BİRİNCİ BÖLÜM
Başladığın tarihi buraya not düşer misin?
13.12.2019 - 00:57
-
İyi okumalar.
*
Hayatımın durağanlığının ne zaman başladığını bilmiyorum.
Sadece bu monotonluğa ayak uyduruyor ve huzurlu hissetmeye çalışıyordum.
Kurtulmuştum. İstediğim bölümde istediğim üniversitedeydim. Artık yeni bir hayatım olacaktı. Beyaz bir sayfa açacaktım.
Mutluydum. Mutlu olacaktım. Mutlu olmalıydım.
"Sinem?" diye sordu bir kız. Tam karşımda dikilerek tahtadaki yazıları defterime geçirmemi böldüğü için kafamı kaldırıp ona bakmak zorunda kaldım.
"Adım Yazgı."
Kız kahve saçlarını geriye atarak, "Pardon," dedi mahcup görünmeye çalışarak. Devam etmesi için yüzüne dümdüz bakarak beklemeye başladım.
"Senden notları isteyecektim de."
"Hangileri?" diye sordum düz bir ifadeyle.
"Salı günü ve bu günkü hocanın yazdırdıkları."
"Salı günü tuttuğum notları yarın getiririm ama bu günküleri vermem."
Kız şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Neden?"
Bir elimle tahtayı göstererek, "Çünkü notlar hala tahtada yazıyor ve benden istemek yerine oturup benim gibi yazmayı deneyebilirsin." Telefonunu sabah düşürdüğü için kamerasının kırıldığını sınıfın içinde söylenirken duymuştum, bu yüzden her zaman yaptığı gibi resmini çekemeyeceğini biliyordum.
"Peki neden Salı gününki notları veriyorsun?"
"Çünkü o gün gelmemiştin." Dedim rahatça. Gözlüklerimi düzelttim ve görebildiğim kadarını tekrar yazmaya koyuldum.
"Biraz çekilebilir misin? Tahtayı göremiyorum."
Kız başını sallayarak kenara çekildi ve geldiği gibi arka sıralara ilerleyerek kapıyı sinirle çarpıp dışarı çıktı.
Hızlı yazıp bir an önce gitmek istiyordum. İkinci öğretim olmaya hala alışamamıştım derste sürekli uykum geliyordu ve başım şiddetle ağrıyordu. Gerçi ben bu üniversiteye alışamamıştım.
Telefonumdaki saate bir bakış attığımda gece on ikiye çeyrek vardı. Orhan hoca yine dersi uzatmıştı.
Son satırları yazıp bitirdiğimde başım feci şekilde ağrıyor ve uykum geliyordu. Ağırlaşan gözlerimle kafamı bir an olsun dinlenebilsin diye sıraya yasladım.
***
Bir kırılma sesiyle sıçrayarak yerimde doğruldum. Başım dönmüştü ve kafamda inanılmaz bir ağrı vardı. Alnımda sıranın izi çıktığına emindim.
Elimle başımı tutarken diğer elime telefonu aldığımda gördüğüme inanamadım.
02:37 mi?
UYUYA MI KALMIŞTIM?
"Aptal!" diye bağırdım kendime. "Aptalsın!"
Ama nasıl güvenlik beni fark etmezdi?
Duvardan taraftaki ikinci sıradaydım ve görevli amfiye girmediği ve sadece pencereden sınıfa baktığı sürece beni göremezdi.
Çok telaşlıydım ve bu saatte kampüste otobüs bulup bulamayacağımı düşünüyordum. Neden lanet yurdum kampüsün içinde değildi ki?!
Bir şey gürültüyle yere devrildiğinde beni uyandıran kırılma sesini hatırladım ve korkarak arkamı döndüm. Sonra birinin yere düştüğünü gördüm. Ve acı bir inleme sesi kulaklarımı doldurdu.
"Kim var orada?"
Arka sıralarda olmalıydı. Amfi çok büyük olduğu için düşen kişiyi göremiyordum ama anlaşılmaz bir küfür söylendiğini duydum. Bir erkek sesiydi.
Harika! Bir erkekle iki saat boyunca yalnızdım öyle mi?
Çantamı koluma takarak hızla kapıya ilerledim ve kulpu indirdim ama açılmıyordu. Kapının sıkıştığını düşünmek istedim çünkü üzerimize kilitlendiği ihtimalini görmezden gelmek istiyordum.
Çantamı bir köşeye atarak tüm gücümle asıldım ama açılmamıştı ve ben ağlamak üzereydim.
"Neden ağlıyorsun?"
Arkamdan gelen sesle sıçrayarak arkamı döndüm ve ağladığımı o zaman fark ettim.
1.86 boylarında yapılı biriydi. Tahminen 23, 24 yaşlarındaydı. Kumral saçları vardı ve gözlerine net bakamadığım için göz rengini seçememiştim.
Bir erkekle kilitli kalmıştım.
Bir erkekle KİLİTLİ KALMIŞTIM!
BİR ERKEKLE KİLİTLİ KALMIŞTIM!
Nefeslerimi düzene sokmaya çalışarak ondan uzak bir köşeye geçtim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Ayakta bile zor duruyor gibi bir hali vardı. Gözleri odağını bulamıyor ve bir eliyle sıkıca sıraya tutunuyordu düşmemek için.
"Neden ağlıyorsun?" diye tekrar sordu. Sesi biraz peltekti ve sarhoş olduğu belliydi. Muhtemelen ben uyuyakaldığım esnada o arka sıralarda sızmıştı.
Sarhoş bir erkekle sınıfta mahsur kalmıştım! Harika.
Gözlerimi elimin tersiyle silerken, "Ağlamıyorum." Dedim.
"Hayır." dedi direterek. "Ağlıyorsun, bak."
Burnumu çekerken, "Burada mahsur kaldık." dedim.
Bir an gözleri kapıya kaydı ve sonra tekrar bakışlarını bana çevirdi. Rahat bir ifadeyle, "E, ne var bunda?" diye sordu.
NE VAR BUNDA MI? Çıldırmak üzereydim.
Onu boş vererek kapıyı zorlamaya devam ettim ama güçsüz olduğum için kapıdan çok ben zorlanıyordum.
"Bence boşuna uğraşma, bekçi altıda geliyor zaten." dedi rahatça kendini ön sıralardan birine attı ve yatar pozisyonunda uzandı.
"Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?" diye sordum hayretle.
"Çünkü bu başıma ilk defa gelmiyor." Çok sarhoş görünüyordu ama sesinin hafif peltek çıkması dışında sesi gayet düzgündü. Hatta çok hoş, kalın bir ses tonu vardı.
Bundan çoğunlukla sarhoş olup sınıflarda sızdığı sonucunu mu çıkarmalıydım?
Onun aksine yere oturdum ve telefonumu çantamdan çıkararak arayabileceğim birilerini düşündüm. Polisi arayabilirdim ama bu olay kesin duyulurdu ve tüm okula rezil olurdum. Parmağım rehberde dolaştığında oda arkadaşlarımı düşündüm. Yurt müdürüne haber verse ve beni kurtarmaya gelseler bile aynı kapıya çıkıyordu. Yurttaki tüm kızlara rezil olmak. Ve merak edip beni aramaya bile tenezzül etmedikleri için onları asla aramazdım.
Başımı dizlerime yaslayıp onun dışında başka şeyler düşünmeye başladım. İyi şeyler.
Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde hızla başımı kaldırıp hemen yanıma oturan cüssesine baktım. Yanıma yaklaştığını bile duymamıştım.
"Ne yapıyorsun?" Çok yakındı.
Eğilip yüzümü inceledi. "Yine ağladığını sandım. Hep böyle ağlar mısın?"
"Hep böyle sarhoş olup bir yerlerde sızar mısın?"
Aslında umurumda bile değildi sadece ters davranıp benden uzak durmasını istiyordum.
Sırıttı. "Pençelerin varmış."
Kaşlarımı kaldırdım. "Ne?"
Daha çok güldü ve sonunda üzerime doğru eğilmekten vazgeçip duvara yaslandığında biraz yana kayarak ondan uzaklaştım.
"Kadınları anlamıyorum." Ben de erkekleri anlamıyordum. "Safa yatmayı çok seviyorlar." Erkeklerden nefret ediyorum.
Kendimi savunacak bir şey söylemedim, muhtemelen ne kadar çenemi yorarsam yorayım yarın hiçbir şey hatırlamadan uyanacaktı. Muhtemelen beni de unutacaktı. Bu düşünce içimi bir nebze olsun rahatlattı.
"Neden safa yatıyorlar biliyor musun?"
Cevap vermeden önümdeki sıraları izledim. Aradan bir kaç dakika geçmesine rağmen inatla bana bakıp yanıt vermemi bekledi.
Bıkkın bir sesle, "Neden?" diye sordum.
"Ne neden?"
"Erkekler neden şerefsiz biliyor musun diye sordun, ben de neden dedim."
"Unuttum." dedi gülerek.
Ondan biraz daha uzaklaştım ve ayağa kalkarak orta sıralardan birine oturup saatime baktım. 03:06.
Harika, sadece yarım saat mi geçmişti?
Uyumayı düşündüm ama onunla kapana kısılmış bedenim alarm durumundayken bu söz konusu bile değildi. Telefonla da oyalanamazdım çünkü külüstür telefonumun şarjı çabuk bitiyordu.
Tek kurtarıcım aklıma gelmiş gibi çantamdan Dijital kaleyi çıkardığımda neredeyse kitaba sarılacaktım. Beni bu andan sadece kitap uzaklaştırabilirdi.
Kaldığım sayfayı bulup ayracı kenara bıraktım ve okumaya başladım. Tam kitaba yoğunlaştığım esnada yanıma oturması ile dikkatim dağılmıştı.
"Beni kandırdın." dedi alınmış bir sesle. "Kadınların neden safa yattıklarını sormuştum sana."
Gözlerimi devirdim. Demek hatırlamıştı. Başım büyük dertteydi doğrusu.
"Neden?" diye sordum bir an önce konuyu kapatıp gitmesini dileyerek. Gözlerimi kitaptan ayırmıyor, dikkatimi veremememe rağmen okuyormuş gibi davranıyordum.
"Çünkü." dedi yine sarhoş olduğunu belli eden hafif peltek sesiyle. "Masum görünmeyi severler, bu onların kalkanlarıdır." Uzanıp kitabı alması ile şaşkınca ona baktım. "Dan Brown mu okuyorsun? Lisede okurdum." dedi.
Dan Brown okumasına şaşırmıştım. Daha doğrusu, kitap okuyor olmasına bile şaşırmıştım. Öyle bir tipe benzemiyordu.
O da bir insan Yazgı. Henüz onu tanımıyorsun bile. Tanımak gibi bir niyetim de yoktu.
Kitabımı eline alarak ayağa kalktı ve arka sıralara doğru yürümeye başladı. Takıldığım nokta, benim kitabımı neden götürüyor oluşuydu!
"Ne yapıyorsun?" dedim peşinden yürüyerek. "Kitabımı ver."
Bir sıraya geçti ve kitabı yastık niyetine başının altına alıp gözlerini kapattı. Tepesinde dikildim ve kesin bir sesle "Kitabımı ver." dedim. Bu gıcık çocuğa acayip sinirlenmiştim.
"Yoo." dedi dalga geçercesine.
İnat etmiştim, o kitabı alacaktım!
"Okuyacağım, kitabı ver!" Gözleri kapalı bir şekilde sırıtarak diğer tarafa döndü.
Ne yapmaya çalışıyordu?
"Senin kitapların yok mu? Onları kullan!"
"Cık." dedi bu sefer. Kaç defa söylersem söyleyeyim kısa yanıtları karşısında daha çok sinirlenmiştim.
Başının altındaki kitabı tutarak çekmeye çalıştım ama alamıyordum. Bir an kitap yerinden oynadığında, yüzündeki eğlenceli ifadeyle başını kaldırdı ve kitabı diğer kısmından tutarak bırakmadı.
Oyun mu oynuyordu?
Yüz ifademe kahkaha attığında buna emin olmuştum.
"Yanımda oturursan kitabını sana veririm."
Kaşlarımı kaldırdım. "Neden?"
Omuz silkti. "Canım sıkılıyor."
Onunla zıtlaşmam bir işime yaramayacaktı. Kabullenerek sıranın en ucuna oturdum ve yüzümü asarak kitabımı vermesi için elimi uzattım.
Önce uzatıp geri çekti ama ben kaşlarımı çatınca gülerek, "Kitabı geri alınca kalkmayacağına söz ver." dedi keyifli bir sesle. Sarhoş bir insanla ilk defa karşılaşıyordum, genelde böyle mi davranırlardı?
İsteksizce "Söz." dediğimde kitabı önüme bıraktı.
"Bütün kitaplarını okudum."
Kollarının üstüne başını yaslamış bana bakıyordu. "Gerçekten mi?" diye sordum. Biraz imrenmiştim. Henüz iki kitabı daha vardı okumadığım. Bu yazarı geç keşfettiğim için üzgündüm.
"Hangilerini okumadın?" diye sordu, tepkimden hepsini bitirmediğimi anlayarak.
"Dijital Kale bittikten sonra Cennet ve Cehennem'i okuyacağım. Kütüphanede görmüştüm." Yüzüm asıldı. "Ama İhanet Noktası kitabını bir türlü bulamıyorum."
"Ben de var o kitap, istersen sana verebilirim."
Heyecanla gülümsedim. "Verir misin?"
Gülerek başını salladı.
Önüme döndüm ve beyaz tahtayla bakıştım. Sarhoştu. Unutacaktı.
"Yarın unutacaksın." dedim alayla gülerek. "Sarhoşsun."
Güldü. "Evet sarhoşum." dedi doğrulup geriye yaslanarak esnedi. Sonra aniden bana dönerek işaret parmağını yüzüme yaklaştırdı. Gözleri fıldır fıldır dönerken bir noktaya odaklanamıyor gibiydi.
"Ama unutmayacağım, göreceksin."
"Görelim." dedim.
Nedense içimden bir ses unutacağını söylüyordu.