♚ 3

762 Words
İblis homurtulu sesler çıkarırken, Beatrice elinde ki zehirli küçük hançerleri onun pullu derisine saplayıp dayanıklılıklarını sınıyordu. Ruah’ı yorucu bir yakalambaç oyunundan sonra uykuya yatırmıştım. O huzurlu ve eğlenceli zamanlardan sonra şu anda Beatrice’in yaratığa ettiği işkenceleri izlemek tüylerimi diken diken ediyordu. Neredeyse o yaratığa acıyordum. Logos pençeleri arasında ki şişeleri ortak bir kapta karıştırıyordu. O iki bilim müptezeli beni bazen korkutuyordu. Mercury, yaratığı sedyeye bağlandığı çelik kilitleri kontrol etmekle meşguldü. Benimle bir kez bile göz göze gelmemiş, hiç konuşmamıştı. Bende onu kişisel meselelerim için zorlamadım. Onu zor durumda bırakmak istemiyordum. Resmi üslup aramızda her zaman olacaktı. Mercury kontrol işini bitirince geriye çekildi ve Beatrice bir hançeri yaratığın üçüncü kalbine yakın olan bir noktaya sapladı. Yaratık ağız bağını zorlayarak bağırdı. Yirmi yedinci darbeden sonra yaratık kendinden geçti. Sedye sallanmaya başladı. Yerinde sabit duran sedyenin vidaları sağa sola sıçradı ve kilitler de zorlanıyordu. Yaratık kıpırdamaya başladı. Kriz geçiriyor gibiydi. Bir çeşit kalp krizi. Her üç kalbinde de. Mercury kılıcına uzandı ama Beatrice durması için ona işaret verdi. Logos bir koruma küresi oluşturarak çalışma alanını korumaya aldı. Kilitler sonunda dayanamayıp parçalandığında Beatrice birkaç adım geri çekildi. Ne olacağını merakla izliyordu. Birkaç adım atar yere düşer diye düşündü. Mercury ondan emir bekliyordu. Bir milim bile oynamadı. Yaratık sedyeden düşüp, zorla sendeleyerek kalktığında bağırarak kanatlarını açtı. Siyah kalın boynuzları kırmızı bir renkle parıldadığın da ağzından sıcak lavlı kanını püskürtmeye kendini hazırlıyordu. Botanik bahçesinin cam duvarlarla kaplı laboratuvarı saniyeler içinde birkaç derece ısınmıştı. Beatrice sevgili çılgın büyükannem hayatını tehlikeye atmayı severdi. Bende onu kurtarmayı severdim. Çevik bir hareketle zıplayarak, Logos’un koruma küresinin üzerinden sekerek canavarın üzerine fırladım. Tırnaklarımı göğsüne sapladım. Aşağı hızla kayarken, kalın derisini yüzdüm. Üç kalbi de gözlerimin önündeydi. Hala canla başla atmaya çalışıyorlardı. Kanlar yüzüme ve elbiseme sıçrayarak her yerimi batırdı. Yaratık birkaç başarısız beni yakalama hamlesinden sonra dengesini yitirerek yere devrildi. Dişlerimi sıktım. Midem bulanıyordu. Sıcak kaynar kanı benim için zararsızdı. Ancak o kan büyükanneme isabet etseydi ölümcül yaralar alabilirdi. İki kalbini aynı anda ellerimin içine alarak sıktım. Aynı anda patladılar. Son kalbini de yumruğumla etinin içine gömdüm ve onu son darbemle öldürdüm. Logos’un bana gösterdiği anılarda gördüğüm kız kardeşim Aris’den farksızdım. Kızıla boyanmıştım, kan içindeydim. Vahşet kanımızda vardı. Sıcak hava birden dağılarak normale döndü. Yaratığın cansız bedeni üzerinde derin derin soluklanırken Logos bana aynı Aris’e baktığı gibi bakıyordu. Korkuyla karışık tiksinti. Saray terbiyesi almış olabilirdim ama bu benim bir hayvan olduğumu değiştirmiyordu. Tehlike anında sadece içgüdülerime güveniyordum. Ve içgüdülerim yaratığa saldırmamı söylemişti. Elimin tersiyle kan sıçramış ağzımı elimin tersiyle silerken, ayağa kalktım. Mercury, ona bakana dek bana bir an dudakları kıvrılmış şekilde bakmıştı. “Bu hafta bu dördüncü cehennem yaratığı!” diye söylendi. Kanatlarıyla deney tüplerinin ve çalışma notlarının bulunduğu kağıtların üzerini örtmüştü. “Bir cehennem yaratığı illa seni öldürecek Beatrice. Bunun mu olmasını istiyorsun?” “Yaratıkları.” diye başladı Beatrice cümlesine. “Onları yok edecek zehir dozajını bulmalıyım Logos. Bu önemli. Askerlerimiz eski çoğunluğunda değil. Her günde binlercesini kaybediyoruz” Logos pençesine bir kağıt parçası alarak kısa bir an sessizce okudu ardından Beatrice’e baktı. “Kalplerini hedefleyecek üç zehirli keskin ok yeterli olur. Bunun için üç oku eş zamanlı atabilecek bir yay tasarımı geliştirmeliyiz.” Beatrice ellerini belinde birleştirdi ve sabır diledi. “Tanrım. Üçüncü dünya savaşı bile daha basitti. Einstein ise absürt bir şekilde haklı çıktı. Taş ve sopalarla savaşacak haldeyiz. Eski teknoloji dinamiğine sahip olmaktan çok uzağız.” Sandalyeyi tekmeledi. “Lanet olsun!” Mercury. “Sen elinden geleni yapıyorsun Beatrice.” dedi ellerini önünde birleştirdi. “Senin için yeni bir tane yaratık bulurum. Öfkelenme.” “Üzgünüm. Yaklaştığımı sanmıştım. Sen ve senin gibiler Mercury keşke senin gibi daha fazlasını yetiştirebilseydim. Sen iyi bir torun ve askersin.” Kollarını göğsünün üzerinde birleştirip, bana çatık kaşları altından baktı. “Birilerinin aksine yerini biliyorsun.” “Kiminle konuştuğuna dikkat et büyükanne.” Ellerimle ağzımı kapattım. Şeytani güçlerimi kullandığımda kötü formum açığa çıkıyordu. “Ben İmparatoriçeyim. Tahtımda oturup herkese emir yağdırmasını da bilirdim. Tiran da olmayı seçebilirdim ama burada kanlar içinde senin hayatını kurtarıyorum!” Beatrice bir adım geri çekildi. “Kurucu Adalara düşman sokmak artık yasak. O yaratıklara tahammülüm kalmadı. Eğer gidip incelemek istiyorsan savaş cephesinde bir laboratuvar kurabilirsin.” Kanlı saçlarımı elimin tersiyle başımın arkasına yatırdım. “Yıllardır ne bir adım ilerleyebildik. Ne bir adım geriledik. Olduğumuz yerde sayıyoruz. Can kaybetmek dışında yaptığımız bir şey yok. Arındırılmış Topraklar güvenli, Kurak Topraklar kontrol altında ama Yanık Topraklar genişlemeye başladı. Yakında savaş meydanında bende savaşacağım. Ölmek umurumda değil.” Çıkışa yöneldim. “Ne derseniz deyin. Emirlerime uymak zorundasınız. Beni siz seçtiniz. Şimdi cayamazsınız. Emirlerimi ikiletemezsiniz! Herkes yerini bilmeli.” Üçüne de teker teker kızgın gözlerle baktım. “Yoksa hepimizin yeri mezar olacak.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD