İhanet
Yazar:
Ay ışığı, beyaz saten yatağın ucunu okşarken Tiana yavaşça gözlerini açtı.
Düğün yatağının üzerindeydi, elleri hâlâ Orion’un dokunuşunu hissediyordu.
Ama yatakta bir eksiklik vardı...
Tiana oriona seslendi ama ses veren olmadı.
İlk geceleri olduğu için evde kimsenin kalmasını istememişlerdi.
Tiana orion ses vermeyince . Hızlıca etrafa bakındı. Kimse yoktu...
Orion gitmişti.
Hiçbir not, hiçbir ses, hiçbir iz bırakmadan gitmişti.
Tiana'nın geceliğinin etekleri yerde sürünüyordu. Ayakları, buz gibi parke zemine bastığında kalbi çoktan parçalanmıştı. Sessizce yürüdü. Koridorlar yankılanıyordu. Her adımda bir umut daha siliniyor, bir hayal göçüyordu.
Tüm ev boştu.
Tüm hayatı o sabaha sığmıştı.
O sabah yalnızdı. Sevdiği adam tarafından terk edilmişti.
Titreyen elleriyle odasına döndü, masasının üzerindeki günlüğünü açtı. Elinin titremesiyle kalemi kavradı.
Satır satır, kalbinin parçalanışını yazdı.
Son cümlesi...
“Artık kimseye inancım kalmadı.”
Kalem düştü.
Gözyaşları dudaklarına tuzlu bir yemin gibi aktı.
Tiana aynanın karşısına geçti. Kendine baktı uzun uzun. Tanıyamadı kendini.
Birkaç saat sonra, beyazlar içinde bir kadın, uçurumun kıyısında duruyordu…
Üç Yıl Önce...
Her şey, üç yıl önce başlamıştı.
Tiana, başkanın tek kızıydı. Babası yıllar boyunca ülkenin dört bir yanına mobilya üreten büyük bir zincirin sahibiydi. Disiplinli, güçlü ve adaletli bir adamdı. Onu sevenler “Başkan” derdi, ona karşı gelenler ise “gölgesinden korkardı.” Ama bir kişi vardı ki, ona çok güvenirdi:
Orion’un babası. En yakın dostu.
Fabrikatör Larg Bey.
İki dost, her şeylerini paylaşmışlardı. Yıllar önce bir söz verilmişti, açıkça değil belki ama gönüllerde kazılıydı: “Ben gidersem, kızımı sana emanet ederim.”
Başkan öldüğünde, Tiana’ya bir servet ve koca bir yük kalmıştı.
Tiana fabrikaların başına geçti. Kimse bu serveti yonetebilecegine inanmıyordu.
Ama o da babası gibiydi. Güçlüydü. İşletmeleri devraldı, şirketleri tek tek gözden geçirdi.
Henüz yirmili yaşlarının başındaydı. Ama zeki bir kadındı ve babasının kaybı ile yorgundu.
Orion’la ilk kez babasının cenazesinde karşılaştılar.
Simsiyah takım elbisesiyle, sessizce uzaktan izliyordu Tiana’yı. Göz göze geldiklerinde, Tiana başını eğdi. Acısı çok tazeydi. Ama o bakış, hafızasında kazınmıştı. Babasını kaybettiği gün sanırım aşkı da bulmuştu.
Sonraki aylarda Orion, sık sık Tiana’nın yanında görünmeye başladı. Babasının vasiyetine uymak ister gibiydi. Onu yalnız bırakmıyor, işleriyle ilgileniyor, yanında duruyordu.
Zamanla, Tiana’nın kalbinde Orion’un adı garip bir duyguya dönüştü.
Orion tianaya iyice yanaşmıştı. Onu kendine aşık etmişti. Zarif sözler, kibar hâlleri, sürekli tianaya jestler yapması. İstediği duyguyu oluşturmuştu tiana da.
Aşk…
Tiana için gerçekti.
Ama Orion için bu evlilik… sadece zorunluluktu.
Orion’un babası iflas etmişti. Fabrikası borç içinde, işçileri kapıya dayanmış.
Orion’un önünde iki seçenek vardı:
Ya her şeyini kaybedecekti…
Ya da Tiana’yla evlenecek, onun servetiyle yeni bir başlangıç yapacaktı.
Tiana'nın aşkı gerçekti oysa ki.
Tiana her şeyi yürekten yaşadı. Gelinliği seçerken dahi, yüzünde ilk kez babasız ama umutlu bir tebessüm vardı.
Oysa Orion, düğün gününü bir ticaret anlaşması gibi görüyordu.
Amacı tianayla evlenmek ve servetinin yarısına sahip olmaktı.
Tiana o kadar mutluydu ki... Sonunda sevdiği Adama kavuşuyordu. Bir Ömür onun olacaktı.
Düğün hazırlıkları tamamlanmış, gelin ve damat sahneye gelmiş. Peder evlilik akdini gerçekleştirmişti.
Ve şimdi… Orion için...
O anlaşma tamamlanmıştı.
Şimdi ki zaman...
Tiana, rüzgarın yüzünü kamçıladığı uçurumun kenarında duruyordu.
Aşağıda dalgalar kayalara vuruyordu.
Etekleri savruluyor, gözyaşları tuzla karışıyordu.
Elinde günlüğü vardı.
> “Beni yüzüstü bıraktı.
Evlendiğim gece…
Ona inandım.
Kalbimi verdim.
Beni diri diri gömdü.”
Güneş, beyaz gelinliğin üzerine düştüğünde Tiana hafifçe eğildi. Son kez göğe baktı.
Ve kendini boşluğa bıraktı.
Uçurumun altındaki dalgalar, o gün bir sırrı içine çekti.
Tiana'nın bedeni, beyaz gelinliğiyle birlikte kayaların arasına savrulduğunda gökyüzü bile hüzünlenmişti.
Ama o gün yalnız değildi.
Uçuruma yakın evlerden birinde, yaşlı bir köylü kadın, tarlaya giderken gözleriyle bir kızı seçti gün ışığında.
Bir gelinlik vardı üzerinde… Daha da detaylı bakınca bakanın kızı olduğunu gördü...
Koşarak uçuruma gidiyordu.
Ve sonra…
Uçurumdan aşağı atladı...
Kadın çığlık attı.
Ertesi sabah, haber tüm beldeye yayılmıştı.
> “Başkanın kızı uçurumdan atlamış!”
“Orion’un karısı, gelinliğiyle kendini ölüme bırakmış!”
“O artık bir ölü gelin!”
Kısa sürede tüm kasaba bu söylentilerle çalkalandı.
Kimse cesedini bulamadı ama herkes onun öldüğüne inandı.
Bazıları geceleri kıyıdan bir beyaz gölge geçtiğini, fısıltılar duyduklarını söyledi.
Tiana, nefes almaya devam ederken…
Dünya, onu toprağa çoktan gömmüştü.