Takvim günlerinden döndüler… Üniversite tercihleri açık vaka. Tercihlere yönelik klavyelerden düz baslara. Çünkü bir yıl boyunca Doğan hocamın başındakiyle sıkı bir emeğini az sonra karşımda olan internet beklentileritim. Bilgileri uygun şekilde yazdıktan sonra biraz sakinleşmiş bir şekilde doğru yazmayı başarmıştım. Sonuçlar okuldan çıktıktan sonra pencerede kazanan ''kara üniversitesi inşaat mühendisliği'' oyunu kazandınız yazısını sevinçten az daha hafif, hafif oyundan sırt bursu. Heyecanım dindikten sonra soluğu bu yolda bana ağabey olan Doğan hocamın yanında aldım. Biran önce ona da bu mutlu haberi vermeliydim. Odasına girişken oyundan
paldır küldür içeri daldım, çarpma ayağım gönderilmeden daha fazla ama ne gösteriniz. Çığırtkan bir sesle ''Hocam kazandık'' dedim. Koltuğundan kalkarak bana doğru geldi
-kazandık mı ?
-evet ağabey kazandık.
Artık o bir ağabeydi o bir yol arkadaşıydı. Hangi üniversite hangi bölüm diye sormaktan bana sarıldı. O kadar sıkı sarılmıştık ki ''Ankara üniversitesi inşaat mühendisliği'' cümlesi ağzımdan güç bela çıktı. Bunu duyunca daha da sevindi. ''Hemen Aylin yengene haber vermeliyiz.'' Deyip telefonuna baktık. Bulayla bana üniversiteye süt arkadaşlarının dersini, hocaların tavırları, sınavları vs muhabbetce yapalım. Oradan ayrılıp eve, anneme gittim. Bu zor zamanlardan öncesinden önce asla etmemişti. Ellerinde öpüp mutlu haberi verdim. Kurban Bayramı'nı yazardı. Zaten bu cümlede dünyanın en kafiyeli tanımını ifade eder.
Ankara'ya yolculuk
Valizimi hazırladıktan sonra Doğan hocanın kapıdan ''geçhaydi Yiğit'im valizimi'' sesi ile iletinden dışarı çıkıyor. Annemin ellerinden ucuzup helallik diledim. Bir yandan emeklerimin görmek için mutluyken, biryandan da geneldenm için hüzünlüydüm. Annem babamın ucuza gibi ürünlerden oluşurlardan öpüp ''Allah yar ve yardımcın olsun''. Bu cümleyi annemden ikinci duyuşumdu. O kadar zamana kadar ki kine dokunmuş beni duygulandırmıştı. Valizimi bagaja yerleştirdikten sonra otogara doğru yola koyulduk. Arada bana kısa bakışlar atan Doğan hocam ''annenin duası evladına onun daim kalkanı olur. Bende annemin duası ve Rabbimin nasibiyle bugünlerime geldim'' derken çalma.
-Aleyküm selam Ahmet ağabey.
-çok şükür, çok şükür sizlersiniz ?
Hocam telefonun diğer ucunda ki adamla konuşurken birden yüzünde ki neşe kaçtı. Kısa bir sessizliğin ardından
-ciddi bir durum mu var ? diye devam etti.
-şaka yapıyor olmalısın. Tamam, tamam ağabey hemen yola çıkıyorum.
Telefonu kapattı, arayan bir arkadaşının ağabeyiydi. Bir hayli üzülmüştü. Bende haliyle olan biteni merak ediyordum. ‘’üniversite arkadaşım bu sabah Ankara da kaza geçirmiş şuan yoğun bakımda. Beraber gidiyoruz’’ Deyip merakımı giderdi. Biran içimde Doğan beraber gitmenin vereceği keyfi hissettim. Zaten o uzun yolu otobüsle kim çekerdi. Hocamın gözlerinin buğulandığını görünce kendi kendime ‘’ adamın derdi var ve sen bu dertten keyifleneceğin noktalar buluyorsun’’ diyerek kendimi bu gafletten kurtarmaya çalıştım. Eşini arayarak durumu öze geçip yolculuk için valizini hazırlamasını söyledi. Evine uğradıktan sonra yolda bir aksilik yaşamayalım diye arabayı kontrol ettirmek için sanayiye gittik. Doğan hoca ustayla konuşurken çırak bir çocuğun kendi kendine konuşken ki söyledikleri ilişti kulağıma. Olduğum yerde sessizce onu seyre koyuldum.
"Boyayı biraz inceltmem’’ lazım diyerek çatlamış kuru elleriyle kutuya tiner ekledi. Biraz dalgındı. Dalgınlığının pasifliğinden değil de bir derdi olduğunu hissettiğimden dayanamayıp sessizliğimi bozdum ve "bu yaşta okulda olman gerekirken neden sanayidesin ?"diye sordum.
Karıştırdığı boya kutusundan başını kaldırarak bana baktı. "Benim" dedi yutkunarak "Benim babam bizi 13 yıl önce terk etti. O zamanlar 3 yaşındaydım onu hatırlamıyorum bile. Annem bizi evlere temizliğe giderek, ışıklarda su, mendil satarak büyüttü, bende sanayide boya fırçası tutan ellerimin, okulda kalem tutmasını isterdim abi" dedi. Gözlerini hiç kaçırmadan "Annem beni okulda biliyor ama o az çalışsın daha az yorulsun diye gizli gizli okula diye sanayiye geliyorum" bunu söylerken sesi o kadar derinleşti ki gözlerinden yüzündeki kiri temizleyen yaşlar döküldü.
Sarıldım, boya tozu dolmuş saçlarından öptüm.
Ağlamaklı sesi ile "babamı asla affetmeyeceğim" diye ekledi.
"Koca yürekli çocuk" deyip omuzlarını sıkarak teselli etmeye çalışırken "ben işime döneyim patronum kızar" diyerek yanımdan ayrıldı. Ben bu anı yaşarken Doğan hocam arabayı kontrol ettirmiş ustayla vedalaşıyordu. Nihayet yola koyulmuştuk arada sohbet arada sessizlikle yolumuzu kat ediyorduk.
‘’Yiğitttt, Yiğit’’ sesleri eşliğinde bir elin beni dürtmesi ile uyandım. Yolu seyrederken içim geçmişti.
-yakınlar da güzel bir yolcu tesisi var. Bir şeyler yiyelim altı saattir yoldayız hem birazda dinlenmiş oluruz.
-yola çıkalı o kadar oldumu hocam?
-oldu tabi. Arabada huysuzluğu gidip uyuyan çocuklar gibi mışıl mışıl uyuyordun.
Bunu söylerken kısa bir bakış atıp gülümsedi.
-tabi tabi kesin mışıl mışıl uyumuşumdur deyip tebessüm ettim.
Arada annemi horlamalarımla yan odadan uyandırmışlığım vardı. Doğan hoca da bunu espiriye vurup mışıl mışıl demişti.
Tekrar gülümsediğini görünce ‘’iyi bir habermi var?
‘’Evet Yiğit’im derken derin bir ohhh çekip ‘’Can dostumu yoğun bakımdan çıkarmışlar.’’ Dedi. Baksanıza hocam dediğiniz kadar varmış. Bahçesi çok iyi aydınlatılmış her taraf ışıl ışıl, küçük süs havuzları ve bahçesinde dolaşan çeşit çeşit hayvanlar. Yemeğimizi yedikten sonra akşam namazını kılacağını söyleyip masadan ayrılırken bende arabaya geçtim. Arabada beklerken içim huzursuzdu. Bu yaşına kadar namaz kılmadın da ne kazandın ? ölümden sonra yaşam var. O sorulara ne cevaplar vereceksin. ? gibi sorular aklıma yığıldıkça huzursuzluğumda artıyordu. ‘’Gidip kılmam lazım’’ deyip arabadan inmeye yeltendim ama nefsim ‘’bugüne kadar kılmamışsın şimdi gidip sadece bir farz kılsan ne kazanacaksın’’ diye mani olmaya çalıştı. Şeytan nefsimle bir olup beni durdurmadan kendimi abdesthaneye attım.
Son selamı verip ellerimi yüzüme götürüp âmin derken hocamın bana tebessümle baktığını görünce başımı selam manasında sallayarak tebessüm ettim. Mescitten ayrılırken samimiyetle omzumu sıktı. Yolculuğumuz devam ederken geçtiğimiz kasabaları, köyleri, başım cama yaslı halde seyrediyor arada da hocamın başını şişirmeyecek şekilde gördüğüm yerler hakkında sorular soruyordum. Oda sağ olsun büyük bir keyifle cevaplıyordu. Bazen de benim sormama gerek kalmadan kendisi bilgi veriyordu.
-Yiğit sana bir olayımı anlatayım ve ismini de Allah bir hayat bahşetti olarak koyalım. Tüm bedenimle ona döndüm. Şimdi meraklı gözlerle kendisini seyrediyordum.
Allah bir hayat bahşetti
Bir gün cami avlusundaydım. Daha doğru yolum kısalsın diye geçiyorum. Kış mevsimiydi, geceden yağan kar durmuş açık yerini ama ayazlı bir güne bırakmıştı. Şadırvanda abdest almak için kollarını ve paçalarını sıvayan bir adama rastladım. Usulca yaklaştım.