Buradan gitmek istiyordum fakat yapamıyordum. Aslında yat hareket etmeden önce buradan gidebilirdim fakat kaçmak istemiyordum. Kaçması gereken kişi ben değildim.
"Ne içersin?" Jimin, çekingen bir ifadeyle gülümsediğinde göz devirip bakışlarımı üzerinden çektim. Onlarla muhatap olmak istemiyordum fakat yanımda duran kendini beğenmiş ego yığınına haddini bildirmek benim için günlük rutin haline gelmişti. Bu yüzden kendisi ile ufak bir münasebetimiz olacaktı.
Taehyung ile gülüşerek konuşan Chin Sun'a bakışlarım kaydığında tekrar göz devirdim. Buraya onun zoru ile gelmiştim ve onun da elimden çekeceği vardı. Kim öğle saatinde tanıştığı bir insanın partisine gelirdi ki? Tamam gelirdi gelirdi de bu şerefsizlerin arkadaşı olmak zorunda mıydı? Bir gün zengin koca sevdasından başımıza bir iş gelecekti.
Jungkook'un yanına oldukça seksi bir kadın geldiğinde göz ucuyla onlara baktım. Kadın Jungkook'un yanına oturdu ve fısıldayarak bir şey söyledi. Ardından ikisi de gülümsediler.
Masada duran boş bardağı alıp kendime az alkollü bir karışım hazırladım. Alkol ile bir sıkıntım yoktu fakat deniz üzerinde olduğumuzdan midemin bulanabileceğini hesaba katmam gerekiyordu.
"Bak şunun tadı çok güzel." Jimin, yine aynı çekingen ifadeyle konuştuğunda gösterdiği kırmızı renkli içeceğe bakıp göz devirdim. Benimle konuşmasa olmuyor muydu? Onlardan nefret ediyordum da.
"Gözlerin öyle kalacak en sonunda." Jungkook, alayla konuştuğunda bakışlarım ona döndü ve ters bir bakış attım. "Sana ne?"
Dudaklarını büzerek omuz silkti ve yanında ki kadın ile konuşmaya devam etti. Artık konuşuyor muydu oynaşıyor muydu orasına çok hakim değildim, bilemiyordum.
Ben mutsuz bakışlarım eşliğinde etrafı izlerken Jungkook'un yanındaki kadın Jungkook'un yanağına oldukça sulu ve sesli bir öpücük bırakıp ayağa kalktı. "Buralardayım." Adamın yüzünü lama gibi tükürükleyip giderken tekrar göz devirdim. Parmağımı ağzıma sokup öğürme efekti yapmamak için kendimi zor tutuyordum.
Her akşam başka biri ile oluyorlardı. Bedenlerine her akşam başka bir beden değiyordu ve bu benim için iğrençti. Herkesin hayatına kimse karışamazdı elbette ama bana göre de değildi işte.
"Seninle biraz konuşabilir miyiz?" Jungkook, kibar bir şekilde konuştuğunda şaşkın bakışlarım ona döndü. Yanımda oturan Jimin'in yavaşça kayarak benden uzaklaştığını hissetmiştim fakat dönüp bakmadım. "Şu rehberlik olayı ile ilgili konuşmamız gerekiyor sanırım. Yanlış bir anlaşılma oldu." Oldukça ciddi yüz ifadesi beni bir an için sersemletse de hemen toparlayıp alayla güldüm.
"Bence hiç boşuna konuşmayalım. Seninle konuştukça bana cinnet geliyor." Ayrıca otelin sahibi olmasaydım, yalnızca tur rehberi olsaydım bu konuyu önemsemeyeceğini biliyordum. Sırf oteli alabilmek için sorunları temelden halletmeye karar vermiş olmalıydı ama bilmiyordu ki öleceğimi bilsen o oteli satmayacaktım.
"Tamam haklısın. Gerçekten sakin bir konuşma istiyorum ve kendi adıma dikkatli olacağıma söz veriyorum." Zoraki bir şekilde gülümseyerek konuştuğunda yüzüme sinsi bir gülümseme yayıldı ve bir an bile tereddüt etmeden elimdeki bardağın içindeki sıvıyı yüzüne fırlattım. Gözlerini yumarak geriye doğru çekildiğinde dikkatle onu izliyordum.
"Kızım sen ne tür bir manyaksın?" Sinirle bağırdığında birkaç bakışın bize döndüğünü gördüm fakat önemsemeden alayla gülümsedim.
"Dıttt elendin. Pek sabırlı değilmişsin." Masaya doğru dönüp Jimin'in biraz önce gösterdiği kırmızı içeceği bardağıma doldurdum ve Jimin'e döndüm. Jimin'in gözleri anında kocaman açıldı ve geriye doğru kaymaya başladı.
"Biraz daha geri gidersen denize düşeceksin." Umursamaz bir ifadeyle konuşup bardağımdan bir yudum aldım.
Jungkook, Taehyung'un kahkaha atarak ona uzattığı peçete ile gözlerini silerken ben kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırıyordum.
"Gülme senin belanı sikerim."
"Hanımların yanında biraz daha kibar mı olsak ne?" Taehyung, eğlenen bir ifadeyle konuştuğunda Jungkook sinirle ayağa kalktı.
"Gülme senin belanı düzerim."
Taehyung, yüksek sesli bir kahakaha atıp ellerini havaya kaldırdı. "Bu daha kötüydü sanki ama neyse. " Elini Jungkook'un omuzuna koyup gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Sen istersen benim kamarada üzerini değiştir."
Jungkook'un öfkeli bakışları bir anda bana döndü ve elindeki peçete ile yüzünü temizlerken derin bir nefes aldı. "Hesabını vereceksin biliyorsun değil mi?"
Alayla gülüp kafamla onu onayladım ve bardağı saran elimdeki orta parmağımı kaldırdım. Elindeki peçeteyi sinirle masanın üzerine ayıp kamaraların olduğu bölüme doğru ilerlerken genişçe gülümsedim.
"Sorunun bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum." Taehyung, rahat bir tavırla yanıma oturup genişçe gülümsedi. "Sana çok fazla tepki vermediğine göre gerçekten ihtiyacı var." Omuz silkerek bardaktan bir yudum aldığımda bu sefer sinsice gülümsedi. "Süründür. Çok zevkli." Kendisi Jungkook'un arkadaşı olduğuna emin miydi acaba?
"Taehyung, karışmasan mı kardeşim?" Jimin'in tehditkâr sesini duyduğumda tek kaşımı kaldırarak ona döndüm. Anında irkilirken zoraki bir şekilde gülümsedi. "Yani ikinizin arasında ya ondan. Yoksa bana ne?"
"Senin de oteli almak için geldiğini unutmadım." Jimin, tedirgin bir şekilde yutkunurken işaret parmağımı ona doğru uzattım. "Gözüm üzerinde tek yanlışından sana da bela olurum."
Jimin, zoraki bir şekilde gülümseyerek kafasıyla beni onayladığında Chin Sun'a döndüm. "Lavaboya gitmem lazım." Bakışlarım bu sefer Taehyung'a döndü. "Kullanabilirim değil mi?"
"Merdivenlerden in sağda."
Gülümseyerek ayağa kalktım ve çantamı alıp yatın içine girdim. Merdivenlerden inip sağa döndüm ve ilk kapıyı araladım. Çok fazla çişim gelmişti ve bir an önce yapmam gerekiyordu. Kapıyı açıp rahat bir tavırla içeri girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim.
Arkamı döndüğüm an gördüğüm bedenle irkilerek geriye doğru gittim ve sırtım kapı ile buluştu.
"Manyak mısın be!" Elimi kalbime koyup derin bir nefes aldığımda Jungkook, sinsice sırıtarak bana bakıyordu. "İnsan kapıyı kilitler ya da dolu falan der."
Ellerini yıkadığı musluğu kapatıp ellerini kurularken hala sinsince gülümsüyordu. Daha fazla burada durup laf yetiştirmek istemediğim için kapıyı açmak için kola asıldım ama beklenmedik bir şey oldu. Kapı açılmadı.
"Birincisi, dolu olup olmadığını sormadan içeri daldın." Ben kapıyı zorlarken o rahat bir ifadeyle konuşuyordu. "İkincisi kapının kilidi bozuk kilitlediğinde açılmıyor."
Gözlerimi kocaman açarak ona döndüm ve panikle kafamı iki yana salladım. "Ne yapacağız?"
Dudaklarını büzerek omuz silktiğinde derin derin nefesler almaya başladım. Ben burada duramazdım. Burası bir kere çok dardı ve en ufak bir pencere bile yoktu. Burada kalırsam ölürdüm.
"Bak ben burada kalamam." Nefes nefese konuştuğumda yüzündeki alaycı ifade nihayet silindi ve kaşları çatıldı. "Bak beni buradan çıkar. Ne yapılması gerekiyorsa yap." Terleyen alnımı elimin tersi ile silip sırtımı kapıda kaydırarak yere oturdum ve titreyen ellerim ile çantamdan telefonumu çıkarmaya çalıştım. Duvarlar üzerime üzerime gelirken ve nefes alamazken bu oldukça zordu.
"Klostrofobi mi?" Jungkook, dizlerinin üzerine çökerek endişeli bir şekilde bana baktığında kafamı belli belirsiz sallayıp telefonumu açtım. Telefonun çekmediğini görünce sinirle telefonu dar lavabonun duvarına fırlattım.
Burası çok dardı. Birazdan havasızlıktan ölecektim. "Mezar gibi. Çıkmam gerek ." Zorlukla konuşup elimle kendimi yellemeye çalıştığımda Jungkook elimi elinin arasına alıp beni durdu.
"Yalnızca sakin olmaya çalış ve derin derin nefesler alıp ver. Nefes almayı sakın bırakma tamam mı?"
Kafamla onu onaylasam da bu pek mümkün değil gibiydi çünkü birazdan nefesimin kesileceğini hissediyordum.
Jungkook, arkamda duran kapıya sert bir şekilde üst üste vurduğunda irkilerek öne doğru kaydım. "Müzik sesinden duymuyorlar." Yaptığı açıklama beni daha büyük bir paniğe sevk ederken biraz önce kapıya vurduğu elini çeneme yerleştirerek kafamı kaldırdı. "Birisi illa ki tuvaleti kullanmak isteyecek. Çıkacağız. Sadece sakin ol tamam mı?"
Kafamı anında iki yana salladım. "Olamıyorum." Bu elimde olan bir şey değildi. Nefes alamazken nasıl sakin olabilirdim ki? Öleceğimi hissediyordum.
"Tamam şöyle yapalım." Bedenimi kucaklayıp ayağa kalktığında ona tepki verecek halim bile yoktu. Yalnızca nefes almaya çalışıyordum. Beni kapalı klozet kapağının üzerine bırakıp geri çekildiğinde anında elini tuttum. Yalnız başıma ölmek istemiyordum.
"Sadece kapıyı kırmaya çalışacağım." Elimdeki elini çekip yanaklarımın üzerine yerleştirdi. "Nefes almayı bırakma tamam mı? Hiçbir şey olmayacak."
Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamla onu onayladım. Nefessiz kalıp öleceğim hissi beni bir türlü bırakmazken gözlerimi yumup derin nefesler almaya çalıştım. Ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyorum.
Büyük bir gürültü duyduğumda gözlerimi umutla araladım fakat tekrar nefesimin kesilmesi çok uzun sürmemişti. Jungkook, kapıya omuz atıyordu ama kapı asla açılmıyordu.
"Mesafe çok kısa. Hız alamıyorum." Tekrar geri çekilip kapıya yüklendi. Kapı esnedi fakat kilidi yine kırılmadı. "Siktir ya."
Onun panik halini görmek beni daha çok paniğe sürüklüyordu. Titreyen ellerimle alnımda biriken terleri silip nefes almaya çalıştım. Ama olmuyordu.
"Nefes alamıyorum." Panikle konuştuğumda Jungkook'un bedeni anında bana döndü ve tek adımda yanıma yaklaşıp önümde eğildi. "Alıyorsun Young." Ellerini yanaklarıma yerleştirip gülümsemeye çalıştı. "Alıyorsun. Sadece sana öyle geliyor."
Bana öyle falan gelmiyordu. Nefes alamıyordum ve birazdan ölecektim.
"Bana bak." Yüzümü yüzüne yakınlaştırdığında gözlerimi gözlerine kenetledim. "Şu an bir partideyiz ve burası insan dolu. Hiç kimse tuvaleti kullanmasa bile yokluğumuzu fark edecekler. Burada kalmayacağız."
"O zamana kadar öleceğim." Ağlamaklı bir şekilde konuştuğumda Jungkook beni kendine doğru çekti. Bedenim bir çuval patetes gibiydi ve ne yöne çekse o yöne giderdi. Sırtını kapıya yaslayıp beni kucağına çekti.
"Şimdi gözlerini kapat." Dediğini yaparak gözlerimi kapattım. Elini kafama koyarak göğsüne yasladı. "Sikeyim. Nasıl oluyordu?" Panikle konuştuğunda tekrar nefesim daraldı. "Tamam tamam. Young, çiçekleri seviyorsun değil mi?"
Kafamla onu onaylarken kafam hala göğsüne yaslıydı ve gözlerim kapalıydı. "En çok nerede ki çiçekleri seviyorsun?"
"Otel." Nefes nefese cevap verdim.
"Otelin bahçesindeki çiçekleri düşün. Yeni çiçekler almışsın. Şakayıklar var. Sever misin?" Kafamla onu onayladım. "Yepyeni şakayıkları dikiyorsun, ortancaların hemen karşısına. Papatyalar da güzeldir bak. Bir kasa da papatya dikelim mi?" Kafamla tekrar onu onayladığımda otelin bahçesinde hiç papatya olmadığını fark ettim. Şakayık ve papatya ekerken kendimi düşündüm. Güzel olurdu, yakışırdı.
"Bence sen en çok sulama işini seviyorsun." Dediğinde kafamla onu onayladım. Çiçekleri sularken derin hayallere dalıp gittiğim kesindi. "Akşam üzeri takmışsın bahçıvan önlüğünü elindeki hortumu çekiştire çekiştire yeni diktiğin çiçekleri suluyorsun. Ne deniyordu çiçeğe verilen ilk suya?"
Elini saçlarımda hissettim. Mırıldanarak cevap verdim. "Can suyu."
"Heh can suyu." Çok önemli bir bilgiyi ona hatırlatmışım gibi tepki verdiğinde gülümsedim. "Diktiğin yeni çiçeklerin can suyunu veriyorsun. Kendini orada hisset."
Gözlerimi hiç açmadan otelin bahçesine dikeceğim yeni çiçekleri düşündüm. Hangisini nereye dikmem gerekiyordu onu hesaplamaya çalışıyordum. Düşüncelerimin arasından beni çıkaran kapı tıkırtısı oldu.
"Young? Orada mısın?" Taehyung'un sesini duyduğumda gözlerimi hızla açarak Jungkook'a baktım. Nefesim kesilmişti ve konuşmaya bile halim yokken dişlerinin arasında konuştu. "Taehyung, çabuk aç şu siktiğiminin kapısını."
"Jungkook? Senin orada ne işin var?" Sesi oldukça şaşkın geliyordu. "Young'ı bulamıyorum."
"Aç şu kapıyı. Kız burada kriz geçiriyor acele et!"
Jungkook'un söylediği şey ile panik duygusu tekrar beni ele geçirdi. Nefesim daralırken bakışlarımı Jungkook'un yüzünden çekip dar tuvalet kabinine çevirdim.
Bir el gözlerimin üzerini örttü. "Tamam. Bakma. Sakin ol. Geldiler." Tane tane rahatlatıcı bir tonda konuştuğunda kafamla onu onayladım fakat nefeslerim düzene girmiş değildi.
Jungkook, geriye doğru sendelediğinde kafam hala göğsünde olduğu için bende onunla geriye doğru gittim. Gözlerimde olan elini çektiğinde benimle birlikte ayağa kalktı ve kapının açıldığını gördüm.
Ölmemiştim.
"Gerizekalı sikin herif. Bir kapıyı yaptırmak çok mu zor." Jungkook, diğerlerinin şaşkın bakışları içinde söylenerek benimle birlikte ilerlerken gözlerimi tekrar yumdum. Nefes alıyordum ama yorgundum.
Bedenim yumuşak bir zemine değdiğinde zorlukla gözlerimi araladım. "Biraz dinlen tamam mı?" Jungkook, hafifçe gülümsediğinde kafamla onu onayladım.
"Young, iyi misin güzelim?" Chin Sun'un endişeli ses tonunu duydum fakat gözlerimi açmadım. Kafamla onu onaylarken saçıma değen ellerin onun elleri olduğunu biliyordum.
"İyi sadece çok fazla nefessiz kaldı. Birazdan kendine gelir." Jungkook'un açıklaması ile Chin Sun'un rahat bir nefes aldığını duymuştum.
"Sen ne tür bir orospu çocuğusun!" Jungkook'un sesini duyuyordum. Çok sinirliydi fakat uzaktan geliyordu. Odadan çıkmış olmalıydı. "Lan kıza niye kilidin bozuk olduğunu söylemiyorsun! Söyle kaptana iskeleye yanaşsın. Sikeceğim yapacağın partiyi."
Jungkook, öfkeyle söylenirken uykumun geldiğini hissettim. Uyumamam gerekiyordu ama uyku tüm bedenimi ele geçirmek üzereydi.
Ölmemiştim.
Bunu söylemek çok zordu ama Jungkook, sayesinde ölmemiştim.
Vote
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Ben ponçik bir pandayım.