Gözlerimi açtığımda saç diplerimden ayak uçlarıma kadar her yerim hem ağrıyor hem sızlıyordu ve kendimi kelimenin tam anlamıyla berbat hissediyordum. Özellikle de boynumda öyle bir ağrı vardı ki sanki biri boynuma bıçak saplamış gibiydi.
Sapladı zaten.
İç sesime hak verip gözlerimi beyaz tavana diktim.
Bir dakika?!
Dün olanlar aklıma gelirken korkuyla yutkundum. En son hatırladığım kendini ayakta tutamayan bedenimin yere yığılışıydı. Sonra film kopmuştu.
Eee o zaman ben şimdi neredeyim?
Yataktan doğrulamak için hamle yaptığımda tek elde ettiğim ağzımdan kopan acı dolu bir inleyiş ve daha doğrulamadan sırtımı tekrar yatakla buluşmasıydı.
"Boşuna uğraşma."
Duyduğum sesle kalbim yine şaha kalkmış gibi atmaya başlarken gözlerim sonuna kadar açıldı. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde karşımda duran heybetli beden ve kusursuz yüzle yutkunup nefes almaya çalıştım.
Aklıma binlerce soru ard arda yığılırken içlerinden en önemli olanı kulağımda yankılandı.
Ben burada ne arıyorum?
Beynim bu soruya cevap bulmak için bütün arşivleri darma duman ederken serseri benim şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerime karşı kızgın bir bakış attı.
"Dünkü kahramanlık gösterinden sonra bir süre böyle kalacaksın."
Duyduğum şeyle şaşkınlıkla suratına baktım boş boş. Çünkü beynim serserinin bu sözlerini sindirmek için zaman istiyordu benden.
Nihayet sözlerini anlamlandırdığımda kaşlarımı çattım. Ama içime tarifi imkansız bir acı saplanmıştı çoktan. Ve içten içe ona kızmayı da ihmal etmiyordum.
Ben dün senin hayatını kurtardım serseri adam! Sen şimdi buna kahramanlık gösterisi mi diyorsun?
Ben ona hem kızgın hem şaşkın hem de kırgın -O an nasıl bir duygu karmaşası yaşıyorsam artık- bir şekilde bakmaya devam ederken o sanki aklımı okumuş gibi yanıtladı beni. Tabii bunu yaparken yüzünde her daim koruduğu ifadesizliği sürdürüyordu.
"O saldırdığın adam elindeki silahla blöf yapacaktı ve benim bundan haberim vardı. Ta ki sen gelip planımı bozana kadar..."
Söyledikleri karşısında yüzümdeki bütün duygular silinip yerini sadece şaşkınlığa bırakırken ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi hiç bilmiyordum. Ne yani ben dün o kadar acıyı sahte bir silah için mi çekmiştim?! Şuan kendimi mümkünmüş gibi daha berbat hissediyordum. O ise bana doğru yaklaşıp hırçın denizi andıran gözlerini, gözlerime sabitledi.
"Senin derdin ne?"
Utançtan kızaran yüzümü ondan gizlemek için bakışlarımı ondan kaçırmaya çalıştığım sırada sırada "Neden yaptın?" diye sordu ondan kaçırdığım gözlerime inat mavinin en güzel tonundaki gözlerini benimkilere sabitlerken.
"Neden tanımadığın bir adam için bunu yaptın?" Tekrar tekrar sorduğu sorusuyla birlikte yüzümdeki utanç ifadesine tezat acı dolu buruk bir gülümseme belirdi dudaklarımda.
"Ben..." Onun gözlerine bakarken kelimeler bir türlü aklıma gelmiyordu. Onunla ilk tanıştığımızda da böyle olmuştu. Sanki onun karşında dilim tutmuyor, beynim benden bağımsız bir şekilde bedenime veda ediyordu. Allah aşkına...
Sen bana ne yapıyorsun böyle serseri?!
İşin kötüsu de ağzımdan dökülemeyen sözlerime inat aklımda sorduğu sorunun asıl cevabının yankılanıyor oluşuydu.
Sana bunu neden yaptığımı söyleyeyim mi serseri?
Çünkü daha önce kimseye hissetmediğim hisler besliyorum sana karşı. Çünkü benim senin aksine ardımdan ağlayıp üzülecek kimsem yok. Çünkü sen benim hayatımdaki kimsesizliğin yerini dolduran tek insansın... Çünkü sen benim kalbimdeki yaraların merhemisin.
Çünkü... Çünkü lanet olasıca bu kalp seni kendinden bile çok seviyor!
"Çünkü bir cinayete şahit olmak istemedim ve... Ve bu yüzden böyle bir şey yaptım." diyerek tek nefeste konuştun. İçimde kopan fırtınanın aksine uydurduğum saçma bir yalandı bu sadece. Zaten oldum olası yalan söylemeyi beceremeyen biriydim ben. Ama bu ona söylediğim kaçıncı yalandı, bilmiyorum.
Bu adam bana bir şey yapıyor. Lanet olsun ki onunlayken sanki beynim bedenimi terk ediyor, kalbimse onun yerini doldurmaya çalışıyor.
Başardığıysa pek söylenemez.
Parmakları koltukta ritim tutarken açıklamamla birlikte önce kaşları havaya kalktı, sonra da gözlerinde büyük bir öfke patlaması oluştu. O, benim aksime fazla hazırcevaptı.
"Sana bir şey söyleyeyim mi?" Bakışları yüzüme kilitlenmişken konuşayı dahi unutmuştum. Bu yüzden ona verdiğim tek tepki yutkunmak olmuştu. Ve o gözlerindeki bariz öfkeyle içimde kopan fırtınayı mümkünmüş gibi daha da şiddetlendirecek o cümleyi kurdu.
"Sen berbat bir yalancısın."