Bu sabah huzurlu uyanmıştı Dilda. Bir şans daha vermişti kocasına, mutlu olmak için. Ciwan, gözlerini aralayıp kendisini izleyen karısına bakmış, “Rüya görmüyorum, değil mi? Yanımdasın, Dilda,” diye sormuştu. Kocasına yaklaşıp dudaklarına bir öpücük kondurdu Dilda. Kendini geri çekecekken, Ciwan kollarını beline sarmıştı. O masum öpücük, Ciwan’ın içindeki ateşi tutuşturmaya yetmişti.
Yorgun argın kalktılar yataktan, hazırlanıp el ele indiler aşağı. Kızlar, “Ooo, çifte kumrular barışmış!” diye konuştu aynı anda. Ciwan, kendine çektiği karısının alnına bir öpücük kondurup, “Babam yok mu?” diye sordu. “Yok,” dedi Esma Hanım, “amcanlara gitti. Gel güzelim,” diyerek karısını yanına oturttu. Ciwan, tabağını doldurup, “Bunlar bitecek, Dilda. İyice zayıfladın, ye de az ele avuca gel,” dedi gülerek.
Dilda, kocasının edepsizliği karşısında utancından kıpkırmızı olmuştu. “Terbiyesiz!” deyip astı suratını. “Şaka yapıyorum, gülüm. Yüzün gülsün diye,” dedi Ciwan. “Anam burada, Ciwan Ağa, kendine gel istersen,” dedi Dilda, yalandan kızarak.
“Tamam güzelim, kızma,” dedi Ciwan. Onların bu hallerini terasta durmuş öfkeyle izliyordu Berfe. Güya yeni gelin oydu bu konakta, ama Dilda kadar ne değeri vardı ne de onu önemseyen bir kocası…
Kahvaltıdan sonra Ciwan şirkete gitmişti. Dilda, görümceleriyle beraber temizlik yapmış, çardakta kahve içip sohbet ediyorlardı. Berfe onlara yaklaşıp konuştu, içindeki kıskançlık duygusu onu delirtiyordu. “Ooo, Dilda, bakıyorum da keyfin yerinde. Anlaşılan benden önce sen sarılmışsın kocamın boynuna,” diye dün geceye imada bulundu.
“Kocanın,” diye tekrar etti Dilda. “Öyle dedi, Berfe. Sen değil miydin, ‘Sana karılık etmem, senin karın değilim,’ diye konağı ayağa kaldıran? Ne oldu da koşa koşa koynuna girdin, ha?” diyen kadın, sabrını taşırmıştı artık.
Dilda sinirle ayağa kalktı. “Bana bak, sen çok oluyorsun. Canını yakmak istemiyorum, uzak dur, yoksa seni elimden kimse alamaz,” diyerek ittirdi.
“Konuş bakalım,” dedi Berfe. “Yakında Ciwan’ın kucağına bebeğini verdiğimde de böyle konuşabilecek misin, göreceğiz,” dediğinde, “Öyle bir şeyin mümkün olmadığını sen de çok iyi biliyorsun,” dedi Dilda.
“Nedenmiş o?” diye soran Berfe’ye, “Ciwan’ın odana bile gelmediğini biliyorum, Berfe. Uzatma şimdi, çekil önümden,” dedi genç kadın.
“Çok safsın, Dilda, çok. Sence bunun doğru olma ihtimali var mı? Ben ona çocuk vermek için geldim bu konağa. Sana ne söyledi bilmiyorum, ama ben hamileyim, Dilda. Hem de 1,5 aylık. Senin sandığın gibi bir kereyle kalmadı, Ciwan,” derken…
“Sus!” diye bağırdı Dilda. “Yalan söyleme! Nasıl bir kadınsın sen? Niye yalan söylüyorsun? Niye canımı yakmaya çalışıyorsun?” diye bağırmaya başladı.
“Yalan değil, yemin ederim. Dün gittim doktora, bu akşam diyecektim Ciwan’a müjdeyi,” dediğinde, sertçe yutkundu Dilda. Yine kanmıştı, yine kaldırılmıştı…
Akşama kadar çıkmadı odadan. Ciwan konağa girdiğinde bir tuhaflık sezdi ama üstünde durmadı. Herkes sus pus olmuş, olacakları bekliyorken, bir el silah sesi yankılandı konakta. Herkes korkuyla fırladı yerinden. Dilda, elinde tuttuğu silahla indi aşağı, Ciwan’a yaklaşıp konuştu:
“Hayırlı olsun, Ciwan Ağa. Baba oluyormuşsun. Allah analı babalı büyütsün,” dediğinde, Ciwan sevinememişti bile. Bunu Dilda’ya asla kabul ettiremezdi, biliyordu. İstediği son şansı da kaybetmişti Ciwan…
“Sana inandığım, sana güvendiğim için lanet olsun bana! Seni adam sandığım için lanet olsun bana!” diyerek bağırdı Dilda. “Çok pişmanım, Ciwan Ağa. Keşke ölseydim de evlenmeseydim seninle…”
“Söyleyecektim, Dilda, yemin ederim. Çok sarhoştum, nasıl yaptım, inan bilmiyorum. Affet, ne olur affet!” diye yalvaran adama histerik bir şekilde güldü Dilda. “Seni şu an burada öldürmüyorsam, karının karnındaki sabiye dua et, ‘Karadağlı’,” diyerek elindeki silahı önüne fırlattı.
Ciwan, bir kez daha kaybetmişti sevdiği kadını…
O gece uyumadı Dilda. Oturduğu terasta söylediği türküyle bütün Mardin şahit olmuştu feryadına…