M.L. 04

2507 Words
"Sabahın kör vaktinde ne bok aramaya geldin Mısra?" dedi Yeliz üzerinde pijamalarla ve gözleri şiş haliyle. Açamıyordu henüz gözlerini. "Çekil kız kapıdan!" deyip gülerek içeriye girdim. "Hepsi kırık bunların. Allah'ım neden normal insan vermezsin benim başıma!" Tavana kapalı gözlerle bakıp isyan çıkartıyordu. Çantamı tam doldurmamıştım ve kenara koyup koltuğa oturdum. Yeliz'in bu haline gülerken, "Nerede bizim öküzler? Saat kaç oldu gelmediler hala." dediğimde gözlerini açmayı başardı. "Saat daha 7 Mısra." dedi kocaman ela gözlerini patlatarak. Arkama yaslanıp güleceğim esnada sırtımın acıdığını tekrar hatırlatan bir ağrı saplandığı için yüzümü buruşturdum. "Ne oldu kız?" diye sordu Yeliz. "Gece tutulmuş." Çünkü dün morardığını söylemedik Betül'le, söylesem anca bin nasihat işitirdim. Sahi bir adet reis beni Timurtaş'a çağırmıştı değil mi? Anında telefonu kapadım. Bugün zaten Yeliz'lerin evdeyiz ve Timurtaş'ta inmedim otobüsten. Yeliz'lerin ev, Altıparmak'ın hemen üst tarafında Muradiye Mahallesinde olduğu için Altıparmak caddesinde indim. Delirsindi bakalım reis efendi! "Anacım size neler aldım gelirken?" diyerek Berkay girdi içeriye. Zile basmıyoruz çünkü İnci teyze hala uyuyordu. Masanın üzerine aldığı poğaçaları bırakıp ikimizide şapur şupur öptü Berkay ve tam oturduğu sırada Merter'le Gökay'a kapıyı açtı Yeliz. Garibim elinde telefonla kapıda bekliyordu. Onlardan hemen sonra Betül ve Neslişah da gelince kahvaltı hazırlamaya başladık. Gökay'ın elinde limon filesi görmeyince dün bana verdiği sözü hatırlatmak için elimdeki bıçakla üzerine yürümeye başladım. "Nerede benim limonlarım?" diye sordum dişlerimi sıkarak. Arkadaşın alıcıları tehdit unsuru tespit etti ve geri geri gitmeye başladı. Ellerini kendine siper edip, "Gelme üstüme! Gelme vereceğim şimdi!" diye gülerek çantasına eğildi. Limon filesini üzerime atınca bıçağı havaya kaldırdım ve bir limonun tam ortasından yakaladım. "Nihahahaha." diye kötü bir ses çıkartıp bıçak ve limon filesiyle beraber mutfağa geri döndüm. Babamla annem Uludağ'ın yamaç köylerindendi. Babam köye yaptırdığı evinde yaşardı. Ben, annem babamın yanına gittiği zamanlarda başımın çaresine baktığım için az çok bilirim mutfak işleri ama Betül'ün anası, Betül'e hep iş yaptırırdı. Hamarat bir arkadaştı. Buradan çıkınca yine bir çocukla buluşacağını söylediğinde, 5 senelik ilişkisini yaz başında bitiren ve aşk acısı çeken Merter ciddi bir tehdit etti. "Seni birgün eşşek sudan gelene kadar döveceğim Betül." O esnada İnci teyze uyandı. Hepimize selam verip eline bir poğaça aldı ve işe gitti. Tabi ben de annemin köyden getirip gönderdiği bal kabağını vermiştim İnci teyzeye. Seviyorum bu kadını. Yoksa hayatta bu mor kolla o kabağı buraya taşımaz, sokaktan çıktığım gibi ilk çöpün kenarına bırakırdım, bir sürü günaha girerdim sabahın köründe. Merter, Betül'ün bu sevgili durumlarına sinir oluyordu çünkü kendisi aldatılmıştı. Betül de böyle şeyler yapmaktan asla kaçmaz, kimseye de aşık olmazdı. Neslişah'ın bu sene Ankara'ya okumaya giden sevgilisi vardı ve Yeliz erkek arkadaşla takılmayan birisiydi. Berkay'ı biliyorsunuz zaten, Gökay da gününü gün eden cinslerdendi. Benim bu zamana kadar sevgilim diyebileceğim birisi olmamıştı ama hem bizim köyden, hem bizim okuldan Hasan diye bir sapığım vardı. Canım sıkkın olduğu zamanlarda bana takıldığında sinirlenip başımdan def eder, neşeli olduğum zamanlarda ben de ona takılır alay falan ederdim. Çok günah! Kahvaltıyı bitirip salonun ortasına yayılmıştık. Hala çay içmeye devam ederken Berkay, "Hadi kız Betül, bir kahve koy da içek. Sonra da fal kapayak." dedi. Merter'le Gökay ağız dolusu küfürler ederken biz Yeliz'le gülüyorduk. Betül kahveleri yapıp getirdiğinde Merter lavaboya gitti ve çıktığında Berkay'a bakarak, "Benimki bitti sen otur, çekinme beybi gel otur, iyice kavra bele vur, benim işim bu ver onu." diyerek Ben Fero'nun bir şarkısını söylerken elindeki fincanı aldı. Tipi de zaten aynı Fero'ydu. Merter şarkıyı söylerken Berkay'ın üzerine doğru eğildiği için birbirlerine çok yakınlardı. Ve maalesef Merter hayatının hatasını yaptığını sonradan farketti. "Aşkım, herkesin içinde yapma ama böyle, utanıyorum." Utanmadı bir de Merter'in yanağından okkalı bir şekilde öptü. Merter hala üzerine eğik dururken yaşadığı olayın şokuyla Berkay'a tokat attı ve resmen 5 parmağının izi çıktı. Fincanı kenara bıraktı. Koltuğa yatırıp üzerine oturan Merter, "Diktim belanı Berkay!" diye bağırıp yumruk atacağı esnada Yeliz elini yakaladı. Bu sefer diğer elini kaldırdı, onu da Gökay yakaladı. Biz Neslişah ve Betül'le karşılarına geçip kahve içiyorduk ve gülmekten kırılıyorduk. Karşımızda arbede yaşanıyor, biz kahve içerek komedi filmi izleme modundaydık. Berkay koltukta üzerinde Merter otururken "Yetişin komşular! Adam dikiyorlar!" diye bağırdı. Merter, "Adam dikmiyorlar komşular, kibarcık dikiyorlar!" diye bağırdı. Yeliz Merter'in kafaya sağlamca vurup, "Bağırmayın lan! Aile apartmanı burası!" diyerek bağırdığında Berkay gülüyordu ve Merter, "Adam dövüyorlar!" diye bağırdı. Sessiz konuşan yoktu. Herkes bağırıyordu. Sonunda Gökay'ın çabalarıyla Merter Berkay'ın üzerinden kalktığında herkes kahve içmeye başladı. Kahveler bittiğinde fallarımızı kapadık ve bu duruma haddinden fazla sevinçli tepkiler veren Berkay telefonundan mezdeke açtı. 'Veddi velediştiri. Veledi selfiştiri' diyen adamı duyar duymaz ayaklandık. 'Bil esmeyayidi murra.' derken herkes kendini sallıyordu. Berkay eline geçen bir şeyi bulup beline bağladı. Yemin ederim benim diyen dansözlere taş çıkartan oynamasıyla belimize belini vura vura sallayarak oynamaya devam etti. Neslişah sevgilisiyle mesajlaşmaktan oyuna kalkmamıştı. Merter, Berkay'ın sülalesine ana avrat kayıyordu. Gökay mutfakta hala bok boğazlılık yapmaya devam ediyordu. Neslişah telefonunu kurcalarken, "Hadi canım!" deyince hepimiz ona döndük. Telefondan şarkı kapandı. "Olaya bak abi! Aykut Timurtaş'ı birbirine katmış!" Telefonundan okuldan bir arkadaşının gönderdiği fotoğrafları gösterdi. "Sebep neymiş yine?" diye sordu Yeliz. "Kimse bilmiyor sebebini ama Aykut delirdi, o kızı elime geçireceğim deyip okula çıktı yazmış." diyerek gelen mesajı okudu. O kız dediği bendi ve beni eline geçirecekti. Bu durumda başkası olsa Asil'e haber verirdi ama asla vermeyecektim. Bütün bakışlar bana döndü. "Ne?" "Asil abiye yaz Mısra. Sıçacak ağzına bak." dedi Betül. Merter, "Kim kimin ağzına sıçıyor ya? Kızım bu kadar sinirlendirecek ne yaptın?" diye sordu. Söylemeyeceğim tabi ki mesaj attığını falan. "Ay of hala bitmedi ona küfür ettiğim. Takıntılı manyak herif ya!" dedim rahatlıkla. Aslında çok da rahat sayılmam ama neyse. Bir kızı dövecek değil herhalde. Hele ki bir ressamlık kızını. "Hadi fallar kapansın!" diye bağıran Berkay'a minnet duydum konu kapandığı için. Falımı kapatırken Gökay'la göz göze gelince uzunca baktı bana. Elbette bir şeyler çaktı ama neyse, konu kapandı. "İçim yanar yanar yanar yanar yanar da.. Canım yanar yanar yanar yanar yanar da.." deyip Ferdi Tayfur söylemeye başlayan Merter'e Yeliz bir tane daha indirdi. "Vurmayın bu çocuğa! Yazık bu çocuğaaaa!" Uzata uzata bağırıyordu. "Ah Derya ah! Yaktın çıramı küçük kız." Derya sevdiği ve aldatıldığı kızdı, ağıtlar yakmaya devam etti. "Oğlum onun ne olduğunu kaç kere söyledim ben sana, bana bile yavşadı lan! Sen kabullenmedin bu durumu." dediğinde Gökay, Merter ona bakıp "Kucaktan kucağa hopladı, geceleri de ay'la nara attı küçük kız." diyerek bağırmaya devam etti. "İçesim var laaaağnn." "Sidik iç." dedi Yeliz. Merter koltukta yatmış kafasını aşağıya sarkıtmış bir vaziyetteydi. "Bira alın lan bana." "Çiğ köfteeeee!" Betül ve Berkay. Salak bu ikili. Nereden akıllarına geldi acaba? "Bana da bira alın." diye ağlamaklı bir ses çıkartan Merter'e Yeliz yine çıkıştı. "Bu ev nereye benziyor acaba? Biri kız atmak ister, biri bira ister." Bu Yeliz erkek gibiydi ama beyaz tenli, ela gözlü çok delikanlı, güzel bir kızdı. "Pamuk eller cebe." Betül'e herkes cebindekini çıkartıp verirken Merter yine, "Bira da al dikik surat." dedi Berkay'a. Tabiki almayacaklardı. Ama Berkay susmadı. "Şimdi bardağa işer getiririm yavrum ben sana." Ağzını yayarak konuştuğunda Merter eline geçen terliği üzerine fırlattı. Berkay terlikten kaçmıştı ama ayna kırılmıştı. Yeliz, "Merter!" diye böğürürken Merter istifini hiç bozmadı. "Bir ayna benden değerli mi Yeliz?" Aynayı gösterdi. "Benim kalbim bu aynadan daha kırık." dedi ağlamaklıyken. Merter hala aynı pozisyonda yatarken Gökay ve Yeliz kaç göz işareti yapmaya başladılar bana. Anladım ama anlamamazlığa getirdim işi. Aykut'la ilgili soru soracaklardı biliyordum, ben de Neslişah'a laf atmaya başladım. "Kız Nesli, senin manitan orada başka kız bulmadı mı daha kendine?" diye alay ederek sorduğumda siyah gözlerini bana yöneltti. "Sıçarım ağzına adamın valla! Hele bir yapsın öyle bir şey." Merter aldatılma lafını duyduğu gibi yine şarkı söylemeye başladı. "Atma beni ölümlere, atma beni zulümlere. Götür beni gittiğin yere..." Sesi iğrençti ve kalındı. Utanmadan hiç durmayıp şarkı söylüyordu. "Çeneni dikeyim be Merter!" dedi Gökay bıkkınca. İkisi aynı mahallede oturuyorlardı. Mahallede de böyle geziyormuş bütün gün. "Oğlum o okulun bütün kızları aynı. Sana dedim ki bırak şu kızı bak o düz liseye gidiyor, hayır gelmez ondan ama dinletemedik ki!" Düz lise dediği Aykut'un sevgilisi Bilge'nin okuduğu liseydi. Gökay umursamaz üzüntüyü falan ama Merter bütün gün beynini yiyor, artık o da illallah etti. Nesli bana siyah sert bakan gözlerini döndürüp tehdit etti. "Mısra, bak içime kurt düşürdün. Şimdi acısını senden çıkartırım." Kahkaha ile cevap verdim bu salak kıza. "Gelsene yavrum." Bir de elimle gel işareti yaptım. Nesli kavgayı sevmez, etliye sütlüye karışmazdı. Yeliz'de tam tersiydi ama bizim grubun psikiyatrisi gibi bir şeydi. Derdi olan ona koşardı. Nesli verdiğim tepkiye kızarak telefonunu kenara fırlattı ve hemen ardından eline aldı.  "Aşkım sana bir şey olmadı değil mi? Bak Mısra teyzene kızdım sana kötü davrandım." Telefona söylüyor bunu hasta ruhlu kız. Anneleri karnesinde 1 yok diye Iphone almışlardı ve kıyamıyordu. Bizim salak ikili çiğ köfteleri alıp gelmeleri kapıyı kıracak gibi vurmalarından belli oluyordu. Yeliz kırılan aynayla ilgilendiği ve diğerleri malak gibi yattığı için kalkıp kapıyı ben açtım. Ama keşke açmasaydım. Salak ikili ilkokul birinci sınıf seviyeleriyle 'Önce ben gireceğim' kavgası yapıyorlardı ve ikiside içeriye düşerek girdiler. Sonuç; ikisi de kazanmıştı ama çiğ köfteler de yere düşmüştü. Allah'tan poşetteydiler de bir şey olmadı. Yoksa canlarına okurdum. İkisini de kaldırmadan yerdeki poşeti alıp mutfağa gittim. Yerde yatmaya devam ettikleri sürece ahlanıp vahlanıyorlardı ama kimse takmıyordu. Alışıktık biz bu durumlara. Yalama yapmıştı artık. "Kız Betül ayı gibisin! Kırdın kemiklerimi bebeğim ya!" "Keşke kafan kırılsaydı Berkay." dedi Gökay bağırarak. Karşılarına geçmiş gülüyordu. Onlar da hala yerde yatıyordu. Yeliz ikisini de ayağıyla dürttü. "Kalkın kapıyı kapatacağım." Betül, "Tut elimi!" dedi Yeliz'e. "Nasıl düştüysen öyle kalk!" Berkay, Betül'ün bacağını itip kalkmaya çalıştı. Ama sadece çalıştı çünkü yapışmış gibiydi yere, kalkamıyordu. Gökay, Berkay'ın bileklerinden tutup salona doğru sürüklemeye başlayınca Betül de onlara takıldı doğal olarak. Çünkü Berkay, Betül'ün hırkasından tutmuştu. Gökay hafif kiloluydu da bu salakları içeriye sürüklemişti. Elimdeki tepsiyi masaya koyup başına oturduğumda kimseye bir şey demeden yemeye başladım. Merter hala kafası aşağıya doğru yarasa pozisyonunda yatarken salonun ortasında yatmakta olan ikiliye katılarak gülmeye başlamıştı ve başının üzerine düştü. Geriye doğru ters takla atarak tam olarak yerde yatan salak ikilinin üzerinde 2.80 uzandı. Nolur bir hayal edin ya... Bu hallerine biz daha çok gülerken Betül ve Berkay Merter'in altında eziliyorlardı, sesleri gelmiyordu. O esnada çalan zile karşılık Yeliz gidip kapıyı açtı. Biz hala gülmeye devam ediyorduk ama komşu teyzemiz öyle bir bağırdı ki duymamak mümkün değildi. "Yavrum siz insan mısınız? Ne böğürüyosunuz sabahın kör vaktinden beri? Aa... bir susmadınız! Ne okuyor bu evde böyle, düğün mü var?" Öyle bir bağırdı ki hepimizin sesi kesildi. "Teyzeciğim doğum günüm vardı da arkadaşlar sürpriz yapmışlar." Teyze altta kalmadı. "Yavrum senede kaç kere doğdun sen? Her ay doğum günüm diyorsun. Hem pijamayla mı kutluyorsun doğum gününü?" Valla hak verdim. Bu teyze bizim buraya her gelişimizde geliyordu ve esip gürleyip gidiyordu. Yeliz de her seferinde aynı yalanı uyduruyordu. Böyle düşünmesi normaldi. "Özür dileriz teyze. Bir saate bir şey kalmaz." Resmen kapıyı yüzüne kapattı teyzemin ama teyzem bağırmaya devam etti. "Allah verecek cezanızı sizin Allah! Yaşlı olun da görün gününüzü!" Beddua edince Merter de içeriden seslendi. "Allah korusun teyze ya!" Yeliz yerden hepsini yakasından tutarak kaldırıp masaya oturttu. Çiğ köftelerimizi afiyetle yiyip fal faslına geçtik. "Kız Betül," diyerek Berkay elinde fincan beyin ameliyatı yaparcasına telveleri inceliyordu. "Ay sana çok kısmet var kız, yaşadın!" Bacak bacak üstüne atmıştı ve ağzında sakız vardı. Bu çocuk gerçekten inanılmazdı. Doğa kurallarına aykırıydı. Kerimcan bir, Berkay iki gibiydi. "Ne kısmeti kız? Koca mı bulacağım yoksa?" diye heyecanla sordu Betül. "Zengin mi sen onu söyle!" Yerde dizlerinin üzerinde heyecan dorukta Berkay'ın saçmalıklarını dinliyordu. Tamam kabul ediyorum, arada tutuyordu ama herhalde tesadüftür. "Valla anacım zengin mi bilmem ama kocaman bir balık çıkmış burada." Fincanı parmağıyla işaret ederek Betül'e gösterdiği sırada sakızını şişirip patlattı. "Ay valla balık!" diye çığırdı Betül. Berkay fincandan değen telveyi silmek için parmağını şapurdatarak yalayıp Betül'e isyan etti. "Anam ben ne zaman yalan söyledim? Fal ayol bu fal!" Tekrar fincana yoğunlaştı. "Ay geliyor! Valla resmen geliyor. Bak!" diyerek dizine vurdu. "Aşkım resmen evleniyorsun bak en fazla 2 sene veriyorum sana ha! En fazla iki seneye giyiyorsun gelinlik." Elini yumruk yapıp ağzına soktu. Biraz daha inceledi, atacak bir şey bulamadı. "Ay çok sıkıldım senin faldan çok kasvetli be! Bu ne böyle!" Fincanı tabağına koyup Betül'e uzattı. "Al yıka şunu gözüm görmesin!" diye emir verip bana döndü. "Mısra, annem ver seninkine bakayım." Açtı ve kaşlarını çatıp aynı oturuş pozisyonunda anlatmaya başladı. "Bak senin başında kara bulutlar geziyor. Bak resmen şurada. Aaaaaaa! Annem sana ne oluyor böyle? Kız gözyaşı var bunda!" diye bağırıp bana baktı. Umursuyor gibi yapıp dinlemeye devam ettim. "3 vakit veriyorum sana. Bir yolculuk gözüküyor ve bu yolculuktan sonra hayatın değişiyor." Yine bana baktı. Ama bu sefer gayet ciddi baktı yüzüme. Sakız bile çiğnemiyordu. "Mısra, bak benden duymuş olma ama başına bela alıyorsun sen. Ben değil, fal söylüyor." Bela dediği Aykut'tu ama ne alakaydı? Fincana geri dönerek, "3 tane A harfi var. Bir tane B harfi var ve sen bu harflerin ortasında öylece dikilmişsin. Bak inanmıyorsan kendin gör." Fincanı gözüme soktu. "Yav he he. Devam et. Başka yok mu? Üniversitesiye gidiyor muyum, onu söyle." Çünkü gerçekten okumak istiyordum. "Var gibi de yok gibi de. Yani şöyle bebeğim, Zor görünüyor ama sanki gidiyorsun. Kocaman bir kapı çıkmış. Kız burası villa gibi be! Saray gibi!" Sonra tabağı fincana dökerek tabağın kenarını koca ağzını açarak yaladı ve tabağa bakmaya başladı. "Bak hanede kavgalar var." Eksik olmuyorlar sağolsunlar. "Hem de bayağı büyük, bak bir hasta görünüyor burada." Hepsi hasta annem onların. "Ciddiyim Mısra." deyip yine ciddileşti. "Hastalık geliyor sizin eve ama bak benden duymadın. Sonra gelip bana sataşma, uğraşamam seninle." dediğinde düşünmeden edemedim. Tamam sallıyordu ama dediğim gibi arada böyle ciddileşip bakarken doğru çıkan şeyler oluyordu. Ne demişler; fala inanma falsız kalma! "Aşkım al bunu yıka sen şimdi. Çok düşünme, sen delisin ya hastalık ondandır." Fincanı alıp mutfağa yıkamaya gittim. İşimi bitirip salona geri döndüğümde duvardaki saate baktım ve artık iş saatimin yaklaştığını anlayarak trençkotumu aradım. "Hadi ben toparlanıyorum. İşe gideceğim daha." Üzerime geçirdiğim esnada sırtım ve kolum inceden sızladılar ama belli etmemeye çalıştım. Benimle beraber hepsi toplaştılar. Yeliz'e teşekkür edip çıktık evden. Gökay ve Merter'le beraber devlete çıkan merdivenlere doğru yürürken Betül, Neslişah ve Berkay bizden ayrılıp Altıparmak'a otobüs duraklarına gitmeye başladılar. Dimdik merdivenleri çıkarken bacaklarımız kopsa da yolu uzatmamak için burayı kullanıyorduk sürekli. Bacaklarımız titrer bir haldeyken merdivenleri bitirip okula doğru ilerlemeye başladık. Merter hala arabesk ve rap arası şarkıların belli bölümlerini bağırarak söylüyor ve herkesin bize bakmasını sağlıyordu. Asıl deli buydu. Hemdç de zır deliydi. Gökay, "Berkay'a takılmadın değil mi Mısra? Saçmalıyor o gerizekalı." deyip güldü. "Ne takılacağım ya, sallıyor safçık." Gökay umursayan bir insan değildi ama bana karşı sürekli bir koruma iç güdüsü vardı. Okulda falan bana takılan erkek olursa, 'O benim kardeşim,' diyordu. "Çarşıya geleyim bende seninle." dediğinde okulu geçmiştik ve Sur kapısının oradaydık. Merter o sırada mahalleye döneceğini söyledi. Ama karşımızda Aykut ve okulun yarısı diyebileceğim kadar kalabalık bir grubu görünce anında üçümüzde ciddileştik ve onlara bakmaya başladık. Okçubaba türbesindeki banklara yayılmış grup, Aykut ayağa kalktığı an ayağa kalktı ve bize doğru yürümeye başladılar. Ağzın kopsaydı Berkay! Al sana başımın belası! Gökay bir yanımda, Merter bir yanımda, "Ne oluyor amk?" diye sorduklarında, "Bilmiyorum." dedim. Aykut ve çetesi dibimizde bitmişti. Aykut'un gözleri kıpkırmızı olmuş beyazlarıyla berbat görünüyordu ve cidden korkunç bakıyordu yüzüme. Arkasındaki kişiler asla kıpırdamıyor, hatta mumya gibi dikiliyorlardı. Gökay, "Sakın ters bir şey söyleme." dedi sessizce. Merter, "Ne diyorsa yap, ters gitme." dediğinde ne boklar döndüğünü anlamayarak kaşlarımı çatıp Aykut'a bakmaya devam ettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD