Yatağın üzerindeki kutulara, eşyaların üstünü örten tozlara bakarken bile tozdan boğazım yandı. Elimi kolumu savura savura, öksüre öksüre eşyaları yere çekiştirdim. Her adımda yüreğim biraz daha eziliyordu sanki. Sonunda pencereye yöneldim, paslı kolu zorlayarak açtım. İçeri giren serin hava etrafta nefes almayı daha da kolaylaştırdı.
Serin havayı içime çektikten sonra bedenimdeki ağırlığı dindirmek için yatağın üzerindeki ıvır zıvırları kenara çekerek açtığım alana kıvrılıp uzandım. Ağlaya ağlaya sabah olana kadar orada öylece kaldım.
Hiç uyumadığım ve saatlerce ağladığım için gözlerim acıyordu. Gün doğumuyla birlikte yataktan doğruldum. Her yerim hâlâ ağrıyordu, sanki hiç uzanmamışım gibi. Yabancı, bilmediğim bir evde ve odada olmanın ve yanımda Melike'nin olmamasının ağrısını çekerken daha fazla oturamayıp sessiz adımlarla odadan çıktım. Odanın kapısının üzerindeki kilidi gördüm. Kilidi alıp cebime koyduktan sonra alt kata indim.
Aşağıya indiğimde sabahın bu saattinde bir hareketlilik vardı konakta. Bahçeye bir araba gelmişti. Şoförün kapısını açtığı araçtan şık ama yorgun görünümlü yirmilerinin sonunda olduğu belli olan bir kadın indi. Kadın çok güzeldi ve üzerindeki kıyafetlerin pahalı olduğu belliydi. Saçları salık ve açıktı. Ardından arabadan Serkan’ın en büyük abisi indi. Elinde ufak bir çanta vardı ve o güzel kadına belinden sarılıp onun yürümesinde yardımcı oluyordu.
“Demek hastaneye kaldırılan gelinleri bu…” dedim içimden. Gözleri dolu dolu ama başı dikti. Kocası berdel evliliği yapacak diye intihar ettiğini söylemişti hanımağa. Demek ki haklarında söylenen onca sözler doğruydu. İki abisi de karısına çok düşkündü ki evlilikleri aşk evliliğiydi. Küçüçük bir an bu duyguyu kıskandım ama bu düşünce içimde hemen söndü. Sevilmek ne demek ben bir tek Melike'de görmüştüm. Beni hayatım boyunca sevecek bir adam asla olmayacaktı. Kaldı ki kendi babam bile sevmiyordu.
Diğer ev halkı da onları karşılamak için aşağıdaydı. Kimse yanıma gelip benimle tanışmamış hatta bir hoşgeldin bile dememişlerdi. Kim kimin neyi bilmiyordum sadece çekirdek aileyi biliyordum.
Hanım ağa kadına yaklaşarak sıkı sıkıya sarıldı. "Bir daha böyle yapma Asuman" dedi ayrıldığında. Herkes tarafından sevildiği belliydi kadının. Diğerleri de geçmiş olsun diyorlardı. Hanımağa Asuman dediği kadını kolunun altına alarak hep birlikte bir kapıya girip gözden kaybolmuşlardı. Ben de gözlerimi ovuşturup iç çekerek sağa sola baktım. Şalımı başımda düzelterek kimseye gözükmeden ilerledim.
Kokuyu takip ederek sonunda konağın mutfağına adım attığımda içeride onlarca kadın olduğunu gördüm. Kimisi hamur yoğuruyor, kimisi sebze doğruyordu. Kimisi ise ellerinde bezlerle mutfak raflarını siliyordu. Ben içeri girince hepsi bir anda sustu.
Bakışlar üstümde toplandı. Yüzümde gece boyu ağlamaktan kalma izler vardı. Ne desem, nereye baksam bilemedim. Üzerimdeki kıyafetler bile kırış kırıştı.
Bir kadın fısıltıyla yanındakine eğildi. “Bu muymuş Serkan Bey’in berdel karısı?”
"Küçücük bir şey bu!" Dedi diğeri yüzünü buruşturarak. Benim yanımda bile hakkımda konuşmaktan çekinmiyorlardı. Fısıldaştığı kadın elini boşver dercesine sallayarak işine geri döndü. Ne bir günaydın ne merhaba... Sanki ben yokmuşum gibi davranmaya devam ettiler.
Kimseyle göz göze gelmemeye çalışacağım sıra hâlâ konuşuyorlardı. Kadınların fısıltısını arkamdan gelen sert ses kesti.
“Geç kaldın! Bu saatte mi inilir mutfağa? Hemen önlüğü tak, elde iş var!”
Arkamı döndüğümde epey kilolu, sert bakışlı bir kadınla karşılaştım. Kaşlarını çatmış bana bakarak yanımdan geçip içeri tamamen girdi.
"Daha yeni sabah oldu ne zaman gelecektim başka?" Cevabımla sinir olmuş gibi omzunun üzerinden bana bakarken diğer kızların sindiğini fark ettim. Bu kadın kimse hepsi ondan çekiniyor olmalıydı.
Ellerini beline koydu. Çenesinin kenarlarında ter vardı. "Selma hanımağa demişti dili pabuç gibi diye" dedi cık cık yaparak. "Bana bak bana bir daha cevap verme. Geç hamurun başına da yardım et!"
Kafamı çevirip yerde hamur açan kızlara baktım. Hiçbiri bize bakmıyordu ama dinliyorlardı. Yüzlerinde korku vardı, kadından epey çekindikleri belliydi. Ben kimseden çekinmiyordum sadece ilk günümde göze batmak istemiyordum. Şermin yengemle 20 sene geçirmiştim. Onun gibi kimse bana eziyet edemezdi yani bu kadınlardan çok daha beterini görmüştüm. Kadın konuşmaya devam edince tekrar ona döndüm.
"Aval aval duruyor bak helee! Geçsene kız. Akşama misafir var çok işimiz var."
İstemeyerek de olsa ileri doğru yürüdüm. Derin bir nefes alarak yere oturdum. Kızlardan biri yuvarlak şeklindeki hamuru önüme koyarken kenardaki oklavayı aldım ve hamuru açmaya başladım.
***
Gece ağlamaktan hiç uyuyamamıştım ve şimdi de ölü gibiydim. Saatlerdir mutfakta yere oturmuş hamur açmıştım. O esnada kahvaltı yapılmıştı. İki lokma ağzıma bir şeyler alıp iş yapmaya devam etmiştim. İçeriye kahvaltılıklar götürülmüş, getirilmiş bulaşıklara başlanmıştı. Bulaşıklar bitmiş öğlen atıştırmalıkları hazırlanmış, onun bulaşığı yıkanmış şimdi de akşam yemeği hazırlıkları başlamıştı. Mutfaktan hiç çıkamayacağımı sandım bir ara. Her şey tam bitti dediğim anda bir kız beni çağırmıştı. Elbette ismimle değil kimse ismimi bile sormamıştı ki.
"Pişşşt, baksana. Selma hanımım ikinci kattaki odaları süpürmeni istedi" İç çekerek kızın yönlendirmesiyle yukarı çıkmıştım. En azından mutfağın sıcağından çıktığım için seviniyordum. Kız üst kata gelince elime bir süpürge verdiğinde odaları sırayla süpürmeye başladım. Hem ayaklarım hem belim ağrıyordu. Parmak uçlarım bile sızlıyordu artık. Keşke Melike yanımda olsaydı diye sürekli düşünüyordum. En azından iki çift laf ederdik ve gün hızlı geçerdi. Böyle kimseyle konuşmayınca saniyeler bile saatlere dönüyordu sanki.
Son odaya geldiğimde içerideki parfüm kokusunu hemen tanıdım. Serkan'ın pahalı parfümüydü bu nikah sırasında burnuma gelmişti. Biraz çekinerek etrafa baktım önce. Düzenli bir odası vardı. Komodinin üzerinde çeşit çeşit parfüm şişeleri vardı. Dolabındaki kıyafetleri düzenli duruyordu. Hiçbir yeri karıştırmadan süpürgeyi fişe takıp hızlıca işimi yapmaya başladım.
Şalım rahatsız ettiği için bir süre sonra çıkarmıştım. Karışan saçlarımı salıp tepemde alelade bir topuz yaptım. Evde erkekler yoktu hepsi kahvaltıdan sonra işe gitmişti bu yüzden rahat hissediyordum. Yatağın altını süpürmek için eğildim. Süpürgenin sapını uzatarak yerde çömeldiğim sıra odanın kapısı pat diye açıldı. Ani bir korkuyla kafamı kaldırdığım sırada kapıda donmuş bir şekilde açılan bacaklarıma bakan Serkan'ı gördüm. Hemen elimi eteğime atarak bacaklarımı örterken ayağa fırlayarak makinenin kapatma tuşuna bastım.
"Ağam siz evde olmayınca süpürmemi istediler" yaptığım panik halindeki açıklamayla bakışlarını ağır ağır yüzüme çevirdi. Hafif açılan ağzını kapatırken yüzü öfkeli şekline geri döndü.
Elini sallayarak "çık!" Dedi sertçe. Hemen makineyi toplayarak hızlı hareketlerle odadan çıkmaya çalıştım. Serkan bana bir daha bakmadan telefonunu çıkartıp yatağına oturdu. Fişi topladıktan sonra kapıyı açtım.
"Bir dakika" dediğinde elim kapı kolunda kaldı. Kafamı ona çevirirken başıyla yatağın üzerindeki şalımı işaret etti.
"Şu pis şeyi unuttun. Bir daha benim odama gelme! Kınalı kafanı ört"
Kanım fokurdarken ses etmeden yürüyüp yanına yaklaştım. Saçlarımda kına yoktu benim doğal rengimdi ama bir şey demedim. Saçlarım kirliydi ve banyo yapamamıştım. Ayrıca kına rengi tonunda bir kızıl da değildi daha koyuydu. Eminim şu an kuş yuvasına benziyordur. Şalı almak için elimi kaldıracağım sıra hiç beklemediğim bir hamle ile sertçe bileğimden tuttuğunda afalladım. Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerinde öfkenin yerinde başka bir duygu olduğunu hissettim ama anlayamadım. Konuşmadan bileğimi tutmaya devam ederken ne diyeceğini bekliyordum. Gözleri yüzümü taramaya başladı. Gözlerimden burnuma, dudaklarıma hatta burnumun üzerindeki hafif çillerimi bile inceledi. En son gözlerimde durdu. Birkaç saniye daha gözlerime baktıktan sonra bileğimi sertçe bıraktı ve elindeki telefona geri döndü.
Hızla odadan kaçarcasına çıktım. Bu da neydi böyle? Yoksa beni beğenmiş miydi? Kalbim bir anda çarpmaya başlarken odanın kapısını kapatıp yandaki duvara sırtımı yasladım. Heyecanlanmıştım. İlk defa bir erkek bana bu kadar yakından böyle bir ifadeyle bakıyordu. Hemde bu erkek benim kocamdı artık. Nefesimi kontrol etmeye çalışırken birinin koridorda adım seslerini duyup kendime geldim ve süpürge makinesini alıp hızla koştum. Kızın gösterdiği odaya süpürgeyi bırakıp odam olan pis yere çıktım.
***
Bir saat odada dinlendikten sonra kapım alacaklı gibi vuruldu. Kalkıp açtığımda mutfaktaki kızlardan biri olduğunu gördüm. Bana çok sinirli bakıyordu ama Serkan'ın o bakışından sonra kalbimi sakinleştirmek ve yalnız kalmak istemiştim. Umudum kaybolsa da beni benimseyeceği konusunda yeniden bir umut ışığım doğmuştu. Belki sonunda kendimi yuvamda hissedeceğim bir yere sahip olurdum. Çocukluğumdan beri özlemini çektiğim duyguları, aitliği yaşamak istiyordum.
"Çabuk aşağıya gel hazırlıklar var misafir gelecek" dedi. Elindeki siyah poşeti de odada yere atıp gitti kız. Arkasından yüzümü buruştururken çalışanların bile neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordum. Sanki Serkan'ı tuzağa düşürmüşüm gibi bana karşı düşmanlardı. Halbuki ben de onun gibi kurban değil miydim?
Kızın yere attığı siyah poşete uzanıp açtım. İçinde iki tane çok kötü bir renkte elbise ile üç dört tane bluz vardı. En altta iç çamaşırları ile birkaç etek ve iki siyah şal daha vardı. Hepsi de eski kıyafetlerdi ama temiz kokuyorlardı. Banyoyu nerede yapacağımı birine sormam gerektiğini kafama koyarak kıyafetleri yatağın üzerine koydum. Odaya kısaca göz attım. Temizlik malzemelerini misafir gittikten sonra alıp odamı bir güzel temizlemem, sonra da banyoya girmem gerekiyordu. Bu odada bir gece daha kalırsam hasta olacaktım yoksa.
Şalımı düzeltip kızıl saçlarımın görünmediğine emin olduktan sonra hızlı adımlarla odadan çıktım. Nedense Serkan'ı göreceğim için içimde heyecan oluşmuştu. En alt kata indiğimde bahçedeki masaya yemeklerin yavaş yavaş kurulmaya başladığını gördüm. Konak halkı ileride bir oturma alanında toplanmış sohbet ediyorlardı. Serkan'ın abileri, eşleri ve Serkan da oradaydı. Hanımağa Selma hanım gelinlerinin ortasında oturmuş bir şeyler anlatıp gülüyordu. Tam geçip mutfağa gidecektim ki Serkan'ın kafasını telefonundan kaldırıp bana baktığını fark ettim. Bana oldukça uzakta da olsalar delici bakışlarını üzerimde hissetmek tuhaf bir duyguya bürünmemi sağlamıştı. İçimdeki heyecan kat be kat artmıştı. Ne olursa olsun o benim kocamdı. Biz dün akşam evlenmiştik. Gelin geldiğim bu konakta yerim mutfak değil onların yanı olmalıydı ama bunu istemiyorlardı. Serkan'ın bu seferki bakışları da bana yeniden umut verirken belki ileride bir zaman beni sever diye düşünme cesaretini gösterdim kendime. Eğer beni severse ben de onu severdim. İyi bir eş olurdum. Yeter ki mutlu olayım...
Derin bir nefes alarak mutfağa girdiğimde herkes dönüp bana baktı. Bana kızan o kadın o kadar telaşlıydı ki geldiğimi fark etmediği için rahatlatıcı bir nefes aldım. Bir saat laf sokacaktı yoksa. Kızlardan biri yanıma gelip kolumu tutup sertçe sıktığında gözlerim büyüdü.
"Nerede kaldın sen? Çabuk salatayı yapmaya başla" dedi telaşla. Misafir kim gelecekse önemli biri olmalıydı.
Kızın söylediğini yaparak buzdolabına yöneldim. O kadının herkesin içinde beni yeniden azarlamasını istemiyordum çünkü biliyordum çenemi tutamayacaktım. Çenemi tutamasam da bu Selma hanımın kulağına kadar gidecekti ve olay büyüyecekti. Daha yeni gelmişken göze batmamam çok daha iyiydi.
***
Tutkun içinde filizlenen heyecanla mutfakta yemeklere yardımcı olurken konağın bahçesinde oturan asık yüzler vardı. Selma hanım pırlanta gibi oğluna köy kızı almasını yediremiyordu. Tüm öfkesini kızdan çıkartmak istiyordu. Kendi kızı Sahra'ya da bir o kadar öfkeliydi. Murat denen o zibidiyle kaçıp herkese rezil etmişti kendisini. Olan biricik oğlu Serkan'a olmuştu ama Serkan annesinin sözüne pek bakardı. Selma hanımın içi bu yüzden rahattı biraz daha. Eve gelip kızı ardiyeye yerleştirdikten sonra bir hışım Serkan'ın odasına girmişti. "O kızı sakın koynuna almayacaksın!" Diye bağırmıştı. "Asla bak sana sütümü helal etmem!"
Oğlunun suratı zaten beş karıştı ama kızın güzelliğini fark etmişti Selma hanım. Duru bir güzelliği olmasına rağmen bakışlarında ateş vardı kızın. Ateş parçası gibiydi ama oğluna yine de layık değildi. Beste'yi gelini olarak istiyordu. Tıpkı diğer oğulları gibi Serkan da iyi bir evlilik yapmalıydı. Beste Serkan'ın İstanbul'da ki sevgilisiydi. Daha önce tanışmaya konağa gelmişti ve Selma hanım kızı çok sevmişti. Şimdi bu evlilik yüzünden Beste ne kadar da üzülmüştür diye düşünmeden edemedi ama yapacak bir şey yoktu. Bu bir evlilik olmayacaktı ona göre.
"Saçmalama anne ya ne koynuma alması?" Serkan yüzünü buluşturarak elindeki içecekten bir yudum daha aldığında içi rahatladı Selma hanımın. Yine de keşke Tutkun'un kuzeni Şilan denen o kızı alsaydın diye de içinden geçirdi. Şilan daha az dikkat çekiyordu. Tutkun'un oğlunun aklını karıştırmasını istemiyordu.
"Aldınız kızı geldiniz tutturdu babam berdel diye. Ben şimdi Beste'ye nasıl açıklama yapacağım anne ben bunları düşünürken sen kalkmış kızı koynuma almaktan bahsediyorsun!" Selma hanımın içi biraz daha rahatlarken sesini yumuşatarak oğlunun yanına oturdu. Elleriyle sırtını sıvazlarken "ben her şeyi düşündüm oğlum merak etme" dedi. "Sen kıza dokunma yeter. Yakında kısır diye yayacağım millete. Senin de yeniden evlenme hakkın olacak. O zaman Beste'yle düğününüzü yaparız. Kızı da konaktaki çalışan olarak düşün, sıkma canını"
Oğlu ona bakarken Selma hanım gülümsedi. "Yarın akşam Beste'yi akşam yemeğine çağır da durumu ben izah edeyim oğlum. Aranız boşuna bozulmasın kızla" oğlunun gözlerindeki rahatlamayı görünce iç çekti Selma hanım. Herkesi kontrol etmeyi çok severdi. Kimse ona karşı gelemezdi bu konakta. Yeri geldi mi kocası Gündoğdu ağası bile tamah ederdi ona. Tutkun da o pabuç kadar dilini kapatmasını öğrenecekti yarın akşam. Bu konaktaki yerini Beste'ye hizmet ettirerek öğretecekti ona...
Beste konağa geldiğinde çok üzgündü. Serkan'ın evlendiğini öğrendiğinde sinir krizi geçirmişti. Yıllardır uğraştığı tüm emekleri çöp olmuştu Beste'nin. Halbuki Serkan'ı kendisine bağlamak için ne planlar ne emekler harcamıştı. Sonunda Serkan'ı kendisine bağladığını düşündüğü bir zamanda gerizekalı Sahra yüzünden Serkan bir köylü kızıyla evlenmişti. Beste odasını darmaduman ettiğinde bile içi soğumamıştı. O kızı öldürmek istiyordu.
Selma hanıma yaranmak için de çok çabalamıştı. Kendini onlara uygun bir gelin gibi göstermişti. Konağa Serkan'ın annesiyle tanışmaya giderken kıyafet tarzının dışında giyinmişti halbuki Beste açık giyinmeyi, erkeklerle flört etmeyi, klüplerde sabaha kadar takılmayı ve alkol kullanmayı çok severdi. Serkan için eğlencelerinden bile vazgeçmişti yıllardır. Nikahı bastıktan sonra eski hayatına geri döneceğini biliyordu. Serkan zaten işlerle meşgul bir adamdı. Gündoğdu soyadını aldıktan sonra yaptıkları için Serkan'ın ruhu bile duymazdı.
Sabah histeri krizi geçirmeye devam ederken kafasında binbir tilkiler dolaşıyordu. Ne yapacağını düşünürken telefonu çalınca hızla eline aldı. Ekranda Selma hanımın ismini görünce sevinçten çığlık attı. Hemen ses tonunu düzeltip telefonu açıp "merhaba Selma hanım" dedi üzgün bir tonda.
Selma hanım çok mahçup konuşuyordu. Evliliğin bir anlamı olmadığı konusunda Beste'yi ikna etmeye çalışırken Beste alttan alta sırıtıyordu. Bu kadını avuçları arasına şimdiden almıştı. Kadın onu akşam yemeğine davet ettiğinde hemen kabul etmedi ve ağlamaklı sahte bir burun çekti. Kadın ısrara devam ederken sonunda "peki" diyerek telefonu kapattı ve fırlayarak dolabına yöneldi.
Planları bozulmamıştı. Serkan'ın karısı Beste olacaktı...
***
-TUTKUN-
Salatayı bitirdiğim sıra beklenen misafirin geldiğini kızlardan duydum. Heyecanlı heyecanlı birbirleriyle fısıldaşıyorlardı.
"Çook güzel Merve gördün mü?"
"Manken gibi vallahi"
"Salak zaten manken bilmiyor musun? Elbisesi ne kadar da zarifti."
Kızlar kendi aralarında abartı tavırlarla konuşurken ellerimi muslukta yıkadım. İşim bittiği için odama çıksam mı diye düşünüp sağa sola baktığımda herkesin bana baktığını gördüm. Öyle gizli gizli bakmaya da çalışmıyorlardı, bildiğin imayla bakıyorlardı. Yine ne dertleri var diye düşünürken mutfağa Asuman denilen gelin girdiğinde kızlar dikleşip önlerine döndüler.
Asuman en büyük abinin karısıydı. İntihar eden kadın. Yüzü sabah gördüğüm haline göre çok daha iyi gözüküyordu kan gelmiş gibiydi. Bakışları mutfakta gezip bende durduğunda yüzüne sinsi bir sırıtış yayıldı. Şermin yengem ve kızı Şilan sayesinde hangi gülüşün ne anlama geldiğini çok iyi öğrenmiştim.
"Her şey hazır mı kızlar?" Diye seslendi ama hala bana bakıyordu. Bakışları kirli elbisemde gezinirken yüzünü buruşturmayı da ihmal etmedi.
"Hazır gelin ağam!" diye bağırdı kızlar hep bir ağızdan.
Asuman başıyla onaylayarak kafasını salladı. Gözlerini üzerimden hızla çekip tezgâhtaki yemeklere dönüp kontrol etti. Yanıma geldiğinde göz ucuyla bana bakarak dişlerinin arasından konuştu.
"Yemek servisinde sen de olacaksın."
Yüzü buruşturulmuş bir mendil gibiydi hâlâ. Ardından diğer kızlara döndü, sesi çelik gibi çınladı.
“Çok bekletmeyin milleti hadi!”
Ve geldiği gibino hızlı ve hışımlı haliyle mutfaktan çıktı. Onun ardından kızlar telaşla hareketlendi. İçlerinden biri elime zorla bir tabak tutuşturdu, parmaklarıma çarpan porselenler soğuk ve ağırdı.
“Yürüsene ya!” dedi omzuma çarparken.
Yutkunarak tabakları sıktım ve mutfağın boğucu havasını arkamda bırakıp bahçeye adım attım.
Bahçedeki renkli ışıklar altın sarısı bir ışık seriyordu etrafa ama içim zift gibi karanlıktı.
Elime verilen tabağı sıkıp masaya ilerledim. Bahçedeki sofraya oturan konak halkı bir şeyler konuşup gülüşüyorlardı. Gülüşlerin arasında ben, yerini bilmeyen bir gölge gibi ilerledim. En baş köşede Serkan’ın büyük abisi, yanında o mağrur karısı Asuman oturuyordu. Ortanca abisi de hemen çaprazında, bebeğini kucağında tutan karısıyla beraberdi. Gündoğdu ağası ise diğer baştaydı; onun yanında Selma Hanım, o gaddar soyluluğuyla dimdik oturuyordu.
Ve... Serkan.
Tam hanımağanın yanında.
Ama yalnız değildi. Sahra dışında başka bir kız kardeşleri mi vardı yoksa? Peki o zaman misafir neredeydi? Misafir bu kız mıydı?
Selma hanım eğilip o kızla bir şeyler konuşuyordu. Asuman'ın kucağında bebek olan diğer gelinle bakıştığını yakaladım. İkisi de birbirine gülüp bana döndüler. Kucağında bebeği olan ismini bilmediğim gelinin de sinsi bakışlarını yakalayınca içime sıkıntı çöktü. Hepsi kocasıyla evlenme ihtimalim yüzünden bana düşman kesilmişti belli ki ama bu işte benim masum olduğunu anlayamıyorlar mıydı? Bu kadar mı gözleri kördü?
Masaya yaklaşıp kafamı kaldırmadan tabakları düzgünce bırakmaya başladım. O esnada Serkan'ın olduğu taraftan üzerimde bakışlar hissettim.
Serkan’ın gözleri üzerimdeydi. Derim karıncalandı, nefesim yutuldu sanki. Kalbime yeniden bir heyecan çarpıntısı vurmaya başladı. Önüne tabak bırakmak üzere yaklaştığımda başımı istemeden azıcık kaldırdım. Yanındaki kıza kısa bir an gözüm takıldı. Sarı saçları ve kahverengi keskin gözleri vardı ve gözlerinde beni öldürmek ister gibi bir bakış vardı. Gözleri sanki kurşun gibiydi, soğuk ve keskin...
Önüne tabağı koyacağım sıra dişlerini sıktığını ve gözlerinin dolduğunu fark ettim. Selma hanım hemen uzanıp kızın elini tutarken sertçe bana bağırmaya başladı.
“Sen kimsin de bizim soframıza gelip huzurumuzu kaçırıyorsun he?!” diye bağırdı.
Sesi hançer gibi saplandı göğsüme. Ne diye bağırıyordu ki şimdi bana servis yapmamı Asuman söylemişti?
"Beste geldi diye hemen soluğu masada aldın değil mi, seni yılan!"
"Ama Hanım ağam ben!..."
" Bu nasıl yüzsüzlük?” diye sözümü kesti Asuman alçak sesle ama herkesin duyacağı kadar yüksek bir alayla. Başımı ona çevirmeden önce Beste diye bahsedilen kızın hüngür hüngür ağladığını gördüm. Sofradan kalkmak için hamle yapacağı sıra bir adım geri çekildim arkasından. Serkan onun kalkmasını engellerken sanki beni yere gömmek ister gibi nefretle bakıyordu bana. Neler olduğuna anlam veremezken bebekli gelin konuştu.
“Kızımı bile ağlattı. Hissediyor tabii yavrum, kötülüğü hissetti. Bebek kalbi temiz olur. Allah korusun...” Bana bakarken kocası kucağındaki bebeği alıp sakinleştirmeye çalıştı.
Sanki varlığım uğursuz gibi herkesin bakışları bendeydi.
Sofrada herkes bir anda Beste'nin etrafına toplanmıştı. Kimi mendil uzattı, kimi saçlarını okşadı, kimi koluna girdi.
"Canım, boş ver… O kim ki senin moralini bozsun?"
"Bir daha sofraya bile çıkamaz, sen merak etme…"
"Bakma yüzüne bile, kendini Serkan'ın karısı sandı havalara girdi yazık. Yakında düğününüz olduğunda yerini anlar..."
Düğününüz olduğunda mı? Bu kız, Beste, bahsettikleri Serkan'ın sevgilisi miydi? Gerçekten de bir sevgilisi vardı yani ve onu ben buradayken yemeğe mi çağırmıştı? Kalbimden vurulmuş gibi bir adım geri sendeledim. Ben bu evde asla kabul görmeyecektim. Gerçek kafama dank ederken kurduğum tüm hayaller bir kez daha yıkıldı. İçimde her şey bir parça daha kırıldı.
Her kadın gibi sevilmek isteyen yanım,
Belki bir gün kabul görürüm diyen tarafım,
İnce ince paramparça oldu. Gözlerim bana nefretle bakan Serkan'a kaydı. Ellerini sinirden yumruk yapmıştı. Bu kız kuma olmayı kabul edecek miydi yani? Birbirlerini o kadar çok mu seviyorlardı? Bir an kendimi sevenlerin arasına girmiş bir kara kedi gibi hissettim ama benim de bu işte mağdur olduğunu neden göremiyorlardı? Ben tüm bunları yaşamayı hak etmiyordum ki?
Serkan aniden sandalyesini sertçe ittiğinde irkildim. Gürültüyle kalkıp bir anda yanıma gelirken Beste bağıra bağıra ağlıyordu. Diğerleri onu sakinleştirmeye çalışırken Gündoğdu ağası karısına doğru "alt tarafı iki tabak getirmiş odasına kilitleyin olsun bitsin iş de yaptırmayın kıza" diyordu. Selma hanım ise Beste'nin elini tutarken kocasına bakarak "beleşe mi barındıracağız Asım?" Diye kızıyordu. Bakışlarım dibime kadar giren Serkan'a kaydı. Gözleri kıpkırmızıydı.
Hiçbir şey söylemeden kolumdan tuttu.
“Ağam... ne yapıyorsun?” dedim, boğazım kuruyarak. Cevap vermedi. Yalnızca sıkıyordu.
Öyle bir sıkıyordu ki, parmaklarının izi bile içime geçiyordu. Mutfaktan bağırışlara gelen kızlar bile nefretle dönmüş bana bakıyordu. Sofraya yardım etmemi Asuman'ın istediğini onlar duymuştu. Buna rağmen bana böyle bakmaları içimi çok yaktı. Gözlerime yaşlar dolarken akıtmamak için kendimi sıktım.
Serkan beni kolumdan çekip sürüklemeye başladığında nefesim kesildi. Gözümden birkaç damla yaş istemsiz aktı. Arkamda kalan kadınlardan "şimdi haddini bildirecek" cümleleri duyuyordum. Beste'yi teselli ediyorlardı. Bana yazık değil miydi?
Ayaklarım taş zemine çarpıyor, sendeleyerek yürüyordum.
“Ağam dur! Ne olursun! Bırak! Asuman bana sofrayı kurmamı söyledi.”
Ama o çoktan merdivenlere yönelmişti bile. Söylediğim cümleyle mümkünmüş gibi kolumu daha çok sıktı ve "kes yalanı!" Diye bağırdı.
Merdivenlerde ellerim trabzana vurmaya başladı.
Bir yere tutunmaya çalışıyor, direnmeye çabalıyordum.
Ama gücüme yetmiyordu.
Tepedeki halı, tahta zemine kayınca ayağım takıldı.
Bir an düşecek gibi oldum ama kolum hâlâ onun elindeydi.
“Ağam n'olur dur! İnsanlar bakıyor! Canım acıyor! Lütfen!” Öfkeyle nefes alıyordu. Benim itirazlarımı asla duymuyordu. Şalım bir yerde başımdan düşmüştü. Kaldığım odanın önüne gelince kapıyı tekmeyle açtı. Beni öylece itti.
Dengemi kaybedip yere düştüm. Dirseğim kutulardan birine çarparken avuçlarım yere sürtündü.
Kapı büyük bir gürültüyle kapandı. Serkan kapının önünde durdu. Omuzları inip kalkıyor, bana nefretle bakıyordu.
“Ne yaptığını sanıyorsun ha?” diye kükredi. "KONUŞ!"
"Ben bilmiyordum" dedim sesim titreyerek.
"Neyi bilmiyordun konuş lan konuş! Konuşsana be kadın! Adamla dalga geçer gibi bilmiyordum deyip durma! Siktiğimin amacın ne?"
Kelimeler boğazıma düğüm düğümdü ama içimden bir çığlık yükseliyordu artık.
“Ben... ben sadece… Asuman söyledi… sofraya yardım edeceksin dedi…”
Biraz daha bana yaklaşıp öne doğru eğildi. Parmağını tehdit eder gibi yüzüme salladı. Yaşadığım haksızlık yüzünden zangır zangır titriyordum. Yüzüm ter, gözüm yaş içindeydi.
Küçük bir çocuk gibi savunmasızdım.
Kalbim korkudan yerinden fırlayacak gibiydi. Bana bugün ilgiyle bakan adam şimdi düşman gibi bakıyordu.
"Kulağını aç da iyi dinle. O yarım aklına sok bu sözlerimi. Ruhumu bir kenara bırak, sen benim kalbime, hatta yatağıma alacağım son kadın bile değilsin. Anlamsız tek gecelik bir ilişki dahi yapmayacağım hatta para karşılığı yatacağım bir fahişenin değeri kadar bile yoksun gözümde. Tiksindiricisin, zavallısın, sıkıcı ve çirkin bir kadın bozuntusundan başka bir şey değilsin. Kalbinin de yılan olduğunu az önce öğrendim. Ne sandın ha! Sevgilimi üzüp evden yollayacağını mı? Kendini benim karım mı sandın da çıktın ortaya? Kes bu ucuz numaraları! Bir daha masaya servis etmeyeceksin. Gerekmedikçe bu odadan dışarı bile çıkmayacaksın. Senin gibi iğrenç birine bu oda çok bile..."
Söylediği sözlerin şokuyla ağzım açılıp kapandı. Artık gözlerimde yaş kalmamıştı kalbim bile ağlıyordu. Sanki karşısında bir insan değil de… pis bir eşyaya, bir haşereye bakar gibiydi. Ne desem bu adamın taş kalbine dokunamayacağımı bu an anlamıştım.
"DEFOL!" Diye bağırdım. Bağırmamla kaşları havalandı inanamaz gibi. Fakat o sinir yüzüne anında geri geldi. "Defol odamdan!"
Elini uzatıp bana vuracakmış gibi kaldırdığında gözlerimi yumdum. Serkan'dan tüm kalbimle nefret ediyordum artık. Serkan'dan da tüm Konak halkından da. Hatta bu dünyadaki herkesten de...
"Ömür boyu ceza çekeceksin. Benimle birlikte sen de ceza çekeceksin Tutkun!" İlk defa ismimi onun sşzından duymuştum. Kendi ismimden bile tiksindim onun sesiyle. Elini geri çekip bedenini dikleştirdi. Yerdeki kutulardan birine tekme atarak bir hışımla odadan çıktığında yüzümü ellerimin arasına alıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ardından kapanan kapı, bir ömrün üzerime kapanışıydı sanki.
Bu gece bu odada kimse duymadı benim sessizce bağırışlarımı.
Kimse görmedi başımı dizlerime yaslayıp sabaha kadar titrediğimi.
Ve kimse bilmedi içimde kopan fırtınaları...
Ama içimde yavaş yavaş bir şeylerin de değişmeye başladığını…