip huzur bulacağınız türdeydi. ‘’Neye göre belirliyor?’’ dedim merakla. ‘’Nabzını ölçüyor. Eğer hızlıysa ya gerginsindir ya öfkeli ya da çok heyecanlı bu yüzden hafif bir müzik açar kalp atışlarını normale döndürerek dinlenmeni sağlar ama kalp atışların yavaş ise seni canlandırabilmek için daha hareketli bir müzik açar. Aslında karmaşık görünse de basit bir işletim sistemi.’’ ‘’Bunun satışta olan bir uygulama olduğunu sanmıyorum. Haksız mıyım?’’ ‘’Değil henüz sunumunu yapmadım üç aydır deneme sürecindeydi ben kullanıyordum. Arada bilerek kalp atışlarımı değiştirip vereceği tepkileri ölçtüm çünkü tek özelliği müzik değil. Eğer o kalp atışlarında bir anomali fark ederse 112’ye otomatik çağrı düşüyor.’’ ‘’Yok artık ciddi misin?’’ dedim. Başıyla onayladı. ‘’Bir kez kendime bir kez de anneme ilaç verip kalp ritmimizi bozdum ve ikisini de algılayıp 112’ye bağlanıp konum bildirimi yaptı. Tabi sonrasında bende arayıp yanlış ihbar olduğunu söyledim. Bir hafta sonrasında sunumunu yapmam gerekiyor kabul edilirse daha kapsamlı araştırma için test kullanıcıları bulunacak falan öyle işte.’’ Çok iyiydi. Arabada ıssız bir yerde rahatsızlananlar için kurtarıcı olurdu. Benim içinde hafif bir müzik açmıştı sanırım Serap teyzenin sözlerine gerildiğim için kalp atışım hızlıydı onu algılamıştı. ‘’Mükemmel.’’ diyerek hayranlığımı gösterdim. Yol boyu bizi soktuğu ara sokaklara baktım. Hepsi arabanın sığacağı yerlerdi ve hiçbiri çıkmaz sokak değildi. Normalde bulamayacağım ara yollardan geçirmiş süreyi kısaltarak alışveriş merkezine ulaştırmıştı. ‘’Bu arada bu navigasyon olayını kendime saklayacağım bilgin olsun. Sunacağım modele dahil etmedim.’’ ‘’Neden?’’ ‘’Bütün insanlara bu yol kestirme dersen o yolda da aynı trafik oluşur yani var olandan bir farkı olmaz.’’ ‘’Anladım.’’ dedim arabadan inerken. Alışveriş merkezine girdiğimizde erkek kıyafeti satan bir mağazaya adım attık. Büyük beden tişörtleri, gömlekleri, pantolonları tek tek inceledim. Üzerine yakışacağını düşündüklerimi denemesi için kucağına bıraktım. Alışverişimiz yaklaşık üç saat sürmüştü ve üç saatin sonunda bütün dolabını baştan aşağı yenilemiştim. Eve döndüğümüzde ‘’Lokmabot!’’ dedim. Elindeki toz beziyle yanıma gelen robota baktım. ‘’Buyurun Turna Hanım. Yokluğunuzda şakalarınızı çok özledim.’’ Söylediğine istemsizce gülmüştüm. ‘’Rasim’in odasındaki bütün kıyafetleri ya yak ya da çöpe at gitsin yerlerine arabasındakileri yerleştir tamam mı?’’ ‘’Evin içinde yakmak tehlikeli çöpe atsam daha iyi olur.’’ ‘’Zekisin, kesin alacağım seni oğluma.’’ ‘’Ha, ha, ha işte özlediğim Turna Hanım, beni oğlunuza alın evde kalmak istemem.’’ Sesli bir kahkaha attım. ‘’Kalırsan Rasim ile evlendiririm. Kuma oluruz ne olacak?’’ Rasim yüzüme imalı bir bakış atıp merdivenleri çıkıp uzaklaştı. Bu ev ilk ay için iyi bir seçim olmuştu. Anne oğul genel olarak beni zorlayacak birileri değildi ve oğulların evinde kalacağım sürece uyum sağlamam için iyiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD