10. ASİYE...

2302 Words
BARIŞ'IN AĞZINDAN... Asiye küçük boyuyla, battaniyeyi kafasına kadar örterek evden içeri girdi. Bende kapıyı açıp hızlı adımlarla yanıma gelen Kerem'e odaklandım. "Bir şey mi oldu?" dedim. Telaşlı gözüküyordu. "Oldu abi. Adamın sizi beklediği yerin etrafını araştırıyorduk. Bi not bulduk." İç cebinden çıkarttığı kağıdı bana uzattı. "Sen okudun mu?" dedim parmaklarının arasından alırken. "Okudum..." Sesinden anlaşıldığı üzere pek iç açıcı türden mesaj olmadığı aşikârdı. Derin nefes eşliğinde kağıdı katlarından özenle açtım. Bembeyaz satırlara ilişen tehditlerle her kelimede yutkunurken zorluk çekiyordum. "Barış, Barış iyi misin?" Kağıdı paramparça edene kadar yırttım. Parçaları rüzgarda savrulurken belimdeki silahı çıkarıp bir kaç el ateş eşliğinde defalarca kez tetiğe bastım. Yukarı çevrili olan bakışlarım güneşin aydınlattığı gökyüzünde dahi siyah bir perde görüyordu. Üstümdeki ağır yük hiç bu kadar zorlamamıştı bedenimi. Kerem sakinleştirmeye çalıştıkça sesim daha gür çıkıyordu. "BARIŞ DUR! ASİYE İÇERİDE, KORKACAK!" En çok da onun içindi ya altında ezildiğim öfkem... "BIRAK LAN BENİ!" dedim. "BIRAK KEREM!" Adımlarımı kapıya attım, hiç düşünmeden kendimi dışarı fırlattım. Ayak seslerim dört bir yana dağılıyor, o itin buralarda bir yerlerde beni izlediğini biliyordum. "ADAMSAN KARŞIMA ÇIKSANA LAN!" dedim kollarımı iki yana açarak. "KARININ ETEKLERİNİN ALTINA SAKLANMA DA KARŞIMA ÇIK ŞEREFSİZ!" "BARIŞ YAPMA KARDEŞİM! BAK KIZ ZATEN YENİ SAKİNLEŞTİ, YAPMA!" Kolumdan tutan Kerem'e döndüm. Silahı yere öyle sert fırlattım ki sesi tüm ormanda yankılandı. Ardından iki elimle yakasından kavradığım gibi "NE DİYORSUN LAN SEN!" diye bağırdım suratına. Kontrolümü kaybetmek üzereydim. "KENDİNE GEL BARIŞ!" "NASIL GELEYİM OĞLUM! BENİ, ASİYE'YLE TEHDİT EDİYORLAR, NASIL GELEYİM!" "SUS! KIZ DUYACAK SUS!" Bir yakasından çektiğim elimle yüzüne ağır yumruk attım. "ASIL SEN SUS OĞLUM, SEN SUS!" dedim. Benim iyiliğime çabalıyordu ama Asiye'nin duyup duymamasına takılı kalacak sakinlik belirtilerim yoktu üzerimde. Kerem düştüğü yerde gelen yardımlara asla el uzatmadı. "Karışmayın!" dedi yalnızca. "Lan oğlum beni kızla tehdit ediyorlar!" "Biliyorum." dedi kanayan kaşını tutarak. Kerem ne zaman sinirlense beni döver, ben de ne zaman sinirlensem onu döverdim. Birbirimizle böyle anlaşıyorduk. "Leyla ile sevgiliyken kıllarını kıpırdatmayanlar, araya Asiye girince niye kudurdular lan, NİYE!" Sanki birisi teker teker hayatımdan güzel olan her detayı çekip almaya yemin etmiş gibiydi. Ama dokunmadıkları yalnızca Leyla'ydı. Ona asla bir şey olmuyor, her işini de güçlü bir kalkalanla korunuyormuşçasına yapıyordu. "Onu da bilmiyorum Barış. Sinirini henüz atmadıysan buradayım!" dedi. Atmamıştım evet. Yerde yatmaya devam eden Kerem'in üstüne çullanarak bileğime kuvvet, ne varsa salladım yüzüne. Sağlam eğitilmiş iki dayak atıcı ve dayak yiyiciydik. Bünyemiz ve yüzümüz kolay kolayına teslim olmazdı darbelere. "KİMSİNİZ LAN SİZ! KİMSİNİZ OĞLUM! BENDEN, HAYATIMDAN, SEVDİĞİM İNSANLARDAN NE İSTİYORSUNUZ ŞEREFSİZLER!" Yok! Asla kesmiyordu. Kerem gülmeye devam ederken ayağa kalkarak silahı yerden alıp belime geri koydum. Gerekirse karış karış, parsel parsel o iti arayacaktım ve bulacaktım! "Nereye oğlum? Barış saçmalama!" "Kapa çeneni Kerem! Ömrümün sonuna kadar saklanmayacağım! Varsa yüreği çıksın karşıma!" "Beyim yapma! Halis Ağa sonra bizi sopayla kovalayacak. Etme, eyleme!" "Y*vşağın teki daha iki günlük nişanlıma göz koyduğunu belirtsin, ben de aval aval oturayım öyle mi!" Notta yazan... "Evli olduğuma bu derece üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi Barış. Güzel gözlerinin mavisi tıpkı Karadeniz'i andırıyordu. Fazla korkutma, panik yapmasına gerek yok. Onu sağ elime geçirmek, şu an en çok isteyeceğim seçeneklerin başını çekiyor. En yakın zamanda karımı ikna ederek, dağların yamacında açmayı bekleyen çiçeğinin daha sen koklayamadan yapraklarına dokunan ilk kişi olacağım! Ne soyun ne de sopun! İlerlemesine asla izin vermeyeceğim! Şimdilik nişanlılık sürecinin tadını çıkar çünkü pek yakında tekrar ziyarete geleceğim ama seni değil!" Uzaktan izlemiş, Asiye'yi görmüş! Onun o gözlerini oyup eline vermeden rahat etmeyecektim! "Babama haber uçarsa topuğunuza bizzat kendim sıkarım!" Haber uçacaktı biliyorum ama en azından biraz daha gecikirdi. Hepsi süt dökmüş kediye dönünce "Zorunluluk olmadığı sürece Kerem'den başkası şu kapıdan içeri adım dahi atmayacak! Attığınızı duyarsam... Gerisini siz düşünün! Asiye size emanet. Rasim amca işini ben halledeceğim. Dönene kadar bahçeye dahi asla ama asla çıkmasın!" dedim. O itin Asiye'yi görmemesi lazımdı. Yönüm dağlara çevrildiğinde kapının açılma sesi, ardından "Nereye?" cümlesini işittim. Gözlerimi kapatarak sakin kalmaya çalışsam da olmuyordu. Şu an, kesinlikle eminimki o it pür dikkat Asiye'yi izliyordu. "İçeri geç, ben döneceğim!" dedim. "S-Silah sesleri geldi yine. S-Sana bir şey oldu sandım, dışarı çıkmak istedim ama evdeki kadınlar izin vermedi. Sonra ben de kaçtım." Ha kaçtın birde! Bu ne güzel cesaret, tebrikler Asiye hanım! Alkışların hepsi sizin cesur yüreğinize, bravo! "Ben sıktım, oldu mu! Şimdi içeri geç, ben dönene kadar da sakın evden dışarı çıkma!" "Sen nereye gidiyorsun?" "Gelicem!" "Barış..." diyip etrafına göz gezdirdi. Sanki teke tek konuşmak isteyen hali vardı. Derdini dinlemeden gidersem içime otururdu biliyorum. "İçeri geç, geliyorum!" dedim. Kafasını sallayarak girdi içeri. Demek kaçma yetenekleri mevcut hanımefendi de! "Ne o? 30 adamın yapamadığını tek kadın mı yaptı?" Kerem'in iğneleyen cümlesinin altında yatmakta olan manayı biliyordum ama yanılıyordu! Gönülde başkası varken, ikinciye yer açmak adamlık kitabına sığmayan şerefsizliktir! Cevap vermedim. Bahçe kapısından içeri girip geri kapattım. Neyseki Asiye uzaklaşmamış, beni burada bekliyordu. "Ne oldu, çabuk anlat, işim var!" dedim kabaca. "Şey... Sen şimdi gideceksin ya..." Sustu. Gece görüşünde operasyon yapıyordu sanki mübarek! Gözler fıldır fıldır her yeri geziniyordu. "Ee!" dedim sabrımın sonundayken. "Ya beni almaya gelirlerse? Benim peşimde olduklarını söyledin Barış. Ben... Ben korkarım." Hay böyle işin... Kıza şaka yapalım dedik, o da dakikalar sonra gerçekliğini ispat ederek ağzımıza etti! "Kapıda bir sürü adam var Asiye." "Ama... Onların hiçbirisini içeri sokmazsın biliyorum." "Kerem içeride kalacak." "Ne yapayım Barış? Kerem abiyle mi oturup sohbet edeyim?" dedi sitemle. Üstümde fazlalık olduğuna kanaat getirdiğim gömlek, Asiye'nin söyledikleriyle bedenimi iyice gerdi. Kerem'le oturup konuşacak neyin olabilir senin! Çıldırtacak beni, beni dellendirecek bu kız! "Gelicem dedim sana! Altı üstü bir kaç saat idare edeceksin!" "Ya ben neden evime gidemiyorum?" Bir kaç adım önüne doğru attığımda kirli bakışların hedefinin tam karşımda durduğunu hatırlatayarak "Hemen içeri!" dedim. İstemiyordum. Nedendir bilmem ama o şerefsizin Asiye'ye bakıyor olduğu düşüncesi dahi öfkemi dağlara çıkarıyordu. "Soruma cevap verirsen giderim!" Saf, temiz, güzel yüzlü, iyi kalpli ama inatçı! Bende niye şaşırıyorsam! Kadın Karadenizli abi! Ülkeye inatçılıklarıyla nam salmış bölgelerden kan taşıyor damarlarında! "İçeri dedim Asiye!" Kollarını önünde bağlayarak omuzlarını silkti. Ya sabır, ya sabır! Bir de cilve yapıyor! Gözlerimle her yere baktım. Yok, bu iş böyle hallolacak gibi durmuyordu. "Gitmiyorum tamam yürü!" dedim. "Gitmiyor musun? Pekiyi ben ne zamana kadar burada duracağım? Çok sıkıldım Barış. Sürekli kaçak hayatı mı yaşayacağım ben? Ayrıca niye hedefinde ben varım?" Susmuyordu. Her adımımızda ayrı bir soru, ayrı bir sinir yüklüyordu bedenime. Ve hiçbir soruya verebileceğim cevabım yoktu. "Barış kime diyorum ya? Hepsi senin yüzünden oldu! O kızla görüşme yapmasaydın, ben de sana kızmayacaktım ve gönlümü almak için de gezmeye çıkalım demeyecektin!" Bak sen! Küçük yerden bitme neler de biliyormuş öyle! Bizde saf sanıyoruz! "Kendini fazla mı değere bindiriyorsun?" dedim. Biraz daha zorlasa ona aşık olduğumu düşündüğünü dile dökecekti. Ama ben ilk günden kalbimin kimde olduğunu söylemiş, ona göre tavır almıştım. "Yoo! Leyla'ya giden yol benden geçiyor. Yani ben varsam Leyla var, yoksam Leyla yok!" dedi. Anlamadım. Değinmek istediği konuyu bir türlü idrak edemedim. "Ne demek istiyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak. İkimizde salonun ortasında durmuş tartışıyorduk. "Leyla'ya olan inadından benimle evlenmeyi kabul ettiğini anlamayacak kadar salak değilim Barış. Aklınca 'sen evlenirsen ben de evlenirim.' imajı vermeye çalışıyorsun. Ve ne yazık ki kurbanın ben oldum." Yutkundum ya da yutkunamadım. Boğazıma oturmuş yumru tüm çabalarıma rağmen aşağı inmemekte diretiyordu. Her şeyden haberi olduğu hâlde bile benimle evlenmeyi kabul ettiyse... Demek ki Asiye sahiden Rasim amca için evleniyordu benimle. "Ne o? Salak sandın beni dimi? Dışarıdan bakınca saf duruyorum. Tamam, safımdır evet ama bunu göremeyecek insana da aptal derler!" Konuştukça dolan pınarları yavaştan direncini kaybederek, yaşları gözünden aşağı doğru süzüyordu. Leyla'nın ayağına kadar gidip yüzüğü çıkarmak istemem, ona bu saygısızlığı yapmam çok ağrına gitmişti. Yanlışımı kabul ediyorum fakat o zaman nişanlı değildik. "Yüzükler takılmamıştı daha Asiye." dedim. "Ne farkeder ki? Cebinde keklik bildin beni. Yani Leyla kabul ederse Asiye çöp, etmezse de şimdilik evin değerli köşesine koyulan, kimsenin dönüp yüzüne bile bakmadığı vazo!" Bazı benzetmelerini çözene kadar üstünden iki üç konu geçmiş oluyordu. Haklısın anasını satim! Haklısın ama konumuz bu değil! "Tamam yeter!" dedim hiç susmayacağını anlayınca. "Vır vır! Sende de ne çene varmış! Sessiz dedik, daktilo çıktın mübarek!" Cümlesini dahi tamam etmeden durdu, yüzüme baktı. Ardından benden terse dönerek kanepeye oturdu. Oh be! Bileydim baştan konuşur, susması için sert çıkardım. "Aferin! Şimdi Rasim amcayı arıyoruz, sende bu gece gelemeyeceğini söylüyorsun." Başını hızla kaldırıp yüzüme baktı. "İyide... Ben hiçbir geceyi dışarıda geçirmedim ki! Rasim amca şüphelenir bundan. Ayrıca hani bırakacaktın beni?" Bunun cevabını kendi içimde çok aramıştım ama hiç beklemediğim zamanda Asiye bülbül gibi şakıdı neyseki. Üstelik söylediğim yalanın mesafesi kısa olduğundan hemen ortaya çıkmıştı. "Kalmak durumundayız çünkü işler değişti. Sakın niyesini sorma, sonra anlatacağım zaten. Ve senin hiç evinde kalacağın arkadaşın falan yok mu? Onda kalacağım dersin." "Var..." dedi tekrar yere bakarak. Neyseki diğer konuya sünger çekmiştik. "Ama ben kalmam çünkü ikisininde abisi var." Birde kalaydın! Burnumun kemerini sıktım. Şartlar ne tarafı gösterirse göstersin Asiye benim karım olacaktı! Onunla ilgili olan her kademe beni derinden ilgilendiriyor, canımı da epeyce sıkıyordu. "Ama atanma yerimle ilgili çalışmalarım var, okulda kalacağım dersem hiçbir şey demez." Güzel fikir. Hem de diğerlerinden daha mantıklı. "Emrah beyle planımız olduğunu dersem sorgulamaz." Hiç konuşmadan yalnızca bana bakmasını bekledim. Sevdiği adam mıydı yoksa lan bu Emrah? Üstelik beyde olmuştu! Durdum, sabırla sessizliğimi farketmesini bekledim. Sonunda kafası halının desenlerinden yüzüme döndü. "Ha yok!" dedi. "Emrah beyin yaşı 65." İyi! En azından Emrah ismi elenmişti listeden. *** Saat 11'e gelirken Asiye hâlâ aynı koltukta, aynı duruşla bekliyordu. Yemeğimizi yemiştik, karnımızı doyurmuştuk ve yavaştan uyku çanları kulaklarımda çalıyordu. Esnemekten ağzım yırtılacaktı. Oturduğum yerden ayağa kalkarak "Hadi yürü, yatıyoruz!" dedim. Sanki evde başkası varmış gibi etrafına bakındı yerden bitme. "Asiye kalksana!" dedim sert sesimle. "Benimle mi?" dedi. Anlama algımı mı yitirdim yoksa Asiye mi saçmalıyordu? "Ney seninle mi?" "Yatıyoruz dedin." "Evet yatıyoruz. Hadi kalk, çok uykum var. Sabah erkenden evine bırakacağım seni." "Sapık mısın sen!" diyince şalterler attı bende. Her şey bitti, bi sapık olmadığımız kaldı zaten. "Ağzından çıkana dikkat et!" "Asıl sen dikkat et! Yatıyoruz falan... Kalacağım odayı göster bana!" Hafif esinti olarak geldi, rüzgar biçiminde gitti. Altında yatan anlamı düşünmeden, üstün körü baktığım her kelamı ağzımdan pat diye dökeverirdim. Mesleğinden ötürü mü anlamadım ama hepsini cımbızla seçerek heybesine koyuyordu. "Uyku sende kafasızlık yapıyor sanırım. Benim yan oda senin." dedim peşinden giderken. Sanki ev onun, ben misafiriyim. "Bu mu?" dedi adımlarının durduğu yerin önünde. İşin ilginç yanı orasıydı evet. "Burası. Perdelerini güzelce çek, sakın açma!" "Tamam." dedi. İçeri girip kapıyı yüzüme kapatana kadar onu izlediğimin farkında bile değildim. Dengesizliği dengemi şaşırtıyordu. Bi anda parlıyor, bi anda hiçbir şey olmamış gibi sönüyordu. Acaba ben mi oynadım ayarlarıyla? Sonuçta bugün yaşadıkları hiç de kolay olaylar değildi. Keşke kadın hizmetlileri yollamasaydım da yanında kalsalardı. Hemen yanındaki odama girip kapıyı kapattım. Babama çoktan uçmuş olan haberle havada kuş dahi uçmuyordu. Yarın bizzat kendisi gelip alacaktı bizi. Belki önceden de tehditler olmuştu ama hiçbirisinde bu kadar ileri gitmemişlerdi. Temposu yüksek geçen günün yorgunluğunu kısa bir duşla atmıştım. Üstüme dolabımdan aldığım daha rahat kıyafetleri giyinip yatağa uzanmamla "Tık tık!" sesini duydum. Evde yalnızca ben ve Asiye vardık. Panikle yerimden kalktım. Kim olduğunu bildiğim hâlde sakin kalmaya çalışarak "Kim o?" dedim. "Gelebilir miyim Barış?" "Gel!" dedim üstümü düzeltip. Kapı yavaşça açıldı, Asiye tereddütle içeri girdi. Yüzünden okunan korkuyla panik halim çoğaldı ama çaktırmamaya çalıştım. "Bir şey mi oldu?" dedim. Sesim haddinden boğuk çıkmıştı. "Korktum." dedi. "Gözümü her kapattığımda o adamın son hali geliyor aklıma." Masanın üstündeki sigarayı elime aldım, cam kenarına geçtim. Yaşadığı korkudan ben sorumluydum biliyorum. Suçu, günahı olmayan masum kızı peşimden sürüklemem başlı başına hataydı. Kerem çok uyardı. "Yapma Barış! Babanın ısrarları iki, üç gün sürer, sonra unutur gider. Olan o zavallıya olur, yapma! Düşman her yerden çıkabilir. O kızı bu ateş çemberinin içine sokma. Yüzük takılmadan gel, vazgeç bu evlilik işinden. Eğer takılırsa ikimizde biliyoruz ki sen bırakmazsın. Etme, eyleme!" Barış laf dinler mi? Anlık öfke patlamasıyla hepsini kabul etti. Kızla evliliği, Leyla konusunun üstünü çizmeyi, Asiye ile soy ilerletmeyi... Hepsini ama hepsini tek tek kabul etti. Asiye evliliği aylık süreç zannediyor, bu şartlar altında kabul ediyordu ama ona da yalan söylemiştim. Öyle iki üç ay evli kalmak uğruna kimseyle evlenmezdim. Aramızda büyük olay yaşanmadığı sürece ömürlük evlilik düşünüyordum. Zamanla oturur diye tahmin ediyordum. Evliliğimiz, birbirimize alışma sürecimiz derken... İkimizde istediğimiz an çocuk da yapardık. Yani planım bu yöndeydi. Belki Leyla'yı kıskandırmak temel nedenimdi ama Asiye'ye yüz çevirmek gibi niyetim asla olmadı, olmazda. "İster misin?" dedim bir dal da ona uzatarak. Bi elimdeki sigaraya bi yüzüme baktı. "Stresini azaltır belki." "Stres yapmıyorum, korkuyorum." "Haklısın ama ona yapabileceğim hiçbir şey yok." dedim buz gibi sesimle. "O zaman rahatsızlık verdim, ben gideyim." dediğinde "Dur!" dedim. Koca evde tek başına korkması, o olay olmasa bile normaldi. "Sigara bitsin, ikimizde aşağı ineriz. Sen bi koltukta, ben bi koltukta uyuruz." dedim. "Hı hı!" Sigarayı bitirmemi büyük bir özveriyle bekledi. Beni izlediğini bilmek istemsizce hoşuma gidiyordu. Çoğu kadın tarafından beğenilirdim ama parmağımda yüzüğünü taşıdığım kadının gözlerinden beğeni toplamak ayrı hoşuma gitmişti. Saksının içinde söndürdüğüm sigarayla ayağa kalkıp "Hadi gidelim." dedim. Dolaptan iki tane pike aldım. Evin içi ne kadar sıcak olursa olsun havalar soğuktu. Bir hanımefendi gibi ellerini önünde bağlayarak aşağıki kata indi. O önde, ben ardında... "Sen diğerinde yat!" dedim pikeyi koltuğun üstüne atarak. "Bende bunda." Koltuklar yan yana sayılırdı. Çekinerek uzandı üstüne. Pikeyi yavaşça açtı ve altına girdi. Çok uykum vardı. Kafamı yastığa koyduğum an uyuyacağımı biliyordum. Bende uzandım, gözlerimi kapattım. Aradan 2 dakika geçmiş, içim bayılma kıvamına gelmişti ki "Barış..." sesiyle ayıldım. Anlaşıldı! Sana bu gece uyku yok Barış! "Hı!" dedim. "Buraya gelemezler dimi?" "Yok!" "Tamam." dedi. "Korkma Asiye! Dışarısı adam kaynıyor. Bende burdayım. Hadi uyu." "Uyuyamıyorum, korkuyorum." Yüzümü onun olduğu koltuğa çevirdim. "İyi uyu, hadi seni bekliyorum." dedim. Karanlıkta parlayan gözlerine baka kaldım. Sanki simler sokağa dökülmüş, tüm yolları aydınlatıyordu. "Beni izlersen uyuyamam." Kendimi silkeleyip "İzlemiyorum, saçmalama!" dedim. "Hayırlı geceler o zaman." Örtüyü boynuna kadar çekip saniyeler içinde uykuya daldı. O uyudu ama ben sabaha kadar düşündüm. Kimdi peşimdeki kişi? Derdi neydi benimle? Ya Asiye'ye gerçekten bir şey yaparsa? Camdan dışarı bakan gözlerimi Asiye'ye çevirdim. Mışıl mışıl uyuyordu. Günahı, suçu, hiçbir kabahati yoktu. Masum bir kızı kendi pisliğimin içine tereddüt etmeden sokmuştum ve daha üçüncü günden vicdan azabını yaşıyordum....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD