4. Bölüm

1212 Words
Önünde ki tabaktan aldığı her çatal pazı dolması için belli belirsiz gülüyordu, Büşra. Buna mani olmaya çalışmıyor oluşunun tek nedeni ise farkında olmadan yapıyor olmasında gizliydi.  "Kız neye gülüyor bu deli?" Yengesi, Emel'in omzuna dürtüp Büşra'yı sorduğunda anladı yaptığını Büşra, sesli düşünüyordu; seslere muhtaç hayatının tam içinde. Emel'de güldü neye olduğunu bilmeden: "Pazar da olmuştur gene bir şey, bir de bugün yalnızdı ya; Allah artık ne olaylar dönmüştür." diye cevaplarken üvey annesini, kadın kirini akıtmaya meydan aradığı için: "Belli cümbüşe gidiyor oralara, götürdüğünün yarısını getirmiş mübarek kamyonla açıyor tezgahı, insan az utanır; şurada yediğim ekmeğe katkım olsun diye gırgır yapacağına çalışır." diye söylendi. Emel, ona cevap vermemeyi çoktan öğrenmişti. Henüz iki yaşında kaybettiği annesinin yerine gelen bu kadın onu büyütmüş, sözde annelik yapmış; Emel'i hayata yalnız başına bırakmamıştı ya, önce onun sonra da babasının hatırı için susuyordu. Büşra'ya gizlice göz kırparken babasının yatağından uzattığı kirli tabağını alıp kendi hastalığını hiçe sayıp, hızla babasının ilaçlarını getirmek üzere kalktı yataktan.  "Uğraşma kızlarla Keriman!" diye sızlanan adamın suyunu bardağına koyan Büşra, Emel'in getirdiği ilaçları içsin diye uzattı suyunu. Adam yıllardır gördüğü kanser tedavisine yenildiği şu zamanlarda son günlerinde kızları nasıl muhafaza edeceğini düşünür olmuştu.  "Çocuklar çalışıyorlar daha ne yapsınlar?" Büşra, göz ucuyla yokladı amcasını. Her gün biraz daha soluyordu adam, her gün biraz daha çekiliyordu canının hayat mücadelesi gözlerinin ferinden. Tebessüm etti genç kız adama, onun varlığına duyduğu teşekkürü dile getirmek istiyordu ama yapamıyordu. Biliyordu ki amcası onun gözlerinde görürdü o minneti, işte bu yüzden görsün istedi gözlerini... Ferit kızın elinde ki suyu alırken: "Sağol kızım." diye fısıldadı. Merhameti çoktu her iki kızına da adamın. Biri yeğeniydi diğeri öz be öz kızı ama ikisini birbirinden ayıramaz olmuştu, Büşra onların evine yerleşti yerleşeli. "Çalışıyorlarmış, bugün götürdüğünü geri getirmiş bu lal yeğenin, o kadar kabağı lahanayı yarın da satamazsa çöpe dökeriz." Büşra eğdi başını, Keriman'ın kendisinden bahsettiği zamanlarda yaptığını yaptı ve göz temasını bile kesti onlardan. Sonra bildikleri oldu, Keriman evin geçiminden dem vururken hasta kocasına gönderme yaptı. Adamın bir yıldır çalışamıyor oluşunu başına kakarken, bir de kızı ile yeğeninin tembelliklerini çektiğini söylüyordu. Öyleydi ya da değildi, Keriman bunu öyle bir dille söylüyordu ki dört duvar sınırında ki herkes bir tek o hariç kendini o evde fazlalık olarak görüyorlardı. Bütün sınırlar Keriman'a aitti, o sınırların hem sahibi hem de amiriydi. Büşra, kadının gözüne girebilmek için her gün yaptığı gibi yatana kadar evin işlerini toparladı. Emel'in hastalığı yüzünden pazarda istediği satışı yapamamıştı, insanlara cevap vermek için hep birilerine ihtiyacı vardı. Bağıramıyordu, pazardan gelip geçenlerin ilgisini çekmek için gerekli çabayı gösteremiyordu. Bunu düşünerek gece yarısı odalarına girdiğinde, Emel yatağının içinde titriyordu. Hem ateşi çok yüksekti hem de yüzü köpük köpük olmuştu. Evde Emel ile ilgilenecek tek kişi kendisiydi bunu biliyordu. Sessizce mutfağa geçip bir nane limon kaynatıp, alnına soğuk bez koydu. Belki sabaha karşı bir miktar düşürmüştü ateşini ama Emel'i bir gün daha pazarda yanında götüremeyecekti. Emel, Büşra'yı yalnız bırakmamak için bir süre direndi ama Büşra onu bir şekilde bir sabah daha ikna etti; asıl ikna etmekte zorlandığı kişi ise Keriman'dı. Derdini anlatamamıştı bir türlü, Emel'in ne kadar hasta olduğu konusu kadının umurunda bile değildi. Sadece akşam ki pazar hasılatını düşünüyordu. Çaresizce sırtlandı pazar çantasını, bir diğerini de omzuna astı, Emel'in taşıyacağını da diğer omzuna, Emel ne yapıp edip çantalardan birini aldı kuzeninden. "O kadarını taşıyamazsın, gece altına kaçırırsın alimallah!" dediğinde, gülüşerek çıktılar yola.  "Annem yalan söylüyor Büşra, sana kızıyor falan ama babanın gönderdiği paralar olmasa bu ev hayatta geçinemez. Büşra tembel diyor, ama amcamın paralarını yerken sesi çıkmıyor. Babama da; üç kuruş göndermiş her geçen gün azaltıyor parayı diyor. Ben eminim amcam sana dershane parası bile gönderiyordur, bu saklıyordur. Böyle evde çalış, herkes dershaneye giderek mi kazanıyor falan diyor, ama; ben görüyorum herkes de dershaneye giderek kazanıyor." Büşra ara ara bakışları ile destekliyordu Emel'i... Babasının gönderdiği paranın peşine düşecek değildi, zira mektuplarının bile tamamını okuyamıyordu çoğu zaman. Hep boğazında bir yere çöreklenen o ağır duygu ile başa çıkmaya çalışıyor sonra çıkamayınca başını yastığına gömüp sessizce ağlıyordu. Emel bazen fark edip susuyordu, bazen ise yanına sokulup aynı yastığa koyuyor başını ve saçlarını okşayarak iyi şeyler vadediyordu. Emel'in hep hayatın güzel olacağına dair inançları vardı, çünkü; oysa Büşra'nın hiç yoktu! O gün pazarda her şey umdukları gibi olmadı, Emel öğleden sonra yükselen ateşi ile tezgahın arkasında esnafların kasalardan yaptığı oturakta oturup uyuklayacak kadar hastalandı, Büşra onun telaşında elinde ki sebzeleri olması gerektiğinden daha az sattı ve dönüş yolu bitmek bilmez bir kabusa dönüştü. Eve gittiklerinde Keriman'ın söyleyeceklerinden korkuyor, arada itip kaktığı zamanlar olduğunu da bildiğinden; iyiden iyiye öksürüğü, ateşi artan Emel için endişe ediyordu. Endişeleri her zaman ki sessizliğinde içinde gömülüp kalırken sımsıkı tutuyordu onun için aile olmuş biçare kızın kolundan. Belki diyordu, amcasının sağlığında yaptığı gibi gene onları koruyacağı kuvveti olurdu bugün. Belki ne yapıyorsun sen, bırak kızlarımı derdi? İnşallah derdi! Derin bir nefes bıraktı bu düşünceyle dışarı, orman yoluna girdiklerinde ve Emel'in sözleri duyuldu: "Duruyor değil mi şehir serserisinin karavanı?"  Karavan ağaçların arasından görünmüyordu ama gitmemiş olacağını umuyordu, Büşra. Umduğunun nedenleri yoktu elbette kendi içinde, bu kadar sıkıntının içinde böyle telaşlara düşmezdi ki. Başını olumlu manada öne doğru salladı. *** Evden içeri girerlerken kapının önünde bıraktılar terliklerini. Emel'in gözleri kıpkırmızı olmuş, rengi büsbütün solmuştu. Bir ilaç bile almadan günlerdir hastalıkla boğuşuyor olması bedenini bitkin düşürmüştü. Kapı önünde karşıladı Keriman onları eli belinde: "Hah geldiniz mi?"  "Anne çok hastayım!" Annesinin ölümünden sonra kendini büyüten kadına anne demek güç değildi Emel için, onu annesi bilmişti çünkü her zaman. Kendi annesini hatırlayamayacak kadar küçüktü Emel, Keriman'ı tanıdığında; küçük ve savunmasız!  "Aman nazlanıp durma Emel, geç yat içeri." Usulca bıraktı omzundakileri Büşra kapı ağzına: "Ne o?" derken Keriman, tek derdi Emel'i götürüp odasına yatırmaktı. Sonra da sıcak bir çay götürecek bir de çorba yapacaktı Emel'e... Çorba ile uyku birleşince yarına daha iyi olacaktı Emel! "Kız kör olmayın gene mi getirdiniz? Benim akşama kadar bahçede canım çıksın siz hiç edin, Allah'ın cezaları, bir kör biri topal oldu iyice." Çoktan bağırmaya başladı Keriman, artık geri dönüşü yoktu sözlerinin, bir kere açıldı mı ağzı susmak bilmezdi? Hızla eğildi torbalara, olduğu gibi sırtına attı Büşra'nın: "Bunları satmadan gelme eve Büşra!" Korkudan gözleri açıldı kızın: "Bakma öyle cin bakışlı, bitmeden gelmek yok. Baban bu ay para da göndermemiş, hiç soruyor mu bu kızımın karnı neyle doyuyor?" diye devam ederken Keriman sözlerini, kapıyı göstererek: "Hadi hadi bir an önce git ki gece yarısına kalma." "Anne yapma nasıl satacak kız onları?" Emel, dikildiği köşeden kendince savunurken kuzenini, kesik kesik de öksürüyordu: "Sus yoksa seni de gönderirim Emel!" "Anne, karanlık çöker birazdan orman yolundan nasıl geçsin gitsin? Yarın satarız onları söz veriyorum ben yarına iyileşir..." Keriman, lafını kesti üvey kızının ve sözü netti: "Emel, sen de gidiyorsun onunla beraber hadi bakalım o lahanalar, kabaklar bitecek!" ve kızları sırtlarından itekleye itekleye çıkardı evden ve kapıyı sımsıkı kapadı. O saatten sonra kasabanın pazar yerinde ellerinde ki malların satılmayacağını biliyorlardı her şeyden evvel. Birbirlerine çaresizce bakarlarken: "Saklayalım sebzeleri, gidip göl kenarında yatalım sabah da gider satar döneriz eve." dedi Emel çabucak ve öksürmeye başladı. Büşra, hiddetle itiraz etti: "Niye kızım?" Emel'in alnına dokundu genç kız, başını eğip yüzünü buruşturdu: "Hastayım ama napalım, attı bizi kapıya?" Ve işaret etmeye başladı Büşra. Sebzeleri kendi götürüp satacaktı, Emel ise eve dönecekti.  "Kime satacaksın Büşra delirdin mi, satılmaz?" Omzunu silkti Büşra, bir yolunu bulacağını ima ederek yolu gösterdi ama Emel kararlıydı bırakmazdı yalnız başına onu. Yalnız bir sorun vardı Büşra da en az onun kadar kararlıydı. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD