LİRAENA LUMERİS

1143 Words
KURGUDA GEÇEN TÜM KARAKTER VE OLAYLAR HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KİŞİLERLE HİÇBİR BAĞLANTISI YOKTUR. M.S 2100 “Anne? Yine mi beni uyandırmadın?” dedi küçük kız annesine sitem dolu bir sesle, gümüş renkli tırabzanlara tutunarak merdivenlerden inerken. Dün doğum günüydü ve evde ailesiyle birlikte ilk kez gece yarısından sonra film izlemeye hak kazanmıştı ve bu yüzden de çok geç kalmış, okula gidememişti. “Zefiram, üç defa uyandırdım ama kalkmayan sendin bebeğim.” Anlayışlı ama hafif sitemkâr sesiyle Liraena*, mutfak tezgâhındaki son hazırlıkları da tamamlayıp yemekleri dört kişilik yemek masasına özenle dizmeye başladı. “Bu gün tek izinli günüm kızım o yüzden okulu ekip benimle ve abinle eğlenmeni istiyorum.” Zefira duyduğu içten itirafla birlikte tüm çirkefliğini bir kenara bırakıp tezgâhtan içi, üç çeşit zeytinle dolu tabağı aldı ve annesini taklit ederek masaya yerleştirdi. Okula gitmemek için önemli sebeplere ihtiyacı vardı Alpiyon öğrencilerinin. Ölüm, hastalık, sakatlık ve aile üyelerinin işlerine göre birkaç sebep daha. Mesela Zefira’nın annesi devlette çalıştığı bilinen birisiydi bu yüzden herhangi bir rapor vermesine gerek kalmıyordu ama onun da uyması gerekiyordu gün sayısına. Bir sene içinde sadece 10 gün izin alabiliyorlardı. Ve Zefira’nın sadece 4 izni kalmıştı yine de annesiyle vakit geçirmesinin daha önemli olduğunu bilerek konuştu. “Biliyorum, keşke bizimle daha çok vakit geçirsen anne… Neden hep çalışmak zorundasın ki?” dedi bir süredir sık sık şikâyet ettiği gibi. Liraena yine her zamanki zarif ve içten gülümsemesiyle karşılık verdi çocuğuna; “Güzel kızım, devletimiz için çalışmamız gerekiyor. Büyüyünce sen de bana hak vereceksin ayrıca çalışmasaydım senin en sevdiğin kremalı, böğürtlenli tartı nasıl yapabilirdim?” Genç kız duyduğu soruyla bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra kolayca pes etti ve annesini onaylayan birkaç mırıltı çıkarırken Dravien* odasından inip sağ gözünü ovalayarak mutfağa girdi. “Sabah sabah neden bu kadar çok konuşuyorsun Küçük?” Sesindeki rahatsızlık Zefira’yı sinirlendirmiş olmasına rağmen bir şey demeden masaya oturmayı tercih etmişti. Evet, annesi ve abisiyle yaşıyorlardı, babasını bir iş kazasında çok küçük yaşta kaybetmişti Zefira, buna rağmen hayat dolu bir çocuktu. Şimdiyse 10 yaşında güzeller güzeli bir kızdı. Gümüşi saçları ve sarıya çalan bal rengi gözleriyle çok özel ve güzel duruyordu. Annesi ona her baktığında çok erken ölüp onu yalnız bırakan kocasını hatırlıyordu. O kadar sevmişti ki onu… Kızı, onun kopyasıydı şimdi. Sessiz ve umursamaz bir halde gözlerini ovuşturan Dravien’e değdi gözleri. Oğlu çok yakışıklıydı 12 yaşına yeni basmıştı ama sanki otuz yılı aşkındır yaşıyormuş gibi bir hali vardı. Onun gözleri Liraena ’ya çekmişti yemyeşildi, ama o kadar açık bir yeşildi di biraz ürkütücü görünüyordu. Onun da saçları gümüş rengindeydi. Yüz hatları yumuşaktı ama çenesi yemek yerken kasılıyor ve şimdiden başladığı sporların işe yaradığını gösteriyordu. Liraena ikisinin de başını öptükten sonra kendisi de sandalyesine oturdu ve yemeğini yemeye başladı. Ama aklı yarın ki operasyona takılıp duruyordu. Kendisi Alpiyon devletinin üst düzey ajanlarından biriydi ve kısa süre önce yönetime dâhil olmuştu. Kocası öldükten sonra tüm hayatı işi olmuş ve işine verdiği önemin meyvelerini yemişti. Ama işleri her gün daha da tehlikeli bir hâl alıyor her an daha da batıyordu sırların içine. Devletine sağdık ve sevgi besleyen birisiydi Liraena. Ve çocuklarını da öyle yetiştirmek onun boynunun borcuydu. Çünkü Muhteşem Malvior onlar için çok şey yapmıştı. Liraena da bunun karşılığını verebilmek için yarınki operasyona gitmeliydi. Devlet için büyük ve gizli bir işi, sadece 4 kişilik bir grupla halletmeye çalışacaktı. Ve başarısız olursa kendisini suçlayarak mahvedeceğini bildiği için günlerdir defalarca kez plan yapıp tatbikat düzenlemişti. Teröristlere bu ülkede yer yoktu. Ama bu son 2 yılda bir anda ortaya çıkmışlardı. Ve çıktıkları gibi de kanser hücresi gibi yayılmışlardı. Liraena onları durdurmak için göreve gidecekti ve biliyordu ki sıcak çatışma olacaktı. Bunu önleyemezdi. Korkuyordu ama kendisi için değil, devleti için ölür ve öldürürdü ama çocukları daha çok küçüktü, babasızlardı ve bu minik çekirdek ailenin birbirinden başka kimsesi yoktu. Çocukları yemeklerini yer yemez kısa sürede etrafı toplayıp hemen yanlarına gitmişti. Onlara sürekli hasret kalıyordu zaten, aynı evde de uzak durmak istemiyordu. Ana odaya girdiğinde Zefira’nın “Minik Askerler” çizgi filmini izlediğini gördü. Dravien’se hem o filmi gizli gizli izliyor hem de ellerinde tuttuğu beşer kiloluk dumbellarla antrenman yapıyordu. Gülerek yanlarına gitti ve televizyonu kapattı. “Eveet, madem bugün birlikteyiz o zaman tüm gün oyun oynayacağız! Saklambaç oynayalım mı?” Zefira ve Dravien şaşkınca birbirlerine baktılar. *** Liraena hazırdı. Çocuklarını epeyce yormuştu bugün, deliler gibi eğlenmişlerdi ve o kadar iyi gelmişti ki! Şimdiyse onları uyuttuğu yatağından kalkıp dolabına gidiyordu. Giydiği bordo renkli dapdar “iş” kıyafetiyle birlikte üç gün önce sarıya boyattığı saçlarını sıkıca topuz yaptı. Bu da bir kuraldı. Dışarıda ki kadınlar saçlarını belirli bir şekilde bağlıyordu. Ama bu bir sorun değildi Liraena için. Düzen ve disiplin ülkesinin refahı için önemliydi. Saçlarıyla işi bittiğinde etrafı dinledi bir süre… Hayır, çıt yoktu. Yavaş ve tetikte bir halde kocasının çalışma odasına girdi ve sol tarafta duran ışık düğmesine bastı. Karanlık odanın içi bir anda hoş bir sarı ışıkla yandı. En son bir ay önce girmişti bu odaya ve her girdiğinde yaşadığı güzel anlar canlanıyordu gözünde ama şu an bu anıları hatırlayacak vakti yoktu, gün doğmadan evden ayrılmalı ve gruba yetişmeliydi. Bu yüzden son kez arkasını dönüp evine bir yabancı gibi baktı ve her eşyin yerli yerinde olduğundan emin olduktan sonra odadan içeriye girip kapıyı ardından kapattı. Hemen açık kahverengi rengine vintage, altın işlemeli ve sekiz çekmecesi olan masaya ilerledi, koltuğu çektiği gibi eğildi. Sağ tarafın üçüncü çekmecesini açmak için sol taraftaki ikinci çekmenin üstünde bulunan altın işlemeli aslan figürünün burnuna dokundu ve çekmece küçük bir tık sesiyle açıldı. Çekmeceyi açar açmaz yerini ezbere bildiği küçük çipi eline aldı, ayağa kalkıp tam karşısındaki duvara ilerledi. Duvarlar açık mavi renge boyanmıştı, neredeyse tümünü çocukları ve kocasıyla kendisinin fotoğrafları kaplıyordu. Elini uzattğı gibi Zefira’nın iki dişiyle kameralara güldüğü fotoğrafa dokundu. “Canım kızım.” Diyerek alt dişlerinden ilkine dokundu ve geri çekildi. Evet, kızının fotoğrafının içine bir cihaz yerleştirmişlerdi. Her o dişe dokunduklarında gizli kapı açılıyordu ancak kapıyı açmak içinde az önce çekmeceden çıkardığı çipi bulmak gerekiyordu. Bu fikri kocası bulmuştu. Zeki bir adamdı. Kapı ağır ağır açılırken neredeyse hiç ses çıkarmıyordu, tamamen açılında Liraena elindeki çipi kapının en altına doğru yapıştırdı ve geri çekti, işte, açılıyordu kapı. Hızla koridordan ilerledi, artık ezbere bildiği için ışıklandırmaya da ihtiyaç duymuyordu. Arkasında bıraktığı kapının kapanması ve genç annenin de odaya ulaşması aynı anda olmuştu. Burası onun devletten dahi sakladığı birkaç şeyin olduğu bir odaydı. Teröristlerin fotoğraflarının asılı olduğu bir köşe, daha önce katıldığı birkaç operasyondan kalma güpürler, belgeler, ajandalar, ve en önemlisi silahlar. Odanın dörtte ikisi yeni nesil ve son sürüm silah ve bombalarla doluydu. Kısaca her şeyin yerli yerinde durup durmadığını kontrol ettikten sonra iki tane silah aldı eline sonra az olacağını düşünerek yedek bir tane daha aldı diğerlerine oranla küçüktü ama iş görürdü. “Bu gece” dedi kendi kendine konuşurken, bir yandan da elindeki silahları yerlerine koyuyordu. Gergindi ve hafiften parmakları titriyordu. Bu gece, her şey bitecek.” diye mırıldandı. Silahlarını son kez kontrol etti. Parmakları titremiyordu artık. “Bu gece İthrel’in sonu gelecek!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD