8-Buz

735 Words
Ezgi'nin evinin ufak da bir bahçesi vardı, tabi her yeri kar kapladığı için bahçeyi pek göremiyorduk. Botlarım kısa olduğu için giydiğim pantolonun paçaları çoktan ıslanmıştı. Ezgi bunu fark ettiğinde benim önümden yürümeye başladı. ''Buralarda kısa botla dolaşılmaz, ıslanırsın.'' ''Yanıma başka bot almamışım, tahmin edemedim kar kalınlığını.'' ''Şehir merkezine gidince alırsın bir tane, kalın da bir mont al üzerindeki ince.'' Montum buralara göre inceydi, dedikleri çok doğru olsa da şimdi bunları alacak paraya sahip değildim. İlk maaşımla yapabilirdim ancak. Şu an kartlarımda zerre para olmadığına emindim annemler çoktan iptal ettirmiştir zaten onlardan kaçarken onların parasını harcamak da oldukça saçma bir davranış olurdu.  Yerden koca bir parça kar alıp yanan avcuma kıstırdım. Buz kompresi çoktan ısınmaya başlamıştı bu karın soğuğu hala acısı dinmeyen elime oldukça iyi gelmişti. Ezgi ile açılmış yolda yürürken Ezgi gördüğü herkese selam veriyordu. Biraz daha yürüdükten sonra bir garaja gelmiştik.  ''Araba karda donmasın diye buraya bıraktım, eve en yakın ve müsait yer burası.'' Ezgi'nin küçük arabasını çalışması biraz uzun sürmüştü. Yol da sandığımdan kısa sürmüştü. Telleri görünmeye başlayan alana girdiğimizde kışlaya yaklaştığımızı anladım. Araba yavaşlayınca da kocaman bir askeri bina karşıladı beni. Kışlaya daha önce gelmemiştim ilk defa bir kışla görüyordum. Nöbetçi askerle selamlaştı Ezgi bariyer kalktığında da içeriye girdi. Dışarıda bir sürü üniformalı asker görmüştüm ve ilk defa bu kadar çok askeri bir arada görüyordum. Ezgi arabadan inince ben de indim. Nöbetçi askere kimliğimi vermiştim Ezgi de benim kim olduğumu açıklasa da bu tarz askeri birliklere girerken gerekli olan bir işlem olduğunu öğrenmiştim.  Ezgi ile binaya adımlarken üzerimdeki bakışlar germişti beni. Yabancı birisi olduğum için baktıklarını bilsem de gerilmiştim işte.  Binaya girdiğimizde içerisi de dışarısı kadar asker doluydu. Uzun koridoru yürürken bir postal takıldı gözüme. Bir sürü postalın arasından onunkine neden takılmıştım? Başımı kaldırdığımda ise onu gördüm. Üzerinde yine üniforma vardı bu kez parkası yoktu. O da beni fark etmişti bu kez göğsünde yazan ismi okudum.  Yiğiter yazıyordu. Ezgi de söylemişti daha önce, adından evvel soyadını öğrenmiştim. Koridorda karşı karşıya kaldığımızda Ezgi duraksadığı için ben de duraksadım.  ''Günaydın komutanım.'' ''Günaydın Ezgi.''  Bana bakıp göz kırptı, ''Hayırdır hoca hanım?'' ''Günaydın.'' diye yanıtladım sadece. Hayır olmadığı için elimi yakıp buraya geldiğimi söylememe gerek yoktu elbette. Şimdi bunu söylememe cidden gerek yoktu. Ezgi ile kışlanın revirine geldiğimizde önce hasta olanlarla ilgilenmeye başladı. Ben de içerisini kalabalık etmemek için çıktım binadan. Ezgi müsait olduğunda bana çağıracaktı.  Elimdeki sızıya merhem olması için yerden biraz kar daha aldım. Avcuma baktığımda yanık izlerini net bir şekilde gördüm. Bugün evim için uğraşmam gerekiyordu, usta gelecekti ve ben ustalara nasıl ödeme yapacağımı düşünmeye başladım kara kara. Daha önce hiç çalışmadığım için bana ait olduğunu düşündüğüm para yoktu. Yanıma aldığım para da ustaların ödemesi için yeterli değildi. Kartlarımın da çoktan etkisiz hal aldığını düşünüyordum. Ki öyle olmasa bile kullanamazdım. Garip bir şekilde içimde tüm bunlarla mücadele edecek gücün olduğuna inanıyordum.  Ertesi gün işe başlayacaktım, her şey düzelecekti. Ben artık kendi hayatımı kendi hayalimi yaşayacak ve mutlu olacaktım.  Ellerimi kabanımın cebine sokup etrafı izlemeye devam ettim. Bembeyaz kar gözlerimi acıtıyordu ama bir süre sonra bu acıya da alışmıştım. Bilerek daha tenha bir alanda duruyordum çünkü kışla oldukça kalabalıktı.  ''Burada böylece duramazsın hoca hanım.'' Kulağıma dolan sesle başımı çevirdim, o asker karşıladı beni.  ''Ben revir kalabalık diye çıkmıştım dışarıya.'' ''Niye geldin kışlaya?'' ''Gelmek istedim işte, illa bir sebebi olmak zorunda mı?'' Başını sallayıp üzerimdeki gözlerini çekti. Askeriyenin yüksek penceresinden sarkan buzu kolayca alıp yanık olan avcuma tutuşturdu. ''Buz daha iyi gelir.'' Başka bir şey demeden arkasını döndüğünde elimi yaktığımı nasıl anladığını sorgulamaya başladım. Çok mu belli etmiştim? Hayır oldukça normal durmuştum karşısında anlamak için özel bir çabaya girmesi gerekirdi. Peki neden bu özel çabaya girmişti? Bu konu hakkında düşünmeyi boş verdiğimde Ezgi beni yanına çağırdı. Elime krem sürdü, yakında acımın dineceğine dair verdiği vaatlere inanmak ve güvenmek istedim.  ''Okulla ilgilenmem lazım geri dönüyorum ben.'' ''Nasıl geri döneceksin Nihan? Kar nasıl yağıyor görmüyor musun?'' ''Ev için usta gelecek, daha birçok işim var kalamam ki burada.'' ''Tamam bekle sen, ben halledeceğim.'' Ezgi sözlerimi dinlemeden gittiğinde ben  de arkasından kalmıştım öylece. Dakikalar sonra benim yanıma geldi. ''Tim de gidecekmiş seni okula bırakacaklar.'' ''Tim mi?'' ''Evet hadi hadi gel benimle.'' Ezgi'ye uyarak geldim arabanın yanına beni orada karşılayan elbette tanıdık yüzler olmuştu. Ezgi bana veda edip içeriye geçtiğinde ben de onlarla kalakaldım. ''Buyurun öğretmenim.'' diyen kişi gözüne biber gazı sıktığım kişiydi. Gösterdiği yere oturdum. Onlar da hemen ardımdan binmişti yine ve yine o kişiyle karşı karşıya kalmıştık.  Bu onunla diğer karşı karşıya kalışlarımın ilk tohumlarıydı. Bunu sonradan öğrenecektim. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD