3. BÖLÜM: RÜYA ve KABUS

2889 Words
Nikah odasına girerken ayaklarım titriyordu. İçimde tarifi imkansız bir heyecan vardı. Hâlâ her şeyin bir rüya olduğunu düşünüyordum ve ben bu rüyadan asla uyanmak istemiyordum. İnci hanımın Andaç'a benimle evlenmesi gerektiğini söylemesine hâlâ inanamıyordum. Andaç'ın ise böyle bir konuda hemen tamam diyeceğini hayal bile edemezdim. Üvey annesini asla kıramazdı zaten evlenmesi gerektiğini biliyordum. Aşiretin önerdiği kızları hep reddettiğini duyup sevinirdim. İnci hanım evlilik meselesine asla karışmamıştı banyoda bizi gördüğü ana kadar ama önerdiği ilk ismi yani beni de Andaç hemen kabul etmişti. Bu gerçek anlamda bir rüyaydı. Acaba o da mı beni beğeniyordu? Halbuki ben onun bana bir kere baktığını bile yakalamamıştım. O banyo günü bile yüzüme neredeyse hiç bakmamıştı. Sonuç olarak bu gece sevdiğim adama kavuşacaktım ben. Tabii heyecandan ölmezsem... Gelinliğimle aşağıya indirildiğimde salonun kalabalığını bile görmedim. Benim gözlerim sadece tek bir kişiye odaklıydı. Andaç Mirzaoğlu, salonun baş köşesinde oturmuş, tebrik etmeye gelen ağalara baş sallıyordu. Acaba benim yüzümü hatırlıyor muydu gerçekten de? Yüzlerce çift göz üzerimdeydi şu an ama Andaç dönüp bakmamıştı bile. Tüm misafirlerin bakışlarında kınamayı görüyordum çünkü ben bir hizmetçiydim. Bu salondaki ağaların hemen hemen hepsi kızlarını Andaç ağa ile evlendirmeyi planlıyordu. İnci hanıma öyle büyük minnet hissediyordum ki onun sayesinde ben bu gelinliği giyebilmiştim. Resmi nikah nasıl kıyıldı heyecandan anlamadım bile. İnci hanım beni, Andaç'ın ve nikah memurunun yanına götürürken Andaç'ın dönüp bir kez bana bakmaması bile moralimi bozamamıştı. Andaç kısık sesle "evet" dediğinde ben "evet" diye çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Ardından hızla dini nikah kıyıldı. Sanki havada süzülüyordum mutluluktan. Zaten abdest almıştım İnci hanımın önceden uyarmasıyla. Mihir ne istersin dedikleri zaman "hiçbir şey" diye yanıtlamıştım. Benim için dünyadaki en büyük hediye zaten Andaç'tı. O da sonunda kocam olmuştu. Dini nikah sırasında Andaç'tan gözlerimi alamamıştım. Yüzümü örten duvağın ardından sürekli ona bakıyordum. Gözlerinin akları kıpkırmızıydı. İstemeden evlendiği belliydi. Annesi istediği için... İşte bu düşünce moralimi bozmaya yetmişti ama yine de umut ediyordum. Benim ona olan aşkım kadar olmasa da o da beni severdi belki. Yeter ki yüzüme baksın. Bu bile bana yeterdi zaten. Nikahımız bittikten sonra misafirler tebrik etmeye geldi. İnci hanım beni Andaç'ın yanına oturtmuş başımda bekliyordu. Kimse bana bakmıyor sadece Andaç'a yaranmaya çalışıyordu. O ise cümlelerini tek hecelerle kesiyor, kimseyi fazla yaklaştırmıyordu kendine. Bu nikah boyunca İnci hanımın oğlu Yusuf bey dikkatimi çekti. Artık ondan da korkmama gerek kalmamıştı. Çünkü ben abisinin karısı olmuştum. Yusuf bey konakta beni ne zaman görse pis pis konuşurdu. Birkaç kez duvara doğru sıkıştırmıştı beni ama hiç dokunmamıştı. Çığlık atarım diye tehdit etmiştim çünkü. "Çok güzelsin fıstık" gibi iğrenç kelimeler söylemişti. İnci hanımın tek oğlu Yusuf'tu. Andaç, İnci hanımın vefat eden kocası Hayri ağanın çocuğuydu ve kocasının oğlu olmasına rağmen Andaç'a küçüklüğünden beri annelik yapıyordu İnci hanım. Bu sebeple Andaç onun her sözünü dinliyordu. Yusuf beyin bize doğru uzaktan baktığını yakaladığımda gerildim. Yüzünde bana özgü, anlamını çözemediğim bir sırıtış vardı. Hemen başımı hafifçe Andaç'a çevirdim ama o ben yokmuşum gibi bir ağayla sohbet halindeydi nikah boyunca olduğu gibi. Daha tek kelime bile etmemişti bana. İş hakkında konuşuyorlardı üstelik. Sanki bu düğün Andaç'ın değildi. Ama moralimi bu bile bozamadı. Düğünler gece yarısına kadar sürerdi genelde bu şehirde. Hele ki Urfa'nın sahibi diye konuşulan Andaç ağanın düğününün günlerce sürmesi gerekiyordu. Ben saatlerdir oturuyordum. Andaç bir ara yanımdan kalkıp ortadan kaybolmuştu. Neredeyse iki saattir yoktu. Etrafımda birkaç kadın gelip beni yalandan tebrik ediyorlardı. İnci hanımdan çekindikleri için kötü söz söyleyemiyorlardı ama bir hizmetçi olduğumu yüzüme vurmak için sıra beklediklerine emindim. Kadınlar uzaklaştığında İnci hanım yanıma oturdu. Davulun sesi gürültüyle devam ederken yüzüme doğru yaklaştı. "Doktorun bebek için söylediklerini Andaç ağana sakın söyleme Gizem!" Dediğinde kafamı hızla İnci hanıma çevirdim. Çocuğum olamayacağını Andaç bilmiyor muydu yani? İnci hanım ona söylememişti! "İnci hanım Andaç ağam bunu bilmeden mi kabul etti beni?" Diye sordum korkarak. Alt dudağımı korkuyla ısırdım ama duvaktan göremedi. "Ben siz söylediniz, buna rağmen kabul etti sanmıştım." "Sesini alçalt" dedi sertçe etrafa göz atarken. Ardından bana dönüp bu defa ses tonunu yumuşattı İnci hanım. "Sen de biliyorsun buradaki tüm ağalar kızlarıyla evlensin istiyordu Andaç için. Hepsinin gözü parada. Andaç'ın gücünde. Ben yılan düşünceli birini bu eve sokar mıyım? Andaç'a söyleseydim asla kabul etmezdi. Çocuk meselesi için gizlice tedaviye başlarız kızım sen merak etme. Onun ruhu duymadan gebe kalırsın." Durup etrafı kontrol edip yeniden bana döndü. İnci hanımın kalbinin büyüklüğü şaka mıydı? Öyle iyi bir kalbi vardı ki utanmasam ona sımsıkı sarılırdım şu an. "Ayrıca ben senin Andaç'ı sevdiğini anlamadım mı sanıyorsun? Senin gibi kalbi temiz bir kızı nereden bulacak benim oğlum? Sen sakın bu gece ona bir şey söyleme tamam mı? Gece koynuna girdiğinde ne isterse de yap ki kendine bağla. Gözü asla dışarıya kayamasın." Gözümden mutluluktan yaşlar akmaya başladı. Kendi akrabalarımın yapmadığını İnci hanım yapıyordu bana şu an. Bana sahip çıkıyordu. Bu kadın öz oğlu olmamasına rağmen Andaç'a da annelik yapan, yüce gönüllü bir anneydi. "Söylemem İnci hanımım" dedim burnumu çekerek. Bakışları yumuşarken "söylersen evliliği anında bitirir Gizem. Ayrıca bana artık hanımım değil anne de" dediğinde dayanamayarak ona sımsıkı sarıldım. O da bana karşılık verdi. "Bu arada" diyerek benden ayrıldı. "Andaç da heyecanlanmış olacak ki düğün bitsin emri verdi. Sen de odasına çıkıp onu bekle kızım. Sabah çarşafı almaya geleceğim. Biliyorsun aşiret görmek isteyecek yoksa ben buna ne kadar