1.Bölüm: Araf
Adem uyandığında ilk hissettiği şey acı değildi.
Soğuk da değildi.
Sessizlikti.
Derin, boğucu, kulak çınlatan bir sessizlik.
Gözlerini açtığını sandı ama aslında bir şey değişmedi. Tavan oradaydı. Çatlağı, rutubet izi, hafifçe sarkan avize… Hepsi yerli yerindeydi.
Ama bir şey yanlıştı.
Kollarını oynatmak istedi.
Oynattı…
Ama ellerini göremedi.
Panik kalbine doğru yürüdü. Kalbini hissetmek istedi.
Hiçbir şey yoktu.
Ayağa kalkmaya çalıştı—
Ve fark etti: zaten ayaktaydı.
Yatağın kenarında biri yatıyordu.
Leyla.
Yüzü bembeyazdı. Gözleri açıktı ama bakmıyordu. Bağırıyordu ama sesi çıkmıyordu. Dudakları titriyor, elleri havayı yumrukluyordu.
Adem reflexle ona koştu.
“Leyla!”
Ses yoktu.
Dokunmak istedi. Eli Leyla’nın içinden geçti.
Geriye sendeleyerek çekildi. Nefes almak istedi ama nefes de yoktu. Göğsü inip kalkmıyordu. Gölgeler bedeninin içinden akıyordu.
Ve o an fark etti…
Yatakta yatan sadece Leyla değildi.
Yatağın hemen yanında, yerde yatan bir başka beden vardı.
Kendi bedeni.
Boynundaki morluklar, yerde devrilmiş sehpa, kırılmış çay bardağı ve duvara sıçramış kan…
Adem çığlık atmak istedi.
Ama artık sesi yoktu.
Saatler geçti. Belki de dakikalar. Zaman garipti burada. Uzanıyor ama ilerlemiyordu.
Leyla sonunda acı bir çığlık kopardı.
“ADEM!!”
Apartman inledi. Komşular kapıya yığıldı. Biri ambulans dedi. Biri polisi aradı.
Hasan kapıdan içeri ilk giren oldu. Gözleri korkudan çok merakla doluydu.
“Vay be…” dedi usulca. “Ölmüş adam.”
Adem onun yüzüne baktı. Gözlerinin içine girdi.
Hasan ürpermedi.
Çünkü onu göremiyordu.
O gün defnedildi Adem.
Ama ruhu toprağa inmedi.
Mahallenin sınırından dışarı çıkmayı denedi. Sokağın başına geldiğinde göğsüne dev bir baskı çöktü. Görünmez bir duvara çarpıp geriye savruldu.
Kendi ölümünün hapsi başlamıştı.
Günler geçtikçe yeni bir şey fark etti.
Evde gece olduğunda…
Fısıltılar başlıyordu.
Duvarların içinden gelen, bazen Leyla’nın sesi gibi çıkan, bazen çocuk ağlamasına benzeyen sesler…
Bir gece mutfakta Mehmet’i gördü.
Leyla’nın amcası.
Masaya siyah bezler serilmişti. Mumlar yanıyordu. Duvarlara bilinmeyen semboller çiziliyordu.
Mehmet mırıldandı:
“Yanlış ruh… Yanlış beden… Ama kapı açıldı…”
Adem’in içinden bir korku geçti. İlk kez gerçekten titredi.
Bir başka gece Salih sokakta yürüyordu.
Başı öne eğik, ayakları çıplaktı.
Başını bir an kaldırdı.
Ve Adem’le göz göze geldi.
Salih gülümsedi.
“Sen de burada kaldın demek…” dedi.
Adem olduğu yerde dondu.
Biri onu görebiliyordu.
Ve en korkunç şey…
Her gece Leyla biraz daha bozuluyordu.
Geceleri uykusunda Adem’in öldüğü yere bakıyor, dudaklarından şu cümle dökülüyordu:
“Beni öldürmeden önce… ben onu öldürdüm…”
Adem o an şunu anladı:
Kendi ölümünü çözemezse,
bu evden,
bu mahalleden,
bu araftan asla çıkamayacaktı.
Ve bunda herkesin bir payı vardı.