Adem, bodrumdaki gizli odanın içinde dururken ilk kez gerçekten yalnız olduğunu hissetti.
Bu yalnızlık ölülere ait değildi.
Yaşarken de hissetmediği kadar derin, kemiklere işleyen bir yalnızlıktı.
Çember yerdeydi.
Ama artık bir çizim gibi değil…
Bir yara gibi duruyordu.
Kapanmıştı.
Ama hâlâ kanıyordu.
Adem etrafına baktı.
Duvarlar yerindeydi.
Ama sanki birkaç santim daha yakındılar artık.
Oda daralmıyordu…
Odanın içindeki dünya artıyordu.
İşte o an fark etti:
Bu oda bir mekân değil,
bir geçişti.
Karanlığın içinden bir görüntü süzüldü.
Bir pencere.
Açık.
Perde dalgalanıyor.
Bir kadın içeride bir şeyler hazırlıyordu.
Zeynep’in annesi.
Sağdı.
Canlıydı.
Hiçbir şeyden habersizdi.
Adem’in içi bir an olsun rahatladı.
Ama görüntü devam etti.
Pencere aralığından başka bir gölge sızdı.
Adem onu tanıdı.
Salih.
Geceleri mahallede dolaşan o adam şimdi başka bir evin içindeydi.
Zeynep’in evindeydi.
Adem bağırmak istedi.
Uyarı vermek istedi.
Ama yine sadece izleyebildi.
Ve ilk kez şunu anladı:
O, olayları görmek için seçiliyordu.
Değiştirmek için değil.
Zeynep o sırada kendi yatağında oturuyordu.
Adem onun yanındaydı.
“Annemin evine biri girdi,” dedi kız birden.
Adem dondu.
“Biliyorsun, değil mi?”
Zeynep başını salladı.
“Bazen geleceği görüyorum.
Ama kimse bana inanmıyor.”
Kızın sesi normaldi.
Ama söylediği şey değildi.
“Beni neden izliyorlar?” diye sordu.
“Ben kötü biri değilim.”
Adem cevap veremedi.
Çünkü kötü insanlar hiçbir zaman seçilmezdi.
Aynı saatlerde Leyla evin içinde yürüyordu.
Ama yürümüyor gibiydi.
Bir şey onu yönlendiriyordu.
Duvara dokundu.
Soğuktu.
Kalbine dokundu.
Daha soğuktu.
Aynada kendine baktı.
Aynadaki yüz ona ait değildi.
Ayşe kapıdan izliyordu.
“Yaklaştılar,” dedi sakin bir sesle.
“İkinizi de istiyorlar.”
Leyla titreyerek sordu:
“İkimizi?”
Ayşe başını yavaşça çevirdi.
“Sen ve çocuk.”
Adem o an her şeyi birleştirdi.
Zeynep: Doğal bir geçiş noktası
Leyla: Ruhsal olarak en zayıf halka
Salih: Gözlemci
Hasan: Taşıyıcı
Mehmet: Kurucu
Esra: Besleyici
Ve kendisi…
Tanık.
O hep tanıktı.
Hayatta da…
Ölümde de…
Mehmet ritüel defterini açtığında titremedi.
Ama Esra titriyordu.
“Çocuğun annesi hâlâ hayatta,” dedi.
Mehmet gülümsedi.
“Kapılar ölmeden de kullanılabilir.”
Esra yavaşça başını kaldırdı.
“Ya Adem?”
Mehmet’in sesi ilk kez karardı:
“O zaten bizim tarafımızda.
Bilmeden.”
Zeynep Adem’in önüne geçti.
“Beni alacaklar, değil mi?” diye sordu.
Adem diz çöktü.
“Ben izin vermem.”
Zeynep gözlerinin içine baktı.
“Sen zaten ölusun.”
Bu cümle Adem’i yıktı.
Çünkü doğruydu.
Ve ölüler söz tutamazdı.
O gece mahallede ışıklar birer birer söndü.
Sadece Zeynep’in annesinin evi aydınlıktı.
Ve Salih, sokağın karşısından o pencereye bakıyordu.
Adem yalnızca şunu fısıldayabildi:
“Bu sefer geç kalma…”
Ama kime dediğini kendisi de bilmiyordu.