Bölüm – Aşı Bahane, Deniz Şahane

707 Words
Hava ılık, Kars’ın baharını andıran nadir sabahlardan biri… Klinik yoğun, Deniz’in eli kulağında. Mert bir hastaya köyde müdahale için gitmiş. Deniz tek başına hem muayene hem kayıt hem de küçük hayvanlara bakmakla uğraşıyor. Yorgun ama keyifli. Tam önlüğünü çıkarıp kahvesinden bir yudum alacakken kapı açılır. Üç saniye sonra ise küçük bir curcuna: Efe – kucağında bir sokak kedisiyle: “Selam, biz geldik!” Deniz – kaşlarını kaldırır: “Efe?” Arkasından Emre, elinde minik bir köpek yavrusuyla: “Bu sabah karargâhın nöbet kulübesinde bulduk. Sol arka patisinde hafif aksama var.” Ali – sırıtarak: “Ve biz de dedik ki, en iyi veteriner komşumuz. Geldik…” Deniz – hafif gülerek: “Bu… kolektif bir hayvan sevgisi mi yoksa toplu halde vakit öldürme çabası mı?” Mehmet – ciddiyetle: “Hayvanlar önemli. Korunmalı.” Deniz – gülmemek için kendini zorlayarak: “Peki… hepsini sırayla alayım bakalım. Bekleme salonuna geçin.” Kapı kapanmadan hemen önce Yiğit de içeri girer. Elinde bir kutu. İçinde… bir hamster! Deniz – gözlerini kısarak: “Gerçekten mi Yüzbaşı Bey? Hamster mi?” Yiğit – gözünü kırpmadan: “Yaşam alanı değişince stres olmuş. Tüy döküyor.” Deniz – gülümser: “Tabii tabii. Tüm timce hayvanlar hasta olmuş… ve bu sabah olmuş üstelik.” Efe – fısıltıyla Mehmet’e: “Yakalandık mı sence?” Mehmet – yine ciddiyetle: “Bizi seviyor.” Deniz – eldivenlerini takarken: “Tamam. O zaman buyurun bakalım. ‘Hasta’ dostlarınıza bakalım.” ⸻ Bir Saat Sonra – Muayene Bittiğinde Salonun ortası oyuncaklar, tüyler ve kahkahalarla doludur. Herkes kahve içerken Deniz bir sandalyeye yığılıp kalır. Deniz – gülerek: “Bir dahaki sefere doğrudan kahve içmeye geldiğinizi söylerseniz, kedi taşımanıza gerek kalmaz.” Yiğit – gözlerini kaçırarak: “Kim kahve içmeye geldi? Hepsi hasta hayvan.” Emre – sırıtıp eliyle onay işareti yapar: “Tabii komutanım. Çok ciddiyiz.” Ali – gülerek: “Komutanım, sabah hamster taşıyordunuz. Bir daha asla sert bakamazsınız kimseye.” Deniz – kahvesinden bir yudum alırken iç ses: Hayatımda ilk defa bu kadar garip, bu kadar güzel hissettiren bir sabah yaşadım. Yiğit – iç ses: Gülümsüyor… Her şey sırf bu gülüşü bir kez daha görmek içindi zaten Klinik sessizleşmişti artık. Tim üyeleri, yavaş yavaş ayrılmışlardı. Efe son çıkarken Deniz’e göz kırpmayı ihmal etmemiş, Emre ise hamsterın diş kontrolü için “yarın da gelmem gerekebilir” diyerek kaçmıştı. Deniz küçük bir gülümsemeyle onları uğurlamış, ardından eline kalan kahvesini tekrar alıp klinik masasının kenarına oturmuştu. Henüz Yiğit çıkmamıştı. Sessizce onu izliyordu. Yiğit – boğazını temizleyerek: “Şey… Deniz.” Deniz – başını kaldırır: “Efendim Yüzbaşı Bey?” Yiğit – ellerini cebine sokar, yüzü hafif kasılmış: “Yani… Bugün yoğundun, yorduk biraz.” Deniz – içten gülümseyerek: “Keyifliydi. Gerçekten.” Birkaç saniyelik sessizlik. Yiğit derin bir nefes alır. Konuşacağı cümleyi zihninde belki onlarca kez evirip çevirmiştir. Ama şimdi artık zamanı geldiğini düşünür. Gözlerini kaçırmadan bakar Deniz’in gözlerine. Yiğit – yavaş, ama net bir tonla: “Bu kadar kalabalık olmadan… Yani… sadece ikimiz. Bir gün… bir kahve içsek mi?” Deniz – şaşırır. Hafifçe kaşlarını kaldırır ama yüzündeki gülümseme daha da belirginleşir: “Yüzbaşı kahve mi içmek istiyor?” Yiğit – hafif bozulmuş ama tavrını bozmadan: “Evet. Yani… öyle timle gelme bahanesi falan olmadan.” Deniz – gözlerini kısmış, yarı alaycı yarı yumuşak: “Bu sefer hamsterlar yok yani?” Yiğit – iç çeker: “Yok. Bu sefer sadece ben varım.” O sırada kapı tekrar açılır. Efe – kafayı uzatır: “Komutanım siz hâlâ burada mısınız ya? Biz çay demledik, geliyorsanız soğumasın.” Yiğit dişlerini sıkar ama sakin kalır. Yiğit – başını yana çevirerek: “Beş dakikaya geliyorum.” Efe – içeri girmeye yeltenir: “Aa, Deniz Hanım da buradaymış. Çaya siz de—” Yiğit – araya girer: “Çık Efe.” Efe – göz kırparak kapıyı kapatır: “Tamam komutanım, tamam…” Kapı kapanır. Sessizlik bir daha gelir. Deniz – kahvesinden bir yudum alırken gülümser: “Yarın sabah erkenciyim ama… kahve fikri güzel. Olur.” Yiğit – hafifçe başını sallar, gözleri gülüyordur: “Sabah kahvesi de olur. Ne zaman istersen.” ⸻ Yiğit – iç ses: Bir kahve. Sıradan bir cümle gibi… Ama onunla içilecek her şey, sıradan olmaktan çıkıyor. Deniz – iç ses: Soğuk bir yüzbaşı, sıcacık bir kahve teklif ediyor. Kabul etmemek… zaten hiç aklımdan geçmedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD