1.Bölüm "HASRET"
Kitap şarkıları
•Gece ve Rüzgar -Erdal Güney, Hüseyin Yıldız ve Kemal Sahir Gürel
•Hasretinle Yandı Gönlüm- Seha Okuş
•Hasret - Sema Mortiz
•Saklımdasın - Erdal Güney
•Zor Yıllar - Eylem Aktaş, Erdal Güney (İki versiyonu da apayrı hisler katıyor...)
•Söyleyemedim - Eylem Aktaş
•Dalgakıran- Erdal Güney
•Kömür Gözlerin - Eylem Aktaş
•Elbet Bir Gün Buluşacağız - Zeki Müren
•Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun- Zeki Müren
•Gülüm - Kubat
•Güz Gülleri - Hakan Taşıyan
•Beyaz Gülüm - Hakan Taşıyan
•Kulakların Çınlasın - Neşe Karaböcek
•Duydum ki Unutmuşsun - Emel Sayın
•Kalbimi Kıra Kıra - Muazzez Ersoy
•Metrisin Önü - Edip Akbayram
•Unutama Beni - Esmeray
•Yaralı Kalbim - Atakan Akdaş
•Mezarıma Yazılırsın - Ozan Mamas
•Sustur Gözlerini - Serdem Coşkun
•Yarım Bıraktın- Cem Yıldız
•Veda - Nesrin Sipahi
TANITIM
Gülru, gençliğin baharında akıl almaz bir kinin koynunda büyürken tüm hataları ardı ardına sıralamaya devam ediyordur. Ailesi ile küçük bir gecekondu da yaşamını devam ettiren Gülru'nun hayatı kendisini delicesine seven Kömür gözlü bir adamı ansızın terketmesi ile tamamen değişir. Çakır'ın duygularını paramparça ederek, sırtına saplandığı ihanet dolu bıçağı umursamadan çıktığı bu yolda düşündüğü tek şey ise artık daha güzel ve konforlu bir hayata adım atacağıdır. Geçen yıllarda ise öğrendiği ilk şey aldığı âh'ın ayağına dolanıp gözünde yaş bağrında bir taş olarak büyümesidir... Pişmanlık ateşi ile yanan Gülru'nun, acı içerisinde kıvranması ve dilinden döktüğü yakarışları ansızın gerçeğe dönüşür ve yıllar sonra Çakır'ı karşında bulur.. Fakat artık hiçbir şey eskisi kadar masum değildir.
Eylem Aktaş- Gece ve Rüzgar
İstanbul, 2010
Eskimeye yüz tutmuş kabanı üzerime geçirerek anahtarları aldığım gibi dışarıya yöneldim. Soğuk havaya inat içimde yanan ateş yürüdükçe haralanıyor vücudumu etkisi altına alıyordu. Heyecandan buz gibi olan ellerimi cebime sokarak yolcu almakta olan otobüse doğru hızla yetişip bindim.
Geçen yarım saatlik yolun ardından gara ayağımı basmam ile trenin acı çığlığının kulaklarımda yankılanması bir oldu. Yüzüme misafir olan buruk gülümsedeki özlem, ayaklarıma komut vererek hızlandırdı adımlarımı. Çarpıp geçtiğim insanların sesi bir uğultudan ibaretti. Hızla etrafı taradı bakışlarım. Görüş alanımı kapatan kolonun arkasından kayarak etrafa bakındım bir kez daha.
Gözlerim buldu aradığını. Annesi, boynuna sarılmış geçen ayların özlemini gideriyordu. Ayrıldılar, babasına geçti yanan kör hasrete su serpme sırası. Konuşup gülüştüler. Zifiri gözleri etrafı taradı, zannımca beni aradı... Göz göze geldik.
Güz ince bir hasretti.
Çakır'ın bağrında dinmeyen bir emareydi...
Annesinin, başını olduğum yöne çevirmesi ile hızla kendimi soğuk betona yasladım. Derin bir soluk alarak başımı eğip tekrar bakmaya çalışırken bulundukları yerde çoktan acı yeller esmeye başlamıştı. Derin titrek bir soluk bıraktım dudaklarımdan usulca. Aniden sırtımın buluştuğu sıcak göğüs ile çığlığım avucunun arasına dağıldı.
" Gülüm..." sıcak nefesini enseme vuruyordu.
"Çakır! " dilimden ismi yakarış gibi döküldü
"Çok özledim gül, çok özledim " saçlarıma konulan öpücükler arasında birçok şey mırıldandı. "Gül kokulum" diyerek dolaştı elleri saç tellerimde. Başımı yasladım göğsüne. Bir düşe yol aldık... Biz, birlikte bir yaşam düşü içinde günler devirdik.
Düştük,
Akıl uçtu.
Kapıldık,
hayat hırçınlaştı...
•••
Eve girdiğim de sıcak hava yüzümü yalayıp geçti. Kapı sesini duyan annem anında soluğu yanımda alırken, ona bakmayarak kabanımı çıkarıp askıya astım.
"Nerden geliyorsun sen, okuldan olmadığı belli" üzerimde gezinen gözleri, gözlerimi buldu. Tekrar bir bakış attı üzerime.
"Baharla buluştuk"
"Tabii Bahar kurtaracak seni okulla ne işin va-" dışardan gelen sesler ile annemin konuşması yarım kaldı
"Ne oluyor kız ne bu sesler " cama yaklaşıp perdeyi sıyırırken bir yandan da söyleniyordu.
"Ne bu ses şamata çocuğum" diyerek evin önündeki çocuğu durdurmuş hesap soruyordu. Meraktan ölecekti.
"Çakır abi geldi, üst mahallenin yolunda ça-" annem cümlenin devamını dinlemeden hızla pencereyi kapatarak bana döndü bir hışımla. Alev alan gözleri, birazan ortalığı ateşe vereceğini kanıtlar nitelikteydi. Konuşacak, kızacak,akılsızlığımdan dem vuracaktı ve ben sessizce odama çekilip söylediklerine kulak tıkayacaktım. Tekrar ve tekrar...
"Yanına gittin değil mi? Utanmadan bir de yalan söylüyorsun! Ben sana bırak şu çocuğu demiyor muyum? Kime diyorum Gülru!"
Ben odama geçerken annem hala bağırıp çağırıyordu. Odama girip kapıyı kapatmamın üstünden dakika geçmeden kapı sert bir şekilde açıldı.
"Ne istiyorsun kızım sen? Bu delikte çürüyüp gitmek mi istiyorsun? ne istiyorsun Gülru sen!" avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Damarlarında kol gezen sinir, yavaş yavaş bana da bulaşıp, tüm hücrelerime sıçrıyordu.
"Onu seviyorum ben!" Diye bağırdım dayanamayarak. Kimse beni anlamıyordu. Dilimden dökülen kelimeler, sağır bir insana feryat ediyordu.
"Aşk karın doyuruyor mu? Bak halime, bak halimize! Gençliğin güzelliğin buralarda solsun mu ha annem?" Sona doğru alçalan sesi ile saçlarımı okşayarak ılımlı yaklaşmayı seçti.
"Anne yeter!" Artık sabrım kalmamıştı. Dudaklarımdan dökülenleri duyar duymaz takındığı yapmacık ifadesini yüzünden çekip atan annem, kafasını iki yana sallayarak konuştu eski halini aratmayan bir katılıkla
"Ah akılsız kızım ah akılsız kızım!! Aklını başına al Gülru! Aklını başına al." Üstüne bastıra bastıra kurduğu cümlelerin ardından, bana son kez bakarak açık bıraktığı kapıdan çıkarak sertçe kapattı kapıyı.
Kendimi yatağın üstüne bıraktım, eskimiş yatağın gevşemiş yaylarından
çıkan ses iyice harladı sinirlerimi. Günüme dert olan olaylar bir türlü bırakmıyordu yakamı. Kirli düşünceler çekmiyordu hafızamdan ellerini. İnsanlar, içlerinin aydınlık kalan tarafını yitiriyordu usul usul. Köreliyorlardı, köreliyorduk...