Ahu, duygusal bir insandı fakat kırılgan değildi, ilk defa bu denli kırılmıştı birine. Bu yüzden, Devran' dan gelen hiçbir aramaya bakmamıştı. Israrlı çaldırınca da meşgule attı. Gelen aramaları reddetmek ya da kendisini odasına kapatmak gibi hareketleri yoktu. Aksine sorunlarını açıkça ifade ederek, üstüne giderek hallederdi. Hatta hayattaki en büyük ilkesi buydu. Ama bu adam iyiden iyiye kızın huyunu değiştiriyordu. Bu değişim, kendi kendisini sorgulamasına neden oldu. Yaklaşık olarak bir aydır var olan sevgililik hikayesini başlatmakla hata mı ettim diye düşünmeden edemedi o gece! Tüm ilişkiler mi böyleydi acaba sadece onların ki mi? Ya da asıl hata Devran olması mıydı? Ahu ve Devran hikayesi olmamalı mıydı?
Devran kırdığını düşünmediği sevgilisini arayıp durdu tüm gece göremese de konuşmak iyi gelecekti tabi ki telefonlarına baksaydı! Çalan telefonuna bakmayan hatta son birkaç aramasını reddeden sevgilisini merak etti iyice. Birden bire onu hayatından çıkarmayacaktı herhalde? Terk edilecek bir şey yapmamıştı ki. Başına bir şey gelmemiştir değil mi? Diye bin bir farklı şey düşünürken son anda kardeşi aklına geldi. Nasılsa beraberlerdir neden ona sormuyordu ki? Sormaya karar verdi. Neyse ki o hemen açtı telefonunu.
''Gül, neredesiniz siz?''
''Evdeyiz. Babama bir şey mi oldu?''
''Hayır o iyi ben Ahu'yu sormak için aradım?''
''Yani sadece onun için mi?''
Oflayarak başını geriye atan Devran '' hayır kardeşim seni de soruyorum ,nasılsın?'' derken dişlerini sıkarak konuşuyordu. Yani uğraştırmasalar olmazdı.
''Aman be ağabey yine havanda değilsin! Anlaşılan kıza da böyle davrandın. Bu yüzdende tüm gece yüzü düşmüş, üzgün bir halde düşündü durdu.''
''Öyle miydi gerçekten? O yüzden mi telefonlarıma bakmıyor.''
''Evet tabi ki! Telefonlarına bakmıyorsa da bravo ona, durum vahim senin için Devran bey. ''
''Gül canım kardeşim, çok konuşmasan da bu akşam senle yerleri değişsek mi ne dersin?''
Gül, ağabeyi onu görüyormuş gibi saç uçlarıyla oynarken ''Bilmiyorum ki düşünmem lazım'' dedi muzip bir ifadeyle.
''Gül!!''
''Tamam tamam hiç çekilmiyorsun ya! Yazık kızcağıza nasıl sana katlanıyor sana ya da neden?''
''Bırak onu da ben düşüneyim. Geliyorum hazırlan, seni bırakıp dönerim.'' Genç kızın cevap vermesine fırsat vermeden kestirip attı Devran. Son kez babasının odasına göz attı, uyuduğunu görünce rahat bir nefes alıp, çıktı hastaneden.
Gecenin geç saatlerinde de olsa iyi kötü bir demet çiçek bulmuştu. Gerçi ilk defa bir sevgilisi için çiçek almasının yanı sıra, nice zamandır çiçek almamıştı bu adam. En son babası ile annesinin mezarına ziyarete giderken almıştı. Ondan sonra da hiç gerek duymamıştı, kimseyi çiçek vermeye layık görmemişti açıkçası, annesi de dahil!
Kardeşini hastaneye bırakıp geri döndü onun evine. Kapıyı da onun anahtarı ile açıp, sessizce içeri girdi. O sırada mutfaktan su alıp odasına geçen Ahu, kapı eşiğinde gördüğü adamın korkusuyla yerinden sıçradı.
''Korkma korkma benim Devran.''
''Gördüm. Ne işin var bu saate burada?''
''Neden açmadın telefonlarımı?''
Cevap vermedi genç kız.
Bu defa ''Konuşmayacak mısın?'' dedi Devran tek kaşını kaldırırken. Ahu kafasını hayır anlamında sağa sola salladı.
''Yapma ama özür dilemeye geldim. Biliyorsun sesini duymadan uyuyamıyorum.''
''Neden öyle davrandın bana?''
''Hata ettim galiba kıskanmakla?''
''Kıskandın mı sen beni?''
Genç adam dudağını büzerek ''galiba '' dedi.
Ahu, çenesi ile çiçekleri göstererek ''Onlar bana mı peki?'' diye sordu.
Affedileceğini anlayan Devran biraz takılmakta zarar olmayacağını düşünüyordu hala.
''Hay Allah nasıl akıl edemedim ben bunu. Aslında sana değildi, babama gelmişti ben de eve bırakacaktım, elimde kalmış.''
Gece gece ne espriliydi ama? Umurumda değil dercesine omuz silkti genç kız yüzünü asarken.
Devran dayanamadı ''tabi ki sana aşkım başka kime alabilirim? Hem affet artık, böyle tatlı bir adam affedilmez mi?'' dedi Ahu'ya sarılırken.
Tepkisiz kalan sevgilisinin yüzüne baktığında gülümsediğini görünce ''Bu gece burada kalabilir miyim?'' dedi kedi gibi sırnaşarak.
''Tamam ama bir daha kıskanma sen beni.’’
‘’Söz vermesem?’’
‘’En azından bu geceki gibi boşuna kıskanma.’’
‘’Belki söz verebilirim buna! Ama boşuna değildi.’’
‘’ Gidip Gül'le kal Devran!''
''Olur da evde yok ki o! Tek başıma sıkılırım. ''
Şaşkınlıktan gözleri fal taşı gibi açılan Ahu ''yok mu? Nereye gitti eve beraber gelmiştik'' dedi.
''Ben seni görmek isteyince o da babamla kalmak zorunda kaldı.''
Anladım dercesine kafasını salladıktan sonra ''iyi geceler'' deyip odasına gitti. Hafifte olsa hala vardı içten içe kırgınlığı, gecesini zehir etmişti bu adam.
''iyi geceler '' diyen Devran de çaresizce Gül’ün odasına gitti. Yatakta döndü dolaştı ama bir türlü uyuyamadı. 'kıskanmayan sevgili mi olur ya!' diye düşünürken ilk defa bir sevgilisini kıskandığı geldi aklına. Gerçi hiç normal bir ilişkisi olmamıştı ki bu da bir başka garipti işte!
Sonra ''böyle olmayacak '' diyerek Ahu'nun odasının önünde buldu kendini fısıltı halinde '' Ahu uyudun mu?'' diye sordu.
Ahu da bu anı bekliyormuşçasına ayaklandı birden. Kafasını kapıdan çıkarıp '' bir şey mi oldu?'' dedi.
‘’Evet oldu.’’
‘’Ne oldu korkutma.’’
''Uyku tutmadı beni konuşalım mı biraz?''
''Tamam da bu saatte ne konuşacağız?''
Devran ''bilmem dün geceki gibi bir şeyler anlatırsın belki. Söz bir şey yapmayacağım ''derken iki elini gövdesine siper etti olacaklardan haberliymiş gibi. Ahu eline vurmaya çalıştı ''sapık mısın sen?'' diye çıkıştı.
''Tamam pes! Şaka yaptım sadece ne sapığı? Hadi gel anlat bir şeyler de yatayım, sabah işim var babam da taburcu olur belki!''
‘’Ömrümde bu kadar konuşmadım ben ya.’’
‘’Alış canım geri kalan ömründe konuşacağın anlatacağın çok şey olacak.’’
El ele yürüyüp, yatağa oturdular sonra Devran başını yine bir gece önce ki gibi Ahu'nun dizlerine koydu.
''Ne konuşalım ne, ne olabilir? Hah! Tamam buldum, bugün sana bir hikaye anlatacağım.''
''Şah Şehriyar ile Şehrazat gibi mi?''
''Hı hı !'' dedi genç kız '' Şah Şehriyar' la Şehrazat gibi'' ellerini adamın saçlarına daldırırken konuşmasına devam etti.
*''Üç kelebek gece vakti uçuyormuş. Uzaklarda parlayan bir alevin ışığını fark etmişler. Merak da bu ya ne olduğunu öğrenmeye çalışmışlar. Birincisi ateşin üstünden uçmuş geri döndüğünde ise çok parlak demiş.
İkincisi biraz daha alçaktan uçmuş, geri döndüğünde çok parlaktı, çok sıcaktı nefes alamadım demiş.
Üçüncüsü daha da alçaktan uçmuş birden kanatları alev almış, kelebek alevlerin içine düşmüş. Ateşin ne olduğunu bir o anlamış.''*
''Aşk gibi mi?'' dedi genç adam gözleri kapalı.
''Aşk gibi'' dedi genç kız.
Güneş yeni güne merhaba demişti bile, herkes için çok garip ve ilkleri barındıran bir gece olmuştu. Yılmaz bey ve Elif hanım, aylar sonra evlerinde uyumanın vermiş olduğu huzuruyla uykuya dalmışlardı. Ve sabah erkenden kahvaltı için sözleştikleri arkadaşları ile beraber kendilerini dışarı attılar. Kendi evlerine bile tatil yapmaya gelmişlerdi sanki bu dünyaya. Emekliliğin tadını bir onlar çıkarıyordu. Yaşıtları olan Fethi bey hala o iş senin bu iş benim diye ihale peşinde koşarken onlar çoktan hayattan zevk alma dönemine geçtiklerini ilan etmişlerdi. Ve bu ilanı eylemleriyle destekleyerek herkese gösteriyorlardı.
Ulaş, geceyi dışarıda geçiren kardeşinin hesabını babasına veremeyeceği için olmayan uykusu varmış gibi, akşamın erken saatlerinde kendisini odasına kapatmış, uykucuyu oynamak zorunda kalmıştı sabaha kadar. Şüphesiz aralarında geceyi en huzursuz geçiren insan olmuştu genç adam. Tetikteydi tüm gece. Gün ışıdığında ancak rahat bir nefes almıştı. Babası Mahmut efendi ise, o gece hiç olmadığı kadar huzurluydu nedensizce... Belki de o gece kızının sesini duymadığı içindi huzuru. Sabah yaşayacaklarından habersiz keyifle yemeğini yiyip televizyon karşısına geçip oturdu. Geç saatlerde oğluyla gece paylaştığı odasına gidip uyudu.
Gül, sabaha kadar babasının odasından çıkmamış, yanı başındaki katlanır açılır koyu kahve renk deri koltuğu açarak yatak pozisyonuna getirip uzanmıştı çok geçmeden de uyumuş kalmıştı. Babasını hastane odasında olsa dahi sağ salim görmek mutlu olmasına yetmişti. Kendisini ilk gördüğü andan bu yana onu öz çocuğu gibi benimseyen, seven bu adama hayrandı.
Babası ise, gecenin bir vakti uyanınca görmüştü kızını. Devran ile hangi ara yer değiştirdiklerini anlamamıştı. Üzülüyordu, onun için, kendisi için kaybettikleri yıllar için... Oğluyla arasını düzeltme fırsatını verip canını bağışlayan Allah'ına şükretti uyanık kaldığı her an. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Devran ile Ahu, geceyi en huzurlu geçiren çift olmuştu. Devran hikayenin bitiminde günün verdiği yorgunlukla da hemen uyuyuvermişti. Yataktan kalkmaya yeltenen Ahu'ya sıkıca sarılmış gitmesine fırsat vermemişti. Ahu da olduğu durumu garipsese de kötü bir şey yapmadığına kendini inandırarak adamın yanında uykuya dalmıştı. Akşam saatlerinde geçirdikleri tatsızlığın aksine mutluluğun hüküm sürdüğü bir gece geçirmişlerdi.
Poyraz, sabaha karşı hırsız gibi girdiği evinde salonda kendini bıraktığı koltukta uyuyakaldı. Odası dışında hatta koltukta uyumanın rahatsızlığını hiç yaşamadı. Yerini yadırgayan bir yapısı yoktu tüm olumsuz hareketlerinin aksine. Gece defile nedeniyle biraz gerilmiş olsa da güzel bir sonuca bağlanmıştı. Başı dik, alnı açık, omuzlar geriye doğru atılmış kabaran göğsü bir şeyler başardım diyordu. İşte o hissin verdiği gururla evine girmişti. Bu defa bir farkla! Yanında bir kızla gelmişti. Ve evine gelen bu kıza farklı bir amaçla yaklaşmamış, gerçekten misafirperverlik yapmaya çalışmış, odasını bile vermekten gocunmamıştı. Güne de huzurlu devam etmek için çok geç yatmasına rağmen sabah erkenden uyandı. Kendi başına, yardımsız, kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Bir nevi kendi elleriyle kendini ödüllendiriyordu.
Defne için ise sadece gün değil, tüm hafta enteresandı. Mesela ilk defa para kazanmıştı üstelik modellik yapmaya çalışarak, ağabeyine bile bu uğurda yalan söylemişti, yetmezmiş gibi kendi evinden başka bir yerde dışarıda da ilk defa bir gece geçirmişti. Hem de birkaç gün önce tanıştığı bir adamın evinde. Tedirgin olması gerekirken aksine sabaha kadar en rahat uykusunu geçirmişti. Kazasız belasız geçmişti gece ve hala arayan soran yoktu. Bu iyiye işaretti. Uyanıp bulanık gözlerle etrafı süzdüğünde kendi evinde olmadığını hatırlayan Defne sessizce yattığı yerden kalkarak yatağı itina ile düzeltti. Evine gitmek için odadan da çıkmıştı ama salonda kurulu masanın başında bekleyen Poyraz’ı görünce dönüp bakma gereksinimi duydu.
Poyraz yüzünde kocaman bir gülümseme ile sandalyeyi çekerken ''Günaydın. Şanslı kız, bak ellerimle sana kahvaltı hazırladım'' dedi.
Genç kız şaşkınlıkla bir adamı bir masayı inceliyordu. Dört dörtlük görünüyordu cidden.
''Günaydın....Teşekkür ederim de gerek yoktu. Ben yeterince zahmet verdim, eve gitsem iyi olacak.''
Teklifi reddedilen Poyraz’ın kaşlar havalandı ''hadi ama bir sürü kız bunu benden görmek için çıldırıyor'' dedi alaylı bir tebessümle.
Kendinden hiçbir zaman taviz vermeyen Defne ''o zaman çıldıranlara hazırla! Dün gece için de teşekkür ederim!'' deyip kapıya yönelmişti bile.
Poyraz ilk defa ortada kalmanın şokuyla, önce giden kızın ardından baktı bir süre, daha sonra da hazırladığı masaya. ''Neyse her şeyin en iyisine bir tek ben layığım zaten'' diyerek önündeki peynir tabağına uzandı umursamazca. Sonra yerine bıraktı almadan. İki dakika çenesini tutsa şimdi beraber kahvaltı yapıyor olacaklardı. İçten içe kendini azarlamadan edemedi.
Devran uyansa da yanında masum masum uyuyan güzel sevdiceğini izlemekten kendini alıkoyamadı. Saçları ne de güzel kokuyordu. Ya kalemle çizilmiş gibi duran burnu, biçimli dudakları, bembeyaz teninin aksine simsiyah kaşları-kirpikleri. Adeta bir melekle aynı yatakta uyuyordu. Aynı havayı teneffüs ediyordu. Bir ara 'acaba nefes alıyor mu' diye eğildi kızın üstüne doğru, anlamadı, sonra kafasını göğsüne koyup melodik bir ritimle atan kalbi dinlemeye başladı. Kendini o kadar kaptırdı ki başını kızın göğsünden kaldırmayı akıl edemedi, genç kız göğsünde hissettiği ağırlıktan dolayı uyandı.