“Zehra bak son kez soruyorum, ne dedin kıza?” diye çıkıştı Levent bir kez daha.
“Dedim sana bir şey demedim diye, kendi çekti gitti.” diyerek tekrar aynı yalanı söyleyen Zehra, daha önce hiç bu kadar sinirli görmemişti Levent’i. Ne vardı ki o kızda bu kadar abartılacak? Güzel bile değildi, Zehra ondan bin kat daha güzeldi kendisine göre. Neden onu istemiyordu da çekip giden bir kızın peşinden koşuyordu ki haftalardır Levent?
“Neden gitti ki?” diye mırıldanan Levent’in yanına sokuldu Zehra.
“Burada senin değerini bilen bir kız varken, yüzüne bile bakmadan çekip giden bir kızın peşinden neden koşuyorsun ki Levent?” diyerek sarıldı ona.
Levent, Zehra’dan uzaklaşarak “Sana kaç kez söyledim, istemiyorum.” diyerek çıktı oradan. En yakın arkadaşı ve iş arkadaşı olan Tunç’un kuzeni olmasa yüzüne bile bakmazdı bu kızın. Ama arkadaşı için katlanıyordu ona. Ne vardı ki sabahın köründe gelmeseydi?
Belli ki yanlış anlamıştı kızı. Ya da Levent’i başından savmak için olur demişti, başından beri çekip gitmekti niyeti. Bilemiyordu Levent, emin olamıyordu bir türlü.
Arabasına binerek onu, o kızla tanıştığı barda bekleyen Tunç’un yanına doğru sürmeye başladı. Belki yine gelir diye her gün o bara gitmekle kalmamış, bir de tüm holding çalışanlarını kızı bulmak için seferber etmişti. Kızı herkese anlatıp, onu bulan olursa mesaj atmalarını istemişti. Bu güne kadar birçok resimli mesaj ve video gelmişti elbette ama hiçbiri o değildi.
Acaba İstanbul’da yaşamıyor mu diye düşünmeye başlamıştı artık. Kızı tüm ayrıntılarına kadar anlattığına emindi çünkü. Hiç mi kimse denk gelmemişti? Kızı doğru hatırladığından adı gibi emindi Levent, tüm gece onu izlemişti çünkü. Sabaha karşı uykuya daldığında kızın sol omzundaki minik bene kadar her şeyini ezberlemişti. Neden yapmıştı o da bilmiyordu ama gördüğü ilk andan itibaren kız kendisine çekmişti onu resmen. Başka bir erkekle dans ederken vücudundaki tüm kanın beynine sıçradığını iliklerine kadar hissetmişti Levent.
Öyle gelen geçene âşık olan ya da her önüne gelenle sevgili olan bir tip değildi. Ama bu kız onu hayatına kabul edene kadar pes etmemeye de kararlıydı, o kadar çok etkilenmişti ki ondan. Sanki bundan sonra yaşamak için tek sebebi o kızmış gibi geliyordu Levent’e. Tabi öncelikle kızı bulması gerekiyordu.
Bardan içeri girince gözleriyle Tunç’u ararken, elini kaldıran Tunç’un yanına giderek oturdu. Ve sonra gözleri yine aynı yüzü aramaya başladı. Onlar bile o kıza bakmak istiyor gibiydi.
“Yeter abi vallahi yeter. Hafıza silen bir alet falan yok mu acaba? Senin beyninden o günü silsek biz.” diyen Tunç’a bakarak hafifçe tebessüm etti Levent.
“Keşke olsaydı.” diye mırıldanırken Tunç’un arkasında, ona bakan birkaç kız çarptı gözüne. Güzel olabilirlerdi belki ama Levent’in gözünde zerre kadar değeri yoktu hiçbirinin.
“Daha burada bekleyecek miyiz? Yok yani daha duracaksak ben buraya bakan kızlara daha fazla kayıtsız kalmayacağım.” diyen Tunç’a bakarak başını iki yana salladı Levent.
“Ben gidiyorum kardeşim, ne halt istersen edebilirsin.” diyerek ayağa kalkıp, etrafa son bir kez göz gezdirerek çıktı bardan.
Arabaya binerken hâlâ o kızın neden ortalarda olmadığını düşünüyordu. Belki de başka şehirlere bakmalıydı. Kapı kapı gezip herkese soracak kadar çok etkilenmişti ondan.
Arabayı evine doğru sürerken telefonundan gelen mesaj sesiyle durup mesaja baktı Levent. Numara kayıtlı değildi ve büyük bir ihtimalle çalışanlardan biri yine hiç o kıza benzemeyen bir kızın resmini atmıştı, o diye. Yine de merakına yenik düşerek mesajı açtı Levent. Üç kişinin gülerek sohbet ettiğini gördü ve sonra kamera sarışın olana iyice yaklaşırken kalbi durdu Levent’in. Bu kez bulmuştu. Hemen mesaj atan numarayı arayarak adresi aldıktan sonra oradan ayrılmaması gerektiğini söyleyerek arabayı çalıştırıp gaza abandı, bir kez daha kaybedemezdi o kızı. Kafeye girdiğinde önce mesaj atan çalışanına bakıp, kafasıyla gidebilirsin mesajı verdikten sonra gülümseyerek sohbet eden üçlüye çevirdi gözlerini. Çok güzel gülüyordu bu kız, fazla güzel...
Yanlarına gidip birden oturunca Efe hariç, diğer ikisi şaşkınlıkla baktı Levent’e.
“Pardon?” diyerek tek kaşını kaldıran kıza baktı Levent. Her zaman böyle ters miydi insanlara karşı acaba?
“Efe’yi görünce bir hâl hatır sorayım dedim.” diyerek Efe’ye baktı Levent.
“İyi yapmışsınız Levent Bey, ben de kızları çıkarmıştım öyle.” diyerek kızları gösteren Efe’ye baktı.
“Kardeşlerin falan mı?” diye sorarken o kızın sevgilisi olmaması için bildiği tüm duaları ediyordu şu an Levent.
“Duru kardeşim sayılır, Çağla da kız arkadaşım.” diyerek kızları işaret eden Efe’yle derin bir nefes aldı.
Duru, güzel isimdi, tıpkı kızın kendisi gibi.
Çağla “Memnun oldum.” derken Duru pek de memnun gibi görünmüyordu.
“Ben de.” diyen Levent’ten sonra Çağla girdi lafa.
“Aşkım siz nereden tanışıyorsunuz?”
“Levent bey bizim satış yaptığımız holding sahiplerinden biri.”
Levent de oturup onlarla sohbet ederken, Duru’nun sinirle ona baktığını hissedebiliyordu. Ama umurunda değildi açıkçası, bu kadar aradıktan sonra bırakmazdı onu.
“Duru sıkıldın sanırım kalkalım mı?” diyen Çağla’nın sesiyle Duru’ya baktı Levent. Pek de sıkılmış görünmüyordu ona göre, o an o da bu kadar iyi tanımak istedi Duru’yu.
“Ben bırakayım.” demesiyle “Gerek yok, biz kendimiz gidebiliriz.” diyerek onu tersleyen Duru’ya baktı. Neden onu tanımak yerine kaçmayı tercih ediyordu ki? Hiçbir kız tarafından reddedilmediği ve kızlar peşinde koştuğu için bu durumu oldukça yadırgamıştı Levent.
“Hadi kalkın o zaman.” diyen Efe’yle birlikte ayaklandı hepsi.
“Eve bırakma teklifim hâlâ geçerli.” diyen Levent’e ters ters bakarak “Gerek yok.” diyerek taksiye binen Duru’nun ardından Çağla ve Efe de iyi akşamlar dileyerek taksiye bindiler.
Levent de kızın gülüşünü düşünerek ve onu bulmanın verdiği mutlulukla daldı uykuya.