Eve gidip eşyalarımı bıraktıktan sonra Ümran hanımın zoraki daveti üzerine, yorgun oluşumu dahi bahane edemeden tekrar evden ayrılmıştım. Saat öğleden sonrayı gösteriyordu fakat; Ankara'nın kışı ne yazık ki, günün her saatini alaca karanlığa çevirmeye yetiyordu. Binanın otoparkında günlerdir beni bekleyen, kendi emeklerimle aldığım küçük woswosa doğru adımladım. Orjinal kırmızı rengi ve siyah deri iç döşemesi ile görenleri kendine hayran bıraktırıyordu. Benim de en sevdiğim özel eşyalarım arasında ilk sırayı alırdı kendisi.
Oran semtinin soğuk ama nezih çehresine pek uygun değildi belki de aracım. Zira her villanın önünde son model araçlar sıra sıra dizilmişlerdi. Bunlardan birisi de 47 numaralı villanın önündeki siyah araçtı. Ben ise annesinin evinin önünde kendisine park yeri dahi bulamayan birisiydim. Velayetimin sahibi olmasına rağmen, bana hiçbir zaman kendi evimde hissettirmemişti bu çatı altında. Annemden çok bakıcımın öğretileri ile büyümüş ve onunla hiçbir zaman samimi anne kız rolünü üstlenememiştik. Oysa velayeti altına girmek istediğim tarafı seçme özgürlüğü bana sunulduğunda, sürekli işi ile haşır neşir olup evinin yolunu unutan, doğum günlerimi, müsamerelerimi kaçıran bir baba yerine işini evden yürüten ve 7/24 birlikte olabileceğimiz bir anneyi seçmek daha akıllıca gelmişti 8 yaşındaki Gülce için.
Kendime ait bir odam vardı fakat dekorasyonu hakkında hiçbir zaman söz sahibi olamadım. Eve istediğim saatte girip çıkamadım, arkadaş davet edemedim ve asla anneme çalışırken ulaşamadım. Annemin çalışma odasını 26 yaşıma kadar sadece iki kez gördüğümü söylesem ne düşünürsünüz acaba?
Bütün bunlara rağmen, üniversite hayatımı İstanbul'da sürdürme kararı aldığım için, artık kendi kararlarımı alabildiğime göre, kendi başımın çaresine de bakabileceğimi düşünen annem; odamı hiç düşünmeden bir kütüphaneye çevirmişti. Bir yılbaşı tatilinde evime gelip, misafir odasında kaldıktan sonra babamdan benim için ev kiralamasını istemiştim. O da, her ne kadar beni çok sevdiğini söylese de bir türlü sarılmayan, saçımı okşamayan ama her istediğimi sorgulamadan yerine getiren taraftı. Oysa ki ben sadece içinde kavga, gürültü ya da baskılayıcı kuralların olmadığı samimi bir yuva istemiştim.
Arabamı güç bela park edecek yer bulduktan sonra derin bir nefes alıp bahçe kapısından içeri girdim. Ümran hanımın mükemmelliyetçiliği daha bahçe kapısından girişte belli oluyordu. Kış şartlarına rağmen oldukça bakımlı bir peyzaja sahip olan bahçedeki taş yoldan ilerleyip, 47 numaralı kapıyı sıradan bir ziyaretçi gibi çaldım. Annemin evine kendi anahtarı ile girmeyecek kadar yabancı hissediyordum kendimi. Kapıyı evin havasına yaraşır bir şekilde resmi bir gülümseme yerleştirdiği yüzüyle açan Emine hanım, ki kendisi annemin yıllardır hizmetini gören kişidir. "Hoş geldiniz Gülce hanım. Ümran hanım sizi salonda bekliyor." dışarıdaki soğuktan daha soğuk bir karşılamaydı bu, fakat aldırmadım. Teşekkür edip salona doğru çevirdim yönümü. Vazgeçemediği koltuğunda oturmuş yine bir şeyler okuyordu. Belki de ondan aldığım en değerli özellikti. Sayfasını bitirip, başını kaldırmadan konuşulmasından pek haz etmezdi. O nedenle ne oturdum ne de sesimi çıkardım. Nihayet orada olduğumun ayrımına vardı ve o mükemmel Türkçesiyle konuşmaya başladı.
"Kendini bana ve bu eve yabancılaştıran sensin, bunun farkındasın değil mi?"
"Ben kendimi ait hissedemediğim yerlerde hep bu şekilde davranırım, bunu en iyi siz biliyorsunuz. Lütfen sinirinizi çıkarın da gideyim. Yoldan bu sabah geldim ve dinlenme fırsatı bulamadım."
"Ne demek sinirimi çıkarmak Gülce? Ben senin neyinim Allah aşkına? Hem eğer çok yorgunsan, Emine senin için bir oda hazırlasın geç ve dinlen. Teklife ihtiyacın mı var?"
"Aslına bakarsanız kendimi bu evde misafir hissettiğim günden beri teklifsiz hareket edemiyorum. Ayrıca buna hiç gerek yok. Canınızı sıkan şeyi konuşalım ve fazla geç olmadan evime döneyim."
"Bu koskoca evi bırakıp da o ufacık çatı katına yerleşmiş olmanı ve oradan evinmiş gibi bahsetmeni anlayamadım bir türlü."
"Ev, insanın kendini ait hissettiği yerdir. Bunun anlamını siz de en az benim kadar biliyorsunuz. Fazla uzatmak istemiyorum. Kars'ta yaşadığım bir takım aksilikler nedeniyle bahsettiğiniz proje okuluna gidemedim. Aracım bozulduğu ve yollar kar nedeniyle kapandığı için bir köyde yaklaşık bir hafta kadar mahsur kaldım. Verdiğiniz mühlet dolduğu için de geri dönmek zorundaydım. Ama bunları telefonda da konuşabilirdik. Siz her zamanki gibi gözlerinizin içine bakarak izahat vermemi istediniz."
"Seni izahat vermen için çağırmadım Gülce. Bu gece yemekte bana eşlik etmeni istiyorum. Yeni ortağımız Muhsin Tekin ve ailesi konuğumuz olacak. Seninle de tanışmak istiyorlar. Beni geri çevirmeyeceğini düşünüyorum."
"Üzgünüm ama çok yorgunum ve kendimi yeni insanlarla tanışıp, onlara zoraki bir şekilde gülümseyecek kadar iyi hissetmiyorum. Tanışma yemeği için ne yazık ki yanlış bir zaman seçmişsiniz."
"Gülce bunu yapmanı emretmiyorum. Senden rica ediyorum. Ortağımın ailesi ile katıldığı yemeğe, ailemden olan tek kişiyle katılmayı istemem garip mi? Hem iş nedeniyle sürekli bir araya geleceğiz bu insanlarla. Sen de yayın evinde hisse sahibisin bunu unutma. Alınacak her kararda söz hakkına sahipsin. İş yaptığın insanları tanıman gerekir."
"Ben tanışmak istemediğimi söylemiyorum. Çok yorgunum ve insan içine çıkacak kadar hazır da değilim. Yoldan geldim, ne duş alabildim ne de doğru düzgün yemek yiyebildim. Bunları mazeret olarak sunabilecek kadar hatırım var diye düşünüyorum."
"Ben her şeyi düşündüm merak etme. Misafir odasındaki banyoyu ve odayı senin için hazırlattım. Duşunu al, üç saat kadar dinlenmeye vaktin var. Giyeceğin elbise de odada hazır. İstersen hazırlanmana yardım etmesi için birilerini çağırabilirim."
"Evet hakikaten her şeyi düşünmüşsünüz, şaşırmadım gerçi. Neyse Emine hanım bana hangi odayı hazırladı acaba öğrenebilir miyim?"
Bazen kendimi görünmez iplerle yönlendirilen bir kukla gibi hissediyorum. İplerim beni doğuran kadının elinde ama anne olmak gibi içgüdüsel bir eylem ile bağrına basmak yerine iplerimi yönetmeyi tercih eden bir kuklacı oluyor. Yine boyun eğiyorum emrivakisine. Çünkü onun saatler süren görgü ve adap tiradını dinleyemeyecek kadar yorgunum. Emine hanımın gösterdiği odaya çıktıktan sonra yatağın üzerinde gördüğüm elbise ile yüzümü buruşturdum. Tahmin ettiğim gibi Ümran hanım benim zevklerimi asla umursamamış ve kendi kafasına göre bir seçim yapmış. Buruk bir tebessüm beliriyor yüzümde. Çünkü beni düşünerek yaptığı şeyde bile ucu kendi doğrularına dokunuyordu.
Onun ne düşündüğünü bir kenara bırakıp, kendimi duşa attım ve epeyce bir süre sıcak suyun şefkatine bıraktım bedenimi. Her ne kadar iradem dışında yönlendiriliyor olsam da işime gelecek şeylerin tadına bakmaya çalıştım. İyi bir banyo ve bir iki saat istirahat şu an için en büyük ihtiyacımdı.
Yerimi yadırgadım ve inanın bu hiç garibime gitmedi. Çünkü doğup büyüdüğüm bu eve ait hissetmemiştim kendimi çoğu zaman. Saate baktığımda yemeğe bir saatten az bir süre kaldığını fark ettim. Muhtemelen Emine hanım birazdan bana yemeği hatırlatmak için gelirdi. Oyalanmayı bırakıp hazırlanmaya başladım. Kıvırcık kumral saçlarıma hiçbir şey yapmadım. hafif bir göz makyajı ve biraz pembelik katması için dudaklarıma açık renk bir ruj sürdüm. Oldum olası anlam verememiştim ev toplantılarında bu kadar resmiyete. İnsanın kendi mahreminde gergin bir akşama ev sahipliği yapması hiç akıl kârı değildi bana göre.

Ümran hanımın benim için seçtiği ince askılı, tamamen tarzıma zıt olan siyah elbiseyi de üzerime geçirince artık hazırdım. İstem dışı verdiğim bir kaç kilo sebebiyle, elbise kendinden beklenen şuh duruşu sergileyemedi belki ama yine de benim normallerime göre oldukça cüretkârdı. Bana kalsa rahat bir pantolon ve tişörtten öteye asla gitmezdim. Fakat bu çatı altında Ümran hanımın kurallarının dışına asla çıkamazdınız.
Hazır olduğuma kanaat getirdiğimde alt kattaki salona indim ve Ümran hanımın da kendisine oldukça özendiğinin farkına vardım. Beni görünce gülümsedi. Belki de sayılıdır bu samimi gülüşleri, böyle anları hafızamın en korunaklı yerine saklıyorum istemeden. Hayatım boyunca ihtiyaç duyduğum tek şeydi çünkü bu samimiyet.
"Saçların aynı benimkiler gibi. Senin yaşlarındayken ben de böyle uzun kullanırdım. Ama şimdi kısa daha çok işime geliyor. Çok güzel görünüyorsun, güzel ve asil. Elbiseyi seçerken sana yakışacağını düşünmüştüm ama bu kadarını tahmin edememiştim."
"Her zaman zevkli bir kadın oldunuz. Kendinize haksızlık etmeyin. Sizi memnun edebildiğime sevindim."
Bana göre seçtiğim kelimelerin, Ümran hanımla daha önce olan konuşmalarımızdan pek bir farkı yoktu ama yüzünün düşmesi ve derin bir iç çekmesi beni şaşırttı açıkçası.
"Sen beni her zaman memnun eden bir çocuktun Gülce. Asıl ben senin hayalindeki anne olamadım. Bunun için çok geç kaldığımın farkındayım ama, daha da geç olmadan seni daha iyi yerlerde, kendine yetebilen birisi olarak görmek için gayret ediyorum sadece. Yöntemlerimi tasvip etmeyebilirsin ama takdir edersin ki ben de eğitildiğim şekilde davranabiliyorum."
"Bunlar ayak üstü konuşulacak şeyler değil efendim. Sanırım misafirleriniz de birazdan gelir. Ama benim asıl merak ettiğim bu yemeğin nereden icap ettiği."
"Ah lütfen bana efendim ya da siz diye hitap etme rica ediyorum. En azından bu gece iyi anlaşan birer anne ve kız olalım. Yemeği ben organize ettim. Ortaklığımızın geç kalınmış kutlaması diyebiliriz. Ailelerimizin de tanışmasını arzu ettiğimiz için samimi bir ev ortamı, lüks bir restorandan daha cazip olur diye düşündüm."
"Anlıyorum fakat bu tip organizasyonlarda rahat edemediğimi biliyorsunuz. Yine de gecenizin güzel geçmesi için elimden geleni yapacağım."
"Gecenizin değil, gecemizin Gülce. Anne kız olarak akşam yemeğinde misafirlerimizi ağırlayacağız evimizde. Ayrıca senin ne kadar zarif ve saygılı bir çocuk olduğunu zaten biliyorum. Beni asla mahcup etmeyeceğinden de eminim."
Bu akşam bu evde konuşulanlar, Ümran hanımın bana karşı olan yaklaşımı oldukça şaşırtıcıydı. Onun resmiyetine uyum sağlamak için gereğinden fazla kasılırdım her zaman. Fakat bu akşam özellikle kendim gibi olmamı istiyordu benden. Bu hallerinden gelecek olan misafirler mi yoksa başka bir durum mu sorumluydu bilemiyorum. Bildiğim bir şey var ki o da; bu akşam ilginç şeylere gebeydi.
Uzun zamandır ilk kez böylesine bir sohbet gerçekleştirmiştik. Karşılıklı oturup da dakikalarca konuştuğumuz zamanlar bir elin parmaklarını geçmezdi. Onun tavırlarında hissettiğim bu durgunluk ve sakinlik, ister istemez altında belli başlı nedenler aramama sebep olmuştu. Sanırım açıklığa kavuşturana kadar da zihnimi meşgul etmeye devam edecekti.
İlginç sohbetimizi çalan kapı bozunca ikimiz de üzerimize çeki düzen vererek ayaklandık. Ümran hanım kendisinden beklenmeyen bir hareket daha yaparak koluma girdi ve misafirleri karşılamak için beraberce dış kapıya doğru adımladık. Açılan kapı dışarının bütün soğuğunu girişe doldurmuştu. İçimi saran ürperme hissi esen havadan mı yoksa karşımda duran heybetli genç adamın delici bakışlarından mı ayırt edemedim. Rahatsız edici bir durumdu benim için. Karakter olarak kimseye gözlerimi dikip dikkatlice bakamazdım. Ümran hanım misafirlerini, gerçekten samimi bir tebessümle karşıladı ve Tekin ailesini kalesine buyur etti.
Hep birlikte salona geçtiğimizde benim hissettiğim sadece gerginlikti. Muhsin bey ve eşi Güzin hanımın samimi ve kibar hallerine tezat, onlarla birlikte gelen genç adam oldukça nötr duruyordu. Muhsin bey ile de henüz karşılaşmadığımız için, Ümran hanım ev sahibesi olarak konuklarını tanıştırma görevini yerine getirmek için sözü devraldı.
"Muhsin bey, Güzin hanım sizi biricik kızım Gülce ile tanıştırayım. Kendisi aynı zamanda çıkaracağımız aylık derginin editörü. Gülce'cim Muhsin Tekin yayın evimizin ortağı. Bu zarif hanımefendi de kıymetli eşleri Güzin hanım. Bu genç bey efendi Muhsin beyin Londra'dan henüz dönen oğlu Nazım. Ayağının tozuyla davetimi kabul ettiği için ona ayrıca teşekkür ediyorum."
Konuklarla teker teker Ümran hanımın kızı sıfatıyla tanışmış ve yemeğe geçmeden önce kendimizi tanıtan kısa anektodlar paylaşmıştık. Mesela Muhsin bey sıkı bir Nazım Hikmet Ran hayranıydı ve bu hayranlığı oğluna koyduğu isimden de açıkça belli oluyordu. Güzin hanım emekli bir sinir cerrahıydı. Motor fonksiyonlarını etkileyen bir rahatsızlık geçirdiği için mesleğini ne yazık ki yapamıyordu. Gece boyunca beni huzursuz eden delici bakışların sahibi Nazım ise annesi gibi bir cerrahtı ve Londra'da katıldığı bir kongreden henüz dönmüştü. Ümran hanım, Muhsin bey ve Güzin hanım arasında samimi bir sohbet ortamı varken ben konuşmuyor, dikkatimi onlardan başka bir yere yöneltmemeye çalışıyordum. Açıkça, daha önce hiç olmadığım bir şekilde rahatsız hissetmiştim kendimi. Ara ara bakışları bana kayan Ümran hanım, durumu anlamış olacak ki, kendince güven verici tebessümler gönderiyordu. Benim ise bu geceden beklentim bir an önce bitmesiydi.
Gece nihayet sona erdiğinde ise her ne kadar evime dönmek istesem de kalmam konusunda ısrar eden, daha önce tanımadığım bir Ümran hanımla karşılaştım. Artık bu değişkenliğin altında yatan çok önemli bir neden olduğundan neredeyse emindim. Umarım çok yakında nedenini anlamış olurdum. Israrına boyun eğmiş ve müsaade isteyerek kalacağım odaya çekilmiştim. Odaya çıktığımda benim için koyulan pijamalar tekrar şaşırmama sebep oldu. Çünkü sevdiğim renk ve tarzda, özellikle benim için alınmış olduğu belli olan bir takımdı. Saçımı gelişigüzel toplayıp üzerimi değiştirdim. Odada sürahi olmadığını görünce gidip mutfaktan almak istemiştim. Alt kata indiğimde salondan Ümran ve Emine hanımın konuşma sesleri geliyordu. "Gülce hanıma ne zaman söyleyeceksiniz?" diyordu emektar Emine hanım. Merakıma yenilip kulak kabarttığımda ise "Gülce bunu bilmeyecek. Sana söylediğime de pişman etme beni Emine." serzenişini duydum Ümran hanımdan.
Ben neyi bilmeyecektim?