karşıyım iyi biliyorsun." "Hiç önemli değil İnci anne gösteririm sabah çarşafı" dedim. Anne derken kelime ağzıma yabancı gelmişti ama bu kadının bana yaptığı annelik değil de neydi? Kafasını sallayarak gözleriyle üzerimdeki gelinliği süzdü. Aslında bana büyük olmuştu ama aceleye geldiği için ben kendim düzeltmiştim kumaşı. İçten iğnelemiştim. Ayrıca hiç seveceğim bir model de değildi ama gerçekten umurumda olan tek şey Andaç'ın kocam olmasıydı. İnci anne memnun bir şekilde yeniden kafasını sallayarak kendisiyle birlikte beni de ayağa kaldırdı. Merdivenlere gidene kadar yanımda yürüdü. Merdivenlerin ilk basamağında elimi bırakıp "hadi git Gizem. Unutma dediklerimi" dedi. Kocaman gülümseyerek hızlı adımlarla sevdiğimin odasına, yani artık benim de odama doğru ilerledim. Odanın kapısına geldiğimde yutkunmaktan dilim damağım kurumuştu. Ellerimi koyacak yer bulamıyordum. Andaç düğünü erken bitirmişti. Beni görmek istediği için mi yapmıştı yoksa? Titreyen ellerimi kalbimin üzerine koyarak yatıştırmaya çalıştım ama mümkünmüş gibi daha hızlı atıyordu. Sonunda derin bir nefes alarak odanın kapısının koluna elimi uzattım. Yavaşça aşağıya indirip açtığımda karanlık karşıladı beni. Yeniden derin nefes alarak odaya girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Karanlık sardı beni, ay ışığı açık perdelerden sızıyordu sadece. Işığı yakmalı mıydım? Aşağıdan hâlâ davul sesleri geliyordu ama zurna susmuştu. Andaç içeride miydi? O da mı benim kadar heyecanlıydı? Gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışıp etrafa baktım. Oda boştu, o yoktu. Bu bir yandan rahatlatıcıydı, bir yandan dudaklarımı büzüştürdü. Sesimi çıkarmadan yatağa doğru yürüdüm. Olumsuz düşünceler anında uçup gitti aklımdan. Ben şu an Andaç'ın odasında, onun karısı olarak yatağına girecektim... Bu düşünceyle yatağın kenarına iliştim. Ellerimi kucağıma koyup beklemeye başladım. Tam o sırada banyodan küt diye bir ses geldi. Sesle irkilip yerimde sıçrarken Andaç'ın boğuk bağırtısını duydum. Utanç verici bir küfür savurmuştu. Demek ki banyodaydı. Benim için mi hazırlanıyordu? Ben aylardır onun için çoktan hazırdım tüm hücremle. Işığı açıp açmama arasında kararsız kaldım ama Andaç'ın gelince açmasının daha doğru olacağına karar verip ellerim önümde oturmaya devam ettim. Birkaç dakika sonra musluk sesini duyunca nefesimi tuttum. Ayaklarım heyecandan sallanıyordu. Sonunda banyonun kapısı açıldı. Açılan kapıda duran Andaç ilk defaöylece bana bakıyordu. Banyonun ışığı odaya sızıp hatlarını net belli ediyordu. Takım elbisesi hâlâ üzerindeydi ama gömleğinin bel kısmını dışarıya çıkartmıştı. Onu ilk defa böyle dağınık görüyordum. Gözleri ise dipsiz kuyu gibi bir öfkeyle bana bakıyordu. "Andaç" diye fısıldadım heyecanla. Sesim titriyordu. İsmini fısıldadığım an Andaç'ın yüzü taş gibi bir ifadeye büründü ve hiç beklemediğim bir anda şiddetli bir şekilde bağırdı. "Sakın!" Diye gürledi işaret parmağını bana doğru kaldırıp. Bir an irkilip iç çektim. "Sakın amına koyduğum. Sakın bana ismimle seslenme! Ağam diyeceksin anladın mı?" Anında korkudan kafam önüme düştü. "An anladım an- ağam!" Dedim fısıltıyla. Kafamı önüme eğdiğim için artık onu göremiyordum. O ise hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdü. Kapının kilidini öfkeyle çevirip kilitledi. Banyonun açık kapısından loş ışık odaya vuruyordu ve ayaklarımı görebiliyordum. "Çevirdiğin dolap işe yaradı" dediğinde gözlerimi ayaklarımdan çekip ona doğru baktım. Komodinde duran bir şişeden bardağına dolduruyordu. Alkol koyuyordu. "Anamın o dedikoducu kadınla geleceğini duydun. Onlar gelmeden yanıma sıvıştın o gün değil mi?" "Ağam be- ben" diye kekeledim korkudan. Öyle bir şey yapmamıştım ben. Ama Andaç sertçe bana baktı. Yüzümü duvak yüzünden hâlâ göremiyordu. Zaten ışık yok denecek kadar azdı. "Eğer hayır diye inkar edersen gebertirim seni anladın mı? Benim yalana asla tahammülüm yok." Sesi öyle tehlikeli çıkmıştı ki tüm bedenim ürperdi. Doldurduğu bardağını eline alıp tek dikişle bitirdi. Ardından bardağı geri koyup gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Bu an gerçekten de yaşanıyor muydu? "Bana asla itaatsizlik etmeyeceksin!" Diye başladığında saçımın telini bile kıpırdatamıyordum. Öylece ona bakıyordum. Gömleğinin tüm düğmelerini çözerek üzerinden sıyırdı. Hatlarını tam seçemiyordum karanlıkta ama heybeti üzerimde baskı kuruyordu. Keşke ışığı açsaydı da onu doyasıya izleseydim. "Sözümü asla ikiletmeyeceksin!" Diye devam ettiğinde hızla kafamı salladım. Elleri pantolonundaki kemere uzandığında ağzımdan sesli bir hıçkırık kaçtı. Ama o bunu umursamadan konuşmaya devam etti. "Bu odaya kimseyi almayacaksın. Tüm temizlikten hâlâ sen sorumlusun. Memnun kalmadığım her durumdan seni sorumlu tutarım, bil! Sen benim hâlâ hizmetçimsin, anlıyor musun? Odanın işlerini yapacaksın, yemeğimi hazırlayacaksın, ütümü yapacaksın, her emrime koşacaksın. Ve bir gün çocuğumu doğuracaksın, o kadar. Sen benim malımsın, unutma bunu. Bana ait bir mülk gibi davranacaksın, yoksa ezerim seni." Her kelimesi kalbimi parçalıyordu, sanki içimde bir fırtına kopuyordu. Hizmetçi? Mal? Evet ben hizmetçiydim doğru ama ben onun artık karısıydım da. Ama önemli değil. Zaman geçtikçe onun da bana aşık olacağına emindim. Aşık olmasa da olurdu gerçi. Benim sevgim ikimize de yetecek kadar fazlaydı. Onun için her şeye razıydım. Kafamı hızla salladım, "Evet, ağam" diye fısıldadım. Pantolonunu sıyırdı, çıplaklığı karanlıkta bile ürkütücüydü. Yaklaşıp duvağımın ucundan tutup yukarıya kaldırdığında gözlerimi net belli olmayan erkekliğinden zor çekebildim. Bir an da soyununca şok olmuştum ve zihnim artık sadece o bölgesindeydi. Andaç ise yüzüme kısaca baktı. Gözleri soğuktu, hiçbir yumuşaklık yoktu. Sonra duvağın ucunu bırakıp "Eh işte," diye mırıldandı. "Giderin varmış." Sonra emretti: "Soyun ve yatağa geç hızlıca." Böyle hayal etmemiştim. Bembeyaz geceliğimin içinde onun kollarına usulca süzüleceğimi sanmıştım. Oysa şimdi kalbimin kırıklarını görmezden gelerek, titreyen ellerimle düğünlüklerimi çözmeye başladım. Ona itaat etmekten başka çarem yoktu. Zaten itaat etmekten başka bir şey de istemiyordum. Gelinliğin ağırlığından, dantellerin süsünden sıyrıldım. Çaresiz masum bir kurban gibi iş çamaşırları ile kaldığımda bardağına bir sıvı daha doldurup onu da tek dikişle içti. Ardından yırtıcı bakışlarını bana çevirdi. Bardağı komodinde geri koyarken bakışları ayak parmaklarıma kadar yavaşça indi. Utançtan ölmem gerekirdi ama hissettiğim şey safi zevkti. Onun bana böyle bakması bile hayalimin de ötesindeydi. Birazdan tenlerimiz de karışacaktı. Rüyalarımdaki gibi onun her yerine istediğim şekilde dokunabilecektim. "Şu ucuz iç çamaşırlarını da çıkart at üstünden." Dediğinde yanaklarım bu defa utançtan kızardı. İç çamaşırlarımı beğenmemişti. Sütyenimin kopçasına elimi uzatıp düğmeyi çözdüm. Serbest bıraktığımda kafasını eğmiş öylece bana bakıyordu. Biraz daha nazik olsaydı ışığı yakmasını istediğimi söylerdim. Ama şimdi karanlıkta beni net göremiyordu. Emindim ki beni iyice görseydi gerçekten de beğenirdi. Bedenim çok sıkı ama aynı zamanda yumuşaktı. Zayıf bir kız olsam da hatlarım dolgundu. Tenim ise süt gibi beyazdı. Kendime çok güveniyordum ve tenimde artık sadece onun izleri olsun istiyordum. Hızlı hareketlerle iç çamaşırımı çıkardığımda delici bakışlarını bedenime sapladı. Dudağının kenarı onda daha önce görmediğim bir ifadeyle sanki çapkınca yana kıvrılırken, "hmm acele ediyorsun demek!" diye mırıldandı. Heyecandan bayılmak üzereydim. Alt dudağını ağzının içine alıp bıraktı. Ardından birkaç adım attı bana doğru. "Bakalım altıma yattığında böyle acelen olacak mı?" Tavrı umursamaz gibiydi. Dudaklarıma indirdi bakışlarını. Dilini yavaşça kendi dudaklarının üzerinde gezdirdi. Dudaklarına bakınca durumun ciddiyetini iyice fark ettim. Az sonra Andaç sonunda gerçekten benim kocam olacaktı. Elini erkekliğine indirdi. Tükürüğüm heyecandan boğazıma kaçmıştı. Öksürmeye başlarken Andaç kendi erkekliğini kökünden tutmuştu. Dediğini yaparak çırılçıplak bir şekilde yatağına uzandım. Soğuk çarşaflar çıplak tenimi okşarken onun bakışları altında eriyordum. Kalbim hâlâ hızla çarpıyordu, bana dokunacak diye ölüyordum içten içe. Belki yumuşardı, belki severdi beni bu gecemizden sonra. Fakat o beklediğim gibi yanıma uzanmak yerine yatağın kenarında durdu. "Domal," diye emretti, sesi karanlıkta keskin bir bıçak gibiydi. Bir an için nefesim kesildi. Kalbim acı ve şaşkınlıkla hızla çarptı. Hayır, bu şekilde değil... İlk seferimdi. Korku ve hayal kırıklığı içinde donakaldım. "Domalmanın ne demek olduğunu bilmeyecek kadar saf mısın?" diye gürlediği an, yatağın üzerinde irkildim. Kalbim göğsümde çılgınca çarpıyordu. Tek dizini yatağa koyup üzerime eğildi, yüzünde zalim ve aşağılayıcı bir sırıtış vardı. Bakışları kısa bir an iri, dik göğüslerime kayıp yeniden yüzüme çıktı. Dudaklarımda gezinip sonunda gözlerime baktı. Bu ifadesi bu geceyi bir kabusa çevireceğinin habercisiydi. "Son kural, küçük sıçan," diye fısıldadı. Kafasını boynuma doğru eğerek derin bir nefes aldı. Nefesi kulaklarıma değiyor, tenimi yakıyordu. Heyecandan şimdi bayılacaktım. Söylediklerini duymuyordum bile. Tek hissettiğim nefesi ve bir an önce bana dokunmasının arzusuydu. "Ne zaman canım seni isterse, yatağıma gireceksin. Karnında tohumum filizlenene kadar altımda itaatkar bir şekilde inleyeceksin." Her kelimesi bir yumruk gibi mideme iniyor, ruhumu parçalıyordu. Onun için sadece bir araçtım. Ama yine de umurumda değildi. Bu acınasıydı farkındaydım ama ben ona deliler gibi aşıktım. Mantığımı kaybedecek kadar. Beni kullanmasına izin vermeye razıydım. "27 yaşıma gelene kadar varisim olmazsa, babamın mirasını alamayacağımı duyup bu aptal planı kurdun, farkındayım." Dediğinde gözlerim irileşip kafamu iki yana salladım. Ne? 27 yaşına gelene kadar bir varisr mi sahip olması gerekiyordu? Bu yüzden mi evlenmesi lazımdı yani? Ama ben.... benim çocuğum olamazdı ki? İnci anne tedavi olursun gizlice demişti, sebebi buydu demek! Gözlerindeki buz gibi öfke nefesimi kesiyordu. "Bu şeytani fikrin yüzünden bile seni gebertmem gerekirdi" dedi yüzünü boynumdan çekip gözlerime bakarak. Yüzünü buruşturmuştu bana bakarken. "Ama anama dua et. Seni 'karım' yaptım." 'Karım' kelimesini öyle aşağılayıcı bir tonda söylemişti ki yüzümü yakan utancı hissettim. Benim ona olan tutkum, onun gözünde sadece bir strateji, bir numaraydı. Ama hayır, ben bunların hiçbirinden haberdar değildim. Ben sadece onu gizlice seviyordum. "Yine de asla birlikte dışarı çıkmayacağız" diye devam etti. "Hiçbir yerde karım olduğunu söylemeyeceksin. Sen bu evde temizlik görevine devam edeceksin. Tek fark, bu defa yatağıma da hizmet edeceksin!" İçimdeki her şey paramparça olmuştu. Gözlerim öyle doluydu ki yanlara doğru yaşlar sızıyordu. Hayallerim, umutlarım, ona duyduğum saf sevgi... Hepsi bu soğuk ve zalim kurallar altında eziliyordu. Ama ona bakmaya devam ettim. Gözlerinde kalbimi parçalayan o buzul ifadeyi gördüm. Bana baktı sonra alaycı bir ifadeyle sırıttı. "Ama ben," diye kekeledim. Bunları gerçekten de söylüyor muydu? "Şimdi sırtını dön, küçük sıçan" diye emretti, sesi karanlıkta kesin ve acımasızdı. "Ve sakın bana bakma. Bir kere bile dokunmayacaksın bana. Eğer dokunursan o ellerini bağlamak zorunda kalırım." İtaat ettim. Dönüp yüzümü yastığa gömüp sırtımı ona döndüm. Gözlerimden deli gibi yaşlar aksa da sonunda onun olacağımın gerçeği beni hâlâ heyecanlandırıyordu. Hastalıklı bir tutkuydu bu farkındaydım ama yine de kendime engel olamıyordum. Titreyen bedenimle onun bir sonraki dokunuşunu beklerken içimdeki sevginin acıya dönüştüğünü hissettim. Bu bir teslimiyetti artık; paramparça edici bir kölelik. Ve ben, delicesine sevdiğim bu zalim adam tarafından parçalanmayı istiyordum, her hücremle arzuluyordum. Bu mutlu bir rüyaydı. Aynı zamanda da kabus. En acımasız kabus kadar gerçekti. Çığlık atmama izin vermedi, sesimi çıkarmama bile. Kalçalarımı kendisine doğru bastırıp dar kadınlığımı vahşice sahiplenirken, içimdeki o sapkın zevk patlıyordu. Kızlık zarının yırtılış sesini bile duydum. O sesten sonra Andaç'ın hareketleri daha da sertleşti. İniltileri daha da arttı. Sadece zevk hissetmem gerçekten de hasta olduğumu gösteriyordu.Dokunuşları sertti, yırtıcıydı; kalçalarımı morartacak kadar, iç bacaklarımı ateş gibi yakacak kadar. İçimi doldururken o kalın, sert varlığıyla beni delip geçerken, ben daha fazlasını istedim, evet, istedim. Ağzımı açmadan, kalçalarımı ona doğru itip ıslaklığımı sunarak gösterdim bunu. Ellerim bir an ona dokunmak için kıpırdandığında komodinin üzerine uzandığını hissettim, sonra kemerinin o metalik şaklamasını duydum. Kalbim korku ve arzu karışımı bir heyecanla deli gibi hızlandı. "Sana ellerine sahip olacaksın demiştim," diye hırladı, sesi zehir gibiydi. "Bedenime dokunmanı yasaklıyorum demiştim. İsmimi seslenmene de asla izin yok, küçük sıçan." Ellerimi sırtımda birleştirip kemerle sımsıkı bağladığında hissettiğim aşağılanma bedenimi sarsıyordu, gözlerimi yumdum ama içimdeki o hastalıklı ateş daha da alevlendi. Bağladığı yerden ellerimi tutarak içime sertçe, vahşice girmeye devam etti. Her itişi bir ceza gibi, her çekişi bir ödül gibiydi... Yaklaşık yirmi dakika geçmişti ve o hala içimdeydi. Ritmi acımasız, durmak bilmeyendi. Canım yanıyordu, fena yanıyordu; dar deliğim şişmiş, hassaslaşmıştı. Yine de aldığım zevkle hâlâ ıslak olduğum için, dar olmama rağmen sabun gibi içimde kayıyordu. Anlamsız sesler çıkartıp öfkeyle bağırıyordu bazen. Neye sinirlendiğini anlayamıyordum. Sinirlendiği zaman da hareketleri dayanılmayacak kadar sertleşiyordu. Sonunda güçlü bir iniltiyle bir hayvan gibi bağırarak içime sıcaklığını boşalttı. Bunu yaparken hâlâ girip çıkmaya devam ediyordu. Onun sıcaklığını hissettiğim an artık daha fazla dayanamayarak ben de bıraktım kendimi. Onu düşünerek odamda kendime defalarca dokunmuştum ama hiçbiri bana böyle zevk vermemişti. Ancak Andaç rahatladığımı fark eder etmez elini boynuma sardı, kafamı yukarı kaldırdı, dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Ellerim arkamdan bağlı, dizlerimin üzerinde duruyordum artık. Savunmasız, sadece onun oyuncağı gibi. "SAKIN!" Diye fısıldadı karanlık bir tonda. "Sakın bir daha ben söylemeden boşalmaya kalkma. O hevesli dar deliğin ben istemeden rahatlamayacak beni duydun mu?" "Ev-evet" dedim fısıltıyla. İçimdeki tutku hâlâ yanıyordu. Sonunda Andaç'ın olmuştum. Ona dokunamasam da artık ben onun gerçekten karısıydım. "Evet ne?" diye sordu, içimden kendini hızla çekerek. O ani boşluk acıyla inlememe neden oldu. Karşılık olarak kendini yeniden içime itti, hala sert, hala hazırdı. Neredeyse yarım saat boyunca bana sahip olmasına rağmen hala istiyordu. Bu düşünce içimdeki ateşi yeniden yakarken kadınlığımın onu sıkıca sardığını hissettim. "Evet ağam" dediğimde, "Güzel" diye fısıldadı memnuniyetle. Bir eli göbeğimden yukarı kaydı. Sertçe göğüslerime ulaşıp sıkıca kavradı. Nefes alamıyordum. İçimdeki varlığı zaten aklımı bulandırırken bu dokunuşları yüzünden her an bayılabilirdim. Bana ne yaparsa kabulümdü. Onu istiyordum, daha fazlasını da. O benim ağamdı, benim her şeyim.ve ben onun için parçalanmaya hazırdım... *** Ben Giz Ayvars, bu benim günlüğüm; Andaç'ın beni kaç parçaya böleceğini, kaç yerden yaralayacağını bilmeden, bu ilk gece tüm ruhumla, tüm hücremle ona ait olmuştum.... ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD