1. BÖLÜM
Mardin...
Doğunun en heybetli şehri...
Doğunun en acımasız şehri...
Doğunun en merhametli şehri...
Mardin..
Gezmesi güzel.
Yaşaması zor Şehir.
Mardin...
Erkeğine en adaletli.
Kızına en adaletsiz Şehir.
Mardin...
Taşına toprağına kan bulaşmış şehir.
Gökyüzüne bulutuna masumiyet bulaşmış şehir.
Mardin...
Ey Heybetli Mardin!
Yetmez mi yaşattığın acılar.
Yetmez mi yaşattığın hüzün.
Yetmez mi bu kader... bu töre...
Ne hakkın var Beni! Bizi kendi kaderin uğruna, kendi geçmişin uğruna ölüme atman.
Neden Haramdır bu şehirde sevmek? Daha 19 yaşında neden zorundayım senin tören uğruna evlenmeye?
Okulum... Mutluluğum... Yaşamım...
Onlar ne olacak peki ölmek için daha erken değil midir sence?
"Kalk!" diye kükredi celladım. Oturduğum koltuktan doğruldum.
"Hasan Ağa yarın hazır olun. Kızını istemeye geliyoruz" dedi ve gitti. Keşke bende çekip gidebilseydim onun gibi, keşke hiç dönmeseydim. Nasıl da aptalım kendi ayaklarımla adım adım ölüme gelmişim. Biliyordum, kaçışım yoktu. Mecbur bırakılmıştım...
1 GÜN ÖNCE -İSTANBUL-
"Heja" diye seslenen Ebru'ya baktım "Canım sende Temel çizimin notları var mı?" diye sordu. Gülümsedim, nedense sınıfın en çalışkanı olmak bana ayrı bir özgüven veriyordu.
"Evet var" dedim ve hemen çantamdan notları çıkarıp Ebru'ya verdim.
"Sağol yarın getiririm" dedi gülümsedim, yarın getireceğine emindim. Kendisi derslere aksatmadan gelir, notlarını alırdı. Dün ki derse yetişemediğini söylemişti. Notlarımı ona emanet etme konusunda güvenim tamdı.
"Tamam canım. Görüşürüz" dedim ve yanından ayrıldım. Yavaş adımlarla kaldığım yurda ilerledim. Yurt yaşamı zordu. Ancak töre okumama bile karşı çıkarken yalnız başıma bir evde kalmam imkânsızdı. Babamın desteği sayesinde rahat bir şekilde okuyordum. Başka şehirde olmam içine sinmese de onun ve abimin bana olan güveni tamdı. Bende onların yüzünü kara çıkarmamak için elimden geleni yapıyordum.
Yurda geldiğimde hemen alt kattaki odama ilerledim, oda arkadaşlarım daha gelmemişti. Üzerimdeki rahatsız kıyafetleri çıkarıp daha rahat bir şeyler giydim ve ezberlemem gereken notları çıkardım, çalışma masasına ilerleyip oturdum. Bir süre hepsini ezberebildiğim ama maalesef çalışmak zorunda olduğum notlara baktım. Ne zor şeydi insanın bildiği bir şeye çalışması. 'Hadi sınavda yapamasam' diye düşünüp tekrar tekrar başa sarması... Ders çalışmak benim için zorunluluk değildi. Aksine ben, ders çalışırken mutlu olanlardandım. Hayatım okumak üzerine şekillenmişti. Yaşadığım yerde genellikle kız çocukları belli bir seviyeden sonra okuldan alınırdı. Yanlıştı, büyük bir yanlıştı. Ama kimse anlamıyor, buna 'dur!' demiyordu. Babam beni okutmak için çok uğraşmıştı. Bir çok kez küçük düşürücü laflar işittiğini duymuştum. Ama bunları bana asla yansıtmaz, okula devam etmem için desteklerdi. Akrabalarıma göre töre ne derse oydu ondan öte kural tanımazlardı. Babam onlara karşı çıktığında büyük bir yaygara çıkmıştı. Ama babam onları umursamayıp gururla yollamıştı beni buraya ve ben şimdi babama yakışır bir kız olarak mimar oluyordum.
Çalan telefonum beni düşüncelerimden ayırdı, kağıtların altında olan telefonumu çıkarıp arayana baktım.
Babam...
Hemen açtım ve kulağıma götürdüm "Ağam" dedim mutlulukla. Babam böyle seslenmemi komik bulurdu. Aramızdaki espri gibi bir şeydi.
"Kızım... Benim" diyen sesi duyduğumda derin bir nefes aldım.
"Annem?" dedim kaşlarımı çatarak. Annem babamın telefonundan beni aramazdı. Babama bir şey olmuş olma düşüncesi kalbimin korkuyla teklemesine neden olurken annemin telaşlı sesi kulağıma ulaştı.
"Kızım Yetiş Azad dediğini yaptı kaçırmış Asmin'i!" dedi ağladığı belli olan sesiyle. Yutkundum, telefonu kulağıma doğru sıkıca tutarken abimin nasıl böyle bir şey yapabileceğini düşündüm. Yıllardır aşıktı abim Asmin'e... Ama ikisi de hiç bir zaman töreye karşı çıkıp kaçacak insanlar değillerdi. Daha istememiştik bile!
"Hemen geliyorum" dedim, anneme cevap vermeyi unuttuğumu fark edip.
Hızla yataktan kalktım. Üzerimi değiştirdim. Havaalanını arayıp Mardin'e kalkan ilk uçağa yer ayırttım çantamı aldım ve hemen çıktım yurttan çıkar çıkmaz ilk taksiye bindim. Şoför sormadan,
"Havaalanına" dedim
Sinirle nefes alıp olanları düşündüm. Nasıl yapmıştı böyle bir şey sonunda ne olduğunu bilmiyor muydu... Akan gözyaşlarımı sildim. Umarım bir kere sadece bir kere töreye uyulmazdı. Havaalanına vardığım gibi hemen biletimi aldım. On beş dakika sonra uçak kalkacaktı. Hızlı adımlarla kontrol noktasına ilerledim. Kontrolden geçip uçağa bindim ve yerime oturdum. Hostes gelip kemerimi bağlamamı söyleyene kadar boş gözlerle dışarıya bakıyordum. Kemerimi bağlayıp arkama yaslandım.
Ya abime bir şey olursa. Sevmeyi suç olarak gören Mardin'in en gaddar aşireti ya abimi öldürürlerse. Sahi Asmin'e ne yaparlardı, bildiğim kadarıyla Asım Ağa'nın tek kızıydı. Asım Ağa... Mardin'in şimdiye kadar ki en gaddar Ağası. Sözünün üzerine asla söz söyletmezdi. Derin bir nefes alıp verdim. Kıyar mıydı tek kızına.
"Allah'ım sen onları bize bağışla" diye sessiz bir dua ettim
-2 SAAT SONRA-
Mardin'in o şanlı toprağına ayağımı basar basmaz göz yaşlarım dökülmeye başladı.
Bir kaç saat sonra Abim ölmüş olabilirdi.
Bir kaç saat sonra Abim evlenmiş olabilirdi.
Bir kaç saat sonra ya ağıtları yankılanacaktı bu şehirde ya da zılgıtlar çalınacaktı.
Bir taksiye bindim ve konağın adını söyledim. Konağa yaklaştıkça kalbim biraz daha hızlanıyordu, korkum biraz daha artıyordu. Sonunda konağa vardığımda taksiye parasını verdim kapımı korumalardan biri açtı konağın kapısının açılmasıyla köşede etrafını insanlar çevirmiş ağlayan annemi gördüm içimden bir parça koptu gitti. Ne zordu insanın sevdiği bir kişiyi kaybetme gerçeği. Ya ölürse diye düşünüp geçirdiği bir kaç saniye bile ölümdü onun için. Annemden gözlerimi alıp büyük salonun kapısına diktim hiç bir yere bakmadan yürüdüm kapıyı hızla açtım içeriye adımımı atmam ile neredeyse Mardin'in tüm Ağalarının gözü bana döndü. Derin bir nefes aldım gözümü ağaların üzerinde dolaştırdım. çoğu 45-50 yaşlarındaydılar. Biri sadece biri 25'li yaşlarındaydı. Diğer tüm ağalara döre daha heybetli daha cesur duruyordu. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.
"Heja ne işin vardır senin burda!" diyen babamın sesiyle ona döndüm.
"Abim nerede? " dedim onun sorusuna cevap vermeden.
"Abin kimdir!" dedi genç adam, başımı ona çevirdim.
"Seni ilgilendirmez" dedim ve tekrar babama döndüm.
"Azad nerde" dedim bir kez daha.
" Azad yok'' dedi genç adam sinirle nefes alıp, derdi neydi bunun!
"Seni ilgilendirmez dedim ya " dedim sesimi yükselterek.
"Miran Ağa Heja Kızımdır abisine pek bir düşkündür o yüzden böyle yapıyor "dedi babam, kaşları demek Miran buydu... Abimin en yakın arkadaşı Miran... Asmin'in abisi olan Miran... Abimin ve kardeşinin katili olacak Miran...
"Niye açıklama yapma gereği duyuyorsun baba" dedim benim canım yanıyordu. Abimin ölmesinden korkuyordum. Ancak Miran Ağa hiç bir duygu barındırma gözleriyle abim ve Asmin için karar vermeyi bekliyordu.Ne büyük ironi ama!...
"Heja de hadi git kızım annenin yanına." dedi babam. Nasıl böyle sakin kalabiliyor? Birazdan oğlu ölebilirdi. Ama babam karşıma geçmiş annemin yanına gitmemi istiyordu.
"Baba bana Azad nerde onu söyle!" dedim sakin tutmaya çabaladığım sesimle...
"Azad yok kızım." dedi
"Hasan Ağa, bu olacak." dedi Miran bana bakarak. Sinirlerim alt üst olurken nefretten başka hiç bir duyguyu barındırmayan gözlerimi ona çevirdim. Ne söylediği umrumda değildi. Abimin yanına gidip ona sıkıca sarılmaktan başka hiç bir şey istemiyordum.
"Kızım" dedi babam gözlerimi zar zor babama çevirdim.
"Azad nerde?" dedim son kez, sesim sinirimden dolayı yüksek çıkmıştı.
"Murat!"dedi Miran
"Buyur Miran Ağam."dedi köşede duran adamlardan biri.
"Heja'yı Azad'ın yanına götür." dedi Miran Ağa ona baktım bana bakıyordu.
"Peki Ağam." dedi Murat
"Baba?" dedim izin ister gibi babam başını aşağı yukarı salladı, adamı beklemek yerine hızla dışarı çıktım.
"Buradan hanımım." dedi Murat yukarıya çıkan merdiveni göstererek
"Ne yani yukarıda mı?" dedim
"Evet hanımım ama kapıda iki adam duruyor o yüzden Hasan Ağa söylememiştir." dedi başımı aşağı yukarı salladım ve merdivenleri çıkmaya başladım. Azad abimin kapısının önünde iki adam duruyordu gerçekten de.. Kaçacaktı sanki!
"Açın." dedi Murat, adamlar ikiletmeden kapıyı açtı. Abim koltukta oturmuş başını ellerinin arasına almış öylece duruyordu.
"Abi!"dedim başını kaldırdı ve bana baktı gözlerinde sanki dünyanın kahrını, kederini taşıyormuş gibi ifade vardı.
"Değerlim..." dedi abim hızla yanına gittim ve sarıldım.
"Canım... Niye burdasın?" dedi abim benden ayrılıp elimi tutarken.
"Burda olmam gerekiyor da ondan!"
"Asıl burda olmaman gerekiyor Heja hemen şimdi git."
"Saçmalama abi nasıl gideyim, niye gideyim?"
"Gitmen gerek al benim arabamı al, Diyarbakır'a git ordan uçakla İstanbul'a geçersin." dedi elini cebine attı ve arabasının anahtarını çıkardı elimi açtı.
"Heja bu ne hâl!" dedi elime bakarak bende bakışlarımı elime çevirdim. Tırnak izleri vardı, büyük ihtimalle aşağıda, sinirlendiğimde yapmıştım.
"Sinirlendim." dedim kısaca. Açıklama yapmama gerek yoktu, abim beni anlardı.
"Ahh be Heja'm...''dedi ve odasında bulunan banyoya girdi. Bir süre sonra elinde ıslak havlu ve sargı beziyle geldi. Yanıma oturdu ve havluyla elimi temizlemeye başladı.
"Ne yapıyorsun Azad Ağa?" diyen sesimle gülümseyerek başını kaldırdı.
"Değerlimin elini temizliyorum hem... Artık ağalık hayalleri yok be Heja'm..''
"O nasıl söz abi sen Ağa olacaksın bunu tüm Mardin biliyor."
"Bir kaç saat sonra öleceğimi de biliyorlar Abicim."
"O nasıl söz ya!" bağırarak bir hışımla kalktım
"Bağırma Heja." dedi abim benim aksime sakin bir sesle.
"Yok ölmek falan canım hem bu devletin kuralları var öyle adam öldürmek yok artık" diye diklendim. Abim yavaşça kalktı, dibimde durdu ve yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Ah be Değerlim bu söylediklerine sen inanıyor musun? Hangi kural hangi hukuk Mardin'e kafa tutup Töre'yi değiştirmiş ki. Biz kurtuluruz diye düşünerek kaçtık. Senin yanına gelecektik Heja ama olmadı be güzelim sevdiğime kavuşamadım. Bir kez daha sevmenin haram olduğunu gösterdi bana Mardin. Ölüm geldi çattı..." dedi. Kollarımı abime doladım.
"İzin vermem Azad Ağa benim canımı öyle zorla alamazlar."
"Heja." diyerek kollarını belimden çekip yine yüzümü tuttu
"Ölürsem sakın ama sakın bu huyundan vazgeçme her zaman korkusuz ol, her zaman dik başlı ol, hiçbir şeye boyun eğme. Sen benim kardeşimsin boyun eğemezsin."
"Abi-"
"Söz ver." diyerek lafımı kesti.
"Abi ölemeyecek-"
"Söz ver Heja" dedi tekrar
"Söz abi ama şimdi için değil. Çünkü sen bugün ölmeyeceksin. Buna izin vermem. Olmazsa gider babamı şikayet ederim ama yinede izin vermem. Adam öldürürüm izin vermem." dedim. Kapının açılma sesiyle döndüm gelen Murat'tı
"Azad Ağam Hasan Ağa sizi çağırıyor." dedi gülümseyerek abime döndüm
"Gidelim." dedim. Başını aşağı yukarı salladı.
"Ama elini temizliyelim."dedi havluyu aldı ve ellerimi bir çırpıda temizledi ve sardı.
"Elin hızlanmış." dedim alayla
"Ee Heja adında kendine zarar vermekte usta bir kardeşim var." dedi elimi tuttu ve aşağı gitmeye başladık. Bahçede kimse yoktu. İçimde kötü bir his dolanmaya başladı.
"Annemler nerde?"dedim abime
"Belki ölümümü görmelerini istemiyorlardır." dedi büyük salona girerken sinirle ona baktım
"Azad, Amca'nın yanına otur. Heja sende gel yanıma." dedi babam. bir kaç saniye duraksadım, abimin yanında oturmak istemiştim.
"Heja gel." diye tekrara eden baamı onayladım ve ağır adımlarla yanına yaklaşıp oturdum. Bir süre oluşan sessizlikten sonra.
"Azad için verilen ölüm hükmü kaldırılmıştır." dedi Asım Ağa
Ne?
Abim ölmeyecek miydi?
"Gerçekten mi?" diyerek abime baktım.
"Ancak Azad ve Asmin için berdel yapılacak. Miran ve Heja berdel için uygun görülmüştür."
Hani derler ya 'her karanlık aydınlığa çıkar' diye. Ben hep her aydınlığın bir karanlığa gebe olduğunu düşünürdüm. her iyiliğinarkasında bir kötülük vardır çünkü. Ve hayat şimdi bana bunu gösterıyordu. Abim kurtulmuştu. Bu iyi haberdi. Ancak ben... Ben ölmüştüm... Berdelle...
Berdel!?
"Böyle bir şey olamaz. Öldürün beni berdel istemiyorum." dedi abim ayağa kalkarak
"Hüküm verilmiştir." dedi Asım Ağa. Bunun üzerine oda bulunan Mardin'in Ağaları odadan çıktı. odada ben babam abim Asım Ağa ve Miran kalmıştı. 'Hüküm verildi.' cümlesinden sonra karar değişmezdi. Noktaydı o bitmişti. Abimden seken ölüm benim kapımı çalımıstı. Olamazdı. Yaşarken ölemezdim.
Okulum..
Mutluluğum..
Yaşamım..
Onlar ne olacaktı?
"Ben istemiyorum hem bu devletin yasaları var beni zorla evlediremezsiniz. Abime birşey yapamazsınız." dedim son çare
"Töre herşeyden önemlidir." dedi Asım Ağa
"Hayır. Kardeşimi kendim için ölüme veremem." dedi abim Sahi ben onun için mi ölüyordum. Onun için mi Cehenneme yaklaşıyordum. Abime baktım yanaklarından yaşlar düşüyordu.
Benim.
Abim.
Ağlıyordu.
Babamın belinde duran silaha baktım, çevik bir hareketle aldım ve silahı Asım Ağa'ya doğrultum.
"Abimin. Gözünden. Düşen. Bir. Damla. Yaş. İçin. Sizi. Öldürürüm." dedim her kelimenin üstüne basa basa.
"Heja ne yapıyorsun?" dedi babam
"Senin kızınım baba!" dedim ardından silah bir anda elimden alındı ve koltuğa düştüm. Silahı alana baktım Miran Ağa'ydı silahı abime doğrultu.
"Peki ben babama silah doğrultun diye abini vurursam?" dedi
"Yapamazsın!"
"Öyle mi dersin?" ses tonu öyle korkutucuydu ki, yapacağına emin olmuştum.
"Miran." dedi Asım Ağa Miran anında silahı indirdi artık emindim celladım Miran Ağa'ydı.
"Kalk" diye kükredi celladım. Oturduğum koltuktan doğruldum.
" Hasan Ağa yarın hazır olun. Kızını istemeye geliyoruz." dedi ve gitti. Keşke bende çekip gidebilseydim onun gibi keşke hiç dönmeseydim. Nasılda aptaldım kendi ayaklarımla adım adım ölüme gelmişim...