YILKILIK VAKTİ GELMEDEN
Sonsuz gibi görünen bir bozkır. Bu okyanusun ortasında başıboş koşturan yılkılıklar. Bozkırın üstüne gölgesi düşen bir tayyare, kızgın ve esintili bir güneş ve çatlamış topraklar üzerinde alabildiğine karnını doyurmaya çalışan koyun ve keçiler hızla engebeli dağ eteğinde yayılıyordu. Bu sürünün etrafında dört kangal köpeği sürünün emniyetini sağlıyordu. Arkasında yorgun ve bitkin bir çoban,ahvaline bakacak olursak o mu çoban yoksa Sürü mü ona çobanlık yapıyor anlamak zor. Bu çoban bozkırın ortasında Küçük bir kulübede yaşayan, kimsesiz bir ihtiyar delikanlı. Yaşı yirmi beşler de adı Memo . Yüzü güneş yanığı serpiştirilmiş, pul pul dökülmüş derisi, orta boylu oldukça sıska, askeriye disiplini bir tıraş nasır tutmuş elleri ve yanık bir sesi, elinde üflemeli bir çalgısı vardı. Bu çalgı hiçbir üflemeli çalgının sesine benzemiyordu ne olduğunu kestirmek zordu. Ama insanı hüzünlendiren bir ezgisi ve ritmi vardı. Saatlerce dinlense asla insanı sıkmazdı. Âdeta bu müzik aleti sanki bozkırın yalnız çobanının kendi acılarına ve hikayesine özel yapılmıştı. Tüm benliği bundan ibaretti. Bundan tam olarak 25 yıl önce soğuk ve sert bir sonbahar günü kavakların usulca salındığı, bir sabah Memet amcanın yıkık dökük, terk edilmiş hissiyatı uyandıran,metruk bir binaya benzeyen ahırının önüne kundakta sarılı üç günlük bir bebek bırakıldı. Öyle bir ağlıyordu ki sanki ailesi onu bırakırken yaşayacağı hayatın senaryosunu ona bir bir okumuştu. Gözlerinin içi ağlıyor,dili istemsizce susuyordu. Memet amca usulca kollarının arasına aldı. Adın Memo olsun dedi. Bu arada da tüm köylü ahalisi hızla toplanmaya başladı,tabi dedikodularda hızla yayılmaya başlad . Memet amca, Memo’ ya ben bakacağım dedi. Kimi destekledi kimi nedir,necidir...Öyle her bulduğuna ben bakarım dersen, evinin yolunu bulamazsın dediler. Karısı Hatçe` nin de yüzüne bakacak olursak o da bu çocuğu istemiyordu. Köyün imamı Süleyman ne dediğinizi kulağınız işitir mi? sokakta mı bırakalım bu masum bebeği? Sorup Soruştururuz jandarmaya da haber verelim. Bel ki ailesi ortaya çıkar dedi. Muhtar Salih ‘te öne çıkarak bende Süleyman’a katılıyorum. Bebeği ailesi buraya bırakmış ama sebebini bilmiyoruz. Haklılığını veya haksızlığını savunacak zamanımız yok. Baksanıza bu bebek en fazla 3 günlük Bir an önce çocukla alâkadar olunmalı yoksa yavrucağı Allah esirgesin kaybederiz dedi. Memet amca Tüm bu konuşulanları kulak ardına atarak, hele imam efendi adını Memo koydum sende Kulağına ezanını ve kametini getiresin dedi. İmam efendi çocuğu kucağına alarak, 3 kez senin adın Memo diye tekrarladıktan sonra sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet getirdi. Herkes helal olsun Memet’e bu devirde kim alır bilmediği çocuğu eve dedi. Hatçe övgüleri duyunca bebeği burada bırakacak halimiz yok, Memo‘ya bakarız dedi. Memet amca kalabalığı parçalayarak tüm söylenenleri umursamadan Memo’yu eve getirdi. Çocuğun üzerine bir şeyler giydirmeliyiz, baksana ıslanmış yavrucak dedi. Birkaç parça elbise dik dedi. Karısı nerden bulacağım kumaşı,kendimize bulduk da o mu kaldı dedi. Memet amca sana Hint kumaşı ile dik demedim, benim mintanlardan al ,bozup dik dedi. Hatçe yüzünü azdırıp odadan çıktı. Pek de uzağa gidemedi. Çünkü çok küçük bir köy eviydi. Bir oda vardı içerisinde tahtadan yapılmış mahat yerde bir kilim maşana bir soba,küçük bir masa üzerinde kahverengi bir radyo vardı. Duvarda ise atalardan kalma dokuma bir halı asılı idi. İkinci oda mutfaktı. Duvarlarında tahtadan yapılma bıçaklıkları , kaşıklıkları, kap kacak koyacak yerleri vardı. Her 5 saniyede, damlayan bir musluk, patates ve soğan çuvalı ve küçük bir tahta tezgâhtan ibaret bir mutfaktı. Küçük bir banyo, çocukların yattığı iki somyanın zor sığdığı bir oda vardı. Hatçe de kocasına sinirlenince çocukların yattığı odaya gitti. Ayağındaki terliği çıkartarak somyada yatan çocuğa fırlattı. O an haylaz bir erkek çocuğu çığlık attı. Nörüyon ana dedi. Hatçe,ona doğru hızla giderken yerde yatanın ayağına bastı. Bir çığlık ta yerdeki döşekteki yatan kızdan fırladı. Ayağımı çığnadın ana diye bağırdı. Bana laf yetiştirmeyin dedi .Hatçe eşek sıpaları sizin saatten haberiniz var mı? dışarı öğlen oldu. O kadar işi kim yapacak,neyinize güveniyorsunuz da yatıyorsunuz diyerek eline oklayı( oklava)alıp iki çocuğunu önüne katıp kovalamaya başladı. Babalarının arkasına geçseler de birer oklava yedi ikiside.Sofrayı hazırlıyorum tavukları,koyunları ve atları yemleyin; suyunu verin yumurtaları alın, pınardan (çeşme) su getirin,eve içmeye dedi ve mutfağa gitti. Bakracını alıp koyunları sağmaya gitti. Çocuklar gülmeyi bırakınca küçük misafiri fark ettiler. Baba bu kim dediler. Memet amca bu sizin kardeşiniz onu biri bizim ahırın önüne bırakmış. Zavallı bebek ortada kalmış ama artık o da bizimle kalacak,ona kendi kardeşiniz gibi bakmanızı istiyorum dedi. Memet amca içeriden bir mintanını alıp kesti, iğneyi iplikten ne kadar uğraşsa da bir türlü geçiremedi.Sabah sabah eğlence arayan iki kardeş babalarına gülmeye başladı. Memet amca, başta ne kadar sakinliğini korusa da, Ali annenin sana söylediklerini unuttun mu ya sen Ayşe birazdan ananız gelir ama hala işler sizi bekliyor, size düşen görevleri yerine getirin dedi. Çocuklar hızla kendilerini bahçeye attı. Memet amca ise kara kara düşünmeye başladı. Bu çocuğa ne yedireceğim, anne sütüne ihtiyacı vardı. Bunu düşünürken karısının elinde bakraçlar ile süt sağıp geldiğini gördü. O an koyun sütünü Memo’ya içirebilirim diye düşündü. Hatta küçükken annesinin sütü olmayınca keçi ve eşek sütünden beslenerek büyütüldüğünü annesinden çok duymuştu. Ha keçi ha koyun dedi, Memo’da koyun sütü içer arada bir de eşek sütü içiririm dedi. Bir sorunu daha çözmüştü hemen gidip taze sütten biraz kaynattı ve hızlıca soğuttu. Çay kaşığı ile Memo’ya içirmeye başladı. Belki de içirememeye çünkü üç günlük bebeğin çay kaşığıyla süt içemeyeceği aşikârdı,fakat bunu düşünememişti. O an karısı Hatçe sofrayı kurmaya başladı kaşıkla üç günlük bebeğe süt mü içirmeye çalışıyorsun, aklını peynir ekmekle mi yedin sen diye sonu bir türlü gelmeyen bir konuşma başladı. Sonunda içeriden biraz pamuk alıp geldi. Süte bandırıp,çocuğun ağzına hafifçe sıkmaya başladı. Memet amca bu gerçekten işe yaradı dedi. Hatçe tabi işe yarayacak, çay kaşığıyla süt içirmek anca senin aklına yanaşır, ben sen miyim dedi. Her gün pamukla içecek hali yok ya öğlen çerçici İsmail gelir,ondan gidip alayım dedi. Ali ve Ayşe de gelince sofraya oturdular .Memet amca,hala Memo’nun başını bekliyordu. Hatçe daha ne bekliyon, karnı da doydu gel de ekmani ye, daha tarlaya gideceğen dedi. Sofraya hepsi oturduklarında Ali ve Ayşe birçok soru yöneltmeğe başladılar. Tabi sabah erkenden eve gelen,babalarının hızla bağlandığı,annelerinin bir o kadar sevmediği bu küçük bebek kimdi merak ediyorlardı. Memet amca Ağzını açmadan Hatçe başladı anlatmaya. Anası babası sabah ezanında erkenden bu çocuğu ahırın önüne bırakmış ve gitmiş. Ali,yani köylülerin atları yılkıya gönderdiği gibi mi? dedi. Aynen öyle dedi. Hatçe ,Memet amca ise sinirle oğlu ve karısına baktı. O nasıl bir laf dedi. Hatçe tam yerine oturan cinsten bir laf, bizim nasibimizi kim olduğunu bilmediğimiz bu çocuğa mı yedireceksin? Biz kendi karnımızı zor doyuruyoruz. Memet amca hızla ayağa kalktı ve el kadar çocuk nasıl nasibini yiyecek be kadın dedi. Hatçe el kadar kalacak hali yok ya yarın o da büyüyecek,büyürken de bir sürü masraf çıkaracak dedi. Memet amca gidip cendermeye bir bebek bulduğumu söyleyeceğim eğer anası ve babası çıkmazsa ona ben analıkta babalıkta yaparım. Şimdi gidip çerçiciden biberon ve plastik emzik alacağım. Sonra da tarlaya giderim dedi. Memo’yu da alıp evden çıktı. Yol boyu boncuk boncuk terledi, ya annesi ve babası çıkarsa, Memo’yu vermek zorunda kalırsam diye düşündü durdu. Sonra kendi kendine ne diyon sen Memet, bu çocuğun anaya babaya ihtiyacı var dedi. Bir ben bakmalıyım düşüncesine kapıldı, bir ailesini bulmalıyım düşüncesine, kafası çok karışmıştı. Bozkırın tozlu sokaklarından ilerlerken bu düşüncelerde aklından çıkmadı. Sonunda jandarmalığa geldi olan biten her şeyi anlattı. Jandarmalar sağ sola haber saldı, ses soluk gelmedi ama umutlu konuştular ...habere de verdik ,almak isterlerse mutlaka görürler ve gelirler dedi. Memet amca bu sözleri duyunca üzülse mi,sevinse mi bilemedi. Kendini dışarı attı. Biraz sonra arkasından bir jandarma gelip Memo’yu tekrar verdi. Memet amca büyük bir sevinçle alıp ailesi bulunmadı mı? Ben mi bakacağım? dedi. Bu durum karşısında şaşıran asker hayır Memet amca burada çocuğa bakacak biri yok, sende kalsın haber gelirse biz senin eve geliriz, hem sen bu bebeğin ailesinin bulunmamasını istiyor gibisin dedi. Memet amca,oğlum bilmiyorum ama ona sabahtan öğlene kadar o kadar hızlı bağlandım ki, açıkçası ondan ayrılmak istemiyorum dedi. Jandarma bakalım amca sonuç ne olacak sen şimdi git biz sana haber edeceğiz dedi. Yolda gelirken çerçici İsmail ile karşılaştı. İsmail de belli ki olayları duymuştu hayırlı olsun bebebeğin dedi. Memet amca çerçicinin iğrenç gülüşü ve sözlerini karşılık sağolasın çerçici dedi. Memo' ya emzik ve biberon ver bunların fiyatı nedir dedi. Çerçici para değil de 5 kilo süt ver dedi. Memet amca hiç umursamadan tamam eve gidelim de vereyim dedi. Eve vardıklarında karısı Hatçe bahçede idi hele İsmail’e bir soğuk çalhama yapda getir, birde 5 kilo süt getir dedi. Karısı hızla ayran çalkalayıp geldi ne aldın bakayım dedi. Memet amca biberon ve plastik emziği gösterince beş kilo süte, sadece bunu mu verdin dedi çerçiye. Adam daha ne istiyon ki dedi. Şu leğeni de ver hele dedi. Çerçici zarar ederim dese de, Hatçe’yi kandıramadı ve tamam olur deyip sütünü de alıp gitti. Memet amca sabah sütü Üssüğün gelinine vermiştin ben unutmuşum evde beş kiloluk bidondan az süt vardı, ama sen beş kilo tam süt verdin yine mi sağdın koyunları dedi. Hatçe nolmuş yani süt yoksa su var bir çay bardağı da su kattım dedi. Memet amca bunun vebalini nasıl ödeyeceğen , geleydin diyeydin bidonun üstü eksik diye. Hatçe süte su katmadan,süt olmaz dedi. Memet amca sinirlenerek Allah affetsin bu yaptığını diyerek hele şu bebeğe bak ben de tarlaya gideyim dedi. Karısı işim başımdan aşıyor gaylin işim yokta çocuk bakıcılığı mı yapacağım dedi. Memet amca hiç umursamadan ahırdan atı alıp geldi. At arabasına bağladı. Ali’yi ve Ayşe’yi at arabasına oturtup ortalarına da Memo’yu yatırdı. Kardeşinize iyi bakın düşmesin dedi. Sonrada atını bozkırın ortasındaki tarlasına doğru sürdü. Tarlaya geldiklerinde iki tane ağaç vardı, birçok sebze de tarlada olgunlaşmıştı. Memet amca tarlada bulunan ardıç ağacının altına Memo’yu yatırdı. Diğer ağaç ise alıç ağacı idi. Memet amca Ayşe’yi ,Memo’nun başına bakıcı koyup hemen işe başladı. Domateslerin dibindeki deli yabani otları kökünden sökmeye başlamışlardı ki Memo ağlamaya başladı. Memet amca hemen koşturdu yanına,biraz süt içirdi işe tekrar başladı, yine ağlamaya başladı. Bu sefer plastik emziğine pekmez bulayıp Memo’nun ağzına verdi. Akabinde Memo iyi bir uyku çekmeye başladı. Bu arada Memet amca ve çocukları neredeyse tüm domateslerin dibinin otunu ayıkladı. Sonra yine Memo’nun yanına koştu öyle bir sevmişti ki onu kendi çocuğu gibi görüyordu. Memo’ya baktıkça aslında kendi çocukluğunu görüyordu. Karısı dahil kimseye anlatamasa da Memet amca,bir cami avlusuna bırakılıp terk edilen bir çocukmuş. Caminin imamı olan Nüzhet Bey, hemen onu almış sahiplenmiş. Nüzhet‘in karısı Nazlı Hanım da bu duruma asla karşı çıkmamış. Gönlü büyük bu iki insanın çocukları da olmuyormuş. Memet’e öyle bir bağlanmışlar ki onu öp öz evlatları gibi görmüşler. Köylü halkı ise bunu pek hoş karşılamamış, onlara göre kendileri çocuk yapamamış Nüzhet Bey soyunu sürdürmek içinde cami avlusundaki bu çocuğa sahip çıkmıştı. Bu durum karşısında Nüzhet Bey tayinini başka bir köye aldırmış ve kimseye de onun cami avlusuna bırakılmış bir çocuk olduğunu söylememişlerdi. Memet amca, yirmili yaşlarına gelince ona her şeyi anlatmışlar. Memet amca zaten çok sevdiği anne ve babasına daha da çok bağlanmış. Öyle ki tüm ömürleri boyunca onların yanından ayrılmamış hatta evlenmemiş bile, bir gece ansızın Nüzhet Bey ve Nazlı Hanım ikisi kalp krizi geçirmiş ve hayatlarını kaybetmiş. Önce Nazlı Hanım hayatını kaybetmiş bu durum karşısında çok üzülen Nüzhet Bey ise sadece üç dakika sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. Nüzhet Bey ve Nazlı Hanım birbirlerini otuz yıllık evlilikleri boyunca hiçbir zaman kırmamıştı. Bu iki güzel insanın aşkları o kadar kuvvetliydi ki o koca ürkütücü yıllar asla eskitememişti. Yılların ayıramadığı bu ikiliyi ölümde ayıramamıştı. Nazlı Hanımın kalp rahatsızlığı vardı ve bir anda kalp krizi onun tüm bedenini esir almıştı. Nüzhet Bey’in herhangi bir rahatsızlığı yoktu ama kalbinin en derin köşesine koyduğu, biricik eşi artık nefes almıyordu. Eşinin nefes almadığı dünya da belli ki o da nefes almak istememişti. Bir anda göz bebekleri büyüdü, sol kolu uyuşmaya başlayınca,sağ elini yavaşça sol koluna sardı, birkaç saniye sonra bacakları onu taşıyamaz oldu ve kendini hafifçe eşinin yanına bıraktı. Bir eli ile kalbini tutarken diğer eliyle Nazlı Hanımın elini tuttu ve usulca hayata gözlerini yumdu. Memet eve geldiğinde anne ve babasını bu halde görünce şok geçirdi. Anne ve babasını kaybeden Memet, bir süre toparlanamamış, uzun süre dili tutulmuş ve yatağa düşmüş köylü tarafında yoğun ilgi ile bir şekilde iyileştirilmiş. Köydeki bir kadının araya girmesi ile Kör Sülümanların kızı Hatice ile evlendirilmiş. Herkes tarafından Hatçe diye hitap edilen bu kadın oldukça agresif, eğitimsiz, hurafelere inanan, tabiri caizse gel git akıllı, uzun boylu, sıska, her iki tarafından göğüs hizasına kadar inen iki kahverengi örgüsü olan, burnu büyük, koca koca elleri olan, kırk bir numara ayakkabı giyen bir kadındı. Memet ise anne ve babasının talihsiz bir şekilde kaybedince kendi köşesine çekilmiş, içine kapanmış, sessiz bir adamdı. Yaşı da Hatçe'ye nazaran büyük olduğu ve geç evlendiği için herkes ona evlendikten sonra Memet amca diye hitap etmeye başlamış. Tüm bu geçmişini düşünürken Memo'nun ağlamaya başlaması ile hızla Memo‘yu alıp koynunda bir o tarafa bir bu tarafa sallamaya başladı. Sonrada at arabasına Memo’yu yatırıp hadi gidelim çocuklar bugünlük yeter yarında salatalıkların dibinin otunu alırız diyerek yola koyuldu. Dönüş yolunda çok samimi olduğu kadim dostu marangoz Osman ile karşılaştı.
-Nörüyon Osman?
-İyiyim Memet sen nörüyon ?
-Bende tahta tıraba aldım ilçeden, oradan geliyorum.
-Sen nöttürüyon?
-Nöttürüyüm Osman duymuşsundur bir bebe buldum cendermeye haber verdim ama ortada daha ses seda yok.
-Eee nöttürmeyi düşünüyon o zaman?
-Valla nöttürcem ben bakacağım ona öyle tatlı ki beni hiç yormuyor. Benim ikinci oğlum oldu.
-Memet valla Allah’ın adamısın öyle hayırlı bir iş yapıyonki benden de bir beşik hediye olarak kabul et yarın sabah başlarım. Şöyle fiyakalı bir beşik yapayım ona.
-Allah razı olsun Osman.
-Allah senden de razı olsun Memet. asıl senin yaptığın şey büyük iyilik bizden de destek olması düşer. Ne zaman ihtiyacın olsa ben buradayım yerimi biliyon hemen beni bul.
-Sağ olasın dostum iyi ki varsın. Kendine dikkat et yine görüşürüz.
Memet amca,kadim dostu ile konuştuktan sonra yine yola koyuldu. Eve gittiklerinde karısı bahçede idi nerede kaldınız akşam ezanı okundu dedi. Memet amca, anca geliyoruz git gel kolay mı dedi.Hatçe ırgatçının kötüsü akşama kalırmış zaten dedi. Memet amca umursamadan atı ahıra bağlayıp geldi. Memo’yu da alıp eve girdi karısı sofrayı hazır ettikten sonra hemen ekmeklerini yediler. Memet amca,sobanın yanına bir döşek atıp Memo’yu da koynuna alıp hemen uyudu. Tüm gece defalarca uyandı ama hiç şikayet etmedi sanki ilk kez anne olmuş birinin heyecanı vardı üstünde. Her uyandığında ayağında sallıyor süt içiriyor altını temizliyor gerektiğinde plastik emziğini toz şekere veya pekmeze batırıp Memo’nun ağzına veriyordu. Günler hatta haftalar geçti. Bu arada Memo ile Memet amca birbirlerine daha da bağlandılar. Karısı Hatçe de boş durmadı tabi Ali ve Ayşe’yi sürekli fitneliyor, babalarından iki çocuğu uzaklaştırıyordu. Öyle ki çocuklar babalarının onları sevmediğini sadece Memo’yu sevdiğini düşünüyorlardı. Babaları ile tarlaya dahi gitmiyorlardı. Memet amca, haftalardır tarla ile uğraşıyordu bir yandan da yanında Memo’yu götürüyor ona bakıyordu. Bu durum iyice canını sıkmaya başlamıştı. Oysa Memet amca sadece bu yetimle ilgilenmek istemişti. Yine aynı şekilde bu durum iki çocuğunda oldukça fazla canını sıkar olmuştu, elbette annelerinin de bunda katkısı büyüktü. Memet amca, bir yandan da çocukları ile ilgileniyordu. Tarladaki işi biter bitmez, hemen Memo’yu at arabasına alıp muhtar Salih’in evine gitti. Muhtar Salih onun en yakın dostu ve sırdaşı idi. Karısı Cemile’de Salih kadar iyi biri idi. Memet amcayı, güler yüzle karşılayıp hemen çay yapıp, ikram ettiler.
-Muhtar Salih, nedir bu halin Memet canını sıkan ne? Bozkırda koyun sürünü yitiren Dellocalın oğlu bu kadar somurtmamıştı.
-Cemile de kocası Salih’e hak vererek evet Memet, nedir bu halin?
-Memet amca Memo ve geleceği ile ilgili kafamı kurcalayan şeyler var. Hatçe onunla heç ilgilenmiyor. Bu da yetmiyor gibi Ali ve Ayşe’yi de bana karşı dolduruyor. Memo bozkırın sıcağında her gün benimle tarlaya geliyor. Hastalanır diye korkuyorum. Bana bir şey olsa ona kim bakar diye düşünüp duruyorum.
-Cemile söze karışarak. Hatçe’nin Memo’ya karşı ilgisini artırmamız lazım. Onu kendi çocuğu gibi görmeli ve sevmeli.
-Salih,evet bunu yaparsak o zaman Memo için bu kadar endişelenmene lüzum kalmaz.
-Cemile,bence ben kasabadan birkaç kadın ile Hatçe’nin sürekli yanına gidip gelip bu çocuğa baktığı için övgüler dizelim. Sonuçta o övülmeyi çok sever. Başta el gördülük başlayan bu iş sonunda sevgi ile sonuçlanacak buna eminim dedi.
-Memet amca he ya bu benim usuma nasıl gelmedi. Hatçe övgü almayı pek sever. Biraz gel git akıllı ya böyle edersek o Memo ile alakadar olmaya başlayabilir dedi.
Memet amca, aklına takılan bu şeyi dostları ile çözüme kavuşturmanın mutluluğu ile eve doğru at arabası ile ilerlemeye başladı. Eve gittiğinde yemeğini yedikten sonra bir de kapı çaldı. Muhtar Salih’in karısı, Sürmelilerin kızı, Abbasların gelini, Gobellerin kızı ve Sülümanların iki kızı gelmişti. Hatçe hemen onlara çay yapıp yanına leblebi koyup getirdi. Bu leblebi dedikleri şey aslında akşamdan kaynar suda ıslanan, bir gün bekletildikten sonra suyu süzülüp tuzlanan ve sobanın kuzinesine tepside sürülen nohut idi. Buradaki insanlar bunu sık sık yapıyorlardı. İkramlıkları hazırladıktan sonra Hatçe’de misafirlerin yanına oturdu. Cemile söze başladı;
-Ah arkadaşım dedi. Şu yetime evi açtın, yemedin yedirdin içmedin içirdin, giymedin giydirdin, bu yaptığın iyiliği hangi birimiz yapar idik dedi. Diğer kadınlarda; Yaa öyle her adam yapmaz dediler.
Hatçe bu laflardan sonra, yavrucağı sokağa atacak halimiz yok, cendermeden haberde gelmedi. Elbet bakacağız ona, hem küçücük yavrucağın ne zararı olacak dedi.
-Cemile,öyle deme komşum bu devirde senin yaptığını kimse yapmaz, dedi,
-Gobellerin kızı Zeynep’te lafa karışarak, bu yavrucağa bu dünyada sen sahip çıktın öteki dünyada da senin iyiliklerine şahitlik edecektir,dedi.
-Abbasların gelini Asiye’de, helal olsun sana gurur duyduk seninle dedi.
Hatçe,bu güzel övgüleri duydukça havalara uçuyordu. Memo’yu kocasının kucağından alıp ayağına yastık koyup yatırdı ve usulca üğüllemeye başladı.
-Sülümanların kızı Necla’da lafa girerek,tuttuğun altın olsun Hızır Aleyhisselam yoldaşın olsun,dedi.
-Diğer kardeşi de hemen söze karışarak,ne ediyim , nice ediyim deme, kül diye avuçladığın altın olsun dedi. Sonra Cemile ayağa kalkarak el örmesi mavi bir yeleği Memo’nun üzerine giydirdi ardındanda döşüne bir çeyrek taktı. Sülümanların iki kızı da el örmesi bir battaniye örtüp, döşüne bir çeyrek taktılar. Her biri, böyle hediyeler verip para veya çeyrek taktılar. Burada meşhurdur yeni doğan çocuğa hediyeler verilip, döşüne çeyrek veya para takılır onlarda yetim için bu güzel geleneği uyguladılar. Memet amca ,Cemile’nin ve diğerlerinin yaptığını görünce dayanamayıp şıp şıp gözyaşları akıtmaya başladı. Cemile’ye vur dedi, o ise öldürmüştü. Bu kadarını beklemiyordu ama o yapmıştı. Onlar gittikten sonra Hatçe Memo’nun sütünü içirip uyuttu. Sonra da döşünde ki çeyrekleri alıp boynundaki hahık kolyesini çıkarttı. Bunu küçükken babaannesi hacdan getirmişti o gün bugündür takıyordu. Çeyrekleri boncukların arasına belirli aralıklarla düzdü, dört çeyrek kolyenin arasında akşam olduğu halde parlıyordu. Paraları da alıp küçük kırmızı kesesine koyup yüklüğün arasına iliştirdi. Memet amca, bu durumu umursamadan heyecanla, acaba bundan sonra Hatçe, Memo ile ilgilenecek mi? diye düşünmeye başladı. Sabah olduğunda Hatçe erkenden koyunları sağıp sütünü pişirdi sonra da soğutup Memo’ya içirdi. Memet amca, heyecanla onları izliyordu. O tam bir şeyler söyleyecek iken Hatçe lafa başladı. Eskiden beri küçük çocuklara eşek sütü verirler, sende bizim Kırağaç’tan sağda bizde içirelim böylece daha da hızlı büyür ve gelişir. Çocuk zaten ana sütünden mahrum dedi. Memet amca, tabi oğlum için hemen gidip sağarım dedi. Küçük bakracı alıp, hemen bahçeye koştu. Kırağacın arkasından ne kadar koşsa da yakalayamadı. Bu eşek oldukça aksi idi. Onu tutmak ne mümkün. Memet amca eli boş şekilde eve girdi.
Hikayede kullanılan yöresel kelimeler:
Üğülleme: Sallama
Tayyare: Uçak
Bakraç: Süt sağmak için kullanılan bakır kova
Napiyon / Nörüyon : Ne işle uğraşıyorsun, ne yapıyorsun
Nöttürcen: Ne yapacaksın
Cenderme: Jandarma