GİRİŞ
GİRİŞ
Gördüğüne mi inanırsın, görmek istediğine mi?
Tik tak, tik tak, tik tak...
Sessiz bir odanın içinde yankılanan bu ses, ruhuna iyi geliyordu genç adamın. Beyninin içinde dönen bağırışlar, çığlıklar bu ses yüzünden biraz da olsa azalıyordu. Elleri, pantolonunun cebinin içinde ritme ayak uyduruyordu. Parmakları her tik tak sesinde bacağına vuruyordu. Kıstığı gözlerini Sapanca gölünün üzerinde gezdiriyordu donuk bir şekilde.
Biraz huzur, biraz sakinlik istiyordu...
Masanın üzerinde duran telefonun sesi odada yankılandığında gözlerini kapatıp ellerini yumruk yaptı. Huzuru bozulmuştu, arayan kişi kimdi bilmiyordu ama canını fena halde sıktığını biliyordu.
Göğsünü gerip elini siyah pantolonun cebinden çıkardı. Arkasını dönmeden masanın üzerinde duran telefonu uzun parmakları arasına alıp kulağına getirdi.
"Söyle!"
"Ateş Bey, Mina Hanım hastaneye geldi."
Kalçasını deri koltuğa yaslayıp, siyah ince uzun kravatını çekiştirdi. Kalın dudaklarını araladığında uzun zamandır beklediği anın yaklaştığını anladı.
"Kendisiyle en yakın zamana randevu ayarlayın."
Telefondaki adamın yutkunma sesini duyduğunda kavisli kaşları çatıldı.
"Bir sorun mu var?"
Hayatında sorundan bol bir şey yoktu. Hangi işle uğraşırsa uğraşsın ilk baş karşısına çıkan sorunları def etmeye çalışıyordu. İstediği her şeyi elde edebiliyordu ama kolay yolla değil zorlu yollarla sahip oluyordu. Telefonda sıkıntıyla nefes alıp veren adamın bir şey sakladığını biliyordu bunu öğrenmek için de beklemek istemiyordu.
Zamanı yoktu onun...
Vakit kısaydı...
Ölüm çok yakınken acele etmesi gerekiyordu.
"Hastaneye geliyorum, Mina Hanıma geleceğimden bahsedin."
"Ateş Bey, acele etmeyin lütfen. Mina Hanım göreve yeni başladı henüz."
Elini yumruk yapıp dişlerini sıktı. Bu adam ne diyordu? Zaman onun için kısıtlıyken acele etmemesini mi söylüyordu? Saçmaydı! Onun durumunu bildiği halde böyle konuşması sinirlerini bozuyordu. Yumruk yaptığı elini açıp kapadı. Başını sağa sola eğdiğinde burnundan nefes alıp verdi. Telefonun diğer ucundaki adam ter içinde kalmıştı. Adamın kendisi yanında yoktu ama nefesiyle bile onu olduğu yerde titretiyordu.
"Yarım saate oradayım."
"Peki, Ateş Bey."
Telefonu ceketinin iç cebine sokup emin adımlarla odanın çıkışına ilerledi. Eğer Mina onun umuduysa onu ikna etmek için elinden geleni yapacaktı. Her ne olursa olsun onu ikna etmek için çabalayacaktı. Gerekirse tüm servetini önüne serecek, onunla bu yolda yürümesine razı edecekti.
Asla zorlama olmayacaktı, tüm hislerini ortaya koyacaktı. İlk kez kendini birine açacaktı ve bunun için asla gocunmayacaktı.
Yürüdüğü yolda, Mina yanında olduğu zaman yaptıklarına değeceğini biliyordu.
Asistanına randevularını iptal etmesini söyleyip hızlı adımlarla asansöre ilerledi. Çok az kalmıştı. Eskisi gibi yaşamak için çok az kalmıştı.
***
Hastasını kontrol eden genç kadın hemşireye ilacın dozunu azaltmasını söyleyip odadan çıktı. Elleri beyaz önlüğünün cebinde koridorda yürürken meslektaşlarına tebessüm edip başıyla selam veriyordu. Koridorun sonunda başını duvara vuran kadın hastayı gördüğünde hızlı adımlarla yanına ilerleyip, "Merhaba," dedi dikkatini çekmek için. Kadın başını iki yana sallayıp gitmesi için onu iteklediğinde sakin bir şekilde ellerini önünde birleştirdi.
"Seninle bahçede yürüyelim mi?"
Kadın onu duymuyormuş gibi başını duvara sürttükçe içi acıyordu. Elini duvara dayadığında kadın alnını Mina'nın avuç içinde sürtmeye başladı. Mina'nın eli duvara sürttükçe canı acıyordu ama umursamıyordu.
"Dışarıda kar yağıyor, gel biraz yürüyelim. Seninle sohbet de ederiz, ister misin?"
Kadın başını geri çekip dağılmış saçlarını avuç içine aldı. Olduğu yerde sallanırken bir süre Mina'yı inceledi.
"Benim uykum geldi, odama gidip uyumak istiyorum."
Gülümseyen Mina, kadının omzunu hafif sıkıp, "Odana kadar sana arkadaşlık etmeme izin verir misin?" dedi sakin sesiyle.
Kadın başını aşağı yukarı sallayıp, "Olur," dediğinde onunla beraber odasına kadar yürüdü. Hastaların çoğuyla arkadaş oluyordu, onlarla sürekli iletişim halinde olup içlerine kapanmalarını istemiyordu. Elinden geldiğince her biriyle yakından ilgileniyordu. Sadece ilaç verip uyumalarını sağlamıyordu. İnsanlar hayatları boyunca dışlanmış hissettikleri için kendi içlerinde yalnız kaldıklarından bu hale geliyorlardı. Onların toparlamaları için, dost olmak her zaman iyiydi onun için.
Odasına geldiğinde hastanenin müdürünü karşısında görmeyi beklemiyordu. Şaşkın bakışlarıyla müdüre bakarken adam oturduğu yerden kalkıp tebessüm etti.
"Kusura bakmayın Mina Hanım. Sizi arıyordum, asistanınız hastaları dolaştığınızı söyleyince burada beklemek istedim."
Mina sersem halden çıkıp adama doğru ilerledi.
"Siz kusura bakmayın Harun Bey, bir anda karşımda görünce şaşırdım. Önemli bir şey varsa beni arayabilirdiniz. Yanınıza gelirdim hemen."
Harun Bey yutkunup, "Lütfen oturun," dedi. "Sizinle konuşacaklarım önemli."
Henüz yeni işe başladığı hastanede müdürü onunla ne konuşacaktı merak ediyordu. Harun Beyin karşısındaki koltuğa oturduğunda derin nefes alıp Harun beyin konuşmasını bekledi.
"Kısacası hemen konuya gireceğim. Bir dostumun kardeşi var, kendisi evden dışarı çıkamıyor. Ağabeyi ne kadar onu dışarı çıkarmak için çabalasa da kardeşi asla dışarı çıkmıyor, insanlarla iletişime geçmiyor. Benden psikiyatri için yardım istedi ben de sizi söyledim. Kendisi bir umutla buraya geliyor, eğer izniniz olursa sizinle görüşmek istiyor."
"Ben henüz bugün başladım işe. Benden başka üç psikiyatrist var burada, neden onlardan yardım istemediniz?"
Adam yutkunup cebinden çıkardığı mendille alnındaki ince ter tabakasını sildi.
"Mina Hanım, Karan Bey erkeklerle görüşmek istemiyor, yani korkuyor. Bizim gözlemlediğimiz bu. Hastanemizdeki psikiyatri doktorları erkek o yüzden yardımcı olamadım. Siz gelince sizden ona bahsettim. Bir kere onunla görüşür müsünüz? Lütfen!"
Karşısında terleyen adamı kısık gözlerle izlerken odanın kapısına biri vurdu. Bakışlarını kapıya çevirip, "Gel," dediğinde oturuşunu da düzeltti. Gözleri kapının üzerindeyken içeri giren uzun boylu adamı inceledi. Sorgulayıcı bakışlarıyla, "Buyurun," dediğinde adam yere basan sert adımlarıyla Mina'ya doğru yürüdü.
"Ateş Bey, hoş geldiniz."
Ayağa kalkan Harun Beye bakışlarını çevirdiğinde, "Az önce bahsettiğim kişi," dedi Mina'ya. Ellerini dizlerinin üzerine koyan genç kadın ayağa kalkıp uzun boylu adamın karşısına dikildi. İkisi de yanında titreyen adamı görmüyormuş gibi birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı.
"Merhaba Mina Hanım, ben Ateş Er."
Adamın uzattığı eli sıkan Mina, "Merhaba," dedi.
"Müsaitseniz konuşabilir miyiz?"
Dudağı kıvrılan kadın, "Buyurun Ateş Bey," dedi. "Buraya kadar gelmişsiniz konuşalım."
Ateş yanında titreyen adamın yüzüne bakmadan füme renginde olan koltuğa oturdu. Mina ise karşısına oturup bacağının üzerine diğer bacağını koydu. Gözleriyle birbirini yakan ikiliyi odada bırakıp dışarı çıktı Harun Bey. Bu saatten sonra onun yapacağı bir şey yoktu.
Kendisini izleyen adamın gözlerine bir süre baktıktan sonra ellerini iki yana açıp, "Sizi dinliyorum," dedi genç kadın.
Hafif gülümseyen adam, "Pardon," dedi. "Bir an ne diyeceğimi bilemedim."
"Kardeşinizin durumundan bahsedebilirsiniz."
Kardeşinin en son görüntüsü gözünün önüne gelince yüzünü kaplayan hüzün dalgalarını fark etmişti Mina. Adam sanki boğazında bir şey kalmış gibi yutkunurken Mina sesini çıkarmadan onu izliyordu.
"Kardeşim son zamanlarda tuhaf davranıyor."
"Nasıl davranıyor?"
"Aşırı kuşkulu ve sürekli güvensiz. Simetri, düzen ve kusursuzluk takıntıları var. Sanki yanlış bir şey yapacağım düşüncesiyle bazen hiçbir şey yapmıyor. Hata yapmaktan korkar gibi davranıyor."
Masanın üzerinden tableti alan Mina Ateş'in anlattıklarını not almaya başladı.
"Başkasına zarar vermekten korkuyor ama zarar da veriyor. Pislik ya da mikrop bulaşmasından aşırı derecede korkuyor, bütün evi tek başına temizliyor. Ben eve girdiğim zaman temiz olduğuma inanmadan beni eve almıyor. Asla el sıkışmıyor, kapı tokmağını tutmuyor, sürekli ellerini yıkıyor, duş alıyor. Rahatsız edici bir şekilde, olmayan şeyleri gördüğünü söylüyor. Onu dinlerken ürperiyorum. İnanın evin her yerine gizli kamera koydum anlattığı hiçbir şey gerçekleşmiyor. Geceleri yataktan kalkıp kendi kendine konuşuyor."
Ateş gözlerini kapadığında Mina ayağa kalkıp pencerenin önünde duran sürahiye doğru ilerledi.
"Lütfen kardeşime yardım edin, onu hastaneye getirmek istiyorum ama getiremiyorum. Kaç kez kriz geçirdi, ona bir şey olacak diye korkudan ölüyordum. Kendine zarar vermemesi için yanından ayrılmıyorum. Bu yüzden işlerimden, sosyal hayatımdan uzaklaştım. Tamam, bunların bir önemi yok ama kardeşimi kaybetmekten korkuyorum."
Ateş'e suyu uzatan Mina aynı sakinlikle karşısına oturdu.
"Kardeşiniz de Obsesif kompulsif bozukluğunun olduğunu düşünüyorum. Tabii onunla birebir görüşmem lazım tam karar vermem için. Kendisini hastaneye getirirseniz ilgilenirim."
Elindeki bardağı masanın üzerine bırakan Ateş başını iki yana salladı.
"Bunu denedim, inanın bana bunu defalarca denedim. Kendine, bana zarar verdi. Korkuyor, özellikle erkelerden çok korkuyor."
Gözlerini yuman adama bu sefer endişeyle baktı.
"Sakin olun Ateş Bey."
Yumruk yaptığı elini dizine vuran Ateş alev alev yanan gözlerini araladı.
"Biri ona dokunmuş, bunu anlıyorum. Bana söylemiyor, ne olur ona yardımcı olun. O buraya gelemiyor biz gidelim."
Adamın yüzüne endişeyle bakan Mina onun sakin olması için elinden geldiğince ılımlı konuşsa da karşısındaki adamın sakin olmaya niyeti yoktu.
"Kaç yaşında kardeşiniz?"
"Yirmi beş."
Ateş son çare olarak dizlerinin üzerine oturduğunda Mina gözlerini kocaman açtı. Ayağa kalkıp adamın omuzlarını tuttu.
"Lütfen ayağa kalkın."
"Annemle babamı henüz on beş yaşındayken kaybettim. Kardeşim on yaşındaydı, ondan başka kimsem kalmamıştı. Nereye giderse gitsin hep peşinde oldum, onu bir kere bile üzmedim. Son zamanlarda onun iç dünyası bizi dipsiz bir kuyunun içine çekiyor. Lütfen kardeşime yardım et. Senden başka yardım isteyeceğim kimse yok. İnkâr etmiyorum seni araştırdım, alanında iyi bir doktor olduğun için senin olmanı çok istiyorum. Sadece bir şans ver. Yemin ederim kılına bile zarar gelmeyecek. Seni koruyacağım. Kimse sana zarar veremeyecek."
Karşısında yalvaran adama bakarken canı acıyordu Mina'nın. Hayatında ilk kez böyle bir şey yaşıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Gergin hissediyordu, bu yüzden de elleri terliyor, kalp atışları hızlı atıyordu.
Dizlerinin üzerinde duran adamın gözlerinden damlayan yaşı görünce gözlerini kapatıp açtı. "Tamam," dedi. "Kardeşinizle görüşeceğim."
Rahat nefes alan adam gözünden akan yaşı silip, "Çok teşekkür ederim," dedi.
"Kardeşinizle nerede görüşeceğim?"
Ayağa kalkan Ateş Mina'nın karşısına geçip ona minnettar bir şekilde baktı.
"Dağ evimizde."
Kaşlarını çatan Mina, "Neden dağ evi?" dedi kuşkulu sesiyle.
Az önce üzgün duran o değilmiş gibi dik duruşuyla, "Asla size zarar gelmeyecek," dedi Ateş. "İnanın güvenliğiniz için elimden geleni yapacağım. Kardeşim kadınlara zarar vermiyor, erkeklerden korkuyor."
"Pekâlâ, yarın öğlen kardeşinizin yanına gidelim."