Şaşkınlık

1679 Words
Ne kadar da uzunmuş bu geceler böyle, uykudayken hiç fark edilmiyormuş meğer, kaç tane çay - kahve içtiklerini hesaplayamamıştı genç ikili. Devran çok düşünceliydi yüzü ellerinde, başı öne eğik sessizce ağlıyordu. Zayıflığı fark edilsin istememesine rağmen sevdiceği durumun farkındaydı. Ahu'nun başı sevdiğinin omzundaydı hiç yalnız hissetmesine izin vermeksizin. Ahu kafasını kaldırarak yüzüne bakmadan konuştu. Utandırmasına sebep olmak istemediği gibi kendisi de daha fazla üzülmek istemiyordu aksi takdirde ona destek olmakta güçlük çekerdi.  ''Devran odaya git uyu, biraz dinlen sabaha az kaldı. Ben beklerim bir gelişme olursa da haber veririm sana.'' Devran omuz silkti ve ''ben uyuyamam ki '' dedi usulca. ''Tamam burada uzan'' diyerek dizini ve yan yana dizilmiş sandalyeleri işaret etti Ahu. Devran ikiletmeden uzandı genç kızın gösterdiği yere. Uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi. Kesik kesik hıçkırıklarından, zar zor nefes alış verişinden ağladığı aşikardı. Ahu'nun eli istemsizce Devran’ın gür, güzel ve parlak düz saçlarına gitti. Yavaş yavaş, şefkatle okşadı. Okşadıkça genç adamın gözlerinin kapandığını, mayıştığını, nefes alışlarının düzeldiğini hissetti. Çünkü öyle olmasını umuyordu. Yoksa bu durumla nasıl başa çıkacağını kestiremiyordu. Devran, o anlarda gerçekten kapanmış olan gözlerini açmadan'' bana bir şeyler anlatsana'' diye mırıldanarak konuştu. Sanki gözlerini açarsa tüm sihir bozulacaktı. Ahu şaşkınlıkla duraksadı. Saçlarını okşayan eli gevşer gibi oldu.  '' Na..nasıl bir şeyler?'' ''Herhangi bir şey. Aklına ne gelirse kabulüm.'' Ahu' nun sessizliği devam ediyordu. Devran durumu anlamakta zorlanmadı. Yardımcı olmak için bir konu açtı. Üzerine tezler yazabileceği aynı anda hiçbir şey bilmediği bir konu. ''Babanı anlatır mısın?'' Genç kızın gözleri ışıl ışıl parladı babasını düşünürken ''peki ''diyerek anlatmaya koyulduğunda Devran’ a masal gibi gelmişti. Bu anlattıkları gerçek miydi? Eğer gerçekse ve yeryüzünde böyle babalar varsa bugün babasının telefonunda gördüğü kendisinin ''küçük Kozanlı'' diye kayıt edilişi neydi? Ya da Gül’ün 'her şeyim'' diye kaydedilişi? Bugüne kadar babasından yediği en büyük darbe küçücük telefon rehberindeki o iki ismin kaydıydı herhalde. Daha kötüsü ne hatırına geliyordu ne aklı alıyordu. Düşmanına böyle kin beslemezdi insan. Ağırlaşan göz kapaklarına daha fazla söz geçiremedi. Son düşündüğü şey, ilk fırsatta Ahu’ya soracağı soruydu. Onun babası da onunla kardeşi arasında ayrım yapıyor muydu acaba? Ötekileştirilen olmadığı aşikardı peki kayırılan mıydı? Sabahın ilk ışıklarında hastane koltuklarında yarım uykudan dolayı şiş olan gözlerle uyandı iki genç. Ahu’nun ısrarları ve Devran’ın onun aç kalmasına gönlünün razı olmayışıyla bir şeyler atıştırdılar. Devran’ın iştahı yok denecek kadar azdı da karşısındaki kızın inatla direnişi onu yemeye zorlamıştı yine. Devran onca sevgisizliğe rağmen o kadar çok sevmişti ki babasını doktorun geldiğini duyunca çayını dahi bitirmeden onunla görüşmeye gitti.  Bir saate kadar Fethi Bey normal odaya alınacaktı doktorun söylediğine göre , sevinmek için dahi fırsat vermedi kendine. ilk iş kardeşini aramalıydı. Babası uyandığında ilk onu görmeliydi değil mi? Zaten kardeşine söz de vermemiş miydi? Aniden aklına gelmiş gibi Ahu'ya dönüp; ''Çok teşekkür ederim yalnız bırakmadın tüm gece'' dedi. Ne yaptığının farkında değildi kesinlikle. Nasıl davranması gerektiğini de bilmiyordu. Her şeyi açık açık konuşmalı mıydı yoksa yıllardır yaptığı gibi içine mi atmalıydı? Genç kız, narin parmaklarını adamın dudaklarına değdirerek ''şşşşt saçmalama'' dedikten sonra ne yaptığını fark edip elini hemen geri çekti. '' Yani ben senin yerinde olsaydım, sen beni bu kasvetli yerde yalnız mı bırakacaktın?'' diye durumu toparlamaya çalıştı. Devran’ın yüzünde buruk bir tebessüm peyda oldu. Ellerini iki avucunun arasında aldığı Ahu’ya ''ben de seni bırakmazdım ama bundan sonra da hiç ama hiç!'' Ahu bakışlarını sabitlediği ellerden ayırıp, kaldırdığı bakışlarını karşısındaki nemli ve buğulu gözlere bakarak ''Hiç?'' dedi sorgular bakışlarla. Tam konuşmaya ısındıkları, hatta ilk defa göz göze iken rahat oldukları bu kasvetli oldukça can sıkıcı hastane ortamında, kendilerine doğru yaklaşan kalabalık ayak sesleri duydular. Kafalarını çevirdiklerinde ise kendilerine bakakalan Gül, Poyraz, Poyraz’ın annesi Elif hanım ve babası Yılmaz Bey’i gördüler. Hem de daha onları aramadan! Devran sevinçten yerinden sıçradı. Sanki gelenler hastaneye değil de onun düğününe katılmıştı. Onlara teker teker sarılırken ''sizi gördüğüme çok sevindim'' dedi. Aynı anlarda Ahu da Gül 'ün yanına gitmiş, nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uyuyabilmiş miydi, yemek yemiş miydi yoksa Devran gibi üzüntülü fakat mızmız bir çocuğa mı dönüşmüştü. Yılmaz Bey ; ''Geçmiş olsun oğlum duyunca çok üzüldük eve uğramadan buraya sizi görmeye geldik. Fethi nasıl?'' diye sordu. ''Hoş geldiniz Yılmaz amca. Sizi gördüğüme inanın çok sevindim. Durumu gayet iyi. Birazdan odaya alınacak yani doktor öyle dedi. Gül, sen nasılsın canım?'' diyerek kardeşine sıkı sıkı sarılmayı da ihmal etmedi. ''İyiyim ağabey, sen hiç iyi görünmüyorsun ama.'' Başını olumsuzca sallayan Devran ''İyiyim çok kolay atlattım bu geceyi'' dedi Ahu'ya bakarken. ''Tamam tamam kesin şu mıy mıy öpüşüp koklaşmayı. Bak anne bu da Devran’ın kız arkadaşı Ahu'' diyen Poyraz'dan başkası değildi. Kadın, ''Memnun olduk çocuğum'' derken Ahu da memnuniyetini belli eden bir ifade ile kafasını salladı. ‘’Teşekkür ederim efendim bende!’’ Kadın burnundan kıl aldırmayan bir tavırla Devran‘a çevirdi bakışlarını ''Devran’cım biz aslında buraya defile için dönmüştük. Böyle bir olayla karşılaşacağımızı asla tahmin edemezdik. Çok üzüldüm gencecik adama ne oldu birden bire?'' diye hayıflandı sözleriyle. Doğru ya ne olmuştu bu adama? Devran bunu hiç düşünmemişti. En son memlekete gitmişti ve gittiği gün konuşmuşlardı her ne kadar normal bir konuşma sayılmasa da. Onun kalbine dokunacak, o kadar üzülecek ne oldu acaba orada? Bunu da araştırmayı aklının bir köşesine yazdı. ''Bilmiyorum Elif teyze. Uyanınca kendisi anlatır artık.'' ''Devran kardeşim, biliyorsun akşam defile var son hazırlıklara bakmam lazım artık. Kusura bakmazsan gideyim ben, Fethi amca uyanınca görmeye gelirim.'' ''Tamam Poyraz çok sağ ol Gül'ü de başına bela ettik, göz kulak oldun, getir götür ile uğraştın bu kadar işinin arasında.'' Hafifçe arkadaşının omzuna bir yumruk indirip omuzunu sıkarken ''lafı bile olmaz. Ben kaçtım anne, baba akşam görüşürüz. Ah! Nasıl unuttum seni de orada görmek istiyorum Ahu'' diyerek uzaklaştı oradan Poyraz. Devran Poyraz’ın orada kalan ailesine dönerek; ''Elif teyze, Yılmaz amca biz iyiyiz siz de yol yorgunusunuzdur eve gidin dinlenin isterseniz.’’ ''Yorulmak değil de oğlum biz eve gidip üstümüzü başımızı düzeltelim tekrar geliriz. Siz de yıpratmayın kendinizi Fethi neler atlattı buna mı yenik düşecek'' güven veren bir ses tonu ile konuşuyordu Yılmaz Bey. Devran onlara teşekkür edip, uğurlarken doktor ve beraberindekiler Fethi Beyi yeni odasına alıp almayacaklarını netleştirmek için yeniden yoğum bakım odasına giriyorlardı. Bir süre sonra koridorda görünen kalabalığa yönelen Gül, sedye de uzatılan babasının elini tutarak odaya ilerlerken, Devran onları durduğu yerden izliyordu. O tabloda yeri olmadığını düşünüyordu. Ya da tamamen neresinde olduğunu. Ahu’nun da içgüdüsel olarak rahatsız olduğu bir şeyler var gibiydi. Dün gece durmadan ağlayan sevgilisini göz hapsine almıştı resmen. Ne düşünüyordu? Neden hareketsiz duruyordu? Ne olmuştu, aralarında bir sorun mu vardı acaba? Eğer öyleyse de böyle bir günde kırgınlık ve küslük olmazdı ki. Hem ne kadar üzüldüğüne kendisi şahit olmuştu. Ahu, ona doğru yürüdü elinden tuttu, kendisi önde Devran arkada kolundan adeta çekiştirerek hasta odasına kadar getirdi. Fakat Devran onun gibi kapı ağzında durup bekledi. Gözleriyle babasının yanına girmesi için işaret etti. Nafile! Adam olduğu yere çakılmış gibiydi, kımıldamadı. Gözlerini ayırmadan içerideki baba-kızı izliyordu. &&&&& Poyraz ise hastaneden çıkar çıkmaz Defne'yi aradı. Ben aramasam aramayacak zaten diyordu kendi kendine. Nedense son anda kaçacakmış gibi duruyordu bu kız. Profesyonelliği bir kenara atıp işini şansa bırakamazdı. Bu kız dediyse bu kız olacaktı! Zaten anlam veremediği bir şekilde iltimas da geçiyordu ona. Hala yatağında boylu boyunca uzanırken kendinden beklenmeyen kaba bir tonla telefona cevap verdi Defne ''geliyorum korkma!'' dedi. Aslına bakarsanız gitmeyi hiç istemiyordu fakat borçlu kalmayı hiç mi hiç istemiyordu. ''Ben değil sen kork bence.'' ''Nedenmiş o?'' Her zamanki tavrıyla annesi gibi burnundan kıl aldırmayan adam, omuzları dik burnu havada olarak kendinden emin konuşmaya başladı ''Neme lazım geceyi mahvedersen falan burnundan getiririm'' diyerek sinsice gülmeye başladı. Umursamadan ''Biliyorum biliyorum ona ne şüphe'' dedi genç kız. Her şey idare edilebilirdi de evde olmamasını nasıl anlatacaktı ailesine bu kız. Zavallı Ulaş yine topun ağzında olmaya hazırlanmalıydı. Ama bir de onu ikna etmek vardı. Aklına gelen en iyi fikirleri kafasında tek tek sıraladı. Gözlerini kısıp ''buldum'' dedi kendi kendine. Alelacele bir çift terliği ayağına geçirip üstündeki pijamaları ile ağabeyinin yanına gitti. Ulaş bu kılığa karşı memnuniyetsizliğini yüzünü buruşturarak gösterse de dile getirmedi. Bu mahalleye göre rahat tavırları paspal halleri katlanılmaz oluyordu bazen. Belki o normaldi de mahalleli garipti. ‘’Hayırdır Defne hanım bugün hangi sürprizle uyandın?’’ ''Yok ya ağabey ne sürprizi arkadaşım çok hasta. Üstelik hastane de yatıyormuş.’’ ‘’Geçmiş olsun ben ne yapabilirim ki?’’ ‘’ Yazık ya kızcağıza ben gibi şanslı değil. Ailesi burada değil biliyor musun? Tek başına o soğuk hastane odasında.'' ‘’Bizim evden daha sıcaktır o oda.’’ ‘’Ağabey?’’ Genç adam konuşmanın sonunun nereye gideceğini bilse de oralı olmak istemedi.  ''Ee yani sonuç?'' ''Ne ee' si ne sonucu Ulaş, yalnız mı kalsın hastane köşelerinde, insanlık öldü mü?'' ''Başka arkadaşı yok mu?'' ''Olsun! Ama o benden rica etti. Yok mu diyeyim, Ulaş ağabeyim izin vermiyor mu diyeyim?'' Hayır dese de bu kız evden gizlice çıkar giderdi iyisi mi izin vermiş gibi durayım diye düşündü Ulaş. ''Anladım aklına koymuşsun gideceksin yani. Tamam ben idare ederim seni ama aradığımda ulaşayım sana.'' ''Çok sağ ol canım ağabeyim benim. İstersen canlı yayın bile yaparım sana. Hiç merak etme evde her şeyi ayarlamıştım.'' Ulaş çaresizce başını salladı ''tahmin etmiştim zaten. Neyse sen şu kılığını düzelt, taran öyle çık rezil etme bizi'' her ne kadar dile getirmek istemese de içinde daha fazla barındıramadı bu cümleleri. ''Rahat ol Ulaş, o iş bende'' deyip ağabeyini öpmeyi unutmadı Defne. Uyanan Fethi Bey kızı ile ağlaşırken gözü kapıda ki Devran’a takıldı. Derin bir nefes alarak eliyle 'sende gel' gibi bir işaret verdi. Devran anlam veremedi hareketine gördüğü şey kesinlikle yanlıştı. Fethi bey bu defa gözleriyle gel dedi. Ahu tuttuğu eli sıkarak donup kalan Devran’ın kendine gelmesini sağlarken kulağına doğru ''bak baban çok iyi görünüyor. Üstelik seni yanına çağırıyor neden gitmiyorsun?'' diye alçak bir ses tonuyla sordu. Hasta adamın duymasını istemedi. Genç adam şaşkınlığını gizlemeden Ahu'ya taraf çevirdi yüzünü ne yani doğru muydu gördükleri? Babası gerçekten onu mu çağırıyordu? Önce babasına sonra sevgilisine bir daha baktı yanlış bir şey yok gibiydi. Aldığı cesaretle içeriye doğru bir adım attı. Hala babasından kendisine ters bir hareketi ve  bir sözü yoktu. Bir iki koca adım da adamın tepesinde dikildi. Baba- kızın hala sarılışlarına imrenerek hatta kıskanarak baktı. Hiçbir şey söyleyemedi. Bunu gören Fethi Bey, kızından müsaade isteyerek kolunu öne doğru uzatıp Devran’ın elini tuttu. Şevkatli bir baba edası ve kırgın bir ses tonu ile;  ''Bana geçmiş olsun demeyecek misin?'' diye seslendi Devran’a.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD