Bölüm – “Çay Saati” (Yiğit’in Gözünden)

648 Words
Deniz’in Evi – Akşam Kapıyı açtığında Deniz karşımızdaydı. Yüzünde hafif bir şaşkınlık, gözlerinde “bu da ne şimdi?” der gibi bir ifade vardı. Ama bir saniye sonra yumuşadı… Gülümsedi. “Ne kadar tatlısınız… Buyurun içeri, lütfen.” “Tatlıyız ha? Ben hariç herkes olabilir…” Efe önde, Emre ardından girdi.Ali, Mehmet… Sonra ben. Kapı eşiğinden geçerken göz göze geldik. Bakmadı kaçamadı da. Ben de kaçırmadım bakışımı. “Fotoğraf makinen. Teslim ediyorum.” Usulen söyledim. Bir bahaneydi. Aslında…Ne bileyim. Sadece vermek istedim. Deniz makineyi alırken başını eğdi. O kısacık saçlar hafifçe yana süzüldü. Bir kadın… Ama sıradan değil. “Eksik olma, devlet memuriyeti inceliği…” “Sataşmadan duramıyor…” Geçip koltuğa oturdum. İçerisi sıcaktı. Kokusunda kahve, sabun, limon kolonyası ve… ona dair bir şeyler vardı. Her yer ‘Deniz’ kokuyordu. Dağdan beri ilk kez gerçekten bir yere ait hissettim kendimi. Ev… Belki de bu duygu, unuttuğum bir şeydi. Mert Efe’ye sarıldı. Mehmet’le şakalaştı. K. Ama ben sadece izledim. Deniz yanlarına geldi. Gülüyordu. Kahkaha atmıyor, sadece o yumuşak tebessüm… İnsanın içini ısıtan türden. Ama ben ısıtmıyorum. Ben hep yangın çıkarıyorum. Deniz mutfağa geçerken Mert denize fısıltıyla bişey dedi duymadım. Ama son cümlesini duydum Mert göz kırptı: “Sen bilirsin… Ama dikkat et, timiyle geliyor.” “Dalga geçmeye bayılıyor şu çocuk…” Kendi sesimi sadece içimde duyuyorum. Dışarıda hâlâ sessizim.Ali, çayı övdü.Emre, kurabiyeye taktı. Efe yine bi’ şeylere güldü. Ama ben… Gözüm sürekli ona kayıyor. Gözüne gelen açlarını kulağının arkasına attığında, Gülümseyip bardağı uzattığında, Her seferinde içimden bir şey çekiliyor gibi. “Neden bu kadar etkilendin Yiğit?” Savaştığın adamlarda bile bu kadar hazırlıksız yakalanmadın.” Ben kafamı çevirip pencereden dışarıya baktım. Kar vardı. Ama içimdeki hava daha soğuk. Ve sonra… O gülüş. Deniz, teyzenin “komutan adayı” esprisine hâlâ gülüyordu. Bana bakmadan, beni rahatsız etmeden… ama aklıyla oynamayı da ihmal etmeden. Bu kadın… Ne istediğini biliyor. Korkmuyor. Ve farkında. Benim ne kadar bastırırsam bastırayım… Gözümde yer ettiğinin farkında. “Tehlikeli…” Ama… Tanıdık da. İçimde hiç görmediğim bir yere dokunuyor. Denizin Gözünden: Kapı çaldığında Mer zaten burdaydı kimse beklemiyordum. Üzerimi bile değiştirmemiştim. Mutfaktan fırladım, Kapıyı açtım… Karşımda askerî bir sıralama gibi dizilmiş adamlar. Efe önde, elinde bir kutu. Arkasında Emre, Mehmet, Ali ve en sonda… O. Yiğit. Bir an göz göze geldik. Gözlerini kaçırmadı. Her zamanki gibi… Soğuk, sert, ama nedense gözlerinin içinde saklı duran başka bir şey vardı bu sefer. Bir yumuşaklık mı? Yok artık Deniz… Hayal gücünü köyde bıraksaydın keşke. “Ne kadar tatlısınız… Buyurun içeri, lütfen.” Ne diyeyim yani? Baskın yemişim girmişim gibi hissettim. Bir de öyle ciddi duruyorlardı ki… Gülmemek için kendimi zor tuttum. İçeri girdiklerinde ev birden doldu. Çok garip… Sanki yıllardır tek başımaymışım gibi hissettirdi. Oysa sadece birkaç gündür buradayım. Yiğit hala kapıdayda duruyordu. “Fotoğraf makinenen. Teslim ediyorum,” dedi. Geldiğimden beri ilk kez resmi konuşmadı. Ama hâlâ kendince mesafeli. Her kelimesi kontrollü. Her bakışı hesaplı. “Eksik olma, devlet memuriyeti inceliği…” Sataştım. Biliyorum. Ama tutamıyorum da. O böyle sustukça içimde bir şey dürtüyor, Laf sokmadan duramıyorum. Mert geldiğinde ortam iyice ısındı. Efe’yle eski dost gibi sarıldılar. Mehmet’le şakalaştılar. Hepsi doğaldı. Hepsi… Onun dışında. Yiğit bir koltuğa oturdu. Ama sanki duvara yaslanmış gibiydi. Kapanmayan bir dosya gibi. Sessiz. Gözlemci. Ama içinden geçen fırtınaları… Hissediyorum. Ben mutfaktan kurabiye getirdiğimde, Yine göz göze geldik. Bu sefer o kaçırdı gözlerini. İlk defa. Bir zafer gibi değildi. Sadece… Acıttı. “Ne yaşadın ki böyle duvar gibi oldun?” Sadece bana değil… herkese.” Çaylar içildi, Efe espriler yaptı, Emre her zamanki gibi ukala… Ama tatlıydı hepsi. İçim ısındı.Çünkü evim gibi oldu. Yalnız değilmişim gibi. Sonra… Balkona çıktım bir an. Kendi kendime kalmak için. Ama o da geldi. Yine sessiz. Elinde çayı. Yan yana ama ayrı iki dünya gibiydik. O bana bakmıyor gibi yaparken, ben ona bakmadığımı sanıyordum. ⸻ “Bu adam… Beni delirtecek. Ama aynı zamanda…Anlamadığım şekilde iyi hissettiriyor. Ne korkutuyor, ne de rahat bırakıyor. Bana karışıyor, ama koruyor da sanki.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD