6. NAZLIKANAT/SARI BEZ

1447 Words
Sabah odanın penceresinde oluşan tık tık seslerine gözlerimi açtım. İkinci kata biri çıkamazdı rüzgar mı vardı? Öyleyse bile cama çarpacak ağaç dalı yoktu. Ayaklarımı sürüye sürüye pencereye gidip perdeyi kenara çektim. Gördüğüm kuşla gözlerimi ovuşturdum. Gözleri benim gözlerim gibi ela renkliydi. Kuştu ama değildi. Demirden gagasıyla cama vurmaya devam ediyordu. Pencereyi açtığımda tam yüzümün hizasında havalanıp durdu. Yüzümde bir gülümseme belirmişti. Bu turna kuşunun küçük bir oyuncak şekliydi ama robottu. Uçarken minik kanatları havada dursa da çırpmıyordu sanırım uçmasını sağlayan pervane gibi bir aksamı vardı. ‘’Selam.’’ dedim. ‘’Selam.’’ diye karşılık verdiğinde gülmüştüm. Kenara çekildiğimde uçarak içeri girdi. Doğrudan yatağın üzerine kondu. Az önce kalktığım yere geri yattım. Sıcaklığım soğumaya başlamıştı. ‘’Pekala sen kimsin, neden odamdasın?’’ ‘’Senin arkadaşın olmak için tasarlandım. İsmim ne istersen o olur.’’ Gözlerim kısılmıştı. ‘’Bana bak seninle arkadaş olacağım, sana dertlerimi anlatacağım sen de onları gidip seni tasarlayan o şişkoya mı anlatacaksın?’’ Ela gözlerindeki ışık parlayıp eski haline döndü. ‘’Bilgilerimi senin dışında biriyle paylaşmam yasak. Sistemim bunu engelliyor.’’ Açık gönüllülükle itiraf edebilirdim ki bu kuşa bayılmıştım. ‘’Senin adın Nazlıkanat olsun uçarken kanat çırpamayacak kadar nazlısın.’’ ‘’İsmimi çok sevdim.’’ dediğinde havalandı ve havada ters dönerek yatağa geri kondu. ‘’Seni boyasam zarar görür müsün? Demir rengini beğenmedim.’’ ‘’Kanatlarımın altını, ayaklarımı, yüzümü ve başımın üzerini boyamamalısın ama onun dışında kalan kısımlarımı boyayabilirsin.’’ Yataktan kalkıp ojelerimi alıp geri geldim. Söylediği yerlerden uzak durup üst kısımlarını rengarenk boyamaya başladım. Kırmızı boyayı sürerken, ‘’Gıdıklandım.’’ deyip gülme sesi çıkardı. ‘’Sen gıdıklanabiliyor musun?’’ diye sordum şaşkınca. ‘’Hayır ama insancıl duyguların tanımları sistemime yüklü. Sizler bu tür tepkilerden hoşlanıyorsunuz.’’ ‘’Çok tatlısın ama yerim seni.’’ ‘’Teknik olarak gerçek bir kuş olmadığım için yiyebileceğin bir etim yok.’’ ‘’Şaka yapmıştım.’’ dediğimde yeşil ojemi elime aldım. ‘’Ah anladım evet bu yaptığın güzel bir şakaydı.’’ Ojeleri sürmeyi bitirince kuruması için biraz üfledim. ‘’Kıyafetlerimi değişirken bana bakmanı istemiyorum. Belleğine kaydedersin sonra bir virüs sızar ne olur ne olmaz.’’ ‘’Sistemimin yeniden çalışması için ‘Uyan’ demen yeterli.’’ dedikten sonra gözlerindeki ışık söndü ve sessizliğe gömüldü. Banyoya geçip yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladıktan sonra odaya girip kıyafetlerimi değiştim. ‘’Uyan.’’ dediğimde boş gözler yeniden ışıklandı. ‘’Hadi kahvaltıya gidiyoruz.’’ Yataktan havalanıp yanıma gelerek omzuma kondu. Küçüklüğüne rağmen beklediğimden ağırdı. Alt kata indiğimde Lokmabot kahvaltı hazırlıyordu. Tam adım atacakken ayağımın önünden sürünerek bir paspas kaçtı. ‘’Beni ezecektin!’’ diye bir de sitem etti. ‘’Sen nesin böyle?’’ dediğimde Lokmabot cevap verdi. ‘’Serap Hanım onun için Sarı Bez ismini taktı. Yerleri silip parlatmak onun görevi.’’ Ev ev değil teknoloji mağazasıydı! ‘’Sarı Bez üzerine bassam beni taşıyacak güçte misin?’’ Robot paspas durup olduğu yerde döndü. ‘’Kaç kilosun?’’ ‘’Elli beş.’’ dedim. ‘’Üst ağırlık kaldırma sınırım on kilo sizi taşıyamam.’’ dedikten sonra işine geri döndü. ‘’Günaydın!’’ diyen sesle arkamı döndüm. Rasim merdivenleri iniyordu. Üzerinde yeni aldığımız kıyafetlerden vardı ve bedenine göre giyinince daha hoş olmuştu. ‘’Günaydın ve teşekkür ederim çok beğendim.’’ Omzumdaki kuşun boyadığım renkli sırtını okşadım. ‘’Küçük bir hediye önemli değil.’’ Gülerek karşılık verdim. ‘’Rüşvet sanmıştım.’’ ‘’Bir kuş ile düşünceni değiştirecek biri değilsin. Belli ki dertleşme işini kendinle yapıyorsun bunu yaptıkça içindeki öfkeyi artırırsın, kırgınlıklarını büyütürsün. İstediğin gibi konuş, içini dök sana özel yaptım dışarıdan biri bilgilerine ulaşamaz.’’ ‘’Buna sen de dahil misin?’’ Yemek masasında yerlerimize oturduk. ‘’Bunun için kuşu alıp parçalamam gerekir.’’ Nazlıkanat sözlerle Rasim’in tarafındaki omzumdan diğer omzuma geçti. ‘’Ben yenecek bir kuş değilim.’’ ‘’Mecazi kelime kullanımını seninle çalışmamız lazım.’’ dedim. ‘’Üreticin beynini biraz eksik yapmış.’’ ‘’Eksik yapmadım geliştirilebilir yaptım. Sen ne kadar konuşup anlatırsan o kadar gelişip zekileşir. Kendine göre yetiştirebileceğin bir bebek gibi düşün. Bu şekilde birbirinize uyum sağlamanız daha kolay olurdu. Aşırı zeki bir kuş olarak yapsaydım sohbet etmekten keyif almazdın.’’ ‘’İsmini güzel koymuşum nazlana nazlana büyürsün artık.’’ ‘’Günaydın benim çifte kumrularım.’’ Serap teyze yüzünde gülümseme gelip masadaki yerine oturdu. Omzumdaki kuşu görmüştü. ‘’Sen yeni robot musun?’’ diye sordu anında. Alışmıştı tabi oğlu sürekli bir robot yapıp salıyordu evin içine. ‘’Ben Nazlıkanat, Turna’nın arkadaşıyım.’’ ‘’Çok tatlısın Nazlıkanat.’’ Serap Hanım tabağına aldığı yiyecekten bir lokma yedi. Rasim artık itirazı bırakmış diyet listesine göre beslenmeyi kabullenmişti. Bende çatalıma uzandığım an ayağımdaki hisle çığlık attım. Böcek miydi? Neydi? Masanın altından yavaşça çıkan Sarı Bez’i gördüm. ‘’Defol ayağımın altından.’’ dedim sinirle. ‘’Yiyecek dökülmüştü, kırıntı varsa defolamam. Dökmeden yiyin.’’ ‘’Ukala.’’ diyerek ayağımın ucuyla itekledim. ‘’Sevmedim bu paspas kılıklı robotu ukala ukala konuşuyor.’’ Rasim gülerek araya girdi. ‘’Anne modu onunki ondan. Her şeyden şikayetçi olur.’’ ‘’Aa bizler öyle mi yapıyoruz?’’ diye sitem etti Serap teyze. ‘’Sanki biraz.’’ dedim bende gülerek. ‘’Oğlun kaç yaşında adam ama eve geldiğimden beridir küçük çocukmuş gibi onu güzellemek için neler söylemedin ki!’’ ‘’Turna haklı.’’ Rasim’de bana destek çıkmıştı. ‘’Bir dakika susup beni rezil etmekten vazgeçmiyorsun.’’ ‘’Evladımı sevmem de suç olmuş. Ben senin rahatın için burada yıllardır babana katlanıyorum.’’ Yalandan ağlamaya başlamıştı. ‘’Anne!’’ Rasim’in sesi uyarı doluydu. ‘’Sen kendin için burada kalıyorsun. Gitmek istesen maaşım rahat bir hayata yetecek kadar iyi biliyorsun.’’ Serap teyze anında normale döndü. ‘’Babası kılıklı.’’ dedi. Omzumdaki kuşun boynu mekanik bir sesle yüzüme doğru çevrildi. ‘’Babası kılıklı ne demek. Onun kıyafetlerini mi giymiş?’’ ‘’Huyu babasının aynısı demek.’’ dedim başını okşayarak. ‘’Annesiyle aynı karakterde olsaydı annesi kılıklı olacaktı.’’ Ağzımdaki lokmayı yuttum. ‘’Aferin sana akıllı kuş.’’ Kahvaltıdan sonra Rasim yine çatı katına çekildi. Serap teyzede arkadaşlarıyla şarap günü yapıyormuş gelir misin diye sordu ama geri çevirdim. Evde kalmak istiyordum. Elimde kahvem ayaklarımı uzatmış televizyon karşısında tembellik yaparken üst kattan gelen sesle televizyonun sesini kıstım. ‘’Nazlıkanat gizlice gidip baksana ne oldu merak ettim.’’ dediğimde omzumdan uçup gitti. Çok geçmeden geri döndü. ‘’Ses Rasim Bey’in odasından gelmiş. Odasına girmiş kapıyı sert kapatmış olmalı.’’ Rasim ağır biri olabilirdi ama ağırlığının aksine yürüyüşü, kapı açıp kapatması hafifti. Kahvemi bırakıp ayağa kalktığım anda Sarı Bez yine ayağıma çarptı. ‘’Yeter ama!’’ diye bağırdım. ‘’Kahveyi dökmeden içseydin gelmezdim.’’ Yerdeki kahve damlasına doğru ilerlemeye devam etti. Kahve fincanımı bıraktığım yerden alıp üzerine döktüm. ‘’Al şimdi temizle.’’ dediğimde delirmiş gibi etrafında dönmeye başladı. Hem etrafında dönüyor hem de mutfağa doğru gidiyordu. ‘’Lokmabot, kırmızı uyarı beni temizle.’’ diye de söylenip duruyordu. Üst kata çıktığımda Rasim’in odasının kapısını tıklattım. Cevap vermeyince içeri girdim. ‘’Çıplaksan özür dilerim.’’ dedim. ‘’Yalnız bırak.’’ diye geri bağırdı. ‘’Ne olduğunu anlatmazsan gitmem.’’ Yatağının üzerine oturmuştu, yüzü fazla asıktı. ‘’İşle ilgili tamam mı rahat bırak şimdi.’’ Bağırmasını umursamadan yanına oturdum. ‘’Benim dertleşeceğim bir kuşum var senin kuşunda ben olayım. Anlat hadi.’’ Sözümle güldü. ‘’Turna işle ilgili kurcalayıp durma işte. Kimin işleri her zaman mükemmel gitmiş ki benim gitsin?’’ ‘’Olsun sen yine de anlat.’’ dediğimde iç çekti. ‘’Arabadaki yapay zeka için sunumum var demiştim hatırlıyor musun?’’ ‘’Evet.’’ ‘’Kendi bölümümün şeflerine sunum yapmaya alışkınım ama verdiğim yazılı rapor şirketin asıl başındaki kişilerin dikkatini çekmiş sunumu yurtdışına gidip onlara yapmamı istiyorlar.’’ ‘’Ee ne var bunda dertlenecek? Yurtdışına çıkamayacağın bir sabıkan mı var?’’ Başını hayır anlamında salladı. ‘’Biraz gözümü korkuttu. Yani o kişiler bu şirketin baş yöneticileri yapacağım en küçük bir hatada kovulurum ve kovulursam araştırmalarım onlarda kalır.’’ ‘’Senin araştırmaların neden onlarda kalıyor?’’ ‘’Sözleşmem var. O raporu sunduğum an fikir onlara ait oluyor. Yaratıcısı her zaman benim, benim ismim yazar ama kovulduğumda iş değişir. Çok emek harcadım elimden gitmesinden korkuyorum.’’ Rasim’in elinin üzerine elimi koydum. ‘’Babamın mirasını istemenin gerçek sebebi ne? Kumarhanelerdi, sözde koruma şirketiydi bunlar senin ilgileneceğin alanlar değil. Doğruyu duymak istiyorum.’’ ‘’Evet babamın yaptığı işlerle ilgilenmiyorum. Hayalim kendi teknoloji araştırma laboratuvarımı kurmak bunun için o mirasla gelecek paraya ihtiyacım var. Kendi kazandığım parayla istediğim büyüklükte bir laboratuvar oluşturamam. Dünyanın teknolojisini elimde istiyorum. Geleceğe ben yön vermek istiyorum. Yeterli gücü elime almadan bu işe girersem büyük şirketler tarafından yok edilirim. Bu işler böyle ya güçlü olan güçsüzü kendi himayesinde çalıştırıp sömürüyor ya da tamamen yok ediyor.’’ ‘’Ya seni seçmezsem?’’ ‘’Hayalim hayal olarak kalır emir altında çalışmaya devam ederim.’’ Alaycı bir şekilde güldüm. ‘’Korkağın tekisin. Büyük insanların bir çoğu hayatlarını sıfırdan kurmuşlar sen imkanların dahilinde bile buna cesaret edemiyorsun. Babamın mirasını alınca onun yeraltı korumalarını seni korusun diye mi çalıştıracaksın? Bütün ömrünü bu şekilde geçireceksen o laboratuvarı hiç kurma daha iyi ama farkında olmadığın bir şey var sen evinin çatı katını zaten bir laboratuvara çevirmişsin.’’ Oturduğum yerden kalktım. ‘’Şimdi adam ol, adam gibi cesarete sahip ol, git ne sunumu yapacaksan yap gel.’’ Odadan çıktığımda kapıyı bu defa sertçe kapatan bendim. Aptal! Bu korkaklıkla babamın mirasını hak edeceğini düşünüyorsa çok yanılıyordu. Yaptıklarının patentini kendine alsa, kendi adına marka çıkarsa işlerin hızla büyüyeceğinin farkında değildi. Ya da farkındaydı ve bu sorumluluktan korkuyordu. Rasim bu kafada devam ettikçe asla seçeceğim kişi olamazdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD