6.

1728 Words
Deniz; Dün hayatımın en eğlenceli günü olmuştu. Hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Şirin'e dün gece çok çektirmiştim. Bir meyve suyu, bir içki, bir çerez istiyordum. O da rezil olmamak için ne dersem yapıyordu. Aslında bunu yapmamın tek nedeni buradaki kızların fazla yapmacık olmasıydı. Allah'ı var Şirin çok güzel kızdı. Ama diğerlerine göre onu idare edebilmem daha kolaydı. Tek zaafı hayvanlardan konu açınca susmak bilmiyordu. Bunu dün anlamıştım. Sinirlendirdiğim zaman pandaların neslinin tükenmekte olduğunu söylüyordum ve o neslinin tükenmemesi için ne yapılması gerektiğini anlatmaya başlıyordu. Bu biraz sıkıntıydı. Bana neydi pandalardan! Akşama doğru o anlatıyor ben dinliyordum. Arada kafamı sallıyor onaylayan mırıltılar çıkarıyordum. Sonunda dayanamayıp kafama bir tane yapıştırmıştı. "Ne oluyor lan?" "Kafana vurayım mı, diye sordum onayladın." "Şirin, alınma ama bana ne pandalardan! Takılıyorlar işte yalnız başına." "Onlar bizim geleceğimiz!" "Pandayla mı çoğalayım? Onu mu diyorsun?" gülerek yanımdan kalktı. "Çok sığsın!" gittiğinde derin bir nefes almıştım. Ama ne zaman yanına erkekler yaklaşmaya başladı, ben harekete geçtim. Yanına gidip kendimi sevgilisi olarak tanıtmıştım. Her 'sevgilisiyim' dediğimde ayağıma basmıştı. Gülerek dün olan olayları bırakıp aşağı indim. Temmuz'un ikisiydi bugün. Bu sene herhangi bir tatil planı yapmamıştık bizimkilerle. Muhtemelen bu sene haftasonları günlük kaçamaklar yapacaktık. Bu kaçamaklar eğlenceli oluyordu. Bizimkilerle kumsalda delice eğlenirdik. Uzak yerlere gittiğimizden dolayı da kimse olmazdı. O gün 4,5 deve çocuklar gibi eğlenirdik. Top oynar, yüzer, kumda güreşirdik. Kayaların üzerinden atlar, eve dönüş yolunda arabayı kimin kullanacağını belirlemek için yüzme yarışı yapardık. Genelde bunu Maraz kaybederdi. Çünkü o Pamir'le birlikte yüzerdi. Salona indiğimde sızmış bir Gökay beklemediğim bir şeydi. En son onu böyle Meral'in cenazesinden sonra görmüştüm. O günden beri söz vermişti. Bizsiz içmezdi, içse de sarhoş olmazdı. Ama ilk defa böyle bir manzarayla karşılaşıyordum. Maraz hızla merdivenlerden inerken gömleğinin düğmelerini kapatıyordu. "Abiciğim, sıçtım!" "Ne oldu lan?" "Oğlum, Selen geliyor! Yarım saate burada!" "Hassiktir. Gökay'ı nasıl ayıltacağız?" baktığım yere baktı. "Hay şansımı sikeyim! Tam sarhoş olacak zamanı buldu!" yanına gidip dürttüm. "Hiç boşuna uğraşma. Uyanmaz. Biz ortalığı toplayalım. Sonra odaya kilitleriz." "Uyanınca kötü olur. Bağırır çağırırsa sıçarım!" "Bahçeye bir yere atarız o zaman?" "Çöp mü oğlum bu?" birkez daha dürttü. "Neyse sen Hakan'ı uyandır. Ben toplayayım." yukarıya çıkıp Hakan'ın odasına daldım. Hakan giyinmiş aynada saçını düzeltiyordu. "Oğlum! Selen geliyor! Aşağı in evi toplayacağız." "Olamaz ya! Bugünü mü bulmuş?" "Bulmuş vallahi! Hadi gel." birlikte aşağı inip mutfağa giriştik. 10 dakika da topladıktan sonra salondaki şişeleri poşetleyip odama çıkardım. Salonun kokusu değişsin diye koku sıktım. Pamir aşağı gözünü ovuşturarak geldiğinde "Pamir, koş! Üzerini giyin annen geliyor!" "Yaşaşın!" odasına girdi. Kapı çaldığında Hakan'la Gökay'ı sırtlayıp yan eve götürdük. Bahçe kapısı açıktı. Direkt sırtımızdaki Gökay'la içeri girince Bahar ve Gözde korkuyla bize baktı. "Hakan ne oldu?" Gözde korkarak yanımıza gelip nabzına baktı. "Oh! Yaşıyor." "Yaşıyor tabi, ama bu burada kalabilir mi bir süre?" "Neden?" "Sonra anlatırım güzelim. Bizim şimdi ufaktan kaçmamız lazım. Sonra görüşürüz." Hakan Gözde'ye göz kırptıktan sonra kolumdan çekerek çıkardı. Evden içeri girdiğimizde Selen evi dikkatle süzüyordu. "Selen! Hoş geldin!" gereksiz ve gayet samimiyetsiz bir şekilde kollarımı açtım. "Kargalar bokunu yemeden gelmen ne büyük incelik!" sarıldım. "Oğlumun," bunu derken Maraz'a bakmıştı. "Kaldığı eve gelmek için zaman mı takip edeceğim." "Tabi ki etme! Her zaman gel!" Hakan büyük bir alaylı gülüşle sarıldı. "Gökay nerede?" "Ne yapacaksın?" "Hiç. Merak ettim. Sonuçta aynı evde kalıyorsunuz." "Sevgilisiyle birlikte kahvaltıya gitti. Oldu mu?" "Gökay'ın sevgilisi mi var?" "Neden şaşırdın?" "Meral'i bu kadar çabuk unutacağını zannetmiyordum." "5 yıl oldu, Selen! Tam tamına 5 yıl!" "Ne bağırıyorsun? Bir şey dedim sanki! Deli mi ne?" "Ben mutfaktayım." Hakan da peşimden geldiğinde "Ben bu kadını öldürürüm!" "Sakin ol. Dua et de ayda yılda bir geliyor." Pamir koşarak "Anne!" diye bağırarak salona girdi. Mutfağın önündeki boşluktan net olarak görünüyorlardı. Pamir annesinin kucağına zıpladığında "Elbisemi kırıştırdın! Toplantım var!" bağırdığında Pamir babasının kucağına tırmandı. Titreyen alt dudağını görmüştüm. Birazdan isteyeceği buzlu çayını hazırladım. Pamir'e keyfini geri getireceğini bildiğim çikolatalı sütü ve kurabiye götürdüğümde Selen yan gözle bakmış ardından Maraz'a odaklanmıştı. Pamir'e verdiğimde gülümsedi. Kurabiyeyi alıp çikolatalı sütünü pipetle içmeye başlamıştı. Gülümsediğinde bahçe kapısının önündeki koltuğun koluna oturmuştum. Pamir'in elleri kurabiye tozu ve parmaklarını ağzına soktuğu için salya olmuştu. Elindeki son kurabiyeyi Selen'e uzattığında yüzünü ekşitti. "Sen elinin farkında mısın? Bu kadar pis yemek yemeyi kim öğretti sana?" elini yavaşça geri çekti. Maraz Pamir'in elindeki kutuyu düzeltti. "Pamir kutuyu düz tut ve çok sıkma. Döküyorsun." düzeltmeye çalıştı ama küçük elleri buna mani olmuştu. Balkon kapısı açıldı. "Günaydın! Sabah sabah rahatsız etmek istemezdim ama umarım henüz kahvaltı yapmamışsınızdır. Sabah poğaça yapmıştım. Pamir'e ve size getirmek istedim." "Algı!" Pamir elindeki kutu süt ve demin annesine vermeye çalıştığı kurabiyeyle Algı'nın kollarına atladığında Algı son anda elindeki tabağı bana uzatmış ve Pamir'i kucaklamıştı. Yanağına büyük bir öpücük kondurduktan sonra "Nasılsın?" "İyiyim. Şen naşılşın?" "Ben de çok iyiyim." "Algı, çok güşel olmuşşun bugün." elbisesine bakarken üzerindeki yeşil elbiseye sütü döküldüğünde "Özüy dileyim. Yanlışıkla oldu. Bileyek yapmadım." korkuyla özür dileyen Pamir'in saçlarını okşadı "Önemli değil. Eve gidince değiştiririm. Hem bu arada sen de çok şık olmuşsun. Yemek yedin mi?" elindeki kurabiyeye bakarak sorduğunda "Kuyabiye yedim. Şen de yey mişin? Ben çok yedim." elindeki yarısı yenmiş kurabiyeyi göstererek konuştuğında "Ellerinle yedireceksen yerim." elindeki yarısı yenmiş kurabiyeyi utangaçca uzattığında Algı tereddüt etmeden yemiş ve ardından yanağını öpmüştü. Ben, Hakan ve Maraz şaşkınca bakarken, Selen tiksinerek ve kaşlarını çatarak bakıyordu. "Sabahları çok abur cubur yeme. Kahvaltıdan sonra ye. Hatta bize gel. Kaçamak yapalım." Pamir'in keyfi yerine gelmişti. Hakan'ın uzattığı ıslak mendille Pamir'i yere bıraktı. "Teşekkür ederim. Sorun yok." gülümsedi. Pamir'in nerede olduğuna bakmak için kafasını çevirdiğinde Maraz'la gözgöze geldi. Maraz'ın gözlerinde minnettarlık vardı. Ardından Maraz'ın arkasındaki kadına kaydığında utandı. "Algı, bak bu Selen! Selen bu da Algı. " nezaket gereği elini uzattığında Selen yapmacık bir gülümseme ile karşılık vermişti. "Ben Algı, yan komşularıyız. Memnun oldum." "Ben Selen. Maraz'ın eşiyim." "Eski eşim." Maraz düzelttiğinde burun kıvırdı. "Memnun oldum. Pamir sizden çok bahsetti." "Sizden de bana hiç bahsetmedi!" Selen'in alaycılığı Algı'yı da yoldan çıkarmıştı. "Belki arada arayıp sorsanız, ya da ziyaretleriniz esnasında biraz 'oğlunuzla' ilgilenseniz anlatırdı." "Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşabiliyorsun?" "Tek takıldığınız o mu? Pekala. Ben başka bir şey demiyorum." Pamir'i öptükten sonra "Görüşmek üzere." bahçeden çıktığında Maraz Pamir'i bana vermiş ardından Selen'in şaşkın bakışları arasında Algı'nın peşinden gitmişti. Bahçede kolunu tuttu. Ne dediklerini deli gibi merak ediyordum. Maraz'ın dediğiyle Algı ciddi bir süre şaşkınca ona baktı. Sonra Maraz Algı'nın omuzlarını tuttu. O sırada Pamir tişörtümü çekiştirdi. Bahçede olan biteni izlerken ellerini tişörtüme silmiştim. "Oğlum niye söylemiyorsun?" "Duymadın ki." "Bu kızla Maraz arasında bir şey mi var?" Selen'in sorduğu soru karşısında Hakan "Bu seni hiç ilgilendirmez. Sen artık Maraz'ın hiçbir şeyisin." "Kendini bu kadar büyütme, Hakan. Maraz ne zaman istersem, benim." ayağa kalkıp çantasını aldı. Bahçeye kibirli bir bakış attıktan sonra "Anne gidiyoy muşun? Ne şaman gelecekşin?" "Mümkün oldukça geç." kızıl saçlarını geriye atıp sürdüğü kırmızı elbisesiyle kıvırtarak evden çıktığında "Ben yukayıdayım. Yeşim çişeveyim." Pamir yüzü asık bir şekilde odasına çıkarken Maraz garip bakışlarla içeri giriyordu. "Ne oldu?" "Ben çok saçma bir şey yaptım." "Ne yaptın? Algı'ya ilan-ı aşk mı ettin?" kafama vurdu. "Daha kötü." merakla ona akarken devam etti. "Pamir'in annesi olup olamayacağını sordum." Bahar; Hakan ve Deniz Gökay'ı getirdiğinde korkmuş ve endişelenmiştim. Ardından bir şey söylemeden gitmişlerdi. Algı mutfaktan bir tabakla çıktığında "Ne yapıyorsun sabahtan beri." "Poğaça. Üzerimi değiştirip Gökçeyle dışarı çıkacağız." "Sen hala görüşüyor musun onunla?" "Evet. Ne yapayım. Çok tatlı." "Ne olacak senin bu hastalığın?" "Deme öyle. Ben hasta falan değilim." "Sen çocuk hastasısın." "Kuzenimle dışarı da mı çıkmayayım?" "Çık. Ama yaşıt kuzenlerinle çık." omuz silkip odasına çıktı. Çok geçmeden üzerine geçirdiği yeşil günlük elbiseyle aşağı indi. Gökay'ı görmesiyle "O ne zaman geldi ve neden koltuğumuzda uyuyor?" "Şöyle ki Hakan ve Deniz sabah getirip bıraktılar. Bilmiyoruz nedenini." "Sarhoş mu?" "Galiba, içki kokuyor." "Neyse ben gelirim hemen." tabağı alıp çıktığında "Ben yukarıdayım." Gözde odasına yöneldi. Gökay'la yalnız kalmıştık. Her ne kadar uyuyor olsa da stres olmuştum. Ya uyanır da burada olduğu için bağırırsa? En iyisi benim uyandırmamdı. Yanına oturup dürteceğim sırada yüzüne bakmıştım. Saçları alnına dökülmüştü. Kaşları çatıktı ve yüzü yorgundu. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp kaşlarının çatıklığını gidermek istesem de uzanan ellerimi son anda geri çekmiştim. Ne yapıyordum böyle? Aklımı mı yitirmiştim? Yok, yok kesin dün yüzerken kafama güneş geçmişti! "Meral, bırakma beni, ben sensiz yapamam, bırakma, lütfen, senden başka kimsem yok, seni seviyorum, bırakma beni, savaş." mırıldanmaya devam ederken aklım 3 şeye takılmıştı. Meral. Senden başka kimsem yok. Seni seviyorum. İşte bu sözlerden sonra Meral'i merak etmeye başlamıştım. Çok şanslıydı. Bu zamanda bu kadar aşık insan zor bulunuyordu. Biraz da kıskanmıştım. İçimde olmaya hazırlanan her şey omuzlarını düşürerek gerisin geri gitmişti. Yanağına değen elimle uykudan zıplayıp bileğimi tuttu. Hızla çekince alnıma değen dudaklarla şaşırmıştım. Benim dudaklarım adem elmasının üzerindeydi. "B-ben uyandırmak istemiştim. S-sayıklıyordun." dudaklarım konuşurken oraya çarpmıştı. Her çarpışımda ateşe değmiş gibi hissetmiştim. İçim yanıyordu. Kendimi geri çekeceğim sırada gitmeme izin vermedi. "Kokun, O'na benziyor. Hiç sevmedim." geri çekilmeme izin verdiğinde "Kime benziyor?" "Önemsiz." "Meral'e mi?" "Onun adını ağzına alma!" "Aman! Yedik sanki kız arkadaşının ismini. Geri zekalı. Acıyıp seni eve alanda kabahat." etrafına bakındı. "Buraya nasıl geldim?" "Deniz ve Hakan getirdi. Nedenini sorduk ama ben sonra anlatırım dedi." başını ovalayarak kalktı. "Ben gidiyorum. Her ne kadar aldığın için pişman olsan da teşekkür ederim." "Gidemezsin. Biz gelmeden çıkmasın dedi." aslında dememişti ama bu kadar gizli bir şey olduğuna göre göndermemem gerekiyordu. "Ben açım ve duş almam lazım." "Açlığını giderebiliriz ama duş almak için biraz beklemen lazım." oflayarak kollarını kaldırarak gerindi. Üzerinde hala dünkü elbiseleri vardı ve Okan'ın kanları sıçramıştı. Renkleri koyu bir renk almıştı. Baktığım yere bakınca "Dün için üzgünüm." anlamaz bir ifade ile baktığımda "Kavga için. Kavga çıkarıp geceni mahvetmek istemezdim. Ama çileden çıkarmıştı beni." "Gece gayet iyi geçti. Hem zaten yorulmuştum. İyi oldu." gülümsedi. "Kızmadın mı?" "Hayır. Neden kızayım ki? Benim özür dilemem gerek. Alnın şişmiş." "Önemli değil. İlk kez olmuyor." "Demek çok kavgacısın. Bunu öğrendiğim iyi oldu." "Yanlış anladın. Kavgacı değilim. Hatta kavga etmekten nefret ederim. Bana kötü anılarımı hatırlatıyor. Dün de o yüzden kendimden geçtim zaten." "Sana teşekkür için kahvaltı hazırlamama ne dersin?" "Bana bunlarla gel." gülerek ayağa kalktığımda peşimden geldi. Saçlarımı tepede bir topuz yaptıktan sonra bileğimdeki tokayla saçlarımı topuz yaptım. Dolabı açtığımda Gökay mutfak masasına oturmuştu. Kahvaltılıkları çıkarıp arkamı döndüğümde Gökay boynuma bakıyordu. Kahvaltılıkları bıraktıktan sonra elim boynuma gitti. "Çıkarmamışsın?" şaşkınca ağzından dökülen soruyla kalakaldığımda "Evet?" diyebildim. "Ben çıkarırsın zannetmiştim." "Ben çok beğendim. Çok zevkliymişsin." elim boynumdaki damla şeklindeki kolyeyle oynarken "Öyleyimdir." bilmişçe sırıttığında gülümseyerek masayı kurmaya devam etmiştim. Algı bir hışımla geçtiğinde "Ne oldu? Neden böylesin?" merdivenlerin önünde durmuş ardından "Maraz Pamir'e annelik yapıp yapamayacağımı sordu." "Ne?!" diye şaşkınca sorduğumda benim sesimi bastıran güçlü bir ses resmen böğürdü. "Hassiktir!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD