bc

Sessiz Çığlıklar

book_age18+
35
FOLLOW
1K
READ
dark
forbidden
love-triangle
family
age gap
heir/heiress
drama
mystery
scary
campus
city
office/work place
childhood crush
like
intro-logo
Blurb

Bazen en derin yaralar, sessizce atılan adımlarla açılır...Eylül, saf ve masum kalbiyle küçük bir kasabada büyümüştü. Hayatı; kendisini seven ailesi, parlak umutları ve temiz düşleriyle doluydu. O, gerçek kökenini bilmeksizin, hayata sıkı sıkıya bağlıydı.Ablası Lara'nın evliliği, İstanbul'un karmaşık dünyasına açılan bir kapı olmuştu onun için. Eğitim hayaliyle çıktığı yolculukta, kendisini hiç bilmediği duyguların kıyısında bulacaktı.Eylül, ablasının eşi Emir'e abisi gibi bakıyordu. Oysa Emir'in içinde, genç kızın masumiyetine karşı koyamadığı karanlık ve bastırılmış bir his filizleniyordu.İstemeden, sessizce, adım adım, yasak bir duygunun ağına yakalanacaklardı."Bazen en yüksek ses, hiç çıkmayan bir çığlıktır..."O sabah Eylül, hayatının değişeceğini bilmiyordu. Sırtında küçük bir çanta, kalbinde büyük bir umutla İstanbul'a doğru yola çıktığında, her şeyin güzel olacağına inanıyordu. Bilmiyordu; bazı yollar, insanı büyütmekten çok eksiltirdi..

chap-preview
Free preview
1.Bölüm
Kasabanın sabahları, şehrin sabahlarına benzemezdi. Güneş ağır ağır doğar, ışıklar önce toprak yolları, sonra taş evleri ısıtırdı. Serin rüzgar, portakal ağaçlarının arasından geçerken, Eylül pencerenin önünde durmuş, gözlerini uzaklara dikmişti. Bavulu yatağın ucunda duruyordu; henüz kapanmamıştı. İçinde bir avuç eşyayla beraber, kalbinin en derin köşelerine gizlediği hayalleri ve korkuları da vardı. Annesi odanın kapısında sessizce onu izliyordu. Kadının yüzünde buruk bir gülümseme, gözlerinde ise saklayamadığı bir hüzün vardı. Çünkü Eylül büyüyordu, çünkü Eylül gidiyordu. Ve o bunu hem kutlamak hem de arkasından ağlamak istiyordu. "Eylül," dedi nazikçe. "Her zaman kalbinin sesini dinle. Biz hep burada olacağız." Eylül, annesine döndü. Gözlerinde minnet ve biraz da çocukça bir korku vardı. Küçük kasaba hayatı boyunca, ailesinin koruyucu kollarının dışına hiç çıkmamıştı. İstanbul, onun için devasa bir bilinmezdi. Ama ablası Lara'nın sözleri kulaklarında çınlıyordu: "Gel Eylül, İstanbul'u gör. İyi bir okulda oku. Hayatını kur." Birkaç saat sonra, küçük kasabanın tozlu otogarında vedalaştılar. Eylül’ün elleri annesinin ellerinin içinde kaybolmuş gibiydi. Babası, ona sarılırken alışık olmadığı bir sertlikle sıktı kollarını. Sessiz vedalar her zaman en derin acıları saklardı. Otobüs yola koyulduğunda, Eylül başını cama yasladı. Araba sallandıkça içi de dalgalanıyordu. Manzaralar akıp giderken, Eylül bir kasaba çocuğu olarak doğduğu toprakları arkasında bırakıyordu. Bundan sonrası tamamen yeni bir hikâyeydi. İstanbul... İlk kez bir şehrin böylesine gürültülü nefes alışını duyuyordu. Gökyüzü gri, yollar kalabalık, insanlar acele içindeydi. Herkesin bir yere yetişmesi gerekiyormuş gibi. Eylül, o telaşın ortasında küçücük hissetti kendini. Otogarda bir kenarda durmuş, gözleriyle ablasını aradı. Kıvırcık saçlı, ince yapılı bir kadın kalabalığın arasından ona doğru yürüyordu. El salladı. Eylül’ün yüzü bir anda aydınlandı. "Lara abla!" Çığlık gibi çıkan ses, kalabalığın gürültüsünü bir anlığına unutturdu ona. Koştu, ablasının boynuna sarıldı. İstanbul’un karmaşası arasında, tanıdık bir kokuya sığınmak gibiydi bu. "Eylülüm…" Lara'nın sesi sıcaktı. Saçlarını okşadı. "Ne kadar büyümüşsün." Eylül utanarak başını eğdi. Çocuk kalmak istiyordu bir yanıyla, ama büyümenin de ona vaat ettiği umutlar vardı. Lara'nın yanında biri daha duruyordu. Uzun boylu, geniş omuzlu bir adam. Sert bakışlı. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, onlara bakıyordu. Eylül hemen çekindi. İçine işleyen o bakışlar, yabancı bir ürperti doğurmuştu içinde. "Bu kim?" diye sordu usulca, Lara’nın kulağına eğilerek. "Tanımadın mı? Emir. Enişten." Lara gülümsedi. "Merak etme, biraz suratsızdır ama iyidir." Emir başını hafifçe salladı. Bir 'hoş geldin' bile demedi. Sadece bakışlarını bir an Eylül’ün yüzünde gezdirdi. O an, Eylül, birinin kendisine ilk kez böyle baktığını hissetti. Fakat o bakışı tanımlayamıyordu. Ne dostça, ne düşmanca; başka bir şeydi. İçgüdüleri kıpırdandı. Ama hemen bastırdı. O, ablasının kocasıydı. Ve ona göre, tıpkı bir abi gibi davranacaktı. Arabaya bindiklerinde, Eylül camdan dışarı bakmaya başladı. İstanbul, hayal ettiğinden daha da büyüktü. Devasa binalar, ışıklar, tabelalar… Her şey göz kamaştırıcıydı ama aynı zamanda biraz ürkütücü. Emir direksiyon başındaydı. Yol boyunca tek kelime etmedi. Lara ise bir yandan Eylül’ün bavulundan, bir yandan da İstanbul’da neler yapacaklarından bahsediyordu. "Seni en iyi koleje yazdıracağız. Burada geleceğin için her şey var. Korkmana gerek yok." Eylül başını salladı. İçinde kıpır kıpır bir umut yeşeriyordu. Ama yine de, Emir’in ara sıra dikiz aynasından kendisine bakışlarını yakaladıkça, boynunda bir düğüm hissediyordu. Yeni ev, şehrin sakin bir mahallesindeydi. Bahçeli, iki katlı bir villaydı. Eylül hayranlıkla etrafı inceledi. Bahçede pembe güller, verandada beyaz ahşap sandalyeler vardı. İçerisi modern döşenmişti; geniş salon, büyük camlar, yüksek tavanlar… "Bu oda senin," dedi Lara, üst kata çıkarken. Küçük ama sıcak bir odaydı. Penceresinden bahçe görünüyordu. Eylül bavulunu yatağa bırakıp etrafı incelemeye başladı. "Ev kuralları var," dedi Emir, merdivenlerden ağır adımlarla çıkarak. Sesi tok ve buyurgandı. Eylül hemen toparlandı. "Akşam yemekleri birlikte yenir. Okul saatlerin belli olacak. Dışarıya yalnız çıkmak yok. Ve... evde kimseye yük olmayacaksın." Eylül başını salladı. Kalbinde garip bir sıkışma hissetti. Daha ilk günden böyle soğuk kurallar? Ama yine de karşı çıkmadı. Emir’in gözlerinde bir tartı, bir mesafe vardı. Sanki onu sınavdan geçiriyormuş gibi. İlk gece, Eylül yatağında dönüp durdu. Yeni evin sessizliği, kasabadaki kuş cıvıltılarından çok farklıydı. Burada, her ses daha ağır, daha yabancıydı. Emir’in adımlarının alt kattaki parkelerde çıkardığı tıkırtıları duyabiliyordu. Her adımda yüreği ürperiyordu. Neden bu kadar çekiniyordu ondan? Sonuçta Emir kötü biri değildi. Değil mi? Eylül gözlerini kapattı ve çocukluğunun seslerini hatırlamaya çalıştı. Annesinin ninnilerini, babasının kahkahalarını, kasabanın rüzgarını... Burası çok farklıydı. Ve bu farklılık, içinde tarifi zor bir yalnızlık büyütüyordu. Sabah olduğunda, Lara kahvaltı masasını kurmuştu. Emir çoktan takım elbisesiyle hazırlanmıştı. Gazetesini okurken Eylül’e kısa bir bakış attı. O bakışta bir şey vardı. Adını koyamadığı, ama ruhunu rahatsız eden bir şey. "Eylül," dedi Lara gülümseyerek. "Seni bugün koleje götüreceğiz. Kayıt işlemleri başlayacak." Eylül mutlu bir heyecanla başını salladı. Kahvaltı boyunca Lara konuştu, planlar yaptı, hayaller kurdu. Emir ise sessizdi. Sadece arada bir, Eylül’ün kahkahası salona yayıldığında başını kaldırıp ona bakıyordu. Gizli bir dikkatle. Gözlerinde çözülmemiş bir soru gibi, derin bir karanlık vardı. Ve Eylül, bilmeden bir hikâyenin içine adım atıyordu. Bir tarafı umut dolu, bir tarafı tehlikeli... İstanbul’da yeni bir hayat başlayacaktı. Ama bu hayat, masum bir kızın masumiyetini sınayacak kadar karanlık sırlar taşıyordu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

FIRTINAŞK (+18)

read
52.0K
bc

GÜL SARMALI (+18)

read
37.3K
bc

KISIR AĞA

read
111.4K
bc

Dönüm Noktası Aşka Tutsak

read
1.1K
bc

İKİNCİ ŞANSIM

read
3.2K
bc

İNCİ TOZU (+18)

read
22.6K
bc

KONAĞIN ZORAKİ DAMADI (+18)

read
71.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook