bc

KUMRU VURGUNU

book_age18+
26
FOLLOW
1K
READ
age gap
sweet
bxg
city
addiction
like
intro-logo
Blurb

Emre, ayağa kalkıp oturmakta olan Kumru'nun önünde diz çöktü. Kanında dolaşan alkolün de verdiği cesaretle ellerini onun dizlerine koydu.Kafası dumanlı, görüşü bulanıkken bile karşısındaki yüzü kalbini sıkıştıracak netlikte görüyordu. Bu acı, hiçbir şeye benzemiyordu.

Tüm bedenine zehirli oklar saplanıyordu sanki!

Yine alışık olduğu o sahneyi izliyordu, tam karşısında kayıtsız, umursamaz bakışlarla kalbinin tam ortasına bir darbe daha indiriyordu bu buzdan kadın. Ağlamak istiyordu, delicesine ağlayıp bu kanına karışan zehrinden arınmak istiyordu.

Kızaran gözlerini Kumru'ya dikti. Ölümü bekleyen bir hasta acziyetiyle, yalvarırcasına baktı. Kelimelerin birbirine dolandığı dilinden usulca bir cümle döküldü;

"Beni ne zaman göreceksin Kumru?"

Kumru, bu soruyla kaşlarını çattı. Sarhoş muhabbetinin çekilmez bir şey olacağını düşündü. Sessizce ofladı. Yine de sakinliğini korumaya çalıştı. Zaten az önce kapısının önüne düşmüş, kafasını çarpmaktan kıl payı kurtulmuştu bu Delifişek.

"Ne diyorsun Emre? Karşımdasın, sana bakıyorum ya! Gerçi burnunun ucunu göremeyecek gibisin de neyse!"

Emre, Kumru'nun dizlerinden ellerini çekti. Dudaklarından umutsuz bir gülüş koptu.

"Bakıyorsun... Uzaktan bakıyorsun. Bana bakma, beni gör Kumru. Artık beni gör. Bu kadar kör olma! Ben seni sevi..."

Sözünü bitiremeden gözyaşlarına boğulan Emre'ye şaşkınlıktan kocaman açılan gözleriyle baktı Kumru. Bir yanı duyduklarının gerçek olmamasını dilerken, susturamadığı diğer yarısı da kalbinin mutlulukla çarpmasına neden oluyordu. Kendine bile itiraf edemediği o duygular, benliğini ele geçirmek üzereydi.

Bir kez olsun kontrolü kaybetse ne olurdu? İçinden geleni dile dökse bir kaybı olmazdı. Nasıl olsa, Emre, yarına hiçbir şey hatırlamayacaktı...

Emre'nin dizlerine kapanıp ağlayışına daha fazla kayıtsız kalamadı. Ellerini Emre'nin dalgalı sarı saçlarında dolaştırdı. Konuşmamak için dudaklarını ısırsa da sonunda içindekiler akacağı yolu bulmuş su gibi bir çırpıda döküldü dudaklarından;

"Seni görüyorum Emre. Sen beni nasıl görüyorsan tam öyle...Fazlası var, eksiği yok Delifişek."

chap-preview
Free preview
BİR SABAH, İKİ HAYAT
Sırtındaki okul çantasının ağırlığına ve açlıktan guruldayan midesine rağmen yüzünde kocaman bir gülüşle koşarak apartmana girdi Kumru. Merdivenleri aynı hızla çıkarken evde kendisini bekleyen küçük kardeşiyle oynamayı planlıyordu. Bir de annesinin yapmaya söz verdiği kekten birkaç dilim aşırmak, aklını fazlaca meşgul ediyordu. Hevesle çaldı zili. Bekledi, açılmadı. Sabırsızlandı. İçeriden kardeşi Kutay'ın ağlama sesini duydu. Hemen çantasının ön gözündeki anahtarı çıkardı. Anahtarı kilide takarken içini buz gibi bir endişe sardı. Kardeşinin sesi daha da yükselirken elleri titremeye başladı. İkinci denemesinde zor da olsa kapıyı açmayı başardı. Kutay'ın çığlıklarından başka hiçbir canlılık belirtisi yoktu evde. Hemen onu sakinleştirmeliydi. Kardeşine seslendi, yatak odasından bebek adımlarıyla yanına gelen Kutay'ı kucağına aldı. Sarılıp öptü. Gözleri annesini aradı telaşla. Yatak odasına yöneldi. Annesi yatakta derin bir uykudaydı. Kutay'ın annesine uykusuz bir gece yaşattığı düşündü. Öyle ya, çoğu zaman hem uykusuz hem de yorgun oluyordu annesi. Kardeşini yanına alıp odadan çıktı. Annesinin uyuyup dinlenmesi lazımdı. Mutfağa geçti, kek yoktu. Bu duruma üzülse de annesine kızmadı. Buzdolabından peynir ve domates çıkardı. Ekmek kutusundan aldığı ekmekten bir parça kesip kendine sandviç yaptı. Kardeşi için de annesinin hazırladığı sebze çorbasını ısıttı. Kendi sandviçini yemeden Kutay'ı doyurdu. Kardeşinin açlıktan ağladığını da o an anladı, iştahla içmeye başladığı çorba sonrası küçüğün tüm ağlaması kesilmişti. Kendi karnını da doyurduktan sonra mutfaktan çıktılar. Kardeşini kucağına alıp kendi odasına götürdü. Birlikte oyunlar oynadılar, saatlerdir derin uykudaki annesinin yanına gitti. Uyandırmak için saçlarını okşayarak seslendi. Tepki yoktu. Annesinin alnı, yüzü de buz gibi soğuktu. Üşüyor olmalıydı. Odasından battaniyesini getirip annesinin üzerine örttü. Odadan çıkarken işten dönen babası eve girdi. Kapı sesine koşan Kutay, neşeyle babasının bacaklarına sarıldı. Kendisi de babasının yanına giderek ona sarıldı. kucaklaşmalarının ardından annelerinin nerde olduğunu sordu babası. Uyuduğunu söyleyip cevapladı babasının sorusunu. Annesinin uzun süredir uyuduğunu, dinlenmesi için kardeşiyle ilgilendiğini hatta üşüdüğü için battaniyesini üzerine örttüğünü de çocuksu bir gururla söyledi. Babası saçlarına bir öpücük kondurup yatak odasına geçti. Bir süre sonra babasının annesine seslenişi gök gürültüsünü andıran bir feryada dönüştü. "Gönül! Uyan Gönül..." Babasının ağlayarak haykırışı sonucu korkuyla ablasının bacağına sarılan Kutay da ağlamaya başladı. Kumru ne olduğunu anlayamazken, içini saran dehşetle donup kaldı. Tek yapabildiği ise Kutay'ı kucağına alıp sakinleştirmek için sıkıca sarılmak oldu. Yataktan tek kolu sarkan annesine sarılmış gözyaşı döken babasına ne olduğunu soramadı. Olduğu yerden ayrılamadı, sadece kardeşine sarıldı sımsıkı... Yatağından kan ter içinde fırladı. Kumru, yine aynı kabusla uyanmıştı. Gözyaşları içinde lavaboya koşarken, elini yüzünü yıkamak için bir müddet sakinleşmeyi bekledi. Derin bir nefes alıp kendi kendine "Geçti" diyerek telkinde bulundu. Yüzüne çarptığı buz gibi soğuk su, boynuna doğru süzülürken boş gözlerle aynaya yansıyan suretini izledi. Mavi gözlerini saran kızıllık, ruhundaki yaranın da tekrar kanadığını dışa vuruyordu. Ayılmak ister gibi başını iki yana salladıktan sonra yüzüne bir kez daha su çarptı. Ellerini lavaboya dayayıp bir süre yeniden canlanmayı bekledi. İçinden geçmekte olduğu zor zamanlar bilinçaltında yine aynı sahneyi yaşatmıştı ona; on yaşındayken tattığı o acıyı, annesinin ölümünü... Buna kayıp demek öylesine hafif bir tabirdi ki, daha on yaşındayken bir gecede büyümüştü. Hayatın güllük gülistanlık bir yer değil, acı ve keder diyarı olduğunu öğrenmişti. Kutay olmasa çocuk kalbini paramparça eden bu acıyla baş edemeyeceğini düşündü. Hayattaki yegane dayanağı kendisinden sekiz yaş küçük olan kardeşi, annesinin ona armağanı ve yadigarı saydığı Kutay'dı. Dalgalı uzun saçlarını özensiz bir topuzla toplayıp banyodan ayrıldı. Ne neşesi kalmıştı, ne de kahvaltı edecek iştahı... kendini balkona attı. Gün doğumunun işaretini veren kızıllığı izledi bir süre. Saat altıya geliyordu, işe gitmesine tam iki saat on beş dakika vardı. En stresli ve duygusal anlarında yaptığı gibi, yine bir sigara yaktı. Yaşadığı zorlu boşanma süreci, kurmaya çalıştığı yeni düzen, güçlü duruşunun ardına sakladığı büyük yalnızlığı yine en zayıf anında omuzlarına çöküvermişti. Dumanı dost edinip derin derin ciğerlerine çekerken, dolan gözlerini elinin tersiyle sildi. Tüm gözyaşlarını çocukken tüketmişti, şimdi otuz ikisine merdiven dayamışken yine ağlamak istemiyordu. Gözyaşı neyi çözebilmişti şimdiye kadar, zayıflıktan başka neydi ki ağlamak? Sigarasını bitirip içeriye geçti. Erken de olsa hazırlanıp işe gitmek üzere yola düştü *********************** Saçında hissettiği dokunuşlar ve yumuşak seslenişle gözlerini araladı Emre. Annesi her zaman yaptığı gibi saçlarını okşayarak onu uyandırmaya çalışıyordu. "Emre, hadi kalk benim güzel oğlum. Bugün önemli gün, Kahvaltı etmeden düşme yollara." Gözlerini daha fazla açık tutmak istemeyen Emre, bir gece önceki uykusuzluğu sebebiyle de annesine arkasını dönüp mırıldanmaya başladı. "On dakika daha anne, on dakika sonra kalkarım" "Gecikeceksin yavrum, kahvaltı etmeden olmaz. Hadi Kalk bakalım canım oğlum. Üzme beni" Annesinin ısrarı üzerine memnuniyetsizce homurdandı. Yorganı tepesine çekip kalkmayacağının işaretini verdi . Annesi Perihan Hanım usulca odadan uzaklaşıp mutfağa doğru ilerledi. Kaynamakta olan çaydanlığın altını kapattı. O esnada kapıya takılan anahtar tıkırtılarını işitti ve çok geçmeden açılan kapıdan büyük kızı Esra ve üç yaşındaki torunu Pelin girdi. Sevinçle karşıladı gelenleri. "Kızım hoş geldin. Anneannesinin güzeli sen de hoş geldin, pamuk şekerim benim." Deyip torununu kucağına aldı. Pelin, boynuna sımsıkı sarıldığında tüm dünyayı unutmuşçasına bir mutluluk haliyle Perihan Hanım'ın gözleri ışıldadı "Hoş bulduk anne..." Diyerek mutfağa ilerleyen Esra, elindeki sıcak simitleri tezgaha bıraktı. Etrafa kısa bir an göz gezdirip kardeşini sordu. "Emre nerde anne? Duşa falan mı girdi ?" Perihan Hanım kızının sorusuyla gözlerini ona çevirdi. Esra'nın sinirleneceğini tahmin ettiğinden başta cevap vermek istemese de durumdan kaçış yoktu. "Uyuyor kızım, uyandıramadım. Evi yerleştireceğiz diye dün çok geç geldiniz, uykusuz kalmış herhalde." Esra, annesinin savunmacı açıklamasıyla öfkeden kanın beynine hücum ettiğini hissetti. Hışımla Emre'nin odasına yöneldi. Perihan Hanım kopacak fırtınayı sezdiğinden kızını durdurmak için arkasından seslendi. "Esra, yavrum dur. on dakika sonra kalkacak zaten çocuk." Annesinin seslenişine öfkeyle "Ne on dakikası? Hemen kalkacak o oğlun."diye söylenerek Emre'nin odasına daldı. Kardeşinin yorganı tepesine çekmiş vaziyette uyuduğunu görünce istemsizce yumruklarını sıktı. Ardından sert şekilde çektiği yorganı yere fırlattı. "Kalksana sorumsuz herif, başlarım senin sabah keyfine!" Diye bağırdığında Perihan Hanım da sessizce "Eyvahlar olsun" deyip dudaklarını birbirine bastırdı. Tepesinde avaz avaz bağıran ablasına bakıp yataktan doğruldu Emre. Gözlerini ovuşturduktan sonra elleriyle sarı saçlarını düzeltti. "Sana da günaydın insanlıktan nasibini almamış ablacığım" Emre lavaboya doğru ilerlerken, Esra, daha da hırslanmış şekilde Emre'nin arkasından saydırmaya devam etti. "İnsan ol da insanca muamele gör geri zekalı. Bu ne sorumsuzluk! Sen bugün başka şehre yerleşeceksin, çalışmaya başlayacaksın farkında mısın? İşini bulan babam, evini bulan Elif ablan, evine eşya bulup yerleştirmeye gelen Elif ile ben, her haltını hazırlayıp bavulunu yapan annem. Sen ne halta yarıyorsun ulan? Beyefendiyi arabayla götürüp evine yerleştirelim diye izin alır gelirim. Bir de ne göreyim? Emre Bey kıçını yataktan çıkaramamış keyif yapıyor! Tam dayaklıksın lan sen, eşek sudan gelene kadar dövmelik adamsın. Yirmi yedi yaşına geldin, hala ergenler gibi davranıyorsun. Umursamazın tekisin! Utanmasan, askerliği de babama yaptırırdın sen." Bu, ablasının her zamanki haliydi, duyduklarına yalnızca gülüyordu Emre. Ona göre, ablasının gereksiz gerginliği, hayatı yalnızca çalışmak ve sorumluluklardan ibaret görüşünden kaynaklanıyordu. Herhangi bir şeyden keyif almak, kendini mutlu etmek, kimilerine ne kadar uzak kavramlar diye düşündü. Yaşamadan ölecek bu gibi zavallılar deyip başını hafifçe iki yana salladı. Yüzünü kurularken aynaya yansıyan görüntüsüne baktı bir süre. Ela gözleri, uykusunu alamadığı için şiş ve kanlıydı. cebindeki telefonu çıkarıp saatin altıyı on dakika geçtiğini gördü. Yola çıkmalarına daha iki saatten fazla zaman vardı. Gözlerini devirip bir saat daha uyuyabilecekken kavga kıyamet yataktan çıkarılışına sessiz bir küfür savurdu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.2K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

HÜKÜM

read
223.7K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook