bc

MUTLU OLMA VAKTİ (Tamamlandı)

book_age18+
1.5K
FOLLOW
12.0K
READ
family
fated
goodgirl
powerful
dare to love and hate
CEO
twisted
city
love at the first sight
lecturer
like
intro-logo
Blurb

Hayatımı ondan öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırabilirdim.

Ondan öncesi sıkıntılarla, acılarla geçmiş annemle birlikte dibe vurduğumuz anda uzanan yardım eliyle hayata tutunmuştuk. Liseyi bitirdiğim yaz gittiğim otelde yanlışlıkla odama girip ilk öpücüğümü çalmasının üstünden altı yıl geçmiş ve biz aynı otelde yine karşılaşmıştık.

Ondan sonrası hayatımın dönüm noktasıydı, unutulmaya yüz tutmuş anılar tekrar gün yüzüne çıkmış birbirimizden kopamaz hale gelmiştik.

Hayatın her zaman tozpembe olmadığını en iyi bilenlerden biriydim. Kıskanç bir adam peşimizdeydi. Onun bizi birbirimizden ayırmak için yaptıklarına karşı durmaya çalışacak mutluluğumuzu yakalamaya uğraşacaktık.

*****

Sanki bir sıcaklık beni sarmaladı, huzursuzca kıpırdandım vücudumu saran kollar çok rahattı, bedenim bulutların üzerinde gibiydi, çok hoş kokan güçlü bir vücudu hissediyordum. Gözlerimi açmak istedim rüyam o kadar güzeldi ki gözlerim bile açılmayı reddediyordu, kocaman bir el karnımdan yukarı doğru okşayarak çıktı, göğüslerimi okşuyordu ilk kez böyle bir rüyanın içindeydim… Sırtıma enseme konan öpücükler gerçek gibiydi, omuzumda baskı hissettim döndüm, dudaklarım sert dudakların baskısıyla aralandı, hayalimin elleri her yerimdeydi ilk kez duyduğum bu hislerin yoğunluğu beni şaşırtmıştı, daha fazlasını gerçek olmasını ister bir haldeydim. “Dokun bana”

*****

Her yaştan okuyucunun kendinden bir şeyler bulacağı konusuyla, yüreğinizi ısıtacak sıcacık bir aşk hikâyesi. Korku, ölüm, aşk, arkadaşlık, dostluk, nefret ve kıskançlık tüm duyguları hissederek okuyacaksınız.

chap-preview
Free preview
1.BÖLÜM
BERRİN KARAPINAR MUTLU OLMA VAKTİ YASEMİN Hayat bazı insanlara güzelken her nedense bize acımasızdı… Sınıf arkadaşımın oturduğu evi görünce içim bir acayip olmuştu. Balkonlarından rengârenk sardunyaların sarktığı beş katlı apartmanların olduğu sitede oturuyordu kocaman bahçesinde çocuk parkı vardı, kaydırağı, tahterevalliyi gösteriyor sizin mahallede bunlar yok değil mi diye soruyordu. Vardı vardı da kaydırağımız böyle süslüsünden değildi, tahterevallimiz çoktan kırılmıştı. Annesi balkondan “Çiğdem poşeti asansöre koyuyorum kıza ver, sana köfte kızarttım soğumasın hemen yukarı çık” diye bağırdı. Çiğdem ağır poşeti elime tutuşturdu sınıfta görüşürüz diyerek içeri girdi. Evine asansörle çıkacak, annesinin kızarttığı mis gibi kokan köfteleri yiyip karnını doyuracaktı. Yemek sözünü duyup hayalini kurunca midem kazınmaya başladı, elimle bastırdım açlığın acısı geçmiyordu. Önüme çıkan marketten yalvar yakar bir poşet alabildim verdikleri poşetteki kıyafetlere bakmadan ikiye böldüm yine ağırdı ama ağırlık ikiye bölünmüştü. Sıkça dinlenerek evin önüne geldim. Kollarım kopmuştu elimdekileri yere bırakamıyordum sokak çamur içindeydi. Ayağımla kırık tahta bahçe kapısını ittim, birden içimden gülmek geldi, onlarınki de bahçeydi bizimki de bahçeydi… Viran bir evde yaşıyorduk, çatımız kiremitli değil yamalıydı, babam yağmurda akan yerlere eline geçerse çakar evin içine su gelmesini engellemeye çalışırdı. Kirişler o kadar eskiydi ki bir gün damın başımıza çökeceğinden korkardım. Evimiz tek kat üstüne olduğundan her pencerede demir parmaklıklar vardı. Evin tek sağlam yeri maviye boyalı demir kapısıydı. Kapının kolunu çevirip omuzumla ittim ağır kapı açılmakta zorlanıyordu, yine yüklendim aralanınca poşeti sıkıştırdım. Kapı ardına kadar açıldı “Hoş geldin yavrum” diyen annemin güler yüzünü görünce içim mutlulukla doldu. Belki evimiz eskiydi, güzel değildi ama Çiğdem’in annesi ona benim annem gibi gülümsememiş hoş geldin yavrum dememişti. Poşetleri yer yer sıvaları dökülmüş mavi boyalı hol duvarın dibine bıraktım. “Git elini yüzünü yıka, formanı değiş kuzum, sana sıcacık tarhana çorbası pişirdim, sen seversin diye üstüne de ekmek kavurdum” Ah annemin meşhur tarhana çorbasına bayılırdım kendi elleriyle yazdan hazırlardı. Açlıktan kazınan midem guruldadı. Üstümü değiştim tek büyük odamıza girdim yer sofrasını annem çoktan kurmuştu, çorbaya bol kıtır ekmek koydum o kadar açtım ki bir tas çorba yetmemişti, annem çorbasını önüme itti “Başka var mı annem” “Yine karıştırıveririm ondan kolay ne var, sen karnını iyice doyur” Üç sandalyemiz vardı birinin arkası çıkmış babam yaparım desede oyalanıp durunca annem duvarla masanın arasına sıkıştırmıştı, zaten yer sofrasında yiyorduk masayı çok nadir kullanırdık. Duvarın birinde kat kat yataklar yorganlar dururdu, annem her akşam onları serer sabah yeniden toplayıp üstünü örterdi. Bir gün bile dağınık olmazlardı, diğer duvarın dibinde en kalınlarından yatak vardı ama biz onu oturmak için kullanırdık. Annem gün aşırı örtüsünü değiştirirdi. Üç oda daha vardı eşyamız olmadığına odalara ıvır zıvır koyardık. Ortada ki sofanın bir yanı mutfak olarak yapılmıştı, beyaz fayanslar ne kadar silinirse silinsin yine kirli gibi dururdu. Setin alt kısmını ipe geçirilmiş bez parçalarıyla kapatmıştık, babam raf yapınca annem çok sevinmiş tencerelerini oraya yerleştirmişti. Aslında yaşadığımız yere ev denmezdi birkaç odadan oluşan tahtadan barakaydı. Kışın soğuk rüzgâr ne yapıp ne eder içeri girmek için yol bulurdu, sırf bu yüzen evin damı da dış duvarları da yamalı bohça gibiydi. “Böyle olmayacak inşaatlarda iki kuruş para verip canımı çıkarıyorlar” Yer masasında dersimi yapmaya çalışıyordum, babam evimizde hem yatak hem de oturmak için kullandığımız divanın üzerinde bağdaş kurmuş annemin demlediği çayı içerken her zaman ki gibi şikâyet ediyordu. “Ne yapalım bey başka çaremiz mi var” Annem babamın uzattığı bardağı yine doldurdu, babam bardağı alırken annemin elini tuttu “Arkadaşlarımdan biri Rusya’da inşaat şirketine katılacağını söyledi, bende gitsem mi? İyi para veriyorlarmış” “Sen gidince biz ne yaparız” diyen annemin sesinde ki üzüntüyü hissedebiliyordum, babam eliyle çevresini gösterdi “Hanım bir bak etrafına yıllardır iki yakamız bir araya gelmedi, bir divan iki döşek, birkaç tencere, her yerinden soğuk giren bir ev. Sizleri böylesi bir sefillikte yaşatmak ağrıma gidiyor, birkaç seneye kalmaz durumumuz düzelir, eşyayı bir yana bıraktım ev alırız.” “Yapma gitme beyim ben şikâyetçi değilim, sensizlik daha zor” Babam annemin saçlarını okşarken, utançla gözlerimi kaçırdım. “Bilirim, bilmez miyim güzel karım bir kez bile şikâyet etmedin. Ben kararımı verdim sen böyle yere değil saraylara layıksın.” ***** Annem ne dediyse babam kararından vazgeçmedi, bir ay sonunda eskiciden aldığı bavula iki parça eşyasını doldurdu. “Yasemin kokulu kızım sizi ilk önce Allah’a sonrada birbirinize emanet ediyorum, annenin sözünden çıkma derslerine çok çalış” Babamın kollarının arasındaydım, sıkıca boynuna sarıldım bırakmasın gitmesin hep yanımızda olsun istiyordum. “Ağlama kızım sana çok güzel kalemler, kıyafetler alacağım” “Ben hiç birini istemiyorum, gitme babam ben seni çok özlerim” Ne benim, ne annemin ne de henüz öğrendiği doğmamış kardeşimin haberi babamı yolundan alıkoymadı… Gün ağarırken omuzları çökmüş halde toprak yolda yürürken, annem tez gelmesi için ardından su döktü, gözden kaybolana kadar arkasından baktım. İçeri koşup babamın yastığını alıp sarıldım tekrar gözlerimi açtığımda annem yer sofrasını hazırlamıştı. Ağlıyordu, uyandığımı fark edince yemenisinin ucuyla gözyaşlarını sildi. Biz babam olmadan ne yapacaktık… ***** Kapı ısrarla vuruluyordu annemin koyunundan kalktım… “Uyan anne kapıda biri var” Annem zorlukla gözlerini açıp elleriyle ovaladı “Hangi edepsiz gecenin bu saatinde gelir ki?” Saate baktım “Biz erken yattık anne dokuz bile olmamış” Annemin hamileliği ilerledikçe uykusu erken gelir olmuştu. “Hemen açma kızım önce kim olduğunu sor” “Babam, babam gelmiştir” der demez yataktan fırladım, annem kolumu tuttu “Yok kızım daha dün konuştuk ya, kardeşinin doğumuna gelmeye çalışacak” Doğruydu uyku sersemi düşünememiştim “Öf daha iki ay var hemen doğsa” Yarı uykulu halde gelene kim olduğunu sordum, yan evdeki Mübeccel ablaydı, çocuğu için süt istiyordu. Bizde yok diyecekken annem bir tas süt uzattı… “Sağ ol abla benim herif içkiye para buluyor bebeğine bir süt almıyor” Sevinerek giden kadının ardından bakakaldım. “Bizim sütümüz kalmadı” Annem kapıyı kapattı, bir terliğini giymiş diğerini giymemişti “Baban para gönderince bir sürü süt alırım, hem bebeğin senden daha çok ihtiyacı var” “Anne ben kendim için demedim, senin içmen gerek kardeşimde süt ister” Annem başımı okşayıp yatağa yöneldi, peşinden gidip sıcacık koynuna girdim, başımı göğsüne yasladım kısa bir süre sonra sıcacık kucağı kardeşimle paylaşacaktım. Kıskanmıyordum dokuz yaşında kocaman kızdım, kardeşim doğana kadar mis kokulu annem sadece benimdi. ***** Babam söz verdiği gibi kardeşimin doğumunda geldi, o gün benim bayramım oldu ne çok özlemiştim gidene kadar yanından bir dakika olsun ayrılmadım. Getirdiği oyuncakları bile gözüm görmedi, ilk kez kıskançlık nedir hissettim babam her dakika yeni doğan oğlunu kucağına alıyor koklayıp seviyordu. “Yasemin kokulu kızım asma suratını on sene seni koklayıp sevdim. Kardeşine doyamadan yine gurbet ellere çalışmaya gideceğim. Gel sende yanıma, kucağım ikinize de yeter” Yetiyordu, kardeşimi ne zaman kucağına alsa bana da sarıldı. Burak baba kokusunu, özlemini bilmiyordu ben biliyordum gideceği için yüreğim yanıyordu. Annem “Bey ev sahibi zam istiyor” dedi. Babam bıyığını çekeledi, sinirlendiği zamanlarda yapardı “Tabii ister, ülke dışında çalıştığımı duymuştur” “Öyle kötü düşünme onlarda kirayla geçinen insanlar, kaç senedir zam bile istemediler” Olayların hep iyi yanını gören güzel annem… Yine zaman gelmişti babamı ikinci kez uğurladık, insan her şeye alışıyordu. İlk gidişi gibi acı vermemişti, annem ardından su dökerken, ben ağlayan kardeşimi susturmak için içeri girdim. ****** Öğretmenim bir sürü ödev vermişti, ne kadar küçük yazmaya çalışsam da sayfalar bitiveriyordu. “Anne yeni defter gerek, birkaç sayfa kaldı” “Yeter Yasemin senin defterinden de kaleminden de bıktım usandım. Arka sayfalarına da yaz bu kadar düşüncesiz olmana katlanamıyorum.” “Anne yazıyorum bak her yeri doldu” Annem niye bağırıyordu hiç anlamıyordum, her zaman çok tutumlu olduğumu söyleyen annem şimdi beni suçluyordu. Defterimi elimden aldı sayfalarını çevirmeye başladı, olduğu yere çöktü “Özür dilerim yavrum, kocaman kız oldun gerçekleri bilmen gerek belki beni anlarsın. Baban aylardır para yollamıyor, elimde ki avcumdaki bitti. Ev sahibi evi boşaltın ya da bir oda seçin diğer odaları kiraya vereceğim dedi ne yapacağımı şaşırdım” İşte bunu hiç beklemiyordum… “Babam yakında para gönderir hem başka insanlar evimize girince çok kızar” “Son bir ay kızım, dayanacak gücümüz kalmadı” Okuldan eve her gelişimde annemin yüzüne bakıyordum, suratı asık olunca anlıyordum ki para gelmemiş. Ay çabuk bitti eve gelen ev sahibine teklifini kabul ettiğini söyledi tüm eşyalarımızı her zaman oturduğumuz odaya topladık. Fazlalıkları attık çoğu boşuna duruyordu zaten. İki güne kalmadı kalan üç oda doldu, mutfağı birlikte kullanmak çok zor oluyordu, tuvalet zaten dışarıdaydı. Banyomuzu teneke sobamızın üzerinde her zaman sıcak duran güğümden aldığımız suyla yapıyorduk. Annem odaları tutan aileler iyi çıkınca sevinmişti yine de oda kapımızı sıkıca kapatıyor sürgülüyordu. Annem iki üç ayda bir babamın işe girdiği inşaat şirketinin ofisine gidiyor elinde birkaç kuruş parayla dönüyordu… Babamla çok nadir görüşüyorduk ******* Kış geçti, yaz geldi… Tekrar ve tekrar mevsimler birbirini kovaladı her yaz, kış, baharda babam gelecek diye bekledik. İki sene sonra annemle birlikte gittiğimiz şirketin yerinde yeller esiyordu, yanında ki ofislerde çalışanlara sorduk onlarda ne olduğunu bilmiyordu. Birkaç kez daha gittik bizim gibi kapısında bekleyen kadınlar, adamlar vardı hiç birisi babalarına, oğullarına, eşlerine ulaşamıyorlardı. Muhatap olacak kimseyi bulamadığımızdan bir süre sonra gelen kişilerde gelmez oldu. Polise gittik, durumu anlattık bir ay sonra haber aldık. Şirket iflas etmiş, tüm çalışanlarını dağıtmıştı. Bekledik günlerce, aylarca bekledik babam gelmedi. Ne bir haber ne bir iz… Annem başlarda ha bu gün gelir ha yarın gelir diye umutluydu, umudu tükenince öfkelenmeye başladı, bağırdı, söylendi, gözleri kan çanağı haline gelene kadar ağladı. Bende onunla beraber ağlamak bağırmak istiyordum yapamazdım kardeşime bakmam gerekiyordu. Bir sabah kalktığımda annem yatağımın ayakucuna oturmuş bana bakıyordu… “Artık ağlamayacağım, sizler için kuvvetli olmalıyım babana kötü bir şey olmadıysa bir gün mutlaka çıkıp gelecek o beni, sizleri çok seviyordu böylece bırakıp gitmez” “Babam bizi bırakıp gitmez annem” Annemin ellerini tuttum, ellerimi öyle bir sıktı ki canım acımıştı sesimi çıkarmadım… “Bana yardımcı olmalısın Yaseminim kendime iş bakacağım” “Bende çalışırım anneciğim” Başını sağa sola hızlıca salladı “Asla çalışamazsın, sen okuyacaksın baban okumanı çok istiyordu. Tek görevin okumak olmalı, benim olmadığım zamanlarda kardeşinle ilgileneceksin” ***** Bir daha ağladığını asla görmedim, arada bir temizliğe gitmeye, bulabildiği el işlerini yapmaya başladı bende yardım etmeye çalışıyordum, yazları idare edebiliyorduk ama kış geldi mi çok zor oluyordu, kardeşim sık hastalanıyor sağlık ocağında ki doktor gıdasızlıktan oluyor diyordu, yardım edecek kimse yoktu çevremizdeki herkes bizim gibi fakirdi. Babaları olan çocukları çok şanslı bulurdum, arada bir de olsa değişik yemek kokuları bizim odaya kadar gelirdi, işte o zaman karnımın hiç doymadığını anlardım. ***** Orta ikinci sınıfa geçmiştim, önlüğüm, ayakkabılarım eski diye çoğu çocuk yanıma oturmazdı, yıllardır alışmıştım, kıyafetlerimden utanmıyordum yıpranmış olsalar da tertemizdiler. Tek bir arkadaşım vardı o da aynı evde oturduğumuz Ümmiye, benden bir sınıf öndeydi, teneffüslerde beraber dolaşıyorduk o benim ben onun halinden anlıyordum. Sınıf öğretmenimi çok seviyordum, o da beni seviyordu diğer çocuklardan gizli yiyecek verir kimseye söylememem için tembih eder, bu bizim küçük sırrımız olsun derdi. Hastalandığımda okula gidememiştim bizim eve kadar gelmiş ilaçlarımı almıştı. Ben de derslerime çok çalışırdım yüksek notlar alınca başımı okşaması çok hoşuma gidiyordu, Mahalledeki bazı çocuklar dilencilik yapıyordu. Ümmiye onların elinde dondurma, şeker görünce bizde yapalım mı? Sorusuna cevap vermedim… Canım çok istese de benim önceliğim dondurma, şeker değil ekmekti, süttü, bir tabak sıcak yemekti. Anneme bende biraz para kazanmak için yapsam ne olur diye sordum. Annemin tokatı yüzümde patladı ilk kez vuruyordu. Yanan yanağımı tuttum “Neden vuruyorsun, bende yapmak istemiyorum açız anne, başka çaremiz kalmadı” Gözyaşlarım canımın acısından çok içinde bulunduğumuz durumdan dolayıydı. “Neden mi vurdum? Bu tokatı ömrün boyunca unutma asla dilenmeyeceksin, açlığından ölsen bile avuç açmayacaksın” Sıkıca sarıldı ikimizde ağladık. Vurduğu yeri defalarca öptü, benden daha çok canının yandığını biliyordum, benim yanağım yüzeysel yanmıştı onun ana yüreği yanıyordu. Birkaç gün sonra Ümmüye bir kucak kâğıt mendille yanıma geldi. Bunca mendili ne yapacağını sordum. “Bana yardım et ne kadar satarsak yarı yarıya paylaşırız” dedi. Belki de annemin o gün bana bağrışını duymuşlardı. Anneme söylemeden gidemezdim. Sesini çıkarmadı kötü niyetli kişiler olur arabaya gel derler sakın binmeyesin kızım diyerek tembih etti. Annemin onayıyla içim rahatlamış olarak Ümmüye’yle birlikte caddeye gittim. Arabalar durduğunda mendilleri uzatıyorduk, o daha alışkındı ben ilk kez yaptığımdan çok utanıyordum. Sonra bende alıştım mendillerin yanına su da ekledik, tek istediğim arkadaşlarıma rast gelmemekti, çoğu kişi yüzümüze bile bakmıyor, bazısı bu dilencilerden bıktık diye söyleniyordu, sıcacık arabalarında oturan aileler, çocuklar, adamlar, gençler peşi sıra önümüzden geçerlerdi, çok azı dururdu. “Gel bakalım ufaklık” diyen adamın arabasına doğru yürüdüm, Ümmüye’nin sakın bu lüks arabaları kaçırma dediğindendi. “Buyur abi” Yaşlı genç karşıma kim çıkarsa yaşı ne olursa olsun kadınlara abla, erkeklere abi diyordum. Böylesi daha hoşlarına gidiyordu birkaç kez teyze, amca demiştim koskoca kadın ben teyze olacak yaşta mıyım deyip mendili almamıştı. “İki tane mendil ver dört de su” Fazla para verdi üstünü vermek istediğimde almadı, yanındaki kadının “Çocukları doğurup sokağa dilencilik yapmak için salıyorlar, bunlar ne biçim ana baba, sende bunun gibilerine yüz veriyorsun, rahat paraya alışıyorlar” dediğini duyunca çok kötü oldum… “Ben dilencilik yapmıyorum, hizmeti ayağınıza getiriyorum, markette su satan dilenci mi oluyor?” Kadının onur kırıcı sözlerine dayanamamıştım… “Birde edepsiz bu kız çabuk gidelim buradan” Arka camda açılmıştı ben yaşlarda bir kız, genç bir delikanlı bana bakıyorlardı, utancım daha da çoğalmıştı anneleri onlara dönerek “Bak Bahar eğer derslerine çalışmazsan sen de bu kız gibi dilenci olursun” dedi. Elimdeki parayı açık camdan içeri attım. “Ben dilenmiyorum, paranız sizin olsun” Işık kırmızıdan yeşile dönmüştü son anda adamın kadına bu kadar terbiyesizlik olmaz, günah yaptığın diye bağırdığını duydum. Verdiğim suyla, mendilleri geri almaya fırsatım olmamıştı, sabahtan beri çektiğim eziyet boşa gitmişti… Eve kadar ağlayarak koşup annemin kollarına sığındım, bir daha da o caddeye gitmedim. *****

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
223.8K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.6K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